Nusaybin davasında 9 gün boyunca yaşananlar
- 09:56 31 Ocak 2018
- Hukuk
MARDİN - Nusaybin'de öz yönetim ilanı sonrası çıkan olaylarda tutuklanan 50 kişinin ilk yargılaması yapıldı. 9 gün süren duruşmada öz yönetimi savunan tutsaklar, Efrîn üzerindeki savaş politikasını ve PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde ki tecridi de kınadı.
Mardin'in Nusaybin ilçesinde 14 Mart 2016'da ilan edilen sokağa çıkma yasağının devam ettiği 26 Mayıs 2016'da tahliye edildikten sonra çıkarıldıkları mahkemece tutuklanan 67 kişiden 50 kişinin yargılandığı davanın duruşması 9 gün devam etti. Mardin 4. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 16 Ocak tarihinde Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) İl Müdürlüğü binasında yapılan ve basının alınmadığı yargılamanın tutanağında tutuklu sanıkların neredeyse hepsinin siyasi savunma yaptığı görüldü. 16 Nisan'a ertelenen duruşma için savcı tutukluluğun devamına karar vermişti.
Duruşma boyunca neredeyse bütün avukatların talebinin reddedildiği, ailelerin ve basının çok zor koşullar altında takip ettiği duruşmada yapılan tüm savunmalar duruşmanın seyrini değiştirdi. Tutukluluğun devamı istenilen duruşmada savcı, tutukluların savunmasını "Cumhurbaşkanına hakaret", "Suç ve suçluyu övdüğü" gerekçesiyle ile Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunmasını istedi. Avukatlar ise tutukluluğun devamına karşı itiraz yoluna gidecek.
Basının takip edemediği ailelerden ise sadece 10 kişinin alınabildiği duruşmada yapılan savunmalar şu şekilde:
Kaldığı Fırat Mahallesi'nde evini terk etmediği için yasak esnasında içeride kalan ve teslim olanlar arasında bulunan 5 çocuk annesi Nurşan Demir (45), yaptığı savunmada üzerine verilmiş gizli tanık beyanlarını reddettiğini söyledi. Yasak sırasında evine bir şey olmasın diye içeride kaldığını ve çıkmadığını dile getiren Nurşan savunmasını şöyle sürdürdü: "Evde kaldığımız sırada 3 gün boyunca silah sesleri geldi, yapılan yasağın diğer yasaklardan farklı olacağını bilmiyorduk. Tanklarla toplarla uçaklarla saldırıldı. Daha sonra evime gelen biri buranın tehlikeli olduğunu söyleyip beni bir bodruma götürdü. Oradayken sadece çocuklarımı düşünüyordum. Sonra bir başka bodruma geçtik burada bir telefon bulduk ama üzerimize sinyalle birlikte hemen bomba yağmaya başladı. Daha sonra bize beyaz bir bez parçası ile çıkın dediler. Kamera önünde bir şey yapmadılar ama kameralar kapandıktan sonra 'cehenneme hoş geldiniz' dediler. Hepsi 10 kişiyle tek birine saldırmaya başladı. Merdivenden düşürüldükten sonra 10 kişi beni işkenceye maruz bıraktı. Başımıza çuval geçirdiler. Kamera olmayan yerde işkence yapıyorlardı" dedi.
'Çocuklarım bensiz büyüsün istemiyorum'
Çocuklarının kendisi olmadan büyümesini istemediğini dile getiren Nurşan, bir an önce tahliye olmak istediğini dile getirdi. Nurşan, "İlk ifadem işkence altında alındığı için her şeyi imzalattılar. O ifadeden sonra beni hapishaneye götürdüler. Cezaevinde sürekli işkence görmekteyim, yaralı olmama rağmen tedavim yapılmıyor. Pişmanlık yasasından yararlanmam istendi, ancak ben pişman olacağım bir şey yapmadım. Bana orda kalıp yaralılara baktığımı söylemektedirler. Şunu söylemek istiyorum; vicdani olarak, insan olarak yanımda yaralı bir insan var ise ona ihtiyacı oranında yardım ederim. Çocuklarımın bensiz büyümesini istemiyorum. Çocuklarımın bu durumumu görerek etkilenmelerini istemiyorum" diye konuştu.
Cezaevinde yaşanan hak ihlallerine değindi
Daha sonra konuşan tutsak Melis Teksan ise, savunma yapmadan önce kaldığı Osmaniye 1 Nolu T Tipi Cezaevi'nde maruz bırakıldığı işkenceye değindi. 14 aydır görüş cezasının olduğunu dile getiren Melis, "Cezaevi'nde kaldığımız süre içerisinde can güvenliğimden endişe ediyorum. Günde 3 kez ayakta sayım yapılıyor ayrıca cezaevinde kötü muameleye maruz kalıyoruz. Bu hususta vücudumda morluklar vardır. Çıplak arama dayatmasını kabul etmediğimiz için hücre cezası veriliyor. Cezaevi personeli tarafından tehdide maruz kalıyorum" dedi.
'İfadelerimi işkence altında verdim'
Daha sonra savunmasına başlayan Melis, soruşturma aşamasında verdiği ifadelerin hiçbirini kabul etmediğini ve bu ifadeleri baskı altında verdiğini dile getirdi. Melis, HDP heyetiyle birlikte gittiği ilçede birkaç gün kalmak istemesinden sonra ilan edilen yasakla dışarı çıkamadığını ve daha sonra bodrumlara sığındığını ifade etti. Melis, "Mahsur kaldığım bodrum katından çıkamadık. Ta ki koridor açılıp mahalleden tahliye edilinceye kadar. Ardından bize suçlu muamelesi yapıldı. Birçok insan evini terk etmediği için işkenceye maruz bırakıldı. Benim hakkımda beyanda bulunan şahısları tanımıyorum. MLKP ile benim bir alakam yoktur ve orada silah kullanmadım. Elbiselerimde çıkan atış artıkları bulunduğum yerden kaynaklıdır. Çünkü bulunduğum yer devamlı ateş altındaydı bu sebeple bulaşmış olabilir. Ben örgüt mensubunun bana cinsel saldırıda bulunduğuna ilişkin beyanlarımı kabul etmiyorum böyle bir olay olmamıştır. Tamamen kolluk kuvvetleri tarafından gördüğüm baskı sebebiyle verdiğim ifadedir. Ben kolluk aşamasında ifade verirken avukat yoktu avukat sonradan gelip ifadeye imza attı" diye konuştu.
'Kürt halkının özgürlüğü beni özgür kılacaktır'
Daha sonra savunma yapan Mahsun Çay ise, mahkemeler ile devletin yaptığı kötülükleri meşrulaştırdığını dile getirerek, yazılı savunmasını dosyaya sundu. 8'inci günde ifade veren Mahsun, 8 gündür süren mahkemelerin hukuksuz olduğunu ve yaşatılan kötülüklerin meşrulaştırma yerlerine dönüştüğünü vurguladı. Mahsun, tarihin iktidar eliyle gerçekleştirdiği katliamları da özyönetim modeli için mücadele edenleri de unutmayarak yazacağını dile getirdi. Mahsun şu şekilde konuştu: "Kürtçe diline zincir vurulmuş, ulusal kimliğin yasaklandığı ve asimilasyon yapılmaktadır. Diktatörlerin emri altındaki şu mahkemenizden bir beklentim yoktur. Beni özgür kılacak şey Kürt halkının ve toplumsal kesimlerin özgürlüğü olacaktır. Bireysel menfaatlerimin peşine düşmeyeceğim ve dolayısıyla halkımı savunacağım. Kürt halk Lideri olan Abdullah Öcalan'ın savunmaları benim için kıstastır. Bugün burada benim şahsımla birlikte bir halkı yargılıyorsunuz, bu yapılanlara karşı herkes sessiz kalmaktadır, birilerine zarar vermek için değil tam tersine faşist AKP iktidarına karşı YPS saflarında mücadele ettim."
Mahsun savunma verdikten sonra yerine otururken " Biji Serok Apo" sloganı attı. Savunmadan sonra salondakiler uzun süre Mahsun'u alkışladı.
Savunma verenler cezaevinde tehdit edildi!
Daha sonra söz alan Sadık Tan ise adil bir yargılama olmadığı için savunma yapmayacağını dile getirdi.
Sadık'tan sonra söz alan Rojhat Aydın ise, avukatı ve ailesi ile görüştürülmeden ifade verme durumunun olmadığını söyleyerek, "Askerler sayı olarak çok fazla copları yanlarında durmaktadır. Dün Mahsun arkadaşımız savunma yaptıktan sonra sözlü olarak tehdit edildi ve bu kabul edilemez bir durumdur. Ailem gelmeden avukatımla görüşmeden ve basın duruşma salonuna gelmeden ifademi vermek istemiyorum" diye belirtti.
Daha sonra konuşan Akar İkbal ise, kayıtlara 1997 doğumlu olarak geçildiğini ama 16 yaşında olduğunu dile getirerek yargılamanın bu yönde yapılmasını istedi. Akar yanlış düzeltildikten sonra savunma vereceğini de sözlerine ekledi.
'İradem hiçbir şekilde ele geçirilemeyecek'
Daha sonra savunma yapan Abdulkadir Baybars ise, "Bugün yargılanmam benim şahsım değil bütün Kürt halkının yargılanmasıdır. Ben bugün Kürt halkının bir genciyim, ben bu zulmü karşısında daima başım dik duracağım. TEM tarafından sanki her şeyi itiraf ediyormuş gibi gösteriliyoruz. İddianamede de böyle yazılmıştır, ancak öyle bir şey yoktur. İddianamedeki her şeyi reddediyorum. Benim üzerime iddianamede zorbalıkla iradem dışında alınan beyanlarımı kabul etmiyorum. Ben bu yolda ölebilirim ancak iradem hiç bir şekilde ele geçirilemeyecektir. Ayrıca yazılı savunma hazırlamış bulunmaktayım okuyup dosyaya sunacağım" dedi.
Erkan Benli: Bir YPS'li olarak savunma yapacağım
Bir diğer tutuklu Erkan Benli ise, bir YPS'li olarak savunma yapacağını söyledi. Erkan, "Öncelikle Nusaybin'de yoğun bir savaş yaşandığını söylemek isterim. Ben YPS'nin militanı olarak savunma yapacağım. Savaştayken ölüm duygusundan uzaklaşmaktaydım. Çünkü bir soykırım planı uygulanmaktaydı. Bu plan uzun zamandır yürütülmektedir, AKP iktidarını sürdürmek amacıyla bu savaş oldu. Savaşın başlamasıyla İmralı'da bulunan önder Abdullah Öcalan'ın üzerinde tecrit uygulandı. Bizler Kürt halkına dayatılan soykırım politikasına karşı mücadeleyi seçtik" sözlerini kullandı.
'Yaptıklarım en doğal savunma hakkımdır'
Nusaybin'e Kürt halkının onuru için geldiğini ve yaptıklarından dolayı pişman olmadığını dile getiren Özgür Sevim ise, "1990'lu yıllarda yüzlerce Kürt halkını vahşice katleden ve o yüzlerce köyü yakan Ergenekoncuları tekrar çıkarıp getirip Dolmabahçe salonunda bir anlaşma yaptılar. Bu anlaşmadan sonra Erdoğan onlara öyle bir yetki verdi ki gidin bütün Kürtleri katledin ne yapıyorsanız yapın dedi. 'Ya baş eğecekler ya da başlarını verecekler' dedi. Biz hiç bir zaman hiç kimsenin önünde boyun eğmedik hiç bir zamanda eğmeyeceğiz. Benim Nusaybin'e gelişime gelince, 90'lı yıllardaki Kenan Evren dönemindeki ruh ile Erdoğan'ın ruhu bir olmuş gibi Kürdistan'da katliamlar yapılmaktaydı. Katledilen Taybet ana, Miray bebek daha 35 günlük bebeğin katledilmesine seyirci kalamazdım. Ben bir Kürt genci gibi buna karşılık Nusaybin'e geldim. Halkın direniş kalesine geldim ve yine PKK üyeliğine geri döndüm. Hiçbir şekilde pişmanlık yapacağım bir şey yapmadım. Benim yaptıklarım benim en doğal savunma hakkımdır" diye konuştu.
Yapılan savunmaların ardından mahkeme heyeti 50 kişinin tutukluluk halinin devamına karar vererek duruşmayı 16 Nisan tarihine erteledi.