Nusaybin davasında 3’üncü gün: Yaptığım hiçbir şeyden pişman değilim

  • 15:13 18 Ocak 2018
  • Hukuk
MARDİN - Nusaybin’de öz yönetim ilanının ardından yaşanan çatışmalarda gözaltına alındıktan sonra tutuklanan 50 kişinin duruşması 3’üncü gününde devam ediyor.  Duruşmada savunma yapan Sadık Tan, "Pişmanlıktan yararlanmadım, yaptığım hiçbir şeyden pişman olmadım, pişman da olmayacağım" derken, Kürtçe savunma yapan Ramazan Eroğlu ise, PKK'nin öncü kadrolarından Hayri Durmuş'u hatırlatarak, "Biz halkımza borçluyuz" dedi. 
 
Nusaybin’de özyönetim direnişinin ardından gözaltına alınarak tutuklanan  17’si çocuk tutuklanan 67 kişinin yargılaması 3’üncü gününde devam ediyor. 9 Ocak’ta 17 çocuğun yargılandığı dava 2 gün sürmüş ve 10 Nisan’a ertelenmişti. “ Ülke bütünlüğünü ve birliğini bozmak” gerekçesiyle ağırlaştırılmış müebbet ile yargılanan 50 kişinin duruşması da 3’ncü gününde savunmalar ile devam ediyor. Mardin SGK Binası Konferans Salonu’nda yapılan duruşmaya avukatların yanı sıra ailelerden 10 kişi alındı. Polis tarafından abluka altına alınan duruşma dün söz verilen Mazlum Yaşa’nın savunması ile devam etti. 
‘Demokratik özerklik halkların bir arada yaşamasını mümkün kılar’
 
Mazlum’un ardından savunma yapan Sadık Tan, Demokratik Özerkliğin sınırlara dayandırılamayacağını, halkların bir arada yaşamasının formülasyonu olduğunu söyledi. Sadık, “Demokratik özyönetim ulus devlete karşı panzehirdir, şiddetin aksine bir formüldür. Ancak bugün Türkiye’nin en temel sorunu olan Kürt sorunun çözümü olan Demokratik Özyönetim korku ve şiddetle yan yana getirilmektedir” dedi. 
 
‘1921 Anayasası bölücü müdür?’
 
1921 Anayasası’nda halkların kendini yönetme modelinin yer aldığını ifade eden Sadık, “1921 Anayasası bu haliyle bölücü müdür?” diye sordu. Türkiye’de toplumu yok sayan bir anlayış olduğunu dile getiren Sadık, “1921 Anayasası’ndan sonra çıkarılan 1960 ve 1980 anayasaları da toplumu yok sayan anayasalardır. Anayasalar birçok kez değiştirilmesine rağmen politikalar değişmedi. Toplumu yansıtmayan anayasalar, devletin sırtında kamburdur. Yeni bir anayasaya ihtiyaç var. Bu anlamda Demokratik Özyönetim modelini şiddetle bir arada düşünmenin karşılığı yoktur. Model halkların bir arada yaşamasını mümkün kılar” diye konuştu.
 
‘Miray bebekte mi terörsit?’
 
Meclis’in “Demokratik Anayasa” temelinde Kürt sorununun, çözümüyle sorumlu olduğunu söyleyen Sadık, ancak gelinen süreçte Kürt sorununun çözümünün mahkemelerde arandığını vurguladı. Sadık, çözümün yargı eliyle engellendiğine vurgu yaparak, bir halkın kendini yönetme isteminin engellenmesinin Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere aykırı olduğunu hatırlattı. Bölgede başlayan çatışma sürecinden sonra Diyarbakır’a geldiğini söyleyen Sadık, “Sur ilçesinde yasak ilan edilmişti, tanklar Sur’u bombalıyor ve sivil insanlar katlediliyordu. Benzer durum Nusaybin’de de yaşandı. 2016 yılının başlarında Nusaybin’e gittim. O günlerde Silopi’de Taybet Ana polisler veya asker kurşunuyla katledildi, cenazesi bir hafta yerde kaldı. 35 günlük Miray bebek katledildi, Miray bebek terörist mi? Kürt olmak terörizm ile eşit hale getirildi” dedi.
 
‘Yaptığım hiçbir şeyden pişman değilim’
 
Nusaybin’de 14 Mart tarihinde ilan edilen “Sokağa çıkma yasağı” sırasında bir evin bodrum katında kaldığını ve herhangi bir çatışmaya girmediğini söyleyen Sadık, “Devlet Kürt halkının hak sahibi olmasını istemiyor. İlk olarak devlet güçleri silah kullandı. Aylarca bodrumlarda bombardıman altında kaldık. Son olarak savaş uçakları Nusaybin’i bombaladı. Türkiye savaş suçu işlenmiştir. Siyasi parti ve sivil toplum örgütlerini arayarak tahliye edildik. Çırılçıplak aradılar, işkencelere maruz kaldık. İfadeler bana ait değildir. İşkence adı altında ifademiz alınmıştır. Kamera karşısına alınıp baskı ile pişman olduğum söyletildi. Pişmanlıktan yararlanmadım, yaptığım hiçbir şeyden pişman olmadım, pişman da olmayacağım” diye konuştu.
 
‘Avukat ve kolluk kuvvetleri hakkında suç duyurusunda bulunacağız’
 
Avukat Rengin Ergül ise, müvekkili ile birlikte tutuklu bulunan 67 kişinin işkenceye maruz bırakıldığını ifade ederek, “İşkence mutlak suçtur ve yasaktır. Yaşam hakkı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi( AİHS) ve Türkiye Ceza Kanunun( TCK) 94’ncü maddesinde açık bir şekilde tanımlanmıştır. Burada adil yargılamanın yapıldığına şüphemiz yok, ancak yargılama burada başlamadı. Müvekkilim ve diğer sanıklar beyanları belge niteliğindedir, ayrıca alınan sağlık raporları bunları doğrulamaktadır. İşkence yasağı ihlal edilmiştir. Müvekkilim hakkında bulunan beyanların dosyadan çıkarılmasını talep ediyorum.  Teşhis için hazır bulunan avukatlar, işkenceyi görmedi mi? Avukatlar hakkında suç duyurusunda bulunacağız. Ayrıca işkence uygulayan kolluk güçleri hakkında da suç duyurunda da bulunacağız” dedi.
 
‘İddianame çelişkilidir’
 
Müvekkili hakkında bulunan suçların “kopyala-yapıştır”  usulü olduğunu dile getiren Rengin, şöyle devam etti: “Müvekkilim hakkında hazırlanan iddianamede iki ayrı ( Baran ve Rohat) kod adı yer almakta. Bu çelişki bile iddianamenin nasıl hazırlandığını en iyi şekilde gösteriyor. İddianame geri iade edilmelidir. Müvekkilin çatışmada yer aldığı söyleniyor ama ne swap ne de ateş artığı yok. Antimon ise bulaşıcıdır. İddianame üniversite öğrencisinin son gece ders çalışmasına benzeyen bir durumdan ibarettir” diye konuştu.
 
Önder Apo, Çiyager ve şehitlerimiz önünde saygıyla eğiliyorum'
 
Tutuklulardan Sinan Gümüş, yaptığı Kürtçe konuşmada verdiği ifadenin işkence altında alındığını söyleyerek, hakkında ki beyanları reddetti. Sinan, mahkeme heyetinin sorularına da cevap vermedi. Sinan’ın avukatı ise savunmasını daha sonra vereceğini dile getirdi. Daha sonra tutuklulardan Ramazan Eroğlu savunma yaptı. Kürtçe savunma yapan Ramazan, “Hükümeti, bize işkence edenleri ve mahkeme heyetini kınıyorum. Önderimiz Abdullah Öcalan, Özyönetim komutanı Çiyageri ve bütün şehitler önünde saygıyla eğiliyorum. Hayri Durmuş, Kemal Pir ve Mazlum Doğan’ı saygıyla anıyorum” sözleri ile konuşmasına başladı. 
 
'İşkence altında ifademiz alındı'
 
Tahliye edildikleri sırada maruz kaldıkları işkenceyi anlatan Ramazan, “Bizi gözaltına aldıktan sonra götürdükleri okulda başımıza çuval geçirerek cinsel saldırıya maruz bıraktılar. Bunlar tutanaklara geçirilsin, belki utanırlar. Saatlerce ters kelepçeyle bekletilerek, hayatımda duymadığım hakaretlere maruz kaldık. İşkence altında ifademiz alındı. ‘Kabul etmezsen seni öldürürüz’ şeklinde tehdit ettiler. İfadeler bana ait değildir. Benim dağ kadrosunda olduğum söyleniyor. Ama mahkeme bunu açıklasın iddianame nasıl hazırlanmış?” diye sordu.
 
Savunma salondakiler tarafından uzun alkışlandı 
 
PKK’in öncü kadrolarından Hayri Durmuş’un, “Mezar taşıma halkına borçludur yazın” ifadesini anımsatan Ramazan, “Biz halkımıza borçluyuz. Bize bunu yapanlar, nereye giderse gitsin hesap verecekler. Kenan Evren nasıl hesap verdiyse, bugün bunları yapanlarda hesap verecekler” diyerek savunmasını sonlandırdı. Savunmasını bitiren Ramazan’ın sözleri daha sonra salonda bulunan tutsaklar tarafından uzun süre alkışlandı. Mahkeme heyeti savunmanın ardından duruşmaya ara verdi. Verilen aranın ardından duruşma savunmalarla devam ediyor.