'Kaç yıl geçerse geçsin seni aramaktan vazgeçmeyeceğim'

  • 13:27 2 Şubat 2019
  • Güncel
İSTANBUL- Cumartesi Anneleri 723’üncü haftasında Silopi’de gözaltında kayıp edilen Serdar Tanış ve Ebubekir Deniz’in akıbetini sordu. Eyleme katılamayan Ebubekir’in kızı Ceylan Deniz gönderdiği mektupta “18 yıldır senden bir haber alabilme umuduyla yaşıyorum. Kaç yıl geçerse geçsin seni aramaktan vazgeçmeyeceğim” dedi.
 
Cumartesi Anneleri, kayıplarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle sürdürdükleri eylemlerinin 723'üncü haftasında da Galatasaray Meydanı'nda buluşmak üzere İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi önünde bir araya geldi. Eyleme, bu hafta Uluslararası Af Örgütü’nden temsilciler de katıldı. Ancak Cumartesi Anneleri’nin eylemi öncesi İHD’nin bulunduğu sokak polisler tarafından ablukaya alındı. Cumartesi Anneleri, üzerinde kaybedilen yakınlarının fotoğraflarının bulunduğu tişörtler giyerek, kayıpların fotoğraflarını taşıdı. Eylemde bu hafta açıklamayı kayıp yakını Besna Tosun okudu.
 
‘Bizi engelliyorlar çünkü biz hakikati söylüyoruz’
 
Geçmişte devletin neden olduğu ağır insan hakkı ihlallerinin ortaya çıkarılarak cezalandırılmasının, günümüzde yaşanmakta olan insan hakkı ihlallerinin de durdurulmasını sağlayacağını söyleyen Besna, geçmişin suçlarının üzerini örtenlerin, yeni suçların işlenmesinin önünü açacağını belirtti. Besna, “Geçmişin suçlarının inkarı ve cezasız bırakılması, bugün Türkiye'nin demokratikleşememesinin, hukuk devletine dönüşememesinin en önemli sebebidir. Bizim 24 haftadır Galatasaray'a çıkışımızı polis zoru ile engelleyenler aslında Türkiye'nin demokratikleşmesini engellemektedir. Bizi engelliyorlar çünkü biz; demokratikleşme ve hukukun üstünlüğü ihtimalini temsil ediyoruz. Bizi engelliyorlar çünkü biz; hakikati yalnızca hakikati söylüyoruz. Bizi engelliyorlar çünkü biz; uğruna mücadele ettiğimiz insanlık değerlerine sahibiz” diye konuştu.
 
‘Astsubay çağırdı, onlardan bir daha haber alınamadı’
 
18 yıl önce gözaltında kaybedilen iki Kürt siyasetçi için hakikat ve adalet talebiyle buluştuklarını ifade eden Besna, “25 yaşındaki Serdar Tanış, 2000 yılının Eylül ayında Silopi'de HADEP ilçe teşkilatını açmak üzere parti genel merkezince görevlendirildi. Çalışmalara başlayan Tanış, Şırnak İl Jandarma Alay Komutanı General Levent Ersöz ve Silopi İlçe Jandarma Karakol Komutanı Yüzbaşı Süleyman Can tarafından ağır tehditlere maruz kaldı. Tüm baskı ve tehditlere rağmen Silopi'de HADEP ilçe teşkilatı açıldı ve Serdar Tanış İlçe Başkanı oldu. Baskı ve tehditlerin giderek artması üzerine Serdar Tanış Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e, Adalet Bakanlığı'na, İçişleri Bakanlığı'na ve bütün resmi makamlara gönderilmek hazırladığı yazıda maruz kaldığı tehditleri anlattı, can güvenliğinin sağlanması ve siyaset yapma hakkının engellenmemesi talebinde bulundu. 25 Ocak 2001 tarihinde Astsubay Taşkın Akgün, Serdar Tanış'ı telefonla arayıp Silopi Jandarma Komutanlığı'na gelmesini istedi. Serdar Tanış, ilçe yöneticisi 27 yaşındaki Ebubekir Deniz'le birlikte Silopi Jandarma Komutanlığı’na gitti ve onlardan bir daha haber alınamadı.”
 
‘Savcıları göreve çağırıyoruz’
 
5 gün boyunca onların Silopi Jandarma Komutanlığı'na getirildikleri  inkar edildiğini kaydeden Besna, “Kamuoyu baskısının artması üzerine Şırnak Valisi Hüseyin Başkaya, Tanış ve Deniz'in 25 Ocak'ta Silopi Jandarma Komutanlığı'na geldiklerini ama yarım saat kalıp tutanak imzaladıktan sonra oradan ayrıldıklarını açıkladı. Baba Şuayip Tanış kamuoyuna yaptığı açıklamada: ‘Oğlum, ilçe teşkilatını açmaya çalışırken Levent Ersöz bizi sürekli tehdit ederek 'Oğlun bu işten vazgeçsin, yoksa sizin için iyi olmaz. Oğlun Serdar, Şırnak topraklarına ayak basarsa yaşatmam’ dedi. AİHM'e taşınan davada Mahkeme, Serdar Tanış ve Ebubekir Deniz'in kaybolmasında Devletin sorumluluğunun olduğu tespitini yaparak AİHS'nin maddelerinin ihlal edildiğine oybirliği ile arar vermesine rağmen hiçbir ilerleme sağlanamadı. Savcıları, Serdar Tanış ve Ebubekir Deniz'in gözaltında kaybedilmesi ile ilgili olarak adil, tarafsız ve etkin bir soruşturma başlatmak için göreve çağırıyoruz” diye belirtti.
 
Açıklamanın ardından kayıp yakını Maside Ocak Ebubekir’in kızı Ceylan’ın yolladığı mektubu okudu.
 
"Canım babam" sözleri  ile başlayan mektup şu şekilde: 
 
“Senden ayrılalı tam 18 sene oldu. Seni bizden almadan önce yeni doğmuş kardeşim şimdi kocaman yakışıklı bir erkek oldu. Senin yokluğuna, olmayışına bir türlü ne yüreğimiz nede gözümüz alışıyor. Bazen yemek yerken bilmeden sana da kaşık getiriyoruz. Sonra duvardaki resmine bakıp saatlerce dalıp gidiyoruz.
 
Seni fazla hatırlamıyorum çünkü sen gittiğinde daha 5 yaşındaydım. Babaannem çocukluğunu, gençliğini anlatıyor. En son anıların, gülüşlerin bize masal gibi geliyor. Bir vardın ve şimdi yoksun. Tatlı bir rüya gibi… Doyasıya yaşamadık ki! Seninle ne sarılabildik ne de öpebildik canım babam!
 
Düşünün ki bir gün kalkıyorsunuz o günün diğer günlerden hiçbir farkı yok. Ansızın hayatının en kötü günü oluveriyor; alıyorlar seni bizden, ocağımızdan! Geçen her gün bir umut bir bekleyiş ve bir hayal kırıklığıyla gün son buluyor. Öyle günler aylar yıllar geçiveriyor. Belki Bizim masalımızda güzel sonla biter umuduyla yaşıyoruz.
 
Hiç beklemediğim bir günde bir anda yerin izin belli dediler. Birkaç parça bile o kadar çok mutlu edecekti ki beni saatlerce söylenen mezar başında bekledim. Geldiler, kazdılar, birini çıkardılar. Belki de sağdır dediler. İşte dedim en azından derdimi anlatacağım, ağlayacağım bir mezar olacak. Belki senin kokunu duyacağım dedim. Belki de benim babam...
 
Günler belkilerle geçti en son baban değildir dediler. Bir yanım ya yaşıyorsa diye umutlanırken diğer yanım izin vermedi çünkü tanıyordu bu bilinmezliği, umutsuzluğu biliyordu. Özlemin içimizde o kadar büyüdü ki sığamıyor içimize canım babam! Ne oldu sana işkence mi ettiler yoksa bir mermiyle mi öldürdüler? Çok canın yandı. Bilseydim son gidişin olduğunu sarılırdım bırakmazdım. Bilseydim seni bizden alacaklar, bende gelirdim! 18 yıldır senden bir haber alabilme umuduyla yaşıyorum. Kaç yıl geçerse geçsin seni aramaktan vazgeçmeyeceğim.”
 
Duygulu anlar yaşandı
 
Mektubun okunmasının ardından Serdar Tanış’ın oğlu Diyar Tanış konuştu. Babası Serdar ve arkadaşı Ebubekir’in gözaltında kayıp edildiğini hatırlatan Diyar, “Babam kayıp edildiğinde ben bir yaşında bile değildim. 2001 yılından beri ailenin bütün çabalarına rağmen belli olan failler hakkında ne somut bir işlem yapıldı, ne de akıbetleri hakkında bir bilgi alınabildi. Umarım bir gün bağımsız bir yargı çıkar ve babamın faillerini on binlerce olayı aydınlatır. Ve onbinlerce insanın akıbeti açığa çıkar aydınlanır. Biz yaşadığımız sürece babam ve arkadaşlarının akıbetlerinin açığa çıkarılma mücadelesini sürdüreceğiz. Babamı aramaktan vaz geçmeyeceğim” dedi. Konuşması sırasında duygulu anlar yaşayan Diyar’a gözaltında kayıp edilen Murat Yıldız’ın annesi Hanife Yıldız,  “Siz babanızla grur duyuyorsunuz. Ama onların çocukları babalarından utanıyor” diye seslendi. Yine Ebubekir’in oğlu ve birçok kişi Diyar’ın konuşması sırasında duygulu anlar yaşadı. Diyar’ın konuşmasının ardından Ferhat Tepe’nin annesi Zübeyde Tepe, Diyar’ı yanaklarından öptü.
 
‘Aynı derin zihniyet maalesef görevde’
 
Ardından Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu Serdar ve Ebubekir’i arama sürecindeki tanıklığını anlattı. 18 yıl sonra geriye dönüp bakıldığında 2001 tarihini bir kez daha hatırlatmak gerektiğini belirterek şöyle devam etti: “1999’da Öcalan yakalanmış yargılanması devam ediyor. Örgütün kararı ile ve Öcalan’ın çağrısıyla örgütün bütün silahlı üyeleri Türkiye’nin kara sınırı dışına çıkmıştı. Büyük bir barış beklentisi var. Türkiye’nin Kürt meselesini silahsız çatışmasız çözümü konusunda bir beklenti var. Türkiye’nin kara sınırları içerisinde tek bir silahlı örgüt üyesi kalmamış ve bir barış beklentisi, silah bırakma beklentisi var. Türkiye’nin Kürt meselesinin silah dışında siyasetle çözümü konusunda bir irade ortaya koymuştu. Ama Silopi’de Şırnak’ta bu iradeye karşı zorla kayıp edilme vakaları var. 18 yıl sonra yine Türkiye’de aynı derin zihniyet maalesef görevde. 18 yıl sonra sivil siyaseti yok etmeye çalışanlar şimdi de aynı amaçla yine sivil siyaseti öldürmeye çalışıyorlar. Eğer o gün bu faillerin bulunması konusunda başarılı olunsaydı yargı üzerine gidilseydi belki sivil siyasetin Türkiye’nin Kürt meselesinde çözümü konusunda daha irade sahibi olması konusunda adım atıla bilinirdi. Bu günden geriye bakıldığında ortaya çıkan tablo budur. Halen aynı derin zihniyet, devlet maalesef iş başında. Mutlaka ama mutlaka adaleti sağlayacağız. ”