Direnişle örülen bir yaşam: Direnmekten vazgeçmeyeceğim
- 09:06 5 Temmuz 2020
- Portre
DİYARBAKIR - Geçtiğimiz günlerde tutuklanan Barış Annesi Makbule Özbek ile tutuklanmasından önce yaptığımız bir röportajda “Direnmekten asla vazgeçmeyeceğim. ‘Barış’ demekten vazgeçmeyeceğiz. Örgütlenmeliyiz, çoğalmalıyız” demişti.
Diyarbakır’da, Demokratik Toplum Kongresi’ne (DTK) yönelik gerçekleşen siyasi soykırım operasyonunda gözaltına alınan, Barış Anneleri Meclisi İnisiyatifi kurucularından Barış Annesi Makbule Özbek, çıkarıldığı mahkeme tarafından tutuklanarak Diyarbakır T Tipi Kadın Kapalı Cezaevi’ne gönderildi. 70 yaşında ve çok sayıda rahatsızlığı bulunan Makbule, 5 gündür tek başına bir hücrede tutuluyor.
Makbule’nin 70 yıla sığdırdığı direniş öyküsü cezaevinde devam ederken tutuklanmadan önce ajansımıza yaşam öyküsünü anlatmıştı. Oğlu Eser Özbek de annesinin sadece “barış” istediğini ifade ederek, bir an önce serbest bırakılması gerektiği çağrısında bulundu.
Çocuklarının cenazesini aramakla geçen bir ömür
Diyarbakır'ın Çınar ilçesine bağlı Şorşup (Meydan) köyünde dünyaya gelen Makbule, ailesinin zoruyla hiç tanımadığı biriyle zorla evlendirilir. 6 çocuğu olan Makbule, devletin yürüttüğü baskı, şiddet ve savaş politikaları sonucunda 2 çocuğunu kaybeder ve defalarca gözaltına alınarak ağır işkencelere maruz bırakılır. Makbule, yaşadığı tüm acılara rağmen dilinden “barış”ı hiç düşürmez. Çocuklarının cenazesini bulmak, onlardan bir haber almak için her yolu dener, her kapıyı çalar fakat buna karşı ise devlet Makbule’nin üzerinden ellerini çekmez ve sık sık gözaltı, tutuklamalar ile hedef alır.
‘Barış istemekten asla vazgeçmeyeceğim’
Makbule, hakkında istenen ceza nedeniyle yıllarca gizli, saklı yaşamak zorunda kalır. Makbule, kendi ağzından yaşadıklarını şu sözlerle anlatır: “1992 yılında oğlum ortaokul 1’inci sınıftayken devlet baskılarına dayanamayarak dağ yolunu tuttu. Kızım da oğlumun gidişinden 1 yıl sonra onun izinden yürüdü. Kızım gidişinden 1 yıl sonra Şırnak’ın Gabar bölgesinde yaşamını yitirmiş. Bunu yıllar sonra polislerin evimi basıp ‘Nilüfer’i öldürdük, kızını geberttik’ demeleriyle öğrendim. Oğlum ise 1997 yılında Kulp’un Giresor bölgesinde yaşamını yitirmiş. Çocuklarımın ne cenazesini alabildim ne de topraklarına ulaşabildim. Devletin gözü hep gençlerde. Onları tutukluyor, işkence ediyor, öldürüyor. Buna dur demek de annelere düşüyor. Biz kimsenin ölmesini istemiyoruz. Ne Kürt ölsün ne de Türk. Ne asker ölsün ne gerilla ölsün. Ben çocuklarımın acısını yaşadım başkaları yaşamasın istiyorum.”
Makbule, “barış” demekten asla vazgeçmeyeceğinin altını çizerek, “Bu yüzden de sonuna kadar ‘barış, barış, barış’ diyorum ve her şeye rağmen ‘barış’ istemeye devam edeceğim. Ölsem bile öte dünyada ‘barış’ demeye devam edeceğim. Barış olsun, huzur olsun. Kimse ağlamasın, gözyaşları dökülmesin artık” diye belirtir.
‘Kızımla beraber gözaltına alındık’
1990’lı yıllarda JİTEM’in ortaya çıkışıyla birlikte şiddet, baskı ve ölümlerin arttığını vurgulayan Makbule, birçok defa işkenceye maruz bırakıldığını dile getirir. Makbule, köylerine askerler tarafından yapılan bir baskını anlatırken, “1998 yılında evde kızımla yalnızken askerler evimizi bastılar. Bizi yere yatırarak gözaltına almak istediler. Ben sebebini sorunca da ‘ifaden var’ dediler. Beni kızımla birlikte arabaya bindirdiler. Daha sonra alt katımızda bulunan eltimin evini de bastıklarını ve çocukları Cihan’ı da köydeki erkeklerle birlikte alıp götürdüklerini öğrendim. Bir süre arabada bekledik. Etrafta kimsenin olmadığını görünce kızımı da alıp arabadan indim ve hızla karşıda bulunan bir dükkana, oradan da komşularımızın olduğu binaya girdim. Bunun üzerine askerler takviye ekip çağırmışlar ve anons etmeye başladılar. Eğer binadan çıkmazsam binayı ateşe vereceklerini söylediler. Ben de kızımı almamaları kaydıyla geleceğimi söyledim ve kızımı orada bırakarak polislerin yanına gitmek zorunda kaldım” diye anlatır.
‘Geceyi mi yaşıyordum gündüzü mü bilmiyordum’
Makbule, JİTEM tarafından gözaltı süresi boyunca yaşadığı ağır işkenceleri anlatarak, hiçbir şeye tanıklık etmemesi için gözünün bağlandığını ifade eder. Kendisini bodrum kata doğru indirdiklerini söyleyen Makbule, “Beni sorguya aldıklarında bana yapmadığım şeyleri zorla kabul ettirmeye çalıştılar. Ben bu şekilde ifade vermeyi kabul etmeyince de bana işkence yaptılar. Bedenime elektrik verdiler, duvara vurur gibi darp ettiler ve çok daha ağır işkenceler yaptılar. İşkence yaparken gözümü açıyor sonra yine kapatıyorlardı. Geceyi mi yaşıyordum gündüzü mü bilmiyordum. 3 gün boyunca ağır işkenceler bu şekilde devam etti. İşkenceden sonra acılar içinde gözümü açtığımda kıyafetlerimin sırılsıklam olduğunu gördüm. Bulunduğum küçük ve karanlık hücre sular içinde kalmıştı. Kışın başlangıcında olduğum için üşümeye ve soğuktan titremeye başladım. 15 gün boyunca bu şekilde sorguda kaldım” sözleriyle anlatır yaşadığı işkenceyi.
5 yılı cezaevinde geçti
Makbule, maruz bırakıldığı ağır işkencelerin ardından tutuklanarak cezaevine gönderilir. Gittiği cezaevlerinde siyasi koğuşta kalmak istediği için askerlerin hakaret, şiddet ve tehditlerine maruz bırakılan Makbule, askerler tarafından kafasına silah dayatıldığını söyler. Makbule, Diyarbakır cezaevinde 1 ay kaldıktan sonra siyasi koğuşun olduğu Batman cezaevine sevk ister ve 2 buçuk yıl Batman cezaevinde kaldıktan sonra tahliye edilir. Dışarıda bulunduğu süreç içerisinde ceza alan ve cezasının onanmasının ardından tekrar cezaevine giren Makbule, “2 buçuk yıl Batman’da, 2 buçuk yıl da Diyarbakır’da olmak üzere toplam 5 yıl cezaevinde kaldım. Batman’da kaldığım süre içerisinde kızımı da tutukladılar. Bir gün bir baktım ki koğuşun kapısından kızım içeri girdi. Kızım 3 ay kaldıktan sonra tahliye edildi. Cezaevinde tutsakları siyasi koğuştan koparmak için çeşitli baskı ve şiddet yöntemlerini deniyorlardı. Tehdit ediyor, darp ediyor, hakaret ediyorlardı” diye konuşur.
Barış Anneleri Meclisi İnisiyatifinin kuruluşunda yer aldı
Makbule, 2001 yılında cezaevinden tahliye edildikten sonra 3 Barış Annesi ile birlikte Barış Anneleri İnisiyatifinin kuruluşunda yer alır ve mücadelesine buradan devam eder. Bu süre zarfında da devlet tarafından sürekli rahatsız edildiğini kaydeden Makbule, “Sonuna kadar çocuklarımın davasının arkasındayım. Benim onlara sözüm var. Ne yaparlarsa yapsınlar bu mücadeleden vazgeçmeyeceğim ve ‘barış’ diye haykırmaya devam edeceğim” ifadeleriyle savunur mücadelesini.
‘Ne kadar çoğalırsak o kadar güçleniriz’
Makbule, kadın dayanışmasının önemine de vurgu yaparak, tüm kadınların alanlara çıkması gerektiğini belirtir. Makbule şu sözlerle devam eder: “Kadın birliği ve eşitliği için tüm kadınlar alanlara çıkmalıdır. Davalarına, çocuklarına ve kendi haklarına sahip çıkmalılar. Barış ve eşitlikten başka bir şey istemiyorum. Birbirimize sahip çıkmalıyız. Anneler bir olmalılar. Bu yüzden ev ev dolaşıp anneleri örgütlemek gerekiyor. Ne kadar çoğalırsak o kadar güçleniriz.”
‘Baskıya rağmen boyun eğmedi’
Makbule’nin oğlu Eser Özbek ise annesinin tutuklanmasının ardından yürüttüğü mücadelen söz ederek, “Annem bizi büyüten bir Kürt kadını olarak kendini bu mücadeleye, ideolojiye adamış biriydi. Biz çocuklarını da o şekilde büyüttü. Annemin tek amacı savaşın bitmesiydi. Her iki tarafın da ölmemesi için mücadele yürütüyordu. Duruşuyla, varlığıyla, insaniyetiyle bize çok büyük örnek oldu. Hayatın her anlamında bize öncülük eden bir kadındı. Biz annem ve babam sayesinde kendi kimliğimizi tanıdık. Kürt gerçekliğini de onlar sayesinde öğrendik. Büyük bir baskı altında olmasına rağmen hiçbir zaman boyun eğmedi, hep dimdik ayaktaydı. İnandığı yoldan ilerlemeye devam etti” ifadelerini kullandı.
‘Tutuklanması politik bir durumdur’
Eser annesinin yaşına rağmen aktif bir duruş sergilemesinin kendilerine moral kaynağı olduğunu ifade ederek, Barış Anneleri İnisiyatifi’nin kuruluşundan bu yana içerisinde aktif bir rol oynadığını hatırlattı. Annesinin 2018’de Leyla Güven’in tecridi kırmak amacıyla cezaevinde başlatmış olduğu açlık grevine destek vererek greve başladığını belirten Eser, zulme karşı başlattığı açlık grevi dolayısıyla bir kez daha gözaltına alındığını söyledi. Eser annesinin tekrardan tutuklanmasına dikkat çekerken, “Annemin son olarak 26 Haziran’da DTK operasyonları çerçevesinde tutuklanması politik bir durumdur. Bu yapılan devletin insanlara verdiği bir gözdağıdır. Bununla, kim olursa olsun, yaşlı olsun, hasta olsun, çocuk olsun istediği zaman cezaevine koyabileceğinin mesajını veriyor. Annemin kronik rahatsızlıkları var ve aynı zamanda raporları da var. Bunları mahkemeye sunmamıza rağmen bir şey yapılmadı. Mücadele yürüten annelerden korkulduğunun da bir göstergesidir. Barbarca bir yönelimdir bu. Ortadoğu’da Kürtler üzerinden yürütülen savaşla mücadele edenlerin başında anneler geliyor” sözlerine yer verdi.
‘Katıldığı taziyeler suç sayıldı’
Annesinin hiç okula gitmeden kendi imkanlarıyla kendini geliştirdiğine ve her konuda bilinçlendiğine vurgu yapan Eser, okuma ve yazmayı da cezaevinde öğrendiğini dile getirdi. Eser, annesinin okuma yazma öğrendikten sonra boş vakitlerinde Kürtçe kitaplar, dergiler okuduğuna dikkat çekerek, “Annemin okuduğu Kürtçe kitaplar illegalize edilmeye çalışılıyor. Annemi yasa dışı bir şey yapıyormuş gibi suçlamak insan aklının alamayacağı bir durumdur. Dosyasında katıldığı taziyeler de suç sayılıyor. Ona ‘Neden taziyelere katıldın?’ diye sorulmuş. Cenazelere katılmak insani bir görevdir. 70 yaşındaki bir anne nasıl örgüt üyesi olabilir? Annem sadece barış istedi. Annemin yaşamından endişe duyuyoruz. Avukat annemi gördükten sonra hem sağlık noktasında hem de psikolojik anlamda iyi olmadığını söyledi. Kalp rahatsızlığı, hipertansiyonu, şeker hastalığı gibi çok sayıda kronik rahatsızlığı var. Tüm annelerin, hasta tutsakların, siyasetçilerin bir an önce serbest bırakılmasını istiyoruz.”