Virginia Woolf 79 yıl önce aramızdan ayrıldı: Aklımın özgürlüğüne vurabileceğiniz kilit yok

  • 10:01 28 Mart 2020
  • Portre
Safiye Alağaş
 
HABER MERKEZİ – “Aklımın özgürlüğüne vurabileceğiniz hiçbir kilit, kapı, sürgü yoktur” diyerek hayıtımıza giren feminist yazar Virginia Woolf, kadınların kendilerine ait bir odası olması gerektiğini savundu. Virginia 1941 tarihinde yaşamına son verse de ‘kendine ait bir oda’ fikri bugün bütün kadınların hayatını etkilemeye devam ediyor.
 
“Benim aklımın özgürlüğüne vurabileceğiniz hiçbir kilit, hiçbir kapı, hiçbir sürgü yoktur” der Virginia Woolf.  Bu cümle Virginia’nın yaşadığı dönemde de bugün de aynı anlamını koruyor. 20’nci yüzyılın hem feminist hem de modernist yazarlarından biri olan Virginia, 25 Şubat 1882’de İngiltere’nin başkenti Londra'da dünyaya geldi. Hiç okula gidemedi evinde eğitim aldı. Ailesinin İngiltere’nin seçkin entelektüellerinden olması, iyi eğitim görmüş olmaları Virginia için büyük şanstı.
 
9 yaşında dergi çıkarmaya başladı
 
Babası Leslie Stephan, editör, eleştirmen ve biyografi yazarıydı. Görkemli kütüphanesi sayesinde kızı Virginia, kendini yetiştirme fırsatı yakalamıştı. Özel öğretmenler sayesinde Latince ve Yunanca dersleri almış olan Virginia, daha 9 yaşlarındayken kardeşi Thoby ile evlerinde ‘Hyde Park Gate News’ isimli haftalık dergi çıkarmaya başladı. Babasının Viktoryen bağları vardı ve bu Virginia’yı sonradan etkileyecekti.
 
Hayatının zorlu dönemi 
 
Yaşamının büyük bölümü ailesinin etrafında dönen Virginia, eğitimini yaşadığı evde tamamladı. İlerleyen dönemde ise Virginia, yaşamının değişmesine neden olacak zorlu bir döneme girdi ve artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Takvimler 1895’i gösterdiğinde annesini grip nedeni ile kaybeden Virginia, henüz 13 yaşındaydı. Annesinin ölümü onu derinden etkilemişti. 2 yıl boyunca sık sık kriz geçirdi. Yaşadığı bu durum, 1904’te babasını kaybetmesinin ardından da uzun bir süre devam etti. 
Virginia 22 yaşında iken Londra Bloomsbury’a taşındı. Bu değişiklik aynı zamanda Virginia için bir kaçış oldu. Profesyonel anlamda yazmaya 1905 yılında başlayan Viginia, Times Literary Supplement’e edebi eleştiri yazıları yazıyordu. 1906 yılında kardeşleri ile çıktığı Yunanistan gezisinde Thoby’nin tifodan hayatını kaybetmesi Virginia için başa çıkılamaz bir şok olmuştu. Thoby öleli iki gün olmasına rağmen yasını bile tutmadan ablası Vanessa evlenmiş ve yazarın hayatında büyük değişiklikler olmuştu. Kardeşi Adrian ile başka bir eve taşınan Virginia, aydın çevrelerle tanışma fırsatı bulmuş Londralı kadınların katıldığı toplantılar düzenlemeye başlamıştı. Bu toplantılarda açık sözlülüğü ile öne dikkatleri çekti. Aynı zamanda Times Literary Supplement ve Cornhill dergilerinde edebiyat eleştirmeni olarak yazmaya başladı.
 
Romanı eleştirmenler tarafından övüldü
 
1909 yılında Lytton Strachey ile nişanlanmış, anlaşamadıklarını düşünerek nişanlısından ayrılmıştı. Bir depresyon zamanında kendisi ile ilgilenen doktorlar, “29 yaşında hala evlenmemiş bir başarısız, çocuğu da yok. Üstüne üstlük ruhen hasta ve yazar falan da değil” sözlerini kendisine kullanmış ve dinlenme önerilerinde bulunmuşlardı. Doktorların yazar değil dediği Virginia, endişeli yayınladığı romanı ‘The Voyage Out’ ile eleştirmenlerden tam not almıştı. Stili zeki, kurnaz ve yaşam dolu olarak nitelendirildi. 1912 yılında ağabeyi Thoby’nin arkadaşı sol kanat siyaset kuramcısı Leonard Woolf ile tanıştı ve artık hayatına Woolf olarak devam edecekti.
 
Basımevi kurdular
 
Virginia yaşadığı ağır süreçlerden kaynaklı bir klinikte bir süre tedavi görüp, taburcu olduktan sonra Leonard ile 1917 yılında yaşadıkları evden adını alan ‘Hogarth Press’i kurdular. Burada dönemin öncü yazarlarının kitaplarını bastılar. Bu durum Virginia’ın daha özgürlükçü yaşamasına yardım etmişti. 
 
Edebi hayatı
 
1919 yılında ikinci kitabı olan ‘Gece ve Gündüz’ yayınladı. Virginia bu romanında alışmış kalıpları izlemişti. Bu iki romanı ile birlikte yazarın deneyci kişiliği ön plana çıktı. Ünlü yazısı olan ‘Modern Roman’ da savunduğu gibi yeni bir anlatım aramaya başladı. 
 
İzlenimden oluşmuş yaşamı ve bunun izleyicisi olan kişiye bütün renkleri ile sunabilmek için bilinç akışı tekniğini benimsedi. 1922 yılında bir diğer romanı ‘Jacob’in Odası’nda bu tekniği kullandı.Ardından ‘Orlando’ isimli klasik kitabı ve 1925 yılında ise okuyucularla buluşacak olan ‘Mrs. Dalloway’ bilinç akışı tekniğinin en başarılı örneği seçilecekti.
 
Başyapıtı: Kendine ait bir oda
 
1929 da ‘A Room of One’s Own’u yani kendine Ait Bir Oda adlı kitabını yayınladı ve bu kitabında kadınların yazarlık veya başka mesleklerde söz sahibi olabilmeleri için kendilerine ait bir odaya ve bir gelire sahip olmaları gerekliliğini anlatmıştı. Tam bir başyapıt olarak nitelendiriliyordu. Kitap günümüzde de hala Virginia’nın başyapıt kitaplarından biri. 1937 yılında ‘The Years’ adlı romanının kaleme almış fakat savaştan etkilenmeye başlamıştı. Birçok eski dostunu kaybeden Virginia, yüksek bir bunalım yaşamaya başladı.
 
İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasından sonra intihar Virginia’nın daha çok düşündüğü bir konu haline gelmişti. Eşi Leonard Yahudi’ydi ve Nazi tehlikesinden Virginia’ya oranla daha fazla etkileniyordu. Savaş kapıya dayanmıştı Londra’da. Luftwaffe’in hava saldırılarından evlerinin bir bölümü ve The Hogarth Press’in bürosu yerle bir olmuştu. Virginia ve eşi büyük bir çaba ile Virginia’nın babasından kalan kütüphanesindeki  kitapları ve  evlilikleri boyunca bitirdikleri,basılmış binlerce kitabı kurtarmayı başardılar.
 
Ölümü
 
Tarih 26 Şubat 1941’i gösterdiğinde ‘Perde Arası’nı bitiren Virginia müsveddesini okuması için eşi  Leonard’a vermişti.  Bu romanı yazarken sıkıntı çekmeden büyük bir keyifle yazmıştı. Kitabı okuduktan sonra kitaptan hoşlanmayan Virginia Woolf’un depresyonu iyice artmaya başlamıştı. Okuyamayan ve yazamayan, bu şekilde aklını tamamen yitireceğinden endişe eden Virginia kendini ölmeye hazır hissetti. Takvimler 28 Mart 1941’gösteriyorken biri eşi Leonard diğeri arkadaşı  Vita Sackville- West’e olmak üzere iki veda mektubu yazdı. Bastonu ile Ouse ırmağına  doğru yürüdü…
 
Eşi Leonard’a bıraktığı mektupta şunlar yazılıydı;
 
“Sevgilim, yine çıldırmak üzere olduğumdan eminim. Yaşadığım o korkunç anlara geri dönemem artık. Bu kez iyileşemeyeceğim. Sesler duymaya başladım, hiçbir şeye odaklanamıyorum. Bu yüzden yapabileceğimin en iyisi olduğunu düşündüğüm şeyi yapıyorum. Sen bana verilebilecek en büyük mutluluğu verdin. Benim her şeyim oldun. Bu korkunç hastalık beni bulmadan önce birlikte bizim kadar mutlu olabilecek iki insan daha düşünemezdim. Artık savaşacak gücüm kalmadı. Hayatını mahvettiğimin farkındayım, ben olmazsam rahatça çalışabileceğini de biliyorum. Bunu sen de göreceksin. Görüyorsun bunu bile düzgün yazamıyorum. Okuyamıyorum. Söylemek istediğim şu ki, yaşadığım her mutluluğu sana borçluyum. Bana hep sabır gösterdin, çok iyi davrandın. Demek istediğim bunları herkes biliyor. Eğer biri beni kurtarabilseydi o kişi sen olurdun. Bir tek senin iyiliğinden eminim, onun dışında her şey beni terk etti. Hayatını mahvetmeye devam edemem. Birlikte bizim kadar mutlu olabilecek iki insan daha düşünemiyorum.”
 
Eserleri
 
Virginia Woolf, romanlarının yanı sıra deneme ve eleştiri türünde de eserler vermiştir. İlk kitabı 1915 yılında yayımladığı ‘Dışa Yolculuk’ olan yazar, daha sonra ‘Gece ve Gündüz’, ‘Jacob’un Dünyası’, ‘Mrs. Dalloway’, ‘Deniz Feneri’, ‘Orlando’, ‘Dalgalar’, ‘Yıllar’, ‘Kendine Ait Bir Oda’, ‘Londra Manzaraları’, ‘Flush’, ‘Bir Köpeğin Romanı’, ‘Üç Gine’, ‘Perde Arası’, ‘Virginia Woolf’un Günlükleri’ ve ‘Pazartesi ya da Salı’ isimli kitaplarını yayımlamıştır.