Özgürlüğün tohumları (1)

  • 09:06 17 Mayıs 2024
  • Jıneolojî Tartışmaları
 
"'Acaba dediğim kardeşlerin yetişti mi, herhalde ve maşallah' cümlesi 1959 ve 1991 yılları arasındaki mücadele tarihinin özlü bir okuması olarak ele alınabilir. Üzülme ve maşallah arasındaki farkta, Kürt siyasallaşmasının şarktan Kürdistan’a geçip serpilmesinin tarihi yattığı gibi, müjde verilen Kürt kadınından müjdeleyen Kürt kadınına geçişin de tarihi yatar."
 
Zilan Narin
 
Bi çiya ketim lo apo, çiya melûl bûn rebeno
Ceh seridîn lo apo, genim hûrbûn rebeno
Qimil hatê lo apo, bi refaye rebeno
Xwar genime lo apo, hişte kaye rebeno
Hat qimil lo apo, ji zozana lo apo
 
Xwar genimê me xizana lo apo
Ro hatibû lo apo wexta dana lo apo
Pez herikî lo apo ser şivana rebeno
Car kulekên me man apo li ser guhana rebeno
(İleri Yurt gazetesi, 31 Ağustos 1959)
 
Siverekli bir kızın söylediği bu türkünün bir hikayesi var. 1970'ler ve 1980'lerde Türkiye’de Kürt halkının/Kürt kadınların siyasal-sosyal-ekonomik durumunu anlamak isteyenlere bu hikayenin anlatacakları var. Musa Anter, 1959 yılında Diyarbakır’da çıkan İleri Yurt gazetesinde bu klama yer verir köşesinde. Ve “şark”ı perişan eden kımıl belasından kurtuluşun umudunu saklayarak harflerinin arasına şu notu düşer yazısının sonuna: “Üzülme bacı, seni süne ve sünmenin ıstırabından kurtaracak kardeşlerin yetişiyor artık.” Bir Diyarbakır gazetesinde Kürtçe dilinde bir şeyler yazılması ve yazının sonunda verdiği seni bu ıstıraptan kurtaracak kardeşlerin yetişiyor artık müjdesi, dönemin Türk aydınları, köşe yazarları arasında infial yaratır adeta. İnfialin sebebi, en büyük şark ilinde, devletin gözetimi altında çıkan bir gazetede, “bilinmeyen bir dil”e yer verilmesi, üstelik sonunda “adeta Türk devletine baş kaldırırcasına” bu kıza verdiği müjde bir suç unsuru olarak ele alınır ve sonuçta meşhur Kımıl davası açılır. Bu davadan yargılanıp beraat eden Musa Anter, 1991 yılında Maltepe/Dragos zindanında Kımıl davasını anlattığı bir yazısını şöyle tamamlar: “Müjdem şu idi: Üzülme bacı, seni süne ve sünmenin ıstırabından kurtaracak kardeşlerin yetişiyor artık. Acaba dediğim kardeşlerin yetişti mi, herhalde ve maşallah.” (Musa Anter, Kımıl)
 
Dönemin sosyo-ekonomik, siyasal havasını hatırlamak açısından önemli bir ayraçtır Kımıl davası. “Acaba dediğim kardeşlerin yetişti mi, herhalde ve maşallah” cümlesi 1959 ve 1991 yılları arasındaki mücadele tarihinin özlü bir okuması olarak ele alınabilir. Üzülme ve maşallah arasındaki farkta, Kürt siyasallaşmasının şarktan Kürdistan’a geçip serpilmesinin tarihi yattığı gibi, müjde verilen Kürt kadınından müjdeleyen Kürt kadınına geçişin de tarihi yatar. Adına konuşulan, mağdur, sessiz Kürt kadınından, bir halka öncülük eden, kendini yaratan, özgürlük arayışının ve umudun çekim merkezi haline gelen Kürt kadınının doğuşunun tarihidir bu tarih. Bu yazımızda bu tarihin sosyo-politik bir incelemesiyle birlikte kadınların politik özneler olarak kendilerini inşa ediş süreçleri ele alınacaktır. Ancak bu inşanın temelleri devrimci-sol hareketler içinde atıldığı için, bunu anlamanın yöntemi olarak bu hareketlerin gelişimine dair uzun bir girizgahla başlayacağız.
 
1960 ve 1980 arasını incelediğimizde 20. yüzyılın başındaki katliamlar ve isyanlar dalgasından sonra, önce 1960'larda TİP gibi Türkiye sol partilerinin içinde Kürtlerin aktifleşmesi, sonra giderek kendi özerk yapılarını oluşturmaları ile devletin bölünmez bütünlüğünün içindeki cam kırıklarının varlığı alenileşmiş, görünmezlik perdesini yırtmıştır. İnkar edilen ve bir tehdit unsuru olarak görülen Kürt varlığı, kendini ifade edecek kanalları açma gayretini genel siyasal süreçlere ve akımlara eklemlenerek göstermiştir. TİP bünyesinde örgütlenen Doğu mitingleri, sonrasında 1969'da örgütlenen DDKO’lar bu sürecin ürünüdür. “Doğu” ibaresi dönemin siyasi karakterini ifade eder. Bu tabir, sansürün ve baskının bir ürünü olsa da diğer yandan içselleştirilmiş bağımlılığın ürünüdür. 1970'li yıllara girerken Kürt siyasal öncülerinin çağrısı şudur: 
 
“Doğu ve Güneydoğulu kardeş... Sen yüz yıllardan beri karanlığın çıkılmaz girdabına atılmış, düştükçe tekmelenmiş, sustukça başına vurulmuş, uyandıkça boğazlanmak istenmiş ve arkasında sapık ideoloji sahipleri tarafından istihza ile ilkel olmakla itham edilmiş. Doğunun çilekeş çocuğu, Kendini dinle!” (Silvan miting tertip komitesi bildirisi, 13 Ağustos 1967)
 
Beri yandan günümüzde de revaçta olan “benim Kürt vatandaşlarım” hattı vardır ki ulusal kaygılarla değil sınıfsal kaygılarla yaklaşıp devletin “amiral gemisinin” içinde yer almayı, Kürtlük davasını sürdürmenin en, aslında tek, makul yolu olarak meşrulaştırmayı esas almaktadır. TKDP (Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi) Kürt kanadında, AP (Adalet Partisi) Türk kanadında bu hattın adresi olmuştur. Kürt tarafından ulusal kaygıların değil, sınıfsal kaygıların önde olduğu bu hat, devlet tarafından bilinçli olarak desteklenmiştir. Belirli sayıdaki bir insan grubu (özelde aşiret liderleri -ağalar- etkin aileler) aynı anda hem toprak zengini hem iş insanı hem siyasi temsilci hem bürokrat hem dini otorite hem aydın olarak devlet gözetiminde statükolarını pekiştirmişlerdir. Kımıl yazısında geçen süneler ile bu kesime işaret edilir. Bununla birlikte, bu genellemenin dışına çıkan TİP gibi demokratik ve sol örgütler, sonrasında da devrimci Kürt örgütleri içinde ve çevresinde yer alan aydın, dini lider, iş insanları olagelmiştir.
 
1971 12 Mart Muhtırası sonrasındaki siyasal ayrışmalara rengini veren ve Kürt siyasal mücadelesinin kitleselleşmesini belirleyen esaslı öğelerden biri, bu hatta yaklaşım olmuştur. Bu dönem, kavramsal olarak şark/Doğu’dan Kürdistan’a geçiş, kuramsal olarak geri bırakılmış/az gelişmiş doğu/Kürt illerinden "Kürdistan sömürgedir." tespitine geçiş, politik olarak eşitlikten bağımsızlığa geçiş dönemi olmuştur. Kendini dinle! çağrısı karşılık bulmuş. 1971 sonrasında mücadele etme niyetini açık eden hiçbir devrimci örgüt ilgisiz bırakılmamıştır.
 
1971 çıkışı, sadece Türkiye tarihi açısından değil Kürdistan tarihi açısından da bir dönüm noktasıdır. 1971 çıkışı legal, orta yolcu siyasal arayışlara karşı Mahir Çayan, Deniz Gezmiş, İbrahim Kaypakkaya gibi gençlik önderleri şahsında gelişen gençliğin radikal çözüm önermelerinin ifadesidir. (Suphi Nejat Ağırnaslı, Menkıbe: Mevcut, Menkul ve Müşterek Komünizmde Israr Beyanı)  Bu çıkış, kadınlar için de radikal bir dönüm noktası olmuştur. Sevim Belli, Behice Boran gibi 68 kuşağının ideolojik-politik-entelektüel öncü prototipinin yanı sıra yeni bir devrimci kadın prototipi de oluştu. 71 çıkışındaki önderlikte kadınların isimleri geçmese de Meral Yakar, Nuray Erenler gibi birçok kadın bu radikal devrimci çıkışın içinde tereddütsüzce yerini alarak, kadınlar için bir yol açmışlardır. (https://www.ydk-online1.net/meralden-sibele-kadn-devrimi-suerueyor/) Devrimci gençliğin önderliğine dönük geliştirilen imha konsepti ile seyri farklılaşan bu dalga, sonunda 12 Eylül darbesiyle birlikte kırılmıştır. Kürt siyasal mücadelesine etkide bulunan bir diğer öğe, bu devrimci dalga olmuştur. O dönemde bu devrimci dalganın özellikle kentlerdeki Kürt gençleri üzerinde doğrudan etkisi olmuştur. İdam sehpasında “Yaşasın Türkiye ve Kürdistan halklarının bağımsızlık mücadelesi” diyen Deniz Gezmiş, “ser verip sır vermeyen” İbrahim Kaypakkaya ve diğer öncüler Kürt gençlerinin de idolleri haline gelmiştir. “Ulusların kendi kaderini tayin hakkı” ilkesini tartışmasız kabul eden sol-devrimci örgütler, Kürt siyasal mücadelesinin kadrolarının ideolojik mayalanma, program ve taktiğini oluşturma aşamasında en önemli dayanak olmuştur. Bununla birlikte, hareketin öncülerinin göğüslediği idam, işkence, hapis halk içinde de gençliğe dönük bir sempati oluşturmuştur. 
 
Not: Yazının devamı haftaya yayınlanacaktır. 
 
Bu yazı, Jineolojî dergisinin “BAKUR” dosya konulu 29. sayısından kısaltılarak alınmıştır.