Halide Türkoğlu: Sayın Öcalan'a 'Umut hakkı' derhal tanınmalı
- 11:12 27 Eylül 2025
- Siyaset
AMED - Gündeme dair açıklamalarda bulunan Halide Türkoğlu, meclis komisyonun Abdullah Öcalan ile görüşmesi gerektiğini belirterek, "Umut hakkı"nın derhal tanınması gerektiğini söyledi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Kadın Meclisi Sözcüsü Halide Türkoğlu, kadın gündemine dair DEM Parti Amed il örgütü binasında basın toplantısı gerçekleştirdi.
Halide Türkoğlu, konuşmasında şunları söyledi:
“Konuşmama 27 Eylül 2024 tarihinde kaldığı yurttan ayrılan ve 18 gün sonra cansız bedenine ulaşılan Rojin Kabaiş’i anarak başlamak istiyorum. Rojin Kabaiş olayının üzerinden tam 1 yıl geçti ve bir yıldır bu cinayetin aydınlatılması için çağrı yapıyoruz. Rojin’in ailesi, arkadaşları ve kadınlar ‘Rojin Kabaiş’e ne oldu?’ diye soruyor. Rojin’in bedeni üzerinde iki erkeğe ait bulgular bulunmasına rağmen, bu kişilerin kim olduğuna ve Rojin’e neler yapıldığına dair yetkililerden tek bir açıklama yok. Dosyanın aydınlatılması için neredeyse her gün yeni bir delil çıkarken erkek egemen yargı, dosyaya gizlilik kararı getirerek bir kez daha bu cinayetin üstünü örtmek istediğini göstermiştir. Şüpheli kadın ölümü diye bir şey yoktur; aydınlatılmayan, üstü örtülmek istenen kadın cinayetleri vardır.
Rojin için adalet demekten vazgeçmeyeceğiz
Rojin Kabaiş dosyasına getirilen gizlilik kararı da suç işleyen failleri gizleme kararıdır. Ben sizler aracılığıyla yetkililere tekrardan seslenmek istiyorum: Bu dosyada gizlemek istediğiniz nedir? Korumak istediğiniz kimlerdir? Rojin’in üzerinde bulunan bulgular kime aittir? İyi bilinsin ki, bizler bu soruları sormaktan vazgeçmeyeceğiz. Rojin için adalet demekten vazgeçmeyeceğiz. Rojin Kabaiş şahsında katledilen, kaybettirilen kadınları bir kez daha anıyorum ve kadına yönelik şiddet ve katliamlara karşı mücadelemizi büyüteceğimizin sözünü yineliyorum. Bugün aynı zamanda Amed ve Van başta olmak üzere ülkenin birçok yerinde kadınlar sokaklara çıkacak ve ‘Rojin Kabaiş’e ne oldu?’ diyerek eylemler gerçekleştirecek. Bizler de DEM Parti Kadın Meclisi olarak bu eylemlere güçlü bir şekilde katılım sağlayacağız.
Yurtlarda kız öğrencilerin yaşamlarının korunması için gerekli tedbirler alınmalı
Rojin Kabaiş cinayeti bu ülkede aynı zamanda genç kadınların, üniversiteli kadınların yaşamlarının nasıl bir tehlike altında olduğunun göstergesidir. Ülke genelinde özellikle üniversiteli genç kadınların yurtlarda yaşadıkları sorunlar bunu açıkça göstermektedir. İstanbul’da bir kız öğrenci yurdunda yazın yapılan tadilat sonrasında ortaya çıkan ve kamuoyuna yansıyan görüntüler bunu ortaya koymaktadır. Kız öğrencilerin dolaplarının kilitleri kırılmış, öğrencilerin eşyaları gasp edilmiştir. Daha öğrencilerin eşyalarını dahi koruyamayan yurt yönetimi, bu sistem, kadınların yaşamlarını nasıl koruyacak? Bugün yurtlarda kız öğrencilerin birbirleriyle gösterdikleri dayanışma bu sistemin hedefi oluyor. Üniversitelerde oluşturulan kolektiflerden ve dayanışma kulüplerinden tutun da lavabolara konulan ped kutularına kadar kadınların bu dayanışması hem yurt yönetimleri hem kayyım rektörler tarafından hedef alınmaktadır. Çünkü kadınların yalnızlaştırılmasını istemektedirler. Bir kez daha vurguluyoruz: Üniversiteli genç kadınların ücretsiz yurt, barınma, eğitim ve yemek talepleri bizlerin de talepleridir. Çözülmesi gereken sorunlardır. Yurtlarda kız öğrencilerin yaşamlarının korunması için gerekli tedbirler derhal alınmalıdır. Aksi durumda yaşanan her türlü olumsuzluktan bu iktidar sorumludur.
Fırsat eşitliğine dayalı bilimsel ve anadilinde eğitim modelinde ısrar edeceğiz
Eğitim-öğretim yılı başladığı andan itibaren kreşten ilkokula, ortaokul ve liseden üniversiteye kadar eğitim alanında yaşanan sorunlar her geçen gün daha da büyüyerek devam etmektedir. Kadınlar, çocuklarımızın eğitim masraflarını karşılayamıyoruz diyor. Beslenme ihtiyaçlarını karşılayamıyoruz diyorlar. Çocuklara bir defter, bir kalem almamız gerekiyor ama kırtasiyenin önünden dahi geçemiyoruz diyorlar. Özellikle yaşamını hiçbir geliri olmadan tek başına idame ettirmek zorunda kalan kadınlar bu konuda en büyük mağduriyeti yaşıyor. Ancak iktidarın, Millî Eğitim Bakanlığının tek derdi, kız ve erkek çocukların birbirinden ayrı olacakları pilot uygulama ortaokulları açmak. Sadece kız çocukların gideceği okullarla övünmektedirler. Kadın eğitim emekçilerinin okullarda nasıl giyineceğine dair genelgeler gönderiyorlar. Uygulamalarında zerre kadar kız çocuklarının, üniversiteli genç kadınların sorunlarıyla ilgilenmek yok. Bunu gündemlerine dahi almıyorlar. Bizler cinsiyetçi eğitim modeli ile sunulan müfredatı asla kabul etmiyoruz. Fırsat eşitliğine dayalı bilimsel ve anadilinde bir eğitim modelinde ısrar ediyoruz.
Sağlık alanında yaşananlar eğitim politikalarındaki sorunlardan bağımsız değildir
Bu ülkede eğitimde, sağlıkta ve ekonomide yaşanan sorunlar, aynı zamanda derin bir sistem sorunudur. Sağlık alanında yaşanan son skandal da eğitim politikalarındaki sorunlardan bağımsız değildir. İstanbul’da bir hastanede kadınların izni olmadan ilaç kullanılarak, kadınlara erken doğum yaptırılıyor. Bu işlemi yapan ve sözde hekim olan kişi hakkında bir soruşturma başlatılıyor. Ancak bizler şunu çok iyi biliyoruz ki dün yeni doğan bebeklerin ölümüne neden olan anlayış ile bugün kadınların izni olmadan onlara erken doğum yaptıran anlayış etik değeri olmayan bir sağlık sisteminin sonucudur. Bir yandan sağlığa erişimde yaşanan sorunlar, diğer yandan kadınların ve bebeklerin yaşamını tehdit eden uygulamalar sağlık politikalarındaki çürümenin bir sonucudur. Cinsiyetçi sağlık anlayışından kaynaklıdır. Kadınların kaç çocuk doğuracağından nasıl doğum yapacağına kadar her gün söylem üreten siyasi iktidar dönüp bu soruna baksın. Yaşananları sorgulasınlar. Bu kişi kadınların izni olmadan erken doğum yaptırma cesaretini kimden alıyor? Biz söyleyelim. Bu erkek egemen politikalardan, erkek egemen cinsiyetçi zihniyetten, cezasızlık politikalarından, yeterli denetleyici uygulamaların olmamasından alıyor.
Kadınların şikayetleri görmezden gelinerek cinayetlerin önü açılıyor
Tıpkı kadına yönelik şiddet ve katliamların önlenmesinde yeterli koruyucu ve kollayıcı tedbirler olmaması gibi. Kadınlar en yakınındaki erkekler tarafından her gün katlediliyor. Kadın katliamlarındaki bu artış siyasi iktidarı rahatsız etmiyor. Tam tersine bu cinayetlere sebep olan erkek egemen zihniyeti güçlendirecek politikalara daha fazla sarılıyorlar. Şiddet gören kadınların şikayetleri görmezden gelinerek cinayetlerin önü açılıyor. Kolluğun görevini yerine getirmesi bir yana, bizzat kolluk eliyle işlenen suçların üzerinin örtbas edilmesi bu iktidarın politikası olmuş durumdadır. Kadın katliamları cezasızlık politikalarıyla meşrulaştırılmak, normalleştirilmek isteniyor. Daha önce de defalarca söyledik. Bireysel silahlanmanın önünü almayan her politika kadınların yaşamlarından çalıyor. Kadın cinayetlerin çoğu ateşli silahlarla gerçekleştiriliyor. En son İzmir’in Urla ilçesinde Ramazan Ümit Görgülü, Selin Angu’yu ateşli silahla katletti ve iki kişiyi yaraladı. Bu cinayette fail yalnızca tetiği çeken değildir; faile bu cesareti veren, yasaları uygulamayan ve cezasızlık politikalarıyla failleri ödüllendiren sistemdir. Bireysel silahlanmanın önüne geçecek tedbirlerin ve yasal düzenlemelerin olmayışı da bu tabloyu derinleştirmektedir. Dolayısıyla, bu sistemin yürütücüleri yaşanan cinayetlerin ve şiddetin asıl sorumlusudur.
Çok yönlü mücadele alanlarımızı büyüterek bu saldırıları durduracağız
İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmesi ve 6284 sayılı yasayı uygulamaması da kadınlara açılan bu savaşın birebir iktidar eliyle yürütüldüğünü bizlere göstermektedir. Bunu sadece yaşadığımız topraklarda yaşamıyoruz. Başta Ortadoğu’da olmak üzere tüm dünyada kadınlara yönelik saldırıların arttığını görüyoruz. Bakın Afganistan’da faşist, kadın düşmanı Taliban Rejimi her gün yeni bir uygulamayla kadınları hedef alıyor. Burkadan giyindikleri odaya kadar fütursuzca kadınlara saldıran bu rejim şimdi de kadın yazarların kitaplarını müfredattan ve raflardan kaldırıyor. Afganistan’da tanınmış ‘blog yazarı’ olan Aaliyah Malorin, Taliban yetkileri tarafından işkence edilerek gözaltına alınıyor. Kadınların kamusal yaşamda görünürlüğünü silmek için her gün yeni bir uygulamayı hayata geçiriyorlar. Yine İran’da faşist molla rejimi tarafından bir kadın daha idam edildi. İran’ın Tebriz Merkez Cezaevi’nde 52 yaşındaki Zahra Fotouhi idam edildi. 30 Temmuz’dan bu yana 11 kadın idam edildi. Aile içi şiddete ve cinsel saldırıya uğrayan Zahra Fotouhi, 5 yıl önce evli olduğu erkeğe karşı öz savunma kullandığı için rejimin hedefi oldu. Tıpkı Türkiye’de kendi yaşamını korumak için öz savunma uygulayan kadınların ağırlaştırılmış müebbetle hedef alınması gibi. Tüm bunlar bir kez daha şunu göstermiştir ki nerede olursa olsun kadına yönelik işlenen suçlar her yerde karşımıza çıkmakta, bu suçları besleyen zihniyet ise her yerde varlığını sürdürmektedir.
Özgür basın emekçisi kadınların kalemini hiç kimse susturamaz
Kendi yaşadığımız coğrafyada bir yandan Barış ve Demokratik Toplum Süreci yürütülürken, diğer yandan kadınlara yönelik saldırılar hiç durmadan derinleşerek devam etmektedir. Yaptıkları haberlerden dolayı kadın gazetecilere yönelik tehditler bunun bir boyutudur. Evet, doğru duydunuz. Tacizcileri, tecavüzcüleri teşhir eden, gerçek haberleri toplumla ve kadınlarla buluşturan özgür basın emekçisi kadın gazeteciler ölümle tehdit ediliyor. Yakın zamanda ‘Çocukları kaçırılan aile: Can güvenliğimiz yok’ başlığıyla haber yapan Gazeteci Şehriban Aslan, fail Zülfi Şakar’dan ölüm tehdidi aldığını belirtiyor. Şehriban’ın fotoğrafları sosyal medyada dolaşıma konularak hedef gösteriliyor. Söz konusu fail hakkında suç duyurusunda bulunulmasına rağmen kişi hakkında bir işlem yapılmıyor. Gazeteci Öznur Değer, “Van’da şantaj çetesi: Özcan Pulat Kim?” başlıklı haberinden sonra aynı tehditlere maruz kalıyor. Özgür basın emekçilerine yönelik bu saldırılar erkek egemen zihniyetten, bu zihniyetin uyguladığı politikalardan bağımsız değildir. Bizler DEM Parti Kadın Meclisi olarak kadın gazetecilerin yanında olmaya, dayanışmayı büyütmeye devam edeceğiz.
İyi ki JINNEWS var
Evet, JINNEWS 8 yaşında. İyi ki JINNEWS var. Çünkü yaşanan sorunların ve kadın cinayetlerinin aydınlatılmasında, kadınlara yönelik saldırılara karşı mücadelemizi büyütmemizde sözümüzü halklara kadınlara ulaştırıyor. Ama aynı zamanda kadınların bu toplumda neye maruz kaldığını da biz siyasetçilere, kadın aktivistlere ulaştırıyor. Tıpkı Diyarbakır’da anonim iş ilanlarıyla kadınların yaşamını hedef alan, kadınları ve çocukları fuhuşa sürükleyen haberi bizlere ulaştırdıkları gibi. DEM Parti Kadın Meclisi bunun üzerinde durduğu gibi aynı zamanda Meclis’te de gündeme getirdi. Amed Milletvekilimiz Serhat Eren bununla ilgili araştırma önergesi de verdi. Burada topluma, kadınlara sesleniyoruz. Böylesi yoksulluğun ve işsizliğin olduğu yerde, çözüm bulmak isterken böyle çetelerin anonim iş ilanlarıyla kadınların yaşamlarına göz dikildiğini biliyoruz. Bu konuda tüm toplumu duyarlılığa çağırıyoruz.
Siyasi tutsaklara yaklaşım sürece yaklaşımdır
Bir diğer hukuksuzluk yine cezaevlerinde devam etmektedir. Siyasi kadın tutsaklara yönelik saldırılar ve yaşam hakkının gasp edilmesinin bir adı varsa o da Sincan Kadın Cezaevi’dir, Bakırköy Kadın Cezaevi’dir. Sincan’da Nedime Yaklav ve Sermin Demirdağ’ın tahliyeleri 6’ıncı kez, Nuriye Adet ve Gülşan Adet’in tahliyeleri 5’inci kez, Hicran Binici’nin tahliyesi 4’üncü kez, Zeliha Ustabaşı’nın tahliyesi 3’üncü kez, Elif Çetinbaş, Melike Göksu ve Esra Soyaktaş’ın tahliyeleri ise 2’nci kez ertelenmiştir. Koşullu tahliye tarihleri gelmiş olmasına rağmen idare ve gözlem kurullarının “iyi halli” olmadıkları yönünde verdiği kararlar sebebiyle Fatma Aslan, Süheyla Taş ve Emine Abiş’in de tahliyeleri engellenmiştir. Bakırköy Kadın Cezaevi’nde koşullu tahliye tarihi gelen 27 tutsaktan 9’unun tahliyesi idare ve gözlem kurulu kararlarıyla tamamen keyfi bir şekilde engellenmiştir. Defalarca söyledik; cezaevlerinde “İdare ve Gözlem Kurulu” adı altında kurulan birim ve bu birimlerde yer alan kişiler tahliyeleri engelleyerek suç işliyor. Bu keyfi tutum, tamamen insanlığa karşı işlenen bir suçtur. Adalet Bakanı ve yetkili kurullar bu suça sessiz kalarak ortak olmaktadır. Bu uygulamalara derhal son verilmeli, tahliye edilmesi gereken siyasi tutsaklar derhal özgürlüğüne kavuşmalıdır. Siyasi tutsaklara yaklaşım Barış ve Demokratik Toplum Sürecine yaklaşımı da göstermektedir.
Yüksel Genç’in yanındayız
İşte Sayın Öcalan’ın Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı tüm bu saldırıların durmasının, özgür ve eşit bir yaşamın mümkün olduğunun çağrısıdır. Bu çağrı etrafında yükselen her ses, aynı zamanda biz kadınların da onurlu barış talebinin sesidir. 27 Şubat çağrısından bugüne, bugünden yarına bizler üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmekten bir an olsun geri durmadık, durmayacağız. Yine sürecin en sağlıklı şekilde ilerleyebilmesi için herkesin üzerine düşen sorumluluğu da hatırlatmaktan vazgeçmeyeceğiz. Biliyorsunuz bu sorunun çözülmesi için Meclis’te bir komisyon kuruldu. Bu komisyonlardan STK’lardan birçok derneğe, hak hukuk kurumlarından farklı birçok kesime kadar görüşler alınıyor, dinlemeler yapılıyor. Bu komisyona aynı zamanda araştırmacı, gazeteci, yazar Yüksel Genç de katıldı. Partisi komisyonda yer almayan İyi Partili Turhan Çömez, barışa ve demokrasiye katkılarının olmayacağını, Kürt sorununun demokratik çözümünü hiçbir şekilde hayata geçirmeyeceklerini partisinin beyanı olarak gösterirken, bu komisyonda barış ve demokratik çözümün oluşabilmesi için yapılan tartışmalarda yer alan Yüksel Genç’i hedef almıştır. Turhan Çömez’in zihniyeti ırkçılıktır, savaş politikalarında ısrarın söylemidir. DEM Parti Kadın Meclisi olarak, Yüksel Genç’in yanında olduğumuzu; ırkçılığa, cinsiyetçiliğe, savaş politikalarına ve militarizme karşı Turhan Çömez’in karşısında olduğumuzu belirtmek istiyorum.
“Umutla Özgürlüğe Yürüyoruz” şiarıyla gerçekleştirilecek yürüyüşte olacağız
Yine belirtmek gerekir ki Sayın Öcalan bu sürecin baş aktörüdür. Sürecin baş aktörü olan Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğü sağlanarak özgür ve eşit koşullarda çalışmalarını sürdürmesi bizler için de olmazsa olmazdır. Yine Meclis çatısı altında kurulan komisyon ile görüşme sağlayabilmesinin koşulları da derhal oluşturulmalıdır. Umut hakkı derhal uygulanmalıdır. Bu hakkın uygulanması Barış ve Demokratik Toplum Sürecinin önünü açacaktır. DEM Parti Kadın Meclisi olarak, TJA’nın 1 Ekim’de Amed’de başlatıp 7 Ekim tarihinde Ankara’da tamamlayacağı ‘Umutla Özgürlüğe Yürüyoruz’ şiarıyla gerçekleştirilecek yürüyüşte olacağız. Bu yürüyüşte yükselecek her talep biz kadınların da talebidir. Barışın kalıcılaşması, Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün sağlanması, Sayın Öcalan’ın komisyon ile görüşmesinin koşullarının oluşturulması, siyasi tutsakların özgürlüğünün sağlanması, kayyım rejiminin son bulması, anadili önündeki engellerin kaldırılması, erkek egemen ve militarist politikalardan vazgeçilmesi talepleriyle gerçekleştirilecek yürüyüş bizler için de özgürlüğün ve eşitliğin yürüyüşüdür.
Tüm kadınlara, gençlere, halklara çağrımızdır: 1 Ekim’de Amed’den başlayacak bu yürüyüşü en güçlü şekilde sahiplenmek, kadınların özgürlük ve eşitlik talebini yükseltmektir. Kadına yönelik şiddet ve katliamlara dur demektir. Savaşsız ve sömürüsüz bir yaşamda buluşmak için gelin hep birlikte bu yürüyüşü sahiplenelim. Özgür ve eşit yaşamın yolunu açalım. Yaşasın kadın dayanışması! Jin Jiyan Azadî!”