Louise Michel: Özgürleşen toprak mor çiçekler açacak…

  • 09:09 29 Mayıs 2020
  • Portre
HABER MERKEZİ – Yargılanırken “Tüm varlığımla toplumsal devrime aitim ve bütün davranışlarımın sorumluluğunu kabul ediyorum” sözleriyle kendini savunan Louise Michel, hapishane yıllarında ise umudunu şu dizelerde diri tutuyor: “…Ve alev alev göğün altında, Özgürleşen toprak, Mor çiçekler açacak."
 
Paris Komünü’ne hayat veren ve Komün’de kendinden izler bırakan kadınlardan Louise Michel 29 Mayıs 1830’da Fransa’da Vroncourt şatosunda dünyaya geldi. Annesi şatonun hizmetçilerinden biri idi. Babası ise Louise dünyaya geldikten kısa bir süre sonra ortadan kaybolmuştu. Louise dede ve büyükanne diye çağırdığı şatonun sahiplerinin yanında büyüdü. Okuma-yazmayı Voltaire hayranı olan dedesinin gayretleriyle öğrendi. Yine ondan iyi bir eğitim aldı.
 
Louise ilkokul öğretmeni olmak istedi ve sınavları kazandı, bu mesleği yapabilmesi için imparatorluğa bağlılık yemini etmesi gerekiyordu ancak Louise bunu reddetti. Dedesinden aldığı eğitimle sıkı bir cumhuriyet taraftarı olmuştu. Görüşünden dolayı resmi okullar yerine özel okullarda çalışmak zorunda kaldı. Hatta 1853 Ocak’ında Yukarı Marne bölgesinde Audeloncourt’da özgür bir okulu bizzat kendisi açtı. İki yıl sonra da aynı bölgede bir başka okulda cumhuriyetçi fikirleri çocuklara aşıladığı için ilk kez hükümetin dikkatini çekti.
 
Anarşizmle tanışmaya başlaması
 
Bunun üzerine Louise Michel Paris’e taşınmaya karar verdi. 10’uncu bölgede Chateau d’Eau Caddesi’nde bir okulda öğretmenliğe başladı. Okulun müdürü Volier hayatı boyunca onun yakın dostu oldu. Paris Komünü’nün önde gelen isimleri arasında olacak olan Varlin, Eudes, Valles, Rigault ve Theophile Ferre ile de o zaman tanıştı. Bu sırada Paris’te katıldığı tartışmalarla anarşizmle de tanışmaya başlıyordu.
 
Louise Paris’te, 1871’in Ocak ayında hükümete karşı yapılan protesto gösterilerine ulusal muhafız üniforması ile katıldı ve ilk silahlı eylemine katıldı. Tarihte ilk özyönetim pratiği olan Komün ile taçlanacak olan 18 Mart ayaklanmasında, Louise mantosunun altında sakladığı karabinası ile yer aldı. Komünün yenilgisinin ardından yakalanıncaya kadar da silahını elinden bırakmadı. Paris Komünü’nde başlangıçta kadınlar sürekli geri tutulmaya çalışılmış, toplantılara katılmaları önlenmek istenmişti; “kadınların erkekler gibi sokaklarda savaşamayacağı” dile getiriliyordu.  Bu bakış açısını da yıkmaya çalışan Louise, Parisli kadınlarla birlikte kadınların her alanda mücadele edeceğini Paris Komünü’nde dünyaya kanıtladı.
 
Yan yana mücadele
 
17-18 Mart gecesi generaller askerlerine Parisliler üzerine ateş edilmesi emrini verdiğinde artık çok geçti, askerler emre uymadı. Emri veren iki general tutuklanarak kurşuna dizildiler. Bu cezalandırmanın savunucularının başında da Louise geliyordu. Daha sonra Komün’ün ezilmesi sırasında petrolöz denen ve ellerindeki gaz bidonlarıyla burjuva ordularına kabuslar yaşatan kadınların öyküleri dilden dile dolaştı. Barikatlarda, idam mangalarının karşısında, zindanlarda kadınlar erkeklerle yan yanaydı.
 
Sadece Louise Michel’in yıllarca hapis yatmasına neden olan iddianameler bile hem onun hem de genel olarak kadınların Komün’deki rolünü yansıtması bakımından bir tarih oluşturuyordu.
 
18 Mart’ta General Lecomte ve Clement Thomas’ın tutuklanmalarında rol aldığı iddiasıyla hakkında dava açılan Louise, Komün’ün ilan edilmesinden sonra “Kadın İşçilerin Çalışarak Ahlaklı Yaşaması Komitesi” sekreteri olması, “Kadınlar Birliği Merkez Komitesi” kurması, Komün’ü Versailles güçlerine karşı savunması, kadınlardan oluşan ve komünarlara sağlık hizmeti veren ambulansçı birimleri, barikatlarda dövüşecek savaşçı birlikleri ve yangınlar çıkarmak üzere kundakçı (petrolöz) bölükleri örgütlemek gibi iddialarla yargılanıyordu.
 
Fransız ordusu 1871’de, Komün’ü yok etmek için Paris sokaklarında yaklaşık 25 bin insanı katleder. Aranmaya başlayan Louise, 24 Mayıs’ta teslim olmak zorunda kalır. Çünkü Louise’i dize getiremeyenler annesini tutuklar ve onu öldürmekle tehdit eder. Bunun üzerine teslim olan Louise, Satory Hapishanesi’ne konulur.
 
Louise, görülen mahkemede avukatın kendisini savunmasını reddederek şunları söyler: “Kendimi savunmak ve birilerinin beni savunmasını istemiyorum. Tüm varlığımla toplumsal devrime aitim ve bütün davranışlarımın sorumluluğunu kabul ediyorum. Yaptıklarımı bilerek ve isteyerek yaptım.”
 
‘Tek istediğim Satory Meydanı’na gönderilmemdir'
 
Louise avukat tarafından savunulmayı reddeder, kendi yaptığı savunmada şunları söyler: “Kendini Savaş Konseyi diye adlandıran benim yargıcım olan heyetinizden… Tek isteğim yoldaşlarımın öldürüldüğü Satory Meydanı’na gönderilmemdir. Beni de toplumunuzdan eksiltin. Zaten sizden bunu yapmanız isteniyor. Cumhuriyet savcısının hakkı var. Mademki özgürlük için çarpan her yüreğe bir parça kurşun nasip oluyor ben de hakkımı isterim. Eğer yaşamama izin verirseniz intikam diye haykırmaktan usanmayacağım.”
 
Bu sözler üzerine mahkeme başkanı sinirlenerek sözünü keser ve bitirmesini ister. O da “Bitirdim zaten eğer şerefsiz alçaklar sürüsü değilseniz öldürün beni!” diye yanıt verir.
 
Louise, 16 Aralık 1871’de, sınır dışı edilmek üzere serbest bırakılır. Louise, kararı temyize götürüp götürmeyeceği üzerine sorulan bir soru üzerine, “Hayır bu kararı temyiz etmeyeceğim, ölüm cezasını tercih ederdim” yanıtını verir.
 
Paris’e dönünce mücadelesini sürdürür
 
Louise Michel, Fransız sömürgelerinden Yeni Kaledonya’ya (Kanakya) gönderilir.  O sıra orada ayaklanma yaşanır. Louise orada bulunduğu süre içinde sömürgeciliğe başkaldıran Kanaklarla dayanışma içinde olur. Louise sürgün yıllarında Kanak çocukların eğitimi ile de ilgilenir. 1880 Kasım’ında Paris’e döndükten sonra da mücadeleyi bırakmaz. Zatürreden öleceği 1904 yılına kadar defalarca tutuklanır. Bazen işçilerin ve ezilenlerin mücadelesi içinde, bazen anarşistlerin eylemlerinde boy gösterir. Daima yazmaya devam eder.
 
Louise Michel, kadının özgürleşmesini savunmanın hiç de basit olmadığı bir dönemde özgürlüğü yalnızca söylemle ya da belirli ayrıcalıklara sahip olarak yaşamakta aramadı. Bu mücadeleyi genel ve sınıflar üstü bir zeminde değil,  işçilerin ve ezilenlerin yanında yer alarak Komün barikatlarında aradı. Erkeklerin yer aldığı çatışma meydanlarında Louise, diğer kadınlara da direnmenin erkeğe özgü olmadığını gösterdi. Parisli bir kısım kadının Versailles’ın karşı-devrim güçleriyle yapmak istedikleri barış görüşmelerine karşı kaleme alınan ve Louise Michel’in Paris Komünü ile ilgili bildirisinde de şunları söylüyordu:
 
“Hayır! Parisli işçi kadınlar barış değil, kanlarının son damlasına kadar savaş istiyorlar. Bugün uzlaşma ihanet olur, mutlak toplumsal yenilenme, var olan hukuki ve toplumsal ilişkilerin yıkılması, ayrıcalıkların sömürünün ortadan kaldırılması, sermaye egemenliği yerine emeğin egemenliğinin konulması, emekçinin kendi kurtuluşunu sağlaması yönündeki bütün umutlarımızın sonu olur.”
 
Louise Michel’e bu görüşleri ve yaşamının çarpıcı radikal yönleriyle “anarşist militan” olarak bilinir.
 
Louise Michel Komün Direnişi’nin bastırılmasından sonra tutuklu bulunduğu hapishanede şu dizeleri yazıyor:
 
"Şimdi suskun olan yığınlar
 
Okyanus gibi gürlediğinde;
 
Yığınlar ölmeye hazır olduğunda
 
Komün tekrar ayaklanacak.
 
Sayılamayacak bir kalabalık olarak geleceğiz
 
Bütün yollardan geleceğiz
 
Ve karanlıklardan sıyrılan intikamcı hayaletler gibi gelirken
 
Yumruklarımızı sıkacağız
 
Bayrağı ölüm taşıyacak
 
Al kanlara boyanmış kara bayrağı
 
Ve alev alev göğün altında
 
Özgürleşen toprak
 
Mor çiçekler açacak"