Sevgi Soysal: Kent mazgallarına salınan tutkuların yazarı

  • 12:46 30 Eylül 2017
  • Portre
HABER MERKEZİ- Kadınlık sorunlarını kedine özgü dili ile edebiyata işleyen Sevgi Soysal “Hayatı sevdim, insanları sevdim” dediği 40 yıllık yaşamına bugün gözlerini açtı. 
 
Türkiye edebiyatının önemli isimlerinden olan Sevgi Soysal 30 Eylül 1936’da İstanbul’da dünyaya geldi. 40 yıllık ömrüne sığdırdığı eserleri ve eserlerindeki kadınları okuyucuyla buluşturdu. Sevgi’nin eserlerinde kimi zaman tutkulu bir perçemden döküldü kelimeler kent mazgallarına, kimi zaman “Yürümek, dönüp bakmamak arkaya” diyerek sıralandı cümleler. 
 
1952 yılında Ankara Kız Lisesi’ni, 1956 yılında da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Klasik Filoloji Bölümü’nü bitiren Sevgi, ardından Almanya’ya gider. Kısa bir süre sonra yeniden Türkiye’ye dönen Sevgi, ilk hikaye denemesi 20 Kasım 1961 yılında “Ne güzel suçluyuz biz hepimiz” adıyla Değişim Dergisi’nde yayımlar.
 
Sevgi, 1965’li yıllarda Ankara Meydan Sahnesi’nde Haldun Dormen’in yönettiği Zafer Madalyası adlı oyunda rol alır. 1965-1971 yılları arasında TRT’de program uzmanı olarak çalışır.
 
Tutkularımı uçlarına, asamayacaktım...
 
“Tutkularımı gün aydınına çıkarmanın yeri miydi bu kent. Bu kent gidişli gelişli bir caddeydi. İki taraflı gelip gidenlerdi. Üç beş vitrin, bilmem şu kadar inşaat ve daha çok parti merkeziydi. Suç bütün bütün perçemlerimdeydi. Onlar böylesi kırılmasalar asmayacaktım tutkularımı uçlarına, asamayacaktım. Yeni dikilen bir troleybüs direği, bir yol makinesi, bir kavga olmayı diledim. O zaman bakacaklardı. Bakmadan edemeyeceklerdi. Buna zorunluydular. Geçimleri bundandı” dediği Tutkulu Perçem isimli kitabı 14 öyküden oluşur. Kimilerine göre ‘ezik’ kadın tipinin dünyaya başkaldırısı olarak yorumlanan eserde tutkular kırık perçemden kent mazgallarına uğurlanırken, Sevgi’nin kelimelere döktüğü tutkuları edebiyat dünyasında yeni bir tutku yaratır. 
 
Tante Rosa: Büyükannemden başlayıp bende biten bir çizgi
 
1968 yılında yayınlanan Tante Rosa’da ise üç kuşak kadınların tek bir ruhta birleşmesinin zarif dokunuşları dört ayrı öyküde anlatılır. Sevgi Tante Rosa’yı şöyle tanımlar: “…aslında Tante Rosa ne büyükannemin, ne de teyzemin yaşantılarım anlatır. O, büyükannemden başlayıp bende biten bir çizgidir. Küçükten bildiğim bir benzeme korkusudur; okuduğum bir mektup; bir iki soluk fotoğraf; anımsadığım bir şarkı; birkaç damla gözyaşı; kendi deneyimlerimde yeniden yakaladığım gülünçlükler; saçmalardır. Çocukluğumda, kabahat işledikçe onun bunun yaptığı benzetmelere duyduğum unutulmuş öfkedir.”
 
'Ölüm, kanser biçiminde şakalaşsın benimle'
 
12 Mart’ın faşist soluğunu Sevgi de hisseder. Kimliksiz dolaşmak ve orduya hakaret suçlarından 27 gün boyunca Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu’nda yatar ve ardından TRT’deki işine son verilir. ANKA ajansının kuruluş çalışmasına katılan Sevgi, ikinci kez tutuklandığında 8 ay cezaevinde kalır. Tutukluluğu sırasında yazdığı Yenişehir’de Bir Öğle Vakti isimli eseriyle Orhan Kemal Roman Ödülü’nü kazanır. 
 
“Varsın, durduğum yerde bir hindi gibi semirttiğim ölüm, kanser biçiminde şakalaşsın benimle. Onu bir hindi gibi kesip attılar içimden. Hayat çekilişinden ölümsüzlük piyangosu çekmiş gibi seviniyorum” diyen Sevgi, 1975 yılında meme kanserine yakalanır. 
 
1976 yılında yazmaya başladığı Hoş geldin Ölüm adlı eserini tamamlayamadan yaşama veda eder. Geriye kadınlık deneyimlerini kelimelere döktüğü eserlerinden tüm kadınlara bir arşiv bırakmıştır Sevgi… Ömrünün son dönemlerinde “Hayatı sevdim, insanları sevdim. Ama yenildim” diyerek bahsettiği yaşamından aslında kazanarak ve kazandırarak yine zarifçe ayrılır….