Selma Irmak: Tecrit prangasının bir ucu da AKP’nin ayağındadır

  • 09:14 6 Şubat 2019
  • Güncel
Şehriban Aslan-Safiye Alağaş
 
İSTANBUL - Açlık grevi eyleminin 23’üncü gününde olan HDP’li eski vekil Selma Irmak, korku gibi cesaretin, umutsuzluk ve çaresizlik gibi direnişin de bulaşıcı olduğunu belirterek, “İmralı kilidi açılsın diye aldığımız yolun kendisi ışıktır. Çözüm bizdedir bu ışıktadır. Çözüm bu ışığı büyütmededir. Ancak böyle bir çaba ile mevcut iktidarın adım atmasını sağlayabiliriz” dedi.
 
Kandıra 1 Nolu F Tipi Cezaevi’nde bulunan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkari eski Milletvekili Selma Irmak, PKK Lideri Abdullah Öcalan'a yönelik tecridin kaldırılması talebiyle 23 gündür süresiz-dönüşümsüz açlık grevinde. Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve HDP Hakkari Milletvekilli Leyla Güven’in 8 Kasım 2018 tarihinde başlattığı açlık grevi eylemi 91, cezaevinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin Leyla’ya destek vermek amacıyla 16 Aralık’ta başlattığı açlık grevleri ise 53’üncü gününe girdi. Kritik aşamayı aşan açlık grevi eylemlerini Selma Irmak, gönderdiği mektubuyla değerlendirdi. 
 
‘Korku gibi cesaret de bulaşıcıdır’
 
Türkiye’de ciddi bir rejim krizi yaşandığını ve tüm toplumun baskı cenderesine alındığını belirten Selma, “Korku ikliminin egemen kılındığı, rotanın her gün biraz daha tekçi ve faşizan bir sisteme yöneldiği şu cehennemi günlerde Leyla Güven umutsuzluk, çaresizlik bulutlarını dağıtarak direnişe geçmenin çığlığı oldu. Kendi ifadesiyle o ilk adımı attı. Korku gibi cesaret de, umutsuzluk ve çaresizlik duygusu gibi direnişe geçme duygusu da bulaşıcıdır. Gözler ilk adıma, ilk işarete, karşıya dimdik bakan bir çift göze bakar. En gaddar, ceberut sistemler böyle yıkılmamış mıdır? Evet, her zaman bir ihtimal daha vardır. Susmanın, sinmenin, sineye çekmenin hep bir alternatifi vardır. ‘Arap Baharı’ depremini başlatan bıçağın kemiğe değdiği yerde ‘Artık yeter’ diyen bir seyyar satıcının acı çığlığı olmamış mıdır? Şimdi o seyyar satıcının tarihe yazıldığı yerde, o despotlar, diktatörler tarihe gömülmüştür. 80’li günleri çoktan geride bırakan açlık grevlerinin böylesi bir anlamı vardır. Savaştan, şiddetten, faşizmden herkesten önce ve herkesten daha fala zarar gören kadınların bu toplumsal taleple yine tarihi bir direniş sürecine öncülük etmesi şaşırtıcı değildir, tesadüf de değildir” dedi. 
 
‘Toplum üzerindeki esaret zinciri idrak edilmeli’
 
Abdullah Öcalan’a yönelik mutlak tecridin toplumsal bir anlam taşıdığını kaydeden Selma, “Demokratik, özgür ve eşit bir yaşamdan yana olan, hükümetlerin muktedirlerin şahsi istikbal bekası değil bu ülke haklarının ortak gelecek bekasının kaygısını taşıyan herkesin üzerinde bir tecrit, pranga, esaret zinciri olduğu muhakkak idrak dilmelidir” diye belirtti. Selma, bu bakımdan tecride ölüm pahasına işaret edilmesi, kamuoyunun bu temel halkayı görmesi için gösterilen çabanın doğru anlaşılması gerektiğinin altını çizdi. “Zira, çözümün, barış ve müzakerenin yani güvenli, huzurlu ve demokratik bir geleceğin de ha keza savaşa, şiddete ve faşizan tekçi bir zihniyete mahkum ve mecbur olmanın da başlangıcı veya sonu İmralı’dadır” diyen Selma, bu tespitin sağlamasının 2013-2015 yılları arasında şiddet ve çatışma yerine barış ve kardeşlik ikliminin olanca huzuruyla yaşandığı “çözüm süreci” olduğunu ifade etti.
 
Şimdi yaratılan toplumsal kutuplaşmanın hiç olmadığı kadar tehlikeli boyutlarda olduğunu belirten Selma, “Durum 2013’ten çok daha zorlu kaotik ve tehlikelidir. Cezaevinde 300’e varan tutuklu ve hükümlünün açlık grevi eylemini ortak taleple büyütmeleri anlamlıdır, önemlidir. Ancak toplumsal karşılığı da aynı oranda büyütülmelidir” ifadelerini kullandı.
 
‘Tecrit karanlığına AKP’nin kendisi de mahkum olmaktadır’
 
Abdullah Öcalan’ın 20 yıla varan bir süredir tecrit koşullarında tutulmasının esasında hukuk değil siyaset olduğunu ifade eden Selma, şöyle devam etti: “Tecrit politikasıyla aynı zamanda toplum denetime alınmaktadır. Siyasal iktidar İmralı uygulamasını ulusal ve uluslararası politik arenada bir tehdit, şantaj unsuru olarak ele almaktadır. Yeri geldiğinde iç politika malzemesi olarak görmektedir. Ancak mevcut iktidar tarafından anlaşılmayan husus şudur; İmralı tecridi ile yaratılan karanlığa kendisi de mahkum olmaktadır. Yaşanan siyasi, ekonomik, iç, dış politika krizi ve çıkmazdan diyebiliriz ki Sayın Öcalan üzerindeki tecrit prangasının bir ucu da mevcut iktidarın ayağındadır. İktidar defalarca denenmesine ve sonuç alınmamasına rağmen Kürt karşıtlığı, demokrasi karşıtlığı çözümsüzlük politikasından vazgeçmemektedir. Çözümsüzlükte ısrar Hükümet’in kendi çözümsüzlüğünü de beraberinde getirmektedir. AKP’nin giderek çözülmesi de bu politika da ısrar etmesinin sonucudur. ‘Aşmayan aşılır, çözmeyen çözülür’ sözü deneyimden çözülen bir sözdür. 
 
Bu bağlamda diyebilirim ki 12 Ocak tarihinde bir Cumartesi günü Adalet Bakanlığı’nın çağrısıyla İmralı Adası’na giden Mehmet Öcalan’ın Sayın Abdullah Öcalan’la yaptığı yarım saati bile bulmayan kısa aile görüşü de bu çözümsüzlük politikasının kir bir inatla sürdürülmesidir. Bu tür ‘sözde çözümler’ bu kadar ağırlaşmış ve toplumsal bir talebe dönüşmüş sorunun çözümü olamaz. Olsa olsa kararlılıkla devam eden açlık grevi eylemlerini manipüle etme, boşa çıkarma denemesi olabilir. Elbette 3 yıla yakın bir süredir kendisinden haber alınamayan sayın Öcalan’la bir görüşmenin gerçekleşmiş olması önemlidir ve olumlu bir adımdır. Ancak belirttiğim gibi talebin karşılandığı anlamına gelmemektedir.”
 
‘Bu ülkede bir demokrasi sorunu yaşanıyor’
 
Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana başta Kürtler olmak üzere tüm farklı etnik kültürel inanç ve kimliklerin ötekileştirilerek, yok sayılması nedeniyle bir demokrasi sorunu yaşandığını kaydeden Selma, bunun bilinçli bir tutum olduğunu aktardı. Bu tablo ışığında toplumun demokratik bağışıklık sisteminin zayıf kaldığını belirten Selma, “Kutuplaştırma, ayrıştırma, düşmanlaştırma politikaları bu nedenle her dönem hızla derinleşmiştir. Ancak inanarak söyleyebilirim ki ortak yaşama dayalı birliktelik özlemi ve istemi, hoşgörü ve kucaklaşma eğilimi de kadim tarihin, toplumsal hafızanın derinlerde koruduğu bir eğilimdir. Önemli olan bu kadim duyguyu diriltebilmek, baskın kılabilmektir” dedi. 
 
Bu gün açlık grevi eylemleri ile açığa çıkarmak vurgulanmak istenenin bu olduğunu ifade eden Selma, “Havaya uçurulan köprülerin yeniden inşa edilmesi gerekliliğidir. Mevcut iktidarın açlık grevlerine karşı sessizliği ve görmezden gelinmesi kalıcı çözümü gündemine almak istememesidir. Ama ayın zamanda sırtını döndüğü hukukun, demokrasinin ve adaletin kendisinden hesap sorabilmek ihtimali korkusudur. Milliyetçilik ipine o kadar sıkı sarılmıştır ki, bu ip gelip boğazına dayanmıştır. Ancak her çıkışın bir inişi her gidişin bir dönüşü vardır. Toplumu kutuplaştırma ayrıştırma karşıtlaştırma politikası mevcut Hükümet tarafından uzun süredir esas alınan bir politikadır. Bu politikanın hukuksuz uygulamalar, baskı ve şiddet milliyetçilik söyleminin gölgesinde sürdürülmektedir. Ancak bu merang gibi her an tersine dönmesi olasıdır. O nedenle iktidarın toplumsal barışa, demokratik çözüme de kapı aralayacak olan Sayın Öcalan’ın üzerindeki tecridi biran önce kaldırması hem siyaseten hem de toplumsal açıdan hayatidir. Tecridin sürekli olarak ve politik gelişmelerin seyrine göre değerlendirilmesi toplumu germekte ve rencide etmektedir. Çözüm sürecine dönülerek müzakerelere yeniden başlanması, demokratik çözümün koşullarının yaratılması ülkeyi bu kriz ve kaos ortamından çıkaracak yegane yoldur” diye belirtti. 
 
‘İktidarın adım atmasını beklemek yanılgıdır’
 
Hem kendilerinin hem de Leyla Güven’in kararlı duruşunun sonuç alıncaya kadar ve tek talepleri olan tecrit kaldırılıncaya kadar süreceğini belirten Selma, “Seçim sürecinde böylesi kararlı ve kapsamlı bir eylemselliğin gerçekleşmesi toplumun kalıcı demokratik seçeneği tercih etmesi açısından da yol gösterici olacağı inancındayım. Ancak önemle belirtmek isterim ki tüm dostların duyarlı kamuoyunun, bize destek ve dayanışmasını sunan herkesin bu eylemi sahiplenerek büyütmesi ancak can kaybı olmadan sonuçlanmasını sağlayacaktır. Mevcut iktidarın adım atmasını beklemek buradan bir çözüm gelişeceğini ummak yanılgı olacaktır. Tünelin ucunda belirecek ışığı beklemeye benzer bir durum olur ki bazen tünelin ucunda görünen ışık üzerimize doğru gelen trenin ışığı da olabilir. Tüm kadınlara, dostlara, arkadaşlara, halkımıza halklarımıza söylemek isterim ki İmralı kilidi açılsın diye aldığımız yolun kendisi ışıktır. Çözüm bizdedir bu ışıktadır. Çözüm bu ışığı büyütmededir. Ancak böyle bir çaba ile mevcut iktidarın adım atmasını sağlayabiliriz” ifadelerini kullandı. 
 
‘Kadınların gücü ve iradesi faşizmden büyüktür’
 
Selma, mektubunu şu sözlerle sonlandırdı: “Seçim çalışmalarımızı toplumsal çözüm talebiyle birleştirebilirsek, cezaevinde kadın öncülüğünde başlayan direnişimizi dışarıda yine kadın öncülüğünde milyonlara ulaştırabilirsek el konulan irademizi geri alabilir, atanan kayyımları geldikleri yere gönderebiliriz. Kadınların gücü ve iradesi faşizmden büyüktür. İçerde ve dışarıda direne direne kazanacağız ve bizim olanı geri alacağız. Başta kadınlar olmak üzere tüm halkımızı, halklarımızı bu güçlü eylemin yolcusu olanı, yanında olanı herkesi en derin saygılarımla selamlıyorum.”