Kadınlar yazıyor artık kadınların tarihini!
- 09:04 25 Eylül 2024
- Kadının Kaleminden
“Bedel vere vere, emek vere vere örülen bir miras var. Düşünsenize kadınların yok sayıldığı bir coğrafyada bugün; Kadınların tarihini kadınlar yazıyor!”
Reyhan Hacıoğlu
Kadın doğmanın kadın bilincine sahip olmak demek olmadığını öğrenmem kişisel tarihimde baya geç bir dönemime denk geldi. Doğduğum, ki aslında Doğu'su- Batı'sı, Kurdistan'ı-Türkiye'si fark etmeksizin, birçoğumuzun içine geldiği coğrafya ve toplum kadın sorunlarının en yoğun yaşandığı yer olmasına rağmen kendi adıma birçok şeyi sorun olarak fark edemiyor ya da görmüyordum. Ta ki bana çizilen "özgürlük" alanının duvarlarına çarpana kadar.
Sonrası farkındalık olarak daha çabuk ilerliyoruz sanırım. Ve şunu görüyorsun; kıyafetine, gülüşüne, haraketlerine, giyeceğin renklere, iletişim kurduğun insanlara kadar aslında halka halka bir çember var etrafında. İstediğini "giyebilirsin" ama istediğinle "görüşemezsin" mesele, ya da istediğin insanlarla görüşebilir ama istediğin gibi "açık" giyinemezsin... gibi gibi liste uzar da uzar. Çoğu kez bunlar, "sevgi", "saygı", "aile", "çevre", "toplum" gibi birçok şeyle maskelense de özünde aynı yere işaret ediyor; Çünkü sen bir kadınsın.
Eski zamanlarda Avrupalı birçok kadın yazarın cinsiyetleri kabul görmediği için erkek adları ile yazdıkları hep anlatılan bir olay. Hatta o kadar ki William Shakespeare'nin bile kadın olduğu yer yer dile getirilen konulardan. Rivayet sadece elbette, doğrusu yanlışı sanat tarihçilerinin işi. Ama denir ki birçok bilim insanı kadın da aynı durumu yaşamış; ya eşleri ile anılmak ya da erkek adı kullanmak zorunda kalmıştır.
Böylesi; tarihin, insanlığın ve dahi bilimin yok saydığı biz kadınlar için hayat tam olarak bu kadar zorlu geçerken. Kendimizi bulmamız ve dünyanın erkeklere sunduğu birçok şeyi almamız için ciddi bir mücadele gerekti ve nitekim bu mücadele devam da ediyor.
Yani dünyanın büyük bir kısmının bizlere savaş açtığı bir yerden çağın tekonolojik gelişmişliği ile kitle iletişim araçları muazzam bir güç kazanırken, biz kadınlar için de bu alanda olmak ve en önemlisi bu alanda kadınları yansıtmak çok daha büyük bir önem arz ediyor.
Kurdistan ve Türkiye'de mücadele yürüten kadınlar ve özellikle artık adlarını bütün dünyanın duyduğu Kürt kadınları anlatmak, temsil etmek, sesleri olmak ve Kürt kadınlar olarak basında da var olmak bugün birçok açıdan bir devrim niteliğinde.
Bedel vere vere, emek vere vere örülen bir miras var. Düşünsenize kadınların yok sayıldığı bir coğrafyada bugün; KADINLARIN TARİHİNİ KADINLAR YAZIYOR!
Bundan daha güzel bir şey olamaz kuşkusuz. Bir filmin en güzel repliğidir benim için. Filmde gelecekten gelen biri, savaşa girmeye hazırlanan bir halka; "Sakın savaşa girmeyin tarihte yenildiğiniz yazıyor" diyor. Savaşçı ise dönüp ona; "İyi bak o tarihe, kazandığımız yazmıyorsa da en azından onurumuzla öldüğümüz yazacak" diyor.
O yüzden bazen, ki elbette kazanmak çok önemli, her kavgada amaç bu ama bazen açılan yol, bırakılan miras çok daha değerlidir. Ve kuşkusuz basın tarihine dönüp bakıldığında bir avuç Kürt kadın gazetecinin eril bir dile, eril bir sisteme, eril bir dünyaya karşı kadın bakış açısıyla diyerek açmaya çalıştı yolu tarih büyük harflerle yazacaktır.
İki hafta sonra katledilen gazeteci ve Kürt Basın Tarihi'nde İlk Kadın Genel Yayın Yönetmeni olan Gurbetelli Ersöz şahsında Kürt Kadın Gazeteciler Günü kutlanacak.
Bütün bunlara bakıldığında nasıl bir gelenek ve nasıl bir bedelle yol alındığı sanırım daha iyi anlaşılacaktır. Hala ve dünyanın her yerinde kadınlar ilk sırada hedef olurken, kadın yayıncılığı çok daha değerli çok daha anlamlı.
Kadınlar olarak karanlık bir sokağa girdiğimizde yaşadığımız tedirginliği nasıl dünyada hiçbir erkek bir kadın gibi anlayamaz diyorsak bir bütün böyledir. Kadınların dünyanın her yerinde yaşadığı sorunları ancak kadınlar en iyi yansıtabilir.
Bugün Taliban'ın seslerini kıstığı Afgan kadınları, DAİŞ'in pazarlarda sattığı Ezidi kadınları, İsrail'in başlarına bomba yağdırdığı kadınları en iyi biz kadınlar anlayabiliriz.
Hindistan'da tecavüz edilip öldürülen doktor için yapılan eylemde atılan "jın jiyan azadi" sloganı bugün nasıl hepimizi birleştiren bir nokta ise. Kadın yayıncılığı da öyledir. Ne az ne fazla. Dünyanın neresinde bir kadın direnişi ve kadın çığlığı varsa orada olmaktır kadın yayıncılığı. Onu kadınlara ve özcesi bütün dünyaya iletmektir. Bu elbette ki büyük bir sorumluluk da demektir.
Bu anlamda JINNEWS'in yeni bir yaş alması kendi adıma çok değer verdiğim bir durum. İyi ki kadınlar var ve iyi ki bu kadınların seslerini duyurabilecekleri bir kadın yayıncılığı var diyorum.
Yolunuz açık, haberciliğiniz daim olsun sevgili JINNEWS ekibi!