
Yerde sürüklendi, darp edildi, 15 ay ceza verildi: Polisi tehdit etmiş!
- 09:06 26 Kasım 2018
- Hukuk
ŞIRNAK - Cizre'deki yasak kaldırıldıktan sonra özel harekat polisi tarafından yerde sürüklenerek darp edilen ve daha sonra 15 ay hapis cezası verilen Avukat Filiz Ölmez, "Zorla zırhlı araca bindiren polis, boğazımı sıktı ve beni öldürmeye teşebbüs etti. Emniyet araçtaki görüntü kaydını vermedi. Bu karar hukuk mücadelesine olan inancımı ciddi şekilde kırdı” dedi.
Şırnak’ın Cizre ilçesinde 14 Aralık 2015 tarihinde ilan edilen sokağa çıkma yasağı 79 gün sonra kaldırılmıştı. Yasak sonrası ortaya manzara ise kentin siluetine yansıdı. Evlerin yakılmış bodrum katları, yıkılmış binalar ve duvarlardaki kurşun izlerinin görüntüsü yaşanan katliamı gözler önüne serdi. Bunların dışında en çok tartışılan ve tepkilere neden olan konu ise, duvarlara Polis Özel Harekat (PÖH) ve Jandarma Özel Harekat (JÖH) imzalı yazılan ırkçı ve cinsiyetçi yazılamalardı.
Yasağın ardından 2 Mart 2016 tarihinde, evlerin duvarlarına yapılan yazılamaları fotoğraflamak isteyen Avukat Filiz Ölmez, bu sırada yanına gelen özel hareket polisi Halil Alkan tarafından hakarete maruz kalarak darp edildi. Filiz’in suç duyurusunda bulunması ardından özel hareket polisi Halil Alkan’da Filiz Ölmez hakkında şikayetçi oldu.Bunun üzerine Filiz hakkında, "Kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret" ve "Tehdit" iddiasıyla, polis Halil Alkan hakkında ise, "Kasten yaralama" suçlamasıyla dava açıldı.
Cizre 2. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından yapılan yargılamanın 8’nci duruşmasında, Avukat Filiz Ölmez’e 15 ay hapis cezası verildi. Polis Halil Alkan’a verilen para cezasında da erteleme ve indirime gidildi.
‘Sürükleyerek zorla zırhlı araca bindirdi’
Karara tepki gösteren Avukat Filiz Ölmez, yargılama sürecinin baştan sona adil bir şekilde ilerlemediğini söyledi. 2 Mart sabahı yaşadıklarını anlatarak konuşmasına başlayan Filiz, “Cizre’de sokağa çıkma yasaklarının bittiği ilk sabahtı. O sabah adliyeye suç duyurusunda bulunmak için kendi evimizi kontrol edip yıkımı fotoğraflamak istedim. Evden ayrıldıktan sonra adliyeye giderken sokakta duvarlarda ırkçı yazılamalar gördüm tabi dikkatimi çekti. Fotoğraflamaya başladım. En son Muhsin Yazıcıoğlu’na dair bir fotoğraf vardı. Ben de onu çekmeye başlayınca arkamdan bir ses duydum. Zırhlı araç yaklaştı olduğum yerde durdum ve döndüm. Dönüp baktığımda aracın içinden bir polis memuru sert bir dille bana ‘gel lan buraya’ şeklinde bağırdı. Ben de yasağın kalktığı ilk gün olduğu için biraz sakinleştirmek amacıyla avukatlık kimliğimi gösterdim. Tam o esnada kendisi bir anda hızla araçtan indi. Kolumdan tutarak sürüklemeye başladı. Zorla zırhlı araca bindirdi” dedi.
‘İlk aklıma faili meçhul cinayetler geldi’
Özel harekat polisi tarafından bindirildiği zırhlı araçta darp edildiğini belirten Filiz, ilk aklına “faili meçhul” cinayetlerin ve kayıpların geldiğini söyledi. Filiz, “Her ne kadar avukat olduğumu söylediysem de dinlemedi. Hatta zırhlı araca bindirirken benzer vakalar da faili meçhul olduğu için ister istemez aklıma bu geldi ve Avukat Filiz Ölmez diye bağırdım. Kaldı ki daha yasak yeni bitmişti ve yüzlerce insanın öldürüldüğü bir yasaktan çıkmıştık. Zırhlı araca bindirdikten sonra polis üzerime çullanıp boğamızı sıkmaya başladı. Aynı zamanda hakaret edip tehditvari kelimeler kullanıyordu. Ben her ne kadar kendisine avukat olduğumu söylesem de hiç dinletemedim” diye konuştu.
‘Beni öldürmeye teşebbüs etti’
Filiz, maruz kaldığı uygulamayı şöyle anlatmaya devam etti: “Kendini kaybetmiş bir vaziyetteydi. Ön şoför koltuğunda da iki polis oturuyordu. Kendilerine yeniden hatırlattım, ‘ben avukattım bu yaptınız suçtur, arkadaşınızı engelleyin’ diye. Ama yine aynı şekilde devam etti. Bu sürtüşme 10 dakika boyunca devam etti. O esnada boğamı sıktı ve beni öldürmeye teşebbüs etti. Ancak daha sonra ne olduysa yanında ki arkadaşı onu uyardı. Tekrar kimliğime baktı ve avukat olduğumdan emin olunca bu bağırdı bana ve daha sonra beni araçtan hızla aşağı attı.”
Zırhlı araçtan atıldıktan sonra ilk aklına gelenin polisi aramak olduğunu kaydeden Filiz, ama sonrasında vazgeçtiğini söyledi. Filiz, “Aşağı attıktan sonra tabi ben olayın şokuyla hemen 155’i arayayım dedim. En azından kayıtlara geçsin yardım isteyeyim maksadıyla 155’le görüşüp durumu anlattım. Durumu anlatırken tam o esnada fark ettim beni darp edenlerin de aslında polis memuru olduğunu. Sonra düşündüm kimi kime şikâyet ediyorum diye. Sonra kendilerine de telefonla söyledim ‘yok dedim gelmeyin az önce zaten sizin arkadaşlarınız beni darp etti, siz gelseniz daha tehlikeli olabilir’ diye” ifadelerini kullandı.
‘Yaşananlara sessiz kalmamak için Cizre’de kaldım’
Olaydan sonra Baro Başkanı’nı arayıp konu hakkında bilgilendirdiğini daha sonra darp edilmiş halde adliyeye giderek suç duyurusunda bulunduğunu dile getiren Filiz, darp edildiği görünür olmasına rağmen savcılığın dosyayı en alt suç olan “Basit yaralama” suçundan açtığını söyledi.
Tanıklar olmasına rağmen etkin bir soruşturmanın yürütülmediğine dikkat çeken Filiz, “Yasak dönemi boyunca Cizre’de kalıp görev alan birkaç avukattan biriydim. Açıkçası özellikle kalmak istedim. Çünkü hukuka aykırı durumlar yaşanıyordu. Ciddi suçlar işleniyordu. Bir avukat olarak müdahil olmak hem de yaşananların tanığı olmak için kaldım. Tanık olduğum onlarca çocuğun işkenceye maruz kaldığı, yüzlerce insan hakkında duyurusunda bulunmaya çalıştık. Birçok polis memurunun gelip adliyede ifade vermelerini sağladık. Ancak çoğuna takipsizlik verildiği herkesçe bilinmekte. Türkiye’de cezasızlık politikasının mevcut olduğunu biliyoruz. Kendi maruz kaldığım olayda ise, alenen böyle bir suç işlendiği için ve zırhlı araç içinde görüntü kayıtları mevcut olduğu için herhalde artık bir ceza uygulanacağını düşündüm. Soruşturma aşamasında birçok kadın meslektaşım dosyaya müdahil olarak destek verdi” dedi.
‘Olay gününe ait görüntüler verilmedi’
Zırhlı araç içerisinde yaşanan anların görüntülerini istediklerini fakat çelişkili kararlarla verilmediğini söyleyen Filiz, “Avukatım bu konuda açıkçası çok çaba sarf etti. Mevcut delil durumu da işkence olduğunu ispatlar nitelikteydi. Ama savcılık makamı olaya ciddi yaklaşmadı. Olaydan 3 gün sonra haberi olan polis memurlarının savcılığa gidip ifade verdikten sonra olay gününe dair tutanak düzenleyip olayı 3 gün sonra öğrendiklerini söylediler. Apaçık bir çelişki olmasına rağmen savcılık makamı polis memurlarının üçünün de ifadelerini kopyala yapıştır yöntemiyle aldı. Ve savcı da tırnak içinde meslektaşımız olmasına rağmen böyle bir tutum geliştirdi. Böyle bir durum hukuk mücadelesine olan inancımı ciddi şekilde kırdı. Soruşturma aşamasında avukatlarım tarafından da olayın görüntü kayıtları istendi ama görüntü kayıtları olmasına rağmen o görüntüler emniyet tarafından verilmedi. Kolluk kuvvetleri olarak da Cizre’deki emniyet görevlendirildi ve Cizre’de ki emniyetin de birçok mensubu daha önce tarafımca suç duyurusunda bulunduğum şahıslardı. Bu yüzden bana karşı olumsuz tavrı olan şahıslardı. Öte yandan zaten olayın şüphelisi de emniyet mensubu olduğu için yapılan soruşturma adil yargılama ilkelerine aykırıydı. Önce görüntü kaydı olduğuna dair daha sonra da olmadığına dair iki çelişkili yazı geldi” diye konuştu.
‘Polislere göre ben hakaret edip tehdit etmişim’
Son olarak kendisini darp eden polislerin kendisi hakkında verdiği suçlama ve ifadelere de değinen Filiz, “Öncelikle davanın orada adli olarak başlatılmış olması ve ‘basit yaralama’ suçu olarak iddianamenin hazırlanması ciddi bir hukuki darbedir. Çünkü avukata karşı mesleğini icra ederken işlenene bir suç ve burada kamu görevlisi tarafından yapılan işkence suçu olmasına rağmen iddianame yanlış hazırlandı. En alttan en basit suçtan iddianame hazırlandı. Ve işin garip tarafı da darp edildiğim polis memurları klasik her zaman ki gibi tavırlarını göstererek aleyhime sahte tutanak düzenleyip benim onları tehdit ettiğimi, hakaret ettiğimi ve devlet büyüklerine küfür ettiğimi beyan ettiler. Bu tutanakta ilgi çekici olan kısım da bütün dünyanın gözü önünde yaşanan Cizre olaylarında görev alan bir polis memurunun “hanımefendi kimliğinizi alabilir miyim?’ demesi. Ondan sonra da benim kendisine hakaret ve tehdit ettiğim yazılı tutanaktı” dedi.