'Adli kontrol psikolojik baskı aracına dönüştü'

  • 09:05 1 Mayıs 2018
  • Hukuk
İSTANBUL - EHB avukatlarından Gülhan Kaya, yüzbinlerce insan hakkında verilen adli kontrol kararının psikolojik baskı aracına dönüştüğünü belirterek, "Bu hukukla açıklanacak bir durum değil, sona ermesi için siyasi atmosfer değişmeli" dedi. 
 
Denetimli Serbestlik Daire Başkanlığı verilerine göre, mahkemeler Temmuz 2017 itibari ile 360 bin kişi hakkında adli kontrol (denetimli serbestlik) kararı verdi. Adli kontrol sayısı gün geçtikçe artarken, 2018 rakamlarının daha yüksek olması bekleniyor. Ezilenlerin Hukuk Bürosu (EHB) avukatlarından Gülhan Kaya, siyasi nedenlerle herhangi bir şekilde gözaltına alınan binlerce insanın ya tutuklama ya da adli kontrol talebi ile sulh ceza hakimliklerine sevk edildiğini belirterek, hakimlerin daha çok tutuklamadan yana tavır koyduğunu ve adli kontrolsüz bir serbest bırakılmanın neredeyse gerçekleşmediğini söyledi. 
 
'Yargı ve bağımsızlık yan yana getirilmiyor'
 
İktidara karşı en ufak bir muhalif sözün dahi cezalandırıldığı bir dönemden geçildiğini belirten Gülhan, adli kontrol ve tutuklama oranlarının arttığını vurguladı. Bunun nedeninin siyasi değişikler olduğunu ifade eden Gülhan, "Bunların hiçbiri siyasi gündemden uzak değil. Yargı muhaliflerin sesini kesme alanına dönüştü. Yargı ve bağımsızlığı yan yana getiremiyoruz. Her tarafa müdahale var. Yargı bugün muhalefeti kısmanın bir aracı haline gelmiş durumda" dedi. 
 
‘Devlet ‘tutuklamadım ama takip ediyorum’ mesajı veriyor’
 
Adli kontrolün aslında tutuklamanın çok ağır tedbir olduğu hallerde kullanmak için getirildiğine dikkat çeken Gülhan, "Ancak bugün çok sayıda adli kontrol kararları veriliyor. Son dönemde nerdeyse adli kontrolsüz kime serbest bırakılmaz oldu. Kişinin durumuna, kaçıp kaçmayacağına bakılmaksızın oluyor bu kararlar" diye konuştu. Devletin amacının "Ben sizi tutuklamadım ama takip ediyorum" mesajı vermek olduğunu belirten Gülhan, "Aynı zamanda özgürlüğü kısıtlayıcı bir tedbir. Haftada bir kaç gün karakola gidip imza atmaya gittiğinizde yaşamınız tamamen buna bağlı oluyor" ifadelerini kullandı. 
 
'Ben de imza atıyorum' 
 
Kendisinin de haftada bir karakola giderek imza attığına işaret eden Gülhan, hakimlerin kişileri görmeden bu kararları almasını “haksız bir uygulama” olarak nitelendirdi. Gülhan, şöyle dedi: "Ben o gün hakimi göremedim mesela. Tutuklamayı nasıl değerlendiriyorsa adli kontrolle gelen kişiyi de karşısına alıp ifadesini almak zorunda ancak bu yapılmıyor. Değerlendirme konusu bile yapmıyor. Dosya üzerinden, kişi üzerinden karar veriliyor. Ben haftada bir gün karakola gidip imza atıyorum. Karakolda şu duygu çok hâkim; oraya gidip imza atıyorsanız siz kesinlikle suçlusunuz. Birçok insan için bu durum çok ağır. Çok sayıda insan açısından ağır bir psikolojik baskı aracına dönüştürüldüğü çok açık." 
 
'Hakim ve savcılar da baskı altında'
 
"Türkiye neredeyse açık cezaevine dönüştürüldü" sözünün de bu uygulamadan kaynaklandığını dile getiren Gülhan, "Kesinlikle bu siyasi anlayışın değişmesi gerekiyor. Savcılar ve hakimler de siyasi baskıyı çok açık şekilde üzerinde hissediyor. Birçoğu sürgün ve tutuklama baskısıyla karşı karşıya. Bunların hepsini baskılayan da tepedeki isim. Bu sorunu çözmenin tek yolu siyasi atmosferin değişmesi. Bu durumu hukuk ve yargı ile açıklayamayız" dedi.