Kiliseye meydan okuyan rahibe: Juana Inés de la Cruz

  • 09:05 8 Nisan 2021
  • Portre
HABER MERKEZİ - Kilisenin eril yapısına karşı kadınların eğitime erişim hakkını savunan Juana Inés de la Cruz’un, bu yapıya karşı kaleme aldığı eleştiri yazısı, aynı zamanda “ilk feminist manifesto” olarak da anılıyor.
 
Juana Inés de la Cruz 12 Kasım 1648’de Meksika’daki San Miguel Nepantla’da dünyaya gelir. Okumayı 3 yaşındayken büyükbabasının kitapları arasında öğrenen Juana, ilk şiirini 8 yaşındayken kaleme alır. Bu şiir “loa” isimli türde, ayinlerde okunan dinsel konulu bir şiirdir.
 
O günlerde kız çocuklar için son derece kısıtlı olan eğitim olanaklarını zorlamak için elinden geleni yapar Juana. Erkek kılığına girip Meksika Üniversitesi’nde okumak istediyse de ailesi tarafından engellenir. 9 yaşındayken büyükbabasının ölümü ve annesinin yeniden evlenmesi üzerine Meksika’daki teyzesinin yanına gönderilir.  Özel bir öğretmenden Latince dersleri alan Juana, ayrıca sanat, teoloji, edebiyat, bilim gibi farklı alanlarla da ilgilenir.
 
Zekasıyla dikkat çeker
 
Juana 1664 yılında Vali Marquis de Mancera’nın eşi olan Vicereine Leonor Carreto’nun hizmetine kabul edilir ve kadınlara yasak olan kütüphaneye girmeye hak kazanır. Juana, bir yandan valinin kızının eğitimiyle ilgilenirken bir yandan da okumaya ve yazmaya bolca zaman ayırır.
 
Juana, 17 yaşındayken valinin düzenlediği bir sözlü sınavda bilgisi ve zekâsıyla sınava katılan 40 öğretmeni de hayrete düşürür. O zamanlar, toplum içinde saygın bir yer edinmek isteyen bir kadın için başlıca iki seçenek vardır: Evlilik ya da rahibelik. Çalışmalarına devam etmek isteyen Juana, ikinci seçeneği tercih ederek rahibe olmaya karar verir. Böylece kendi deyimiyle, “çalışma özgürlüğümü kısıtlayabilecek sabit bir mesleğe sahip olmama” hakkına sahip olur.
 
Önce Carmelites Descalzas (Yalınayak Karmelitler) Manastırı’nda bulunur Juana, fakat buranın ağır koşullarına sadece birkaç ay dayanabilir ve hastalanınca ayrılmak zorunda kalır. 1669 yılında rahibelik yemini eder ve kuralları daha esnek olan Santa Geronimo Manastırı’na (St. Jerome) taşınır. Katoliklerde rahibeyi nitelendiren “Sor” adını isminin başına ekler. Sor Juana, burada muhasebecilik, arşivcilik ve sekreterlik gibi manastırla ilgili görevleri sürdürürken, bir yandan da edebi, sanatsal ve bilimsel çalışmalarına devam eder.
 
4 bin kitaplık kütüphane
 
Yayımlanan şiirleri büyük beğeni kazanan Juana’nın dini alanda yazdığı eserleri Mexico City, Puebla ve Oaxaca katedrallerinde söylenecek şekilde bestelenir. Juana burada yaklaşık 4 bin kitaptan oluşan bir kütüphane kurar ve pek çok edebiyatçı, sanatçı ve aydın kendisini destekler. Kadınlara yönelik baskıyı hem davranışlarında hem de yazdığı eserlerde sık sık eleştiren Juana, “Aptal Erkekler” isimli şiirinde, erkeklerin kendilerini kadınlardan “yüce” görmesini sertçe eleştirir. 
 
Hedef haline geldi
 
Kilise, bünyesindeki erkeklerin farklı konularda yazmasını sorun yapmazken, bir rahibenin aşk şiirleri için “iffetsiz” derken, onun teoloji gibi erkeklere özgü sayılan bir konuda kalem oynatmasını da “uygun” bulmaz. 1690 yılında bir piskopos arkadaşına yazdığı mektupta Brezilyalı Cizvit papazı Antonio de Vineyra’nın bir vaazını eleştiren Juana, bu süreçten sonra hedef haline geldi. Piskopos, bu mektubu, yanına kendi kimliğini gizleyerek “Sor Filotea” adıyla imzaladı, Sor Juana’yı “dindışı” yazılarından dolayı eleştiren ve dini görevlerine geri dönmesini öğütleyen bir başka mektubu da ekleyerek yayınlar.
 
İlk feminist manifesto
 
Sor Juana, bütün bunlara 1691 yılında yayınladığı “La Respuesta a Sor Filotea” (Sor Filotea’ya Yanıt) isimli uzun mektubuyla cevap verir.  Bu eleştiri, zamanının ilk feminist manifestosu olarak ilan edilir. Bütün yazınsal ustalığını gösterdiği bu mektubunda, kadınların eğitim görme ve entelektüel faaliyetlerde bulunma hakkını savunan Juana, kadınların eğitim görmesinin engellenmesinin dinin yanlış yorumlanmasından kaynaklandığını; kadınların da erkekler gibi öğrenmeye hakkı olduğunu; eğitimli kadınların topluma neler kazandırabileceğini ve bildiklerini kadınlara özgü olduğu kabul edilen başka beceriler gibi kuşaktan kuşağa aktarabileceklerini son derece etkileyici bir dille anlatır. Kiliseyi de sert bir dille eleştirir.
 
‘Pişmanlık metni’ yazmaya zorlanır
 
Bu meydan okuma Juana’yı, engizisyon tehdidiyle karşı karşıya bırakır. Kilise liderleri Juana’dan, “bunların kadınların doğasına aykırı olduğu” gerekçesiyle eğitsel ve bilimsel çalışmalarına son vermesini ve dini görevlerine odaklanmasını ister. Bizzat başpiskoposun ziyaretiyle önüne iki seçenek koyuldu: Ya yazmaktan vazgeçecek ve pişmanlık metni yazacaktır ya da “susturulacaktır”. Juana, itirafname yazmayı ve susmayı seçer ama yazmak zorunda kaldığı pişmanlık beyanını, mürekkep yerine kendi kanıyla imzalar. Bu itirafname ile birlikte Juana, bütün kitaplarını, teknik araçlarını, çalgılarını satar, parasını yoksullara dağıtır. Bu nedenle de kendisini “kadınların en kötüsü” olarak tanımlar. 
 
Yazmaya son verip “ibadet ve hayır işleri gibi sadece rahibeler için uygun görülen görevleri” yapmaya başlayan Juana, manastırdaki hasta rahibelere bakarken veba salgını nedeniyle 17 Nisan 1695’te yaşamını yitirir.