
Kağıt üzerinde kalan anlaşmaların ülkesi: Türkiye
- 09:18 23 Kasım 2018
- Hukuk
Gülistan Azak
DİYARBAKIR - Türkiye'nin ilk imzacı ülkeler arasında yer aldığı, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesine ilişkin mücadeleyi esas alan İstanbul Sözleşmesi'nin kağıt üzerinde kaldığına dikkat çeken Avukat Pirozhan Karali, "Türkiye imzaladığı sözleşmenin gereğini yerine getirmeli" dedi.
Kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, diğer adıyla İstanbul Sözleşmesi 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girdi. Sözleşmenin ilk imzalayıcı ülkelerinden biri ise Türkiye. Sözleşme, imzacı ülkelere şiddetin önlenmesi konusunda pek çok yükümlülük getirmesine, devletin bu yükümlülükleri yerine getirip getirmediğinin denetlemek için de önemli yaptırımlar içermesine rağmen imzacısı olan Türkiye'nin sözleşmenin gereğini yerine getirmemesi ulusal ve uluslararası kamuoyunda ciddi tepkilere neden oluyor.
'Türkiye yasanın gereğini yapmadı'
Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Dayanışma Günü olan 25 Kasım'a yaklaştığımız şu günlerde Türkiye'nin ilk imzalayıcısı konumunda olduğu İstanbul Sözleşmesi'nin uygulanırlığını değerlendiren Avukat Pirozhan Karali, bu sözleşmenin kadına yönelik şiddeti önlemek için tek başına yeterli olmayacağını, ancak önemli bir adım olduğunu belirtti. Pirozhan, Türkiye'nin şu ana kadar kadına dair hiçbir anlaşma ya da yasanın gereğini yapmadığını söyledi.
'İstanbul sözleşmesi büyük yükümlülükler barındırıyor'
Pirozhan, İstanbul Sözleşmesi'ni 2011 tarihinde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin döneminde imzalandığını hatırlattı. İstanbul Sözleşmesi'nin Türkiye yetkililerine çok büyük sorumluluklar yüklediğini dile getiren Pirozhan, sözleşmenin önemli yükümlülükler barındırdığını belirtti. Pirozhan söz konusu yükümlülüklere dair değerlendirmesinde, "İstanbul Sözleşmesi kadınların güçlendirilmesi yolu dahil, kadın ile erkek arasındaki temel eşitliği teşvik etmek, taraf devletlerin yetkililerine, görevlilerine, kurum ve kuruluşlarına kadına yönelik şiddetle mücadele yükümlülüklerine uygun davranmalarını sağlamalarını, cinsiyete duyarlı politikalar geliştirmeleri, şiddeti önlemede ve mücadelede bütüncül politikaların uygulanması, kadına yönelik şiddetle mücadele alanında faaliyet gösteren sivil toplum örgütleriyle etkin işbirliği tesisi, özel sektör ve medyanın kadına yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla politika hazırlamalarını teşvik etmeyi ve gerekli tüm tedbirleri sağlamayı şart koşuyor" ifadelerini kullandı.
'Türkiye İstanbul Sözleşmesini uygulamıyor'
Sözleşmenin imzalanmasının üzerinden 4 yıl geçmesine rağmen, Türkiye'nin sözleşmenin gereğini yerine getirmediğini yineleyen Pirozhan, hükümetin birçok kez "ilk imzacısı biziz" diyerek övündüğü İstanbul Sözleşmesi'nin kadına yönelik şiddete karşı tek başına çözüm olmadığına dikkat çekti. Pirozhan, şimdiye kadar değiştirilen tek şeyin 4320 sayılı ailenin korunması ile ilgili kanunda bulunan eksikliğin 6284 sayılı kanun ile değiştirilmesi olduğunu kaydetti. Pirozhan, söz konusu 6284 sayılı yasa'nın ise bu haliyle şiddet gören kadınların ihtiyaçlarını gözetmeyen, uygulayıcıların ezberden "kopyala-yapıştır" kararlar ile oluşturulan bir yasa olduğunu ifade etti. 6284 sayılı kanunun yükümlülükler konusunda İstanbul Sözleşmesi'ne dayalı bir kanun olduğunu dile getiren Pirozhan, "Hükümetin ne yazık ki ne 6284 sayılı kanunu yeterince işleyebildiğini ne de İstanbul Sözleşmesi'nin uygulayıcısı olduğunu görebiliyoruz" diye konuştu.
'GRAVIO'nun Türkiye raporu ortada'
İstanbul sözleşmesi imzalayıcısı olan ülkeleri denetleyen GRAVIO Örgütü'nün açıkladığı rapora dikkat çeken Pirozhan, GRAVIO raporunda Türkiye'yi "Ortanın altı durumunda" değerlendirdiğini ifade etti. GRAVIO raporunun, Türkiye'deki vahameti gözler önüne serdiğini belirten Pirozhan, "Eğer Türkiye bir sözleşmeye taraf ise ve bu sözleşmeye dayalı yasal düzenleme çıkarıp 'biz bunu uygulayacağız' diyorsa bunu devam ettirmesi gerekir. Aksi takdirde sadece 'imzalayıcısıyım' diyerek imzalanırsa, böyle bir rapor sonucu ile karşılaşmak elbette kaçınılmaz olacaktır. Türkiye'de sözleşme ve kanun var, ama yalnızca kağıt üzerinde. Nitekim bunu GRAVIO'nun raporunda çok açık bir şekilde görebiliyoruz" diye konuştu.
'Uygulamada eksiklik var'
Pirozhan, kadına yönelik şiddetin önlenmesi için tedbirlerin olduğunu ama bu tedbirlerin nasıl oluşturulacağı konularının eksik bırakıldığını ifade etti. Pirozhan, "Mesela erkeğe uzaklaştırma kararı veriliyor, ama erkeğin eve gelmeden önce kadının bu tedbiri nasıl alacağı konusu eksik bırakılıyor. Yine erkek kadını telefon ile rahatsız edemez deniliyor, ama bunun engellenmesi için herhangi bir uygulama görülmüyor. Yani kadın erkeğin eve gelmesini ve kendisine telefon ile ulaşmaması için nasıl tedbirler alması konusunda uygulamalar yok. Kanun kararları ve cezai tedbirler alınıyor deniliyor, ama iş uygulamaya gelince, kadınlar ciddi anlamda problemlerle karşılaşıyor. Nitekim öngörülen cezai tedbirler de caydırıcılık açısından çok da güçlü kararlar değil" dedi.