Gidişlerinin 15’inci yılında iki enternasyonalist devrimci: Uta ve Amara

  • 09:08 31 Mayıs 2020
  • Portre
HABER MERKEZİ - Kadın devrimciler Uta Schneiderbanger ve Ekin Ceren Doğruak’ın 31 Mayıs 2005’te Süleymaniye’de geçirdikleri trafik kazasıyla yaşamlarını yitirmeleri üzerinden 15 yıl geçti. Mücadele arkadaşları, iki enternasyonalist kadının en önemli amaçlarının tüm insanlar için dünya adaletini sağlamak olduğunun altını çizdi. 
 
Ekin Ceren Doğruak 1981 yılında Ankara’da Egeli bir ailenin tek çocuğu olarak dünyaya gelir. Sisteme muhalif, haksızlıklara göz yummayan bir yapıya sahip olan Ekin Ceren, eğitim ve öğretimini Ankara’da sürdürür. Ekin, Ankara Üniversitesi Sosyoloji bölümünde okuyan Ekin, üniversite ikinci sınıftan itibaren Kürt özgürlük hareketi ile tanışarak yurtsever öğrenci yapılanmasında yerini alır. Kadın çalışmalarının içerisinde aktif yer alan Ekin, 1999 Uluslararası Komplo’nun yaşandığı dönemde çalışmalarda yerini alır. 
 
Uta Schneiderbanger ise 1961 yılında dünyaya gelir. Alman toplumu içinde büyüyen Uta, Katolik Gençler Topluluğu'nda yer alır ancak daha sonra Katolik Kilisesi’nden çıkma ve kendini siyasi-politik bir şekilde örgütleme kararı alır. Türkiye'de 1980 askeri darbesi gerçekleştiğinde, Uta ilk defa Türk devrimcileri ve Kürt aileleriyle Avrupa'da ilişkilerini geliştirir. Türkiye’de Kürt katliamlarının yaşanması Uta’nın üzerinde büyük bir etkiye neden olur. Almanya'da yürütülen faşizm sistemi ve kapitalist sistemin insan iradesine karşı devam ettiğinin farkına genç yaşında varan Uta, bu sisteme karşı mücadele etmeyi seçerek sesini yükseltir. İki enternasyonalist kadın Ekin Ceren Doğruak ve Uta Schneiderbanger  31 Mayıs 2005’te Süleymaniye’nin Qeladize Kasabası yakınlarında geçirdikleri trafik kazası sonucu yaşamını yitirir. 
 
Mücadele arkadaşları gidişlerinin 15’inci yılında Uta ve Ekin Ceren’i ajansımıza anlattı.
 
‘Amara inançlıydı ama körü körüne bağlılık ona göre değildi’
 
Ekin Ceren’i düşündüğünde “Acaba unuttuğum, atladığım, zamana yenilen şeyler var mı? Göremediğim bir ayrıntı var mıydı?” diye kendine sorduğunu söyleyen mücadele arkadaşlarından Zilan Diyar, aradan geçen bunca yıla karşın yeniden yeniden anlatacak bir şeyler bulmayı başardığını belirtir. Her ne kadar daha önceleri anılarını kendine sakladığını kimseyle paylaşmak istemediğini kaydeden Zilan, zamanla bu duygunun acıyı katlanılır yaptığını ve hatta onu hayata döndürüyormuş gibi hissettirdiğini dile getirir. Zilan Ekin Ceren’i anlatırken şu cümleleri kullanır: “Amara’nın her acıya dayanacak, gerçeğin acımasızlığında insanı hakikate ulaştıracak, öfkelerden arınıp affederek yoluna devam etmeni sağlayacak, herkesin kalbine dokunacak sihirli bir formülü vardı; empati yapmak. Bağlılığını, inancını, emekçiliğini, alçak gönüllüğünü, maddiyata hiç değer vermediğini ve zekasını ve bu hareketin mayasının onda tuttuğunu hiç sözlerle ifade etmedi. Gittiği evlerde açsa gurur meselesi yapmadan söyler değilse hatır için bile olsa bir lokma bir şey yemezdi. Kendisini o evin bir parçası gördüğü içindi bu. Ona bir şey vermek istediğinizde ihtiyacı yoksa asla almazdı ama kolunuzdaki saati ya da ayağınızdaki çorabı bile çıkaracak kadar toplumsal düşünürdü. Özenle hazırlanmış bir Kürt sofrasında çorbasından çıkan kılı hiç bozuntuya vermeden çıkarıp yudumlamaya devam ederdi. Yırtık ayakkabılarını görüp de üzülen yurtseverlerin ona ayakkabı alacağını fark edip, karşısına çıkan ilk dükkana girip öylesine bir ayakkabı seçip çıkması (bir süre sonra erkek ayakkabısı aldığını anlasa da) yaşadıklarını, yaptıklarını abartılı bir tiyatro gösterisine çevirmek istemediğinin göstergesiydi. Kapısını çaldığı evlerden kovulduğu da oldu ama biz onun sayesinde trajik yanını değil Amara’nın eve girmek için kapıyı zorlamasını anlatışına gülerdik. Amara inançlıydı ama körü körüne bağlılık ona göre değildi. Anlamaya çalışan, sorgulayan, bilimsel ele alan bir inançtı.” 
 
‘Bize yokluğuyla nasıl başa çıkmamız gerektiğini de anlatmıştı’
 
Yaşamın en güzel dilinin sadelik olduğunu ve bu dili en iyi bilenlerden birinin de Ekin Ceren (Amara) olduğunu vurgulayan Zilan,  “Yaşamı sadece güzellikler, idealler, ilkelerden ibaret görenler bence hakikate halen ermeyenlerdir. Güzelliğin karşısında çirkinlik, ideallere rağmen gerçeğin acımasızlığı, ilkelerin yanında sahtekarca bağlılıklar vardır. Yaşamın döngüsü bu karşıtlıkların kendi içindeki savaşımıdır. Amara bunu genç yaşına rağmen çok iyi kavrayabildi. İçine girdiği bu kavgada karşıtlıkların savaşımını gördü. Ama o hep güzelliğin, ideallerin ve ilkelerin safında yer aldı. Beynini zorladı, öfkelendi, ağladı yeri geldiğinde. Tozpembe bir tablonun içinde olmadığını en erken fark edenlerdendi. Trajik gerçeğimizi ince ve alaylı esprileriyle çekilir kılma konusunda ondan daha usta biriyle karşılaşmadım. Acıya saygısı vardı Amara’nın, fedakarlığa, zorluğa katlananlara. Ama insanların bunları kendi bencilliklerinin üzerini örten bir kredi gibi kullanmasına asla tahammülü yoktu. Her duyguyu hak ettiği kadar gerektiği kadar yüreğinde, zihninde barındırabilmek de büyük bir erdemdir. Öfkesi, sevgisi, umudu, özlemi, acısı olması ve hak ettiği kadar yaşamına yön verirdi. Şimdi anlıyorum ki bize yokluğuyla nasıl başa çıkmamız gerektiğini de anlatmıştı. Süslü püslü sözler, ağdalı laflar etmeden hayatı pay ederken usulca zihnimizin bir köşesine bir davranışıyla bu acıya nasıl katlanmamız gerektiğini anlatmıştı. Affedebilmeyi, öfkelerime yenilmemeyi, sevginin gücüne inanmayı, acıya boyun eğmemeyi ‘o olsaydı ne yapardı’ diyerek öğrenebildim” diye belirtir.  
 
‘Amara birimizden bir parça değil bizden bir parçadır’
 
Zilan, Amara’ya dair anılarını şu sözlerle paylaşır: “Amara’yı kime sorsanız size özel bir anı anlatır. Çünkü o kendisinde ne varsa çevresiyle pay ederdi. Paylaştığı herkese kendini özel hissettirir, yüreğini açar ve o anı geleceğe taşırabilirdi. Bunu gösterişe yer vermeksizin öylesine akışkan bir biçimde yapardı ki Amara sizin yüreğinizde özel bir yer edinirdi mutlaka. Neşeli bir şarkı dinlediğinizde, betonların arasından fışkıran arsız bir papatya gördüğünüzde, önünüze konulan bir pudingi gülerek yerken (ben sallanan yemekler asla yemem derdi), bir sokak gösterisinde polis saldırdığında geri çekileyim mi yoksa gözaltına alınmayı mı göze alayım ikileminde kaldığınızda yine gülümsediğinizde (Amara polis gösterilere müdahale ettiğinde kaçmadığından onu kurtarmak isteyen arkadaşlarıyla birlikte kaç kere gözaltına alındığını anlatmıştı. Niye kaçmıyordun diye sorduğumda gururum elvermiyordu demişti) bir kelebek odanızın camından usulca içeri girdiğinde Amara yanı başınızdadır. Yemek yiyişi, gülüşü, gözyaşı dökmesi öylesine yaptığı bir espri bile bize bugünlerde yapmamız gerekeni söyleyen mesajlarla doludur. Hem bende saklı bu anıları olmasa bir gece vakti sigarasından derin bir nefes çekip sohbet ettiği başka bir yoldaşı mutlaka ona dair özel ve anlamlı bir anıyı sizinle paylaşır. Amara birimizden bir parça değil, bizden bir parçadır.”
 
‘Tüm dünyada acı çeken kadınları bir araya getirdi’
 
Uta’yla arkadaşlığı Avrupa’da başlayan Şevin Nudem ise, Uta’nın çocukluğundan beri Alman toplumu içinde büyüdüğünü, emekçi ve insan değerlerine sahip bir aile içinde özgür yaşamı öğrendiğini söyler.  Uta’nın yer aldığı Katolik Gençler Topluluğu'nda birçok çelişki yaşadığına değinen Şevin şunları dile getirir: “Adalet konusunda birçok düşüncesi oldu. Halkların kurtuluşu konusunda birçok insanı örgütledi. Katolik Kilisesi’nden çıkma ve kendini siyasi ve politik bir şekilde örgütleme kararı aldı. Toplum ve bireyi ayırmaya çalışan sistemlere karşı arayışları vardı. En önemli amacı, tüm insanlar için dünya adaletinin sağlanmasıydı. Sesi özgürlük için giderek artıyordu. Uta arkadaş erkeğin kadın üzerindeki egemen yaklaşımlarını kabul etmiyordu. Doğanın korunması için de çaba içerisindeydi ve doğayı koruma grupları içinde de duruş sahibiydi. Yaşamı bütün olarak ele alıyordu. İnandığı değerler, arkadaşlığında, toplum ve bireye karşı yaklaşımında her zaman öncü rolündeydi. Uta arkadaşın kişiliği, devrimci bir kadın gibi kahramanlık dolu geçti. Türk Devleti'nin Alman silahlarıyla Kürt Halkı'na karşı yürüttüğü savaşa karşı çıktı. Cumartesi Anneleri İnisiyatifi ile öncülük etti ve annelerle birlikte tutsak olan çocukları için adalet talebinde bulundu. 1990'larda, Kürt halkı ile dayanışmak için Kürt kadın örgütleriyle ilişkilendi ve Kürt kadınının özgürlük talebi ile hareket etti. Mücadeleci Uta, tüm dünyada acı çeken kadınları bir araya getirerek, faşizme karşı bir birlik oluşturdu.”
 
‘Özgür yaşam için kadın devrimci örneği Uta’
 
Şevin, Uta’nın mücadelesini şu sözlerle anlatmaya devam eder: “2000 ve sonraki yıllarda Önder Apo'nun yeni paradigmasının gündeme gelmesiyle beraber, özgür yaşamda kendimizi nasıl örgütleyeceğimize ve bugünkü hayallerimizi nasıl gerçekleştireceğimize dair demokratik konfederalizm üzerine tartışmalar yapıldı. O dönemde Uta, Kürt kadın özgürlük mücadelesine resmi bir şekilde katılım kararı aldı. 2003'te ilk defa Halkın Genel Kuruluş Kongresi’ne katıldı ve adalet divanı üyesi olarak seçildi. Bu durum, devrimci yaşamında elde ettiği tecrübenin etrafına büyük bir güven aşıladığını gösterdi. Kadın özgürlük ideolojisini, yaşamında büyük bir seviyeye ulaştırdı. Dünya devrimlerinde yaşanan birçok eksikliklerin tekrarlanmaması için birçok taraftan araştırmalar yaptı ve konuya ilişkin görüşlerini paylaştı. Umudu, kadının özerk bir görüşle yaşamını yaratabilmesi için, kadın hareketinin özerk bir şekilde kendini örgütlemesi ve kadın partilerinin kurulmasıydı. Kadın özgürlük hareketinde büyük adımlar atmak ve kadın hareketi devriminde öncü militan olmak istiyordu. Uta arkadaş, özgür yaşam için kadın devrimci örneği oldu." 
 
‘Onu kaybettiğimizde içimden bir parça koptu’
 
Tarih 31 Mayıs 2005’i gösterirken Uta ve Ekin Ceren, Süleymaniye’nin Qeladize Kasabası yakınlarında meydana gelen trafik kazasında yaşamlarını yitirdi. Kazadan yaralı kurtulanlardan biri de Havin’di. Havin kazanın gerçekleştiği o günü şu cümlelerle hatırlatır: “O gün Amara’yla yolculuk yapıyorduk. O başka bir alana gidiyordu ben ise bir yere kadar onlara eşlik edecektim. Çok heyecanlıydı. İçi içine sığmıyordu. Bir anda araç şarampole fırladı. 200-300 metre yolun yamacından aşağı doğru takla atarak yuvarlandık. Ben, Amara ve Uta arabadan fırlamıştık. Kendime geldiğimde bir köylünün bize denk geldiğini gördüm. Adam beni arabaya aldı. Arabada üç kişiydik. Kırıklarımız vardı. Bir arkadaşın kürek kemiği, bir arkadaşın kaburgaları benim de kalbimin üzerindeki iki kaburga kırıktı. Kan kusuyordum, nefes alamıyordum. Uta kayalığın hemen yanında sırt üstü düşmüştü. Sadece nefes alabiliyordu, durumu çok ağırdı. Onu arabaya aldık. Yol boyu elini tuttum. Tam sağlık ocağına vardığımızda ise onu kaybettik. İçimden bir parça koptu sanki. Amara’yı sordum. Başka bir araçla gönderdiklerini söylediler. Sağlık ocağında tekrar tekrar sordum; Amara nerede? Sonra sedyede götürülürken gördüm. Seslendim ancak cevap vermedi. Bana Süleymaniye’ye hastaneye sevk edildiğini söylediler. Amara’yı o kazada kaybettiğimizi aklım bir türlü almadı ta ki babası naaşını almaya gelinceye dek. Kürt özgürlük mücadelesi tarihinde mayıs ayının anlamı büyüktür. Ayın son günü iki enternasyonalist kadının gidişi mayıs ayına başka bir anlam kattı.”
 
Kadın buluşma merkezi: UTAMARA
 
UTAMARA Kadın Buluşma Merkezi 2006 yılında Almanya’da kadınlara yönelik hukuki, psikolojik ve sosyal danışmanlık hizmeti vermek üzere kuruldu. 2 enternasyonalist devrimci kadının isminin verildiği merkezde, çeşitli danışma hizmetleri verilerek, kadınlara yönelik etkinlikler ve çalışmalar gerçekleştiriyor. Bir kadın buluşma merkezi olan UTAMARA, kadınların kendilerini ve diğer kadınları tanımalarına olanak sağlıyor. Uta ve Ekin Ceren’in adıyla yaşayan bu merkezde kadınlar birbirlerine güç veriyor ve  zorluklara karşı dayanışma gösteriyor. Kadın mücadelesi bu iki devrimcinin adıyla sürmeye devam ediyor.