Mücadele içinde 95 yıl: Kebire Doğan

  • 09:11 10 Kasım 2019
  • Portre
Rengin Azizoğlu
 
ELAZIĞ - Cezaevindeki işkenceyi protesto etmek amacıyla 1982’de yaşamına son veren Mazlum Doğan’ın annesi Kebire Doğan’ı anlatan kızı Serap Doğan, “Mazlum’u yitirmesi ardından annem ağıt yaktı, ‘Her evin ocağı söndü. Benden iki gitti ama başkalarından beş gitti. Allah onlara sabır versin. İçeride işkence altında olan gençler ne olacak? Allah onlara yardım etsin.’ Farklı bir kadındı, bencil değildi. Acısı çok büyüktü ama güçlü duruyordu” dedi.
 
“PKK üyeliği ve kurucularından birisi olma” gerekçesiyle 1979’da tutuklanarak Diyarbakır Cezaevi'ne konulan ve henüz 24 yaşındayken 1982 tarihinde cezaevindeki işkenceyi protesto etmek amacıyla eylem gerçekleştiren Mazlum Doğan’ın annesi Kebire Doğan’ın yaşamını yitirmesinin üzerinden bir yıl geçti. İki çocuğunu Kürt mücadelesinde yitiren Kebire, 95 yaşına kadar evlat hasreti çekmesine rağmen güçlü duruşu ve mücadelesine olan bağlılığıyla hafızalarda yer edindi. Kebire'nin zorlu yaşamı, çocuk yaşlarda başladı. Kebire ve iki kız kardeşi henüz çocukken babasını kaybetti. Babasının ölümüyle annesi yeniden evlenmek zorunda kalan Kebire, 16 yaşındayken halasının oğluyla evlendirilir. Kebire’nin bu evlilikten dünyaya getirdiği iki kız çocuğu yaşamını yitirir.
 
Kebire, bu evliliğinde üç kızı olduğu için eşi tarafından "ikinci bir evlilik yapmakla" tehdit edilir. Üç kız çocuğun ardından Fevzi adını verdikleri bir erkek çocuğu olan Kebire, ardından Mazlum ve Delil'i dünyaya getirir. 
 
Kızı Serap Doğan Mutlu kardeşlerini ve annesi Kebire Doğan’ı ajansımıza anlattı. Çocukluklarının Mazgirt’in Goman köyünde, Seydan Mahallesi’nde geçtiğini anlatan Serap, daha sonra babalarının okumaları için Karakoçan’da bir gecekondu yaptığını ve ablasının annesine yardımcı olması için okutulmadığını kaydeden Serap, diğer kardeşlerin okuduğunu dile getirdi.
 
 ‘Mazlum Delil’e çok güvenirdi’
 
Kardeşi Mazlum’u anlatan Serap, Mazlum’un küçükken çok zeki olduğu için kendini ifade etmekte zorlandığını söyledi. Serap, “Mazlum sinirlendiği zaman kekeliyordu. Kendini zekasıyla kabul ettirdi. Çok okuyordu, vicdanlı ve çok duygusaldı. Delil’le Mazlum birbirini çok seviyordu ve çok kolluyordu. Mazlum Delil’e çok güvenirdi. Mazlum teoride çok iyiydi. Sınıfın birincisiydi, çok çalışkandı pek kavga etmeyi bilmezdi. Delil ise hiç çalışmazdı pratik zekası çok iyiydi. Biz Delil’in mücadeleye katılacağını hiç tahmin etmezdik. Çok yakışıklıydı, sesi güzeldi, gitar ve mandolin çalardı. Karate yapardı. Bu tür şeylerle uğraşırdı. Mazlum’dan etkilendi. Delil’den büyük olmasına rağmen dayak yediğinde Delil onu koruyup kollardı, onu döveni gidip döverdi” dedi.
 
‘Fakir fukaranın annesiydi’
 
“Annem bazen çok sinirlenirdi ama baskıcı değildi” diyen Serap, annesinin özellikle kız çocuklarını rahat ettirmeye özen gösterdiğini belirtti. Serap, “Annem ‘Kızlarım benim evimde rahat etsin ileride belki gidecekleri yerde kendi evlerinde olduğu kadar rahat olamayabilirler’ derdi. Annem çok iyi bir insandı. Kimseye hiçbir zaman bir zararı dokunmadı. Çok paylaşımcı, fakir, fukaranın annesiydi. Evde bir şey bırakmaz her şeyi dağıtırdı. O kadar eli açıktı. Babam hep bu özelliğinden kaynaklı ona takılarak ‘Kebire olmasaydı sütunlarım altından olurdu’ derdi. O kadar çalışıyordu ama annem hep dağıttığı, verdiği için elde bir şey kalmazdı. Kimseye hiçbir zaman bir zararı dokunmadı. Bizim aile hep annemle tanınırdı. Kimse Kazım’ın evi demezdi, herkes Kebire’nin evi derdi. O zaman yoksulluk çoktu. Öğrenciler mum ışığında ders çalışırdı. Küflü ekmek yemek zorunda olan insanlar vardı. Annem her bakımdan herkesin yardımına koşardı” diye kaydetti.
 
‘Mücadeleyle kimliğinin bilincine vardı’
 
Kürt mücadelesinin verilmeden önce köylerinde kimsede ulusal bilincin olmadığına dikkat çeken Serap, annesinin Türkçe öğrenmek için çok çaba harcadığını aktardı. Annesinin kendisine Türkçe öğretilsin diye vaatlerde bulunduğunu aktaran Serap, “Annem kendisinin gerçek Türk olduğunu anlatmaya çalışırdı. ‘Asıl gerçek Türkler biziz’ derdi. Aslında ne olduğunu bilmiyordu sadece bize söylenen tanımları kabul etmediği için yapardı. Biz alevi olmamıza rağmen bir ara da dine yönelmiş baş örtüsü takmıştı. Daha sonraları mücadele ile beraber kimliğinin bilincine vardı. Türk olmadığını, aslında Kürt olduğunu, asimile edilmek istendiğini söylerdi. Devlete her konuda şüpheyle yaklaşmaya başladı. Dersim olaylarını anarak ‘en önemli, değerli insanlarımızı öldürdüler’ diyordu. Kim olduğunun bilincine vardı ve o bilinçle de devam etti” diye belirtti.
 
‘Sonuna kadar hep arkalarında durdu’
 
Ailelerinde önce Mazlum’un ardından da Delil’in Kürt mücadelesine katıldığını kaydeden Serap, onların mücadelesiyle beraber herkeste bir bilincin açığa çıktığını vurguladı. Serap, “Daha önce kardeşlerime karşı durmasalar da önüne bir engel olarak çıkmasalar da ‘Oğlum oku, gel belli bir yere o zaman halkına yardımcı olursun’ diyorlardı. Mazlum da ‘Kürdü işe almakla Kürtler kurtulmaz. Topyekûn bir mücadele gerekli’ diyordu. Anneme bu şekilde anlatmaya çalışıyordu. Anneme hep ‘Benim yanımda arkadaşlarıma hakaret ediyorlar, dövüyorlar. Ben buna nasıl tahammül edeyim. Nasıl mücadelenin içerisinde olmayayım’ diyordu. Annem okumasını çok istiyordu. O da bu şekilde anneme anlattı. Annemde daha sonraları onları destekledi ve sonuna kadar hep arkalarında durdu” ifadelerini kullandı.
 
‘Biz yemek yiyoruz o yiyemiyor’
 
Kardeşlerinin evden ayrıldıkları süreçte annelerinin merak içerisinde olduğunu söyleyen Serap, “Biz yemek yerken, otururken, konuşurken kardeşlerim sürekli annemin aklındaydı. Biz yemek yiyoruz o yiyemiyordu. O yemediği için biz de yemeyelim diyorduk. Haklı olduklarına inanıyorduk, nasıl kişilikler olduğunu biliyorduk, koşullarının farkındaydık o yüzden de farklı bir acı veriyor. Mazlum cezaevine girdiğinde annemlerin 9 ay haberi olmamış. Mazlum annemin duymamasını istemiş. Bizim köyden bir akrabamız cezaevine girdiğinde Mazlum’u sesinden tanıyor. Tahliye olduğunda anneme gelip söylüyor. Daha sonradan görüşüne gitmeye başladık” dedi.
 
‘En fazla ‘oğlum nasılsın’ diyebiliyordu’
 
Mazlum cezaevine girdikten sonra annesinin her hafta cezaevine gittiğinden söz eden Serap, “Mazlum’un birinin onunla ilgilenmesine ihtiyacı vardı. Annemle hep görüşe giderdik. Daha önceleri diğer cezaevlerindeyken konuşabiliyorduk ama 5 Nolu’da hiç konuşamıyorduk. Neler konuşabildiğimizi ayarlamaya çalışıyorduk ki 4 saniyede anlatalım derdimizi. 4 saniyede ne konuşabilirsin ki? Annem en fazla ‘oğlum nasılsın’ diyebiliyordu. Öyle oluyordu ki Mazlum’u günlerce aylarca göremiyorduk. Bir ‘Elazığ’a yolladık’ diyorlardı bakıyorduk yok, ardından ‘buraya getirdik’ diyorlardı dönüyorduk yok. Bir ay ortalarda dolaşıyorduk ki onu görebilelim. Aslında işkenceye alıyorlardı, çok kötü olduğu için de göstermiyorlardı. Buna rağmen annem onu görmekten aramaktan hiç vazgeçmedi” diye vurguladı.
 
‘Cevap verdi diye onu çok fena dövdüler”
 
Serap annesi Kebire’nin cezaevi görüşlerinde yaşadıklarını ise şu şekilde paylaştı: “Bir gün eşyalarını dışarı verdiler. Biz de çok seviniyorduk. Ne güzel eşyalarını götüreceğiz, koklayacağız, tertemiz yıkayacağız, ütüleyeceğiz götürüp geri vereceğiz diye düşünüyorduk. Annem o gün terliğini kaybetmiş, terliksiz kalmıştı. Biz terlik almaya çalışırken Esat Oktay Yıldıran bizi gördü ve yolundan dönerek bizi oradan aldı. Bizim tüm eşyalarımızı darmadağın ettiler. Çok üzülmüştük. Annemle orada gözaltında kaldık. Mazlum’u karşımıza getirdiler. Gözümüzün önünde işkence ettiler. Annem Mazlum korkmasın diye hemen ne olduğunu anlatmaya çalışmıştı. Ben o zaman anneme çok kızmıştım. ‘Senin terliğin olmasaydı biz içeri gitmeyecektik’ diyordum. Şimdi düşününce öyle gelmiyor. Biz o gün olmasa diğer gün garajda da olsak alınacaktık. Koğuşlarda çok büyük işkence yapılıyordu. Biz gittiğimiz zaman bize işkence sesleri geliyordu. En ufak bir şeyde ütü kordonlarıyla, copla ellerimize vuruyorlardı. Bir defa gardiyanın anneme söylediği bir şeye annem cevap vermişti. O zaman annemi de çok fena dövdüler. O zaman Sakine Cansız ‘bu yaştaki kadına nasıl vurulur’ diyerek dakikalarca ağlamıştı.” 
 
Mazlum Doğan: Anne Delil’i kaybettik değil mi?
 
Delil’in yaşamını yitirmesinin annesini çok derinden etkilediğini söyleyen Serap, “Delil çok güçlü, kuvvetli biriydi. Delil bizim yörede bir efsaneydi. Delil için çevre illerden özel timler gelmiş. Buna rağmen tek kurşun isabet etmiş ve iç kanamadan yaşamını yitirmiş. İlk önce yanaşmıyorlar, ölmemiş olabilir diye köylüleri yollamışlar. Delil yaşamını yitirdiğinde annem çok üzüldü. Hiç beklemediği bir ölümdü. Annem güçlü durmasına rağmen bir anda çok çöktü. Görüşe gidip gelirken annem Mazlum’a üzülmesin diye söylemek istememiş. Gider gitmez Mazlum ‘Anne Delil’i kaybettik değil mi?’ diye sormuş. Ondan sonra da açıklamak zorunda kalıyor.” 
 
‘Onları gururla anlatıyordu’
 
Mazlum Doğan’ın yaşamını yitirdiğinde ise annesinin haberinin olmadığını anlatan Serap, annesinin görüş sırasında ailelerin ’Dersimli bir genç kendini yakmış’ demesiyle öğrendiğini anlattı. Serap, “Bunun üzerine öğreniyorlar ki Mazlum yaşamını yitirmiş. Mazlum yaşamını yitirdiğinde annemin gösterdiği duruşu hiçbir zaman unutmayacağım. Mazlum’un üzerine ağıt yaktı ve ‘Her evin ocağı söndü. Benim iki çocuğum gitti ama bir evden dört giden, beş giden belki de on giden var. Allah onlara sabır versin. İçeride işkence altında olan gençler ne olacak. Allah onlara yardım etsin’ dedi. Evet, Mazlum’un yaşamını yitirmesine üzülüyordu ama onun yanında kendisinden daha ağır bedel ödeyenleri düşünüyordu. Farklı bir kadındı. Annem çok yönlü düşünüyordu. Bencil değildi. Tabi ki acısı çok büyüktü ama ondan daha büyük acı yaşayanlar oldu o süreçte. O da bunları düşünerek kendine teselli veriyor ve güçlü duruyordu. Annem onlardan sonra her şeyin bilincinde olduğu için onları gururla, onurla anlatıyordu. En değerli çocukları olduklarını söylüyordu” ifadelerini kullandı.
 
‘Cenazesi çok görkemli oldu’
 
Serap annesinin cenazesini ise şu sözlerle anlattı: “Annemi 11 Kasım 2018’de 95 yaşında kaybettik. Cenazesi çok görkemli oldu. Bu kadar kalabalık olmasının bizim açımızdan anlamı büyüktü. Bunun yanında her tarafı tuttular, çok fazla baskı vardı. Cenaze yemeğimizi bile köye sokmadılar. Tüm yolları kapattılar, insanlar yürümek zorunda kaldı. 95 yaşındaki kadın sanki dünyanın en büyük suçlusuymuş gibi algılandı. Biz en son ‘Gelen insanlar bizi tanıyanlar, bize değer verenler ve cenazemizde bulunmak isteyen insanlar. Madem Dersim Valisi buna müsaade etmiyor, madem kimse gelemeyecek biz cenazemizi geri çevirelim valiliğin önüne koyalım’ demek zorunda kaldık. O zaman da ‘Tamam geçin ama araçla değil’ dediler. Herkes yürümeye başladı. Çok zorlandılar. Kalp ameliyatı olanlar, bastonla yürüyenler, engelli olanlar vardı. Annemi bu şekilde defnettik.”
 
‘Biz onun ekmeği ile büyüdük’
 
Annesinin ardından herkesin onu iyi andığını söyleyen Serap, “Onun cenazesi için yemek yaptırdığımız zaman kimse bizden ücret almadı. Her gittiğimiz yerde ‘Biz onun ekmeği ile büyüdük’ dediler. Son zamanlarda annem geçmişi karıştırmaya başlamıştı. Onunla röportaj yapmaya geliyorlardı ama zamanları, olayları karıştırıyordu, anlatamıyordu pek. Yalnızca annem değil annem gibi binlerce Kürt’ün yaşamı çok zor ve acı dolu geçti. Baktığımızda hep korku acı gördü. En güzel günlerde bile bize yaşatılanlar hep hafızamızdaydı. Annem yaşadıklarına karşı hep güçlü durdu ve mücadele etti ama onun 94 yılı da hep zorlukla geçti. Ben hep diyordum annem ölse üzülmeyeceğim ama büyükleri de kaybettiğimizde çok şey beraberinde götürüyorlar kendileriyle” dedi.