
Özge Akman 'erk'eklerin yarışında farklı bir ses olmaya aday
- 09:26 3 Şubat 2019
- Güncel
Rengin Azizoğlu
İSTANBUL- İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı için aday gösterilen tek kadın olan EHP'li Özge Akman, adaylığının kadınlara güven oluşturacağını belirtti. Kadınların ve emekçilerin duyulmayan sesine aday olduğunu söyleyen Özge, "Toplumun kahramana değil kendini yönetme biçimine ihtiyacı vardır" dedi.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi için AKP ve CHP başkan adaylarını belirlerken, Emekçi Hareket Partisi (EHP) de adayını Özge Akman olarak açıkladı. AKP'nin Binali Yıldırım, CHP'nin ise Ekrem İmamoğlu'nu aday göstermesine karşı başkanlık yarışına bir kadının dahil olması kadınlar cephesinde hareketlenmelere ve olumlu tepkillere neden oldu.
"Kadınların, gençlerin, sosyalistlerin ve emekçilerin sesi olmaya adayız" diyen Özge Akman, Binali Yıldırım ve Ekrem İmamoğlu arasında kıyasıya rekabetin olduğu İstanbul'da neden aday olduğunu, projelerini, taleplerini ve mücade yaşamını ajansımıza anlattı.
*Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?
1989 İstanbul doğumluyum. Uzunca süredir İstanbul'da mevcut toplumsal mücadelenin içerisinde yer aldım. Emekçilerin mücadelelerinin kadın ve gençlik hareketinin içerisinde yer alarak bu sürece doğru geldim. Aynı zamanda bir Tekel işçisi anne babanın çocuğuyum. Hak mücadelelerine giriştiğimiz zamanlarda Tekelin özelleştirilmesine karşı mücadelenin içerisinden başlayan hayatımız aslında toplumun tüm kategorileriyle ilgili emek mücadelesinde devam etti.
*Adaylık süreciniz nasıl gelişti?
Partimiz uzun bir süredir mücadele ettiği yıllar içerisinde seçimli dönemleri her zaman önemli bulduk. Her seçim döneminde de o dönemin konjonktürüne göre de kendimizce canla başla o seçim mücadelesinin içerisinde yer almaya çalıştık. Gezi sonrası yılda iki seçimin düştüğü dönemlere bakarsak, toplumun çok önemli bir gündemi vardı; AKP'den kurtulmak. Ciddi anlamda gericileşen, sermayeleşen, rantlaşan, piyasacı ve paragözlerin iktidarda olduğu bir dönemde AKP'den kurtulmak gibi bir gündemin ortada olduğu ve toplumun bu anlamda ikiye bölündüğü dönemleri yaşadık. 24 Haziran sonrasını değerlendirdiğimizde bizler açısından görüngüsü çok daha fazla hissedilen toplumun birebir yaşadığı ve en çok dile getirdiği ekonomik kriz gündeminin toplumun emekçilerini ne kadar çok etkilediğini gözlemledik.
Son seçim itibariyle de öne çıkan rant gündemi var. Rantın yerel seçim ve yerinden yönetim denince akla gelen ilk şey olmaması gerektiğini savunuyoruz. Böylesi krizli bir dönemde krizi hiç gündemine almayan iktidar partisi karşısında böyle etkisiz, mevcut üretim ilişkilerini hiç eleştirmeyen bir muhalefet biçimiyle çok da ortak olmayı düşünmediğimiz için partimizin çeşitli kurumlarında yaptığımız değerlendirmeler sonucunda emeğin başkenti İstanbul'da adaylık ile seçim çalışmaları içerisinde yer alalım istedik. Toplumda genel gündemleri konuşmadan bir yerinden yönetim anlayışını konuşmanın mümkün olmadığını düşünüyoruz. İşsizlik, yoksulluk, pahalılık, yerinden yönetimin güçlendirilmesi ve geliştirilmesi, demokratik hakların kazanılması toplumun başlıca gündemleri. Biz bunların tamamının gündeme alınması gerektiğini düşünüyoruz. Burada bir parçalı gidişat değil üretim ilişkilerinden kaynaklı toplumun toplumsal eşitsizliği doğuran esaslı soruna değinerek yerel seçim süreci içerisinde yer almaya karar verdik ve bu bağlamda adaylığımız başladı.
*Açıklanan ilk kadın adaysınız. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı'nın kadın olması şehre nasıl yansır?
Neredeyse hiç kadın adayın gösterilmediği hep imkansızlıkların anlatıldığı bir konu oluyor. Kadınlar bu toplumun yarısıysa, toplumun yarısından oylarını istiyorlarsa, kadınları sadece anlıyoruz, seviyoruz gibi bir yaklaşımla olamaz. Kadınların politik varlığını bu dünyadaki varlığını ve gerçek anlamda onların sorunlarının da gündeme getirildiği ve kendilerinin var edilebildiği temsil edilebildiği bir biçimle olması gerekmektedir. Nasıl benim kadın olarak aday olmam mümkün oluyorsa, bu tüm muhalefet cephesi için de olabilir. Toplumun genel anlamda kutuplaşmaya başladığı gündemlerin biri de laik ve modern yaşamın sürdürülebilmesidir. Bu kadınların başlıca gündemidir. En çok baskı ve şiddete maruz kalan kadınların kendi politik temsiliyetlerini de sağlamaları çok önemli. Biz biliyoruz ki kadınlar bu toplumda yaşam haklarıyla tehdit ediliyor. Bu açıdan kadınların kendi haklarının, özgürlüklerinin, yaşam mücadelelerinin ve temel anlamdaki siyasal varlıklarının ortada olması gerekir.
Toplumun çeşitli siyasal kesimlerinde de böyle temsil edilmezse kadınların yaşamdan tamamen dışlanmaya çalışıldığını gözlemlemeye çalışıyoruz. Bu memlekette kadınlar işsizden bile sayılmıyor. Biz kadınlara yönelik hem siyasette teşvik edici, kadının varlığını temsil eden ve kadınların sorunlarını ortadan kaldıracak politikalar olması gerektiğini düşünüyoruz. Ben bir kadın aday olarak toplumun karşısına çıktım. Bunun olumluluklarını kadınlar mutlaka görecektir. Bunun varlığı bile kadınlara güven oluşturacaktır. Onların siyasetteki temsiliyetinin var olması için canla başla mücadele etmemiz gerekmektedir.
*Var olan belediyecilik anlayışına karşıt bir pozisyonda duruyorsunuz. Va olan belediyecilik anlayışında eksik gördüğünüz ve eleştirdiğiniz noktalar neler?
Belediyelerin toplumun temel gündemlerinden uzakta, beton üreten ve sadece sermayeye hizmet eden bir biçimde olmasını reddediyoruz. Toplumun emeğiyle geçinenler ve başkasının emeğine hükmedenler arasındaki iki kutuptan daima başkasının emeğine hükmedenler tarafında bir yönetim biçiminden ayrışmak gerektiğini düşünüyoruz. Biz toplumun herhangi bir başkan görmesini istemiyoruz. Toplumun bulunduğu ilçede, semtte kendi meclislerini kurması ve sadece dilek ve temennileri dinlenen meclisler değil karar alan ve uygulayan organlar olması gerektiğini düşünüyoruz. Toplumun sorun olarak konuştuğu tüm kalemlerin ancak ve ancak böyle çözüleceğine inanıyoruz.
Biz belediye üretim yapacak diyoruz. Üretimi rant ya da beton için yapmayacak, doğrudan halk için yapacak. Belediye beton yerine fabrikalar üretebilir, doğrudan temel ihtiyaçlar giderilebilir. Bu işsizliği de azaltabilecek formüllerden biridir. İstanbul'un ciddi olarak kentsel büyümeye mahkum edilmesi bu bağlamda ortaya çıkan trafik sorunu da ciddi bir sorun olarak kaşımızda duruyor. Metro istasyonlarının tamamlanası ve deniz yolu ulaşımının aktif hale getirilmesiyle bu sorun aşılacaktır. İstanbul'da doğanın tamamen tahrip edilmesinin önüne geçmek istiyoruz. Bulduğumuz her boşluğa yeşil alan inşa etmek istiyoruz. İstanbul'un kıyı şeridini boşaltarak oksijen üreten ekolojik alan haline getirebiliriz. Biz bir çeşit yerinden yönetim anlayışının geliştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Sadece başkanların ön plana çıktığı, rantın, piyasacıların, paragözlerin ortaya çıktığı biçimi tamamen ortadan kaldırdığımız doğrudan demokrasiyi uyguladığımız bir İstanbul istiyoruz.
*Eleştirilerinizin yanında önerileriniz de var. Peki İstanbullular sizi neden seçsinler?
Biz İstanbul emek verenlerin olacak diyoruz. Onlar emeğe hükmedenler, biz onlardan ayrışıyoruz. İstanbulluların gerçek emek verenlerin kendileriyle buluşturmaları gerektiğini düşünüyoruz. Biz bu kentin metrobüslerinde, metrolarında, vapurlarında poz verenleri değiliz. Biz aslında her gün o yolları geçerken onlara fikir üretmeye, çözmeye çalışanlarız. Biz bu süreçte İstanbul'un her bir ücra köşesinde yürümekten korkan kadınları biliyoruz, biz onların kendileriyiz. Biz üniversitelerini bırakıp garsonluk yapmak zorunda kalan öğrencilerin kendisiyiz. İşsiz kalmakla baş başa kalan işçilerin kendisiyiz. Biz doğduğu topraklar yüzünden yargılanan insanların kendisiyiz. Bu açıdan İstanbulluların gördükleri suretlere kanmamaları gerektiğini düşünüyoruz. Biz onların sureti değil kendisiyiz. Emek verenleri başkalarının yönetebileceğini düşünüyoruz. Toplumun kahramana değil kendini yönetme biçimine ihtiyacı vardır. Biz son süreçte gelişkin bir demokrasinin ulaştığımız tüm imkanlarını daha da öteye taşıyabiliriz. Biz bu düzenin kökünü eleştiriyoruz ve bazına asılıyoruz diyoruz. Toplumun, emek verenlerin kendisi olarak bu seçim mücadelesinin içerisinde İstanbulluların kendilerini seçmesi gerektiğini düşünüyoruz. Yaşayan bilirse, yaşayan yönetir de diyoruz.