Soykırım, sürgünler ve mücadele dolu bir yaşam: Zabel Yesayan

  • 09:06 13 Eylül 2021
  • Portre
Marta Sömek
 
İSTANBUL - 1915 Ermeni Soykırımı’nda ismi sürgün listesinde yer alan Ermeni şair, yazar ve öğretmen Zabel Yesayan, sürgünlerle dolu yaşamında mücadeleyi ve kalemini bir kez olsun bırakmadı.
 
“Keşke zorbalığa ve adaletsizliğe karşı savaşabilseydim ve bu uğurda ölseydim” diyen Zabel makalelerinde, romanlarında ve hikayelerinde toplumsal cinsiyet eşitsizliğini savunurken barış, kadın hakları, çocuklar ve mülteciler için daima mücadele etti.
 
Ermeni şair ve yazar Zabel Yesayan, 4 Şubat 1878 gecesi Zabel Hovhannesyan ismi ile Üsküdar'da bulunan iki katlı ahşap bir evde doğar. Zabel öğrenimine, günümüzde hala etkin olan Üsküdar Surp Haç Tıbrevank ilkokulunda başladı. Babası Mıgırdiç Hovhannesyan, Zabel’i yüreklendiren, hem edebiyata hem de Ermeni halkının yaşadığı zorluklarla mücadele etmeye yönlendiren kişilerden biriydi. İyi bir edebiyatçı olmak için devrin edebiyatçıları ile tanışmaya karar veren Zabel, okul arkadaşı Arşaguhi ile feminist yazar Sırpuhi Düsap’la konuşmasını, otobiyografisi olan Silahdari Bardeznerı’nde (Silahtar’ın Bahçeleri) şöyle anlatır: “Bayan Düsap edebiyat dünyasına atılmaya aday olduğumu duyduğunda, bu yolda kadınları defne yapraklı taçlardan çok dikenlerin beklediği konusunda beni uyardı. Bizim gerçekliğimizde, bir kadının ortaya çıkıp kendine bir yer edinmek istemesine tahammül edilmediğini, bunu aşabilmek için, vasatın çok üzerine çıkmak gerektiğini söyledi ve ekledi: Bir erkek vasat bir yazar olabilir, ama bir kadın asla.” 
 
Verimli yazarlık kariyerinin başlangıcı
 
Zabel, İstanbul’da ilk Ermeni anaokullarının kurucusu olan Kayiane Madagyan’ın edebi salonuna girer ve burada ünlü edebiyatçılarla tanışır. Ermeni edebiyatının bakış açısı ile Fransız romantizm akımından etkilenen Zabel, verimli yazarlık kariyerine başlayarak “Yerk ar Kişer” (Geceye Şarkı) isimli ilk edebi eserini, bu salonda tanıştığı Arşag Çobanyan’ın editörlüğünü yürüttüğü Dzağig dergisinde yayınlar. “Gece Şarkısı” ve “Tsagik” (Çiçek) isimli ilk şiirlerini Arşak Çobanyan'ın dergisinde yayınlanan Zabel, Mercure de France, Massis, Anahit ve Arevelian Mamoul (Doğu Baskısı) isimli dergiler için de kısa öykü, edebi makale ve denemeler yazdı, Fransızca ve Ermenice de çeviriler yaptı.
 
Üniversiteye giden ilk Ermeni kadın
 
1890’lı yıllar, yaşanan saldırılar ve katliamlar nedeniyle Ermeniler için oldukça zor yıllardı. Bu nedenle Zabel, Aralık 1895’te eğitimine devam etmek üzere Paris’e gitti. Sorbonne Üniversitesi ve College de France’de edebiyat ve felsefe dersleri alan Zabel üniversiteye giden ilk Ermeni kadınlardan biri oldu. Bir yandan akademide teorik incelemeler ve Fransızca-Ermenice sözlük çalışmaları yapan Zabel, diğer yandan birçok dergide çalıştı. 1900 yılında Dikran Yesayan ile Paris’te evlenen Zabel’in Sofi isminde bir kızı, Hrand isminde de bir oğlu oldu. 
 
Kadın köşesi hazırladı
 
1902’de İstanbul’a dönen Zabel, 20’nci yüzyılın başlarında İstanbul ve İzmir’de çıkarılan 15 Ermeni gazetesinden biri olan haftalık siyaset ve edebiyat gazetesi Arevelyan Mamul’de çeşitli edebiyat eleştirileri ve yazı dizileri yazar. Zabel ayrıca edebiyat hayatının en önemli eserlerinden biri olan Isbasman Sırahin Meç (Bekleme Odası) isimli romanını da 1903’te İstanbul’da yayınlar. 1903-1904 yılları arasında İstanbul’da çıkan Dzağig (Çiçek) ve 1911 yılında New York’ta yayınlanan Arakadz (Alagöz Dağı) dergilerinde kadın köşesini hazırlayan Zabel, Dignants Miutyun (Kadınlar Birliği), Azkanıver Hayuhyats Ingerutyun (Milliyetperver Ermeni Kadınlar Cemiyeti), Ashkhadanki Dun (Çalışma Evi) kuruluşlarını konferanslar vererek destekler. Zabel’in desteklediği cemiyetlerden biri de Paris’te Polonya sosyalist enternasyonal kadın hareketinin öncülerinden yazar Maria Szeliga’nın kurduğu Alliance Universalle des Femmes pour la Paix par l’Education (Eğitim Yoluyla Barış için Uluslararası Kadın Birliği) örgütüydü. Zabel bu örgütten esinlenerek, Hasan Fehmi ile birlikte farklı etnik gruplardan kadınları bir araya getirecek bir barış derneği kurma girişiminde bulunur. 
 
Tüm sistemin değişimini savundu
 
1905-1908 yılları arasında Paris’te yaşayan Zabel, 1908’de II. Abdülhamid yönetiminin sona ermesinin ardından tekrar İstanbul’a döner. Ülkenin durumunun kötüye gittiğini düşünen ve kadınının toplumsal konumuna gerçekçi bakmak gerektiğini savunan Zabel, yalnızca eşit eğitim haklarının kadınları özgürleştireceğine inanmıyor, tüm sistemin değişmesi gerektiğini düşünüyordu. Çoğunlukla yoksul kadınlar ve erkeklerin hikayelerini işleyen Zabel, hem Ermeni halkına hem de Osmanlı hükümdarlığına kafa tutan bir kadındı. 
 
‘Tarifi kabil olmayan bir keder’: Adana Katliamı
 
1909 yılı Nisan ayında 20 binden fazla Ermeni’nin katledildiği Adana Katliamı’nın ardından yaşananları yakından incelemek üzere Adana’ya giden siyasetçi ve aydınların arasında yer alan Zabel, üç ay boyunca Adana, Mersin ve Kilis’i gezdi. Katliamda kimsesi kalmayan Ermeni çocukların ihtiyaçlarını gidermek için çalışan Zabel, “Yıkıntılar Arasında” kitabında izlenimlerini “tarifi kabil olmayan bir keder” tanımlamasıyla şöyle özetlemişti: “Eğer kan ve ateşle aklını yitiren bu insanların yaşadığı felaketi anlatabilirsem, bu vatana karşı görevimi yapmış olacağım.”
 
‘Aklımı yitirmiş gibi yürek çarpıntıları içinde kederime bekçilik ettim…’
 
Zabel katliamda hayatta kalan, psikolojik desteğe ihtiyacı olan kadınlar, kimsesi kalmayan çocuklar, yakılan kilise ve okullarla beraber yaşananları şu cümlelerle anlatıyor: “Mersin’e ayak basar basmaz edindiğim izlenim gayet açıktı. Sanki bir cenaze evinin kapısından içeri giriyorduk. İnsanlar sükut içinde derin bir üzüntüyle bizi karşılıyor, elimizi sıkıp geçiyorlardı ve kim bilir, bizde garipsedikleri bir şey olmalıydı ki bizimle konuşmuyorlar sadece bir kenara çekilip kederlerine gömülüyor ve yaşlı gözlerle bizi süzüyorlardı. Gün boyu, varlığımızla kederleri daha da şiddetlenen, karalar içinde kadınların -ilk kurbanlardan birinin aile fertleri- geliş gidişlerini, felaketzedelerin, yetimlerin ve dulların feryat figanını sanki bir kabusun içindeymişçesine izledim durdum. Ertesi gün Adana’ya doğru yola çıkacaktık. Yıkıntıların ta içinde olacaktık. İşte böylesine bir düşünceyle aklımı yitirmiş gibi, sabaha kadar uyumadan yürek çarpıntıları içinde kederime bekçilik ettim. Kaygılarım dalga hışırtılarında salınırken, yoldan aralıksız deve kervanları geçiyor ve çıngırak sesleri kervanın ağır adımlarla, salına salına ilerleyişini duyuruyordu.”
 
Soykırım, kaçış, sürgün...
 
1909'da Kilikya'ya giden Zabel, Adana Katliamı üzerine bir dizi makaleler yazdı, Anetski (Lanet-1911), Safieh (1911) ve Nor Harsi (Yeni Gelin-Konstantinopolis 1911) isimli kısa öykülerinde de yine katliamı konu edindi. Zabel, “Yıkıntılar Arasında” kitabını yazma amacının, Adana Katliamı’na dair tanıklık ettiği sınırsız acıyı hem Ermeni halkına, hem de kamuoyuna tüm gerçekliğiyle aktarmak olduğunu paylaşmıştı. Zabel, Türkler ve Ermeniler arasında bir ortak yaşam alanı yaratmak için mücadele ederken, Adana Katliamı’nın üzerinden üç yıl geçmişti, 1915 ise yaklaşmaktaydı. Tarih 24 Nisan 1915’i gösterdiğinde İttihat ve Terakki hükümeti, Türkiye’deki Rum, Asuri-Keldani-Süryani ve Ermeni nüfusunu yok etmek ve zorla Müslümanlaştırmak için önce olacaklardan habersiz İstanbul’daki Ermenileri toplu halde tutuklamaya ve sürgün etmeye başladı. Sürgün listesinde sadece iki aydın kadın Mari Beyleryan ile Zabel yer aldı. 224 Ermeni aydın gibi tutuklanarak katledileceğini bildiği için bir hastanede saklanmayı başardı Zabel.
 
1915 Ermeni Soykırımı’na ilişkin ilk tanıklık yazıları
 
Kendisini önce bir Türk, daha sonra da Rum bir dantel emekçisi olarak tanıtan Zabel,  Bulgaristan’a göç etmek zorunda kaldı. Soykırımda katledilmekten kurtulmayı başaran Zabel, yaşadığı travmayı dahi atlatamadan 1918 yılının sonuna dek Ortadoğu'daki mülteci ve kimsesi olmayan çocuklar için çalışmalar yürüttü ve bu süreçte Ermeni halkına dönük gerçekleştirilen soykırımlar, katliamlar ve saldırıları konu alan Verçin Pacagi (Son Bardak), Hokis Aksoryal (Sürgündeki Ruhum; 1919) romanlarını yazdı. Zabel’in bu dönemdeki yazıları, 1915 Ermeni Soykırımı’na ilişkin ilk tanıklıklarını içeriyordu.
 
‘Bütün Ermeni halkı tehlike altında’
 
Katledilme, soykırım, sürgün ve travmalara rağmen mücadele etmekten ve üretmekten bir kez olsun vazgeçmeyen Zabel, 1921 yılında Paris’e geri dönerek Yerevan dergisinde editör olarak çalışmaya başlar. Edebiyatı etkili bir güç olarak görerek Ermenileri bir araya getirmenin tek yolunun edebiyat olduğuna inanan Zabel, kalemini asla bırakmaz. 1923 yılında Yerevan dergisinden okuyucularına seslenen Zabel, “Edebiyatı, dört bir yana dağılmış halkımızı bir arada tutacak en güçlü bağ olarak görmenin ve buna göre hareket etmenin zamanı geldi” ifadelerini kullanır.
 
Barış ve kadın hakları için daima mücadele etti
 
Eserlerinde ayrıca toplumsal sınıflar arasındaki ekonomik, politik ve ideolojik mücadele konularını da işleyen Zabel, hiyerarşiyi reddederken, barış, kadın hakları, çocuklar ve mülteciler için de daima mücadele etti. 1933’te Sovyet Ermenistan’a yerleşen Zabel, Moskova'da gerçekleştirilen ilk Sovyet Yazarlar Birliği kongresinde yer aldı ve Ermeni Yazarlar Birliği’nin yönetim kuruluyla beraber Ermeni Devlet Üniversitesi’nde de Batı Ermeni Edebiyatı ve Fransızca dersleri verdi. 1934’te Gırage Şabig (Ateşten Gömlek), 1935’te Silahdari Bardeznerı (Silahtar’ın Bahçeleri) çalışmaları Zabel’in yayınlanan son romanları olur. Zabel 1937’de tutuklanır ve soykırımın ardından bu sefer de Sibirya’ya sürülür. 
 
Yaktığı meşaleyi kadınlar taşıyor
 
Makalelerinde, romanlarında ve hikayelerinde toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve kişisel özgürlük ile toplumun geleneksel beklentileri arasındaki ikilemi dile getiren Zabel, 1943’te Sibirya’da yaşamını yitirir. Hayatını nasıl kaybettiği hiçbir zaman öğrenilemeyen ve “Keşke zorbalığa ve adaletsizliğe karşı savaşabilseydim ve bu uğurda ölseydim” sözlerinin sahibi olan Zabel’in eserleri, cesareti, üretkenliği ve mücadeleci kimliğiyle yaktığı meşale bugün hala kadınlar tarafından taşınıyor.
 
Yaşamı beyaz perdeye taşındı
 
Ermenistan Kadın Kaynak Merkezi’nin kurucusu Lara Aharonyan ve Türkçe-Ermenice yayın yapan Agos gazetesinin Erivan muhabiri Talin Suciyan, “Finding Zabel Yesayan” (Kayıp Zabel Yesayan) isimli bağımsız bir belgesel film çekerek, onun yaşamı ve mücadelesini beyaz perdeye taşıdı. Öte yandan Zabel’in yaşam öyküsü Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu tarafından 2015’te tiyatro oyunu olarak da sahnelendi.