
Akademisyenlerin yargılanmasına devam edildi
- 14:48 18 Ocak 2018
- Hukuk
İSTANBUL - Yargılandığı davada savunma yapan barış imzacısı Prof. Dr. Günay Göksu Özdoğan, “Gerek çatışma gerekse sokağa çıkma yasakları nedeniyle çok sayıda sivilin yaşam hakkının elinden alınmasına şahit olmak beni ziyadesiyle rahatsız etmiştir. Barış çağrısı yapmak benim için vicdani bir karardır" dedi.
"Bu suça ortak olmayacağız" bildirisine imza attıkları için haklarında dava açılan 12 akademisyenin duruşması ayrı ayrı İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmeye devam edildi. İstanbul Teknik Üniversitesi'nden Doç. Dr. Ayşe Zeynep Akalın Özdemir ile İstanbul Teknik Üniversitesi'nde okutman Nergis Perçinel'in duruşmalarının ardından Marmara Üniversitesi'nden ihraç edilen araştırma görevlisi Burcu Yılmaz Gündüz'ün duruşmasına geçildi. Burcu’nun hazır bulunduğu duruşmada ilk olarak kimlik tespiti yapıldı. Ardından söz alan Burcu suçlamaları kabul etmediğini söyledi. Mahkeme heyeti, 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen 2016/65 esas sayılı dosyanın celbine karar vererek, duruşmayı 28 Haziran gününe erteledi.
28 Haziran'a ertelendi
Burcu’nun ardından Yıldız Teknik Üniversitesi'nden Didem Gürses'in duruşması görüldü. Kimlik tespiti ile başlayan duruşma, avukatların usule dair taleplerini dile getirmesi ile devam etti. Avukatlar TCK 301. madde kapsamında Adalet Bakanlığı'ndan izin istenmesini, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 2016/65 esas sayılı dosyanın mahkeme heyeti tarafından istenmesini, ardından dosyaların birleştirilmesini talep etti. İddia makamı taleplerin reddini isterken, mahkeme heyeti 13 ACM’deki dosyanın istenmesine, diğer taleplerin daha sonra görüşülmesine karar verdi. Duruşma, 28 Haziran gününe erteledi. Marmara Üniversitesi'nde önceki yıllarda okutman olarak çalışan Doç. Dr. Leyla Şimşek Rathke'nin duruşması da görüldü. Leyla’nın süre talep etmesi üzerine duruşma 28 Haziran gününe ertelendi.
'Sivillerin yaşam haklarının elinden alınması beni ziyadesiyle rahatsız etmiştir'
Ardından Marmara Üniversitesi'nden Prof. Dr. Günay Göksu Özdoğan'ın duruşmasına geçildi. Kimlik tespiti ardından Günay savunma yaptı. Günay, metne imza atma nedenini açıklamak istediğini söyleyerek, , "Temel olarak iki saikle imzalamış bulunuyorum. Öncelikle vatandaşlık bilinci, sorumluluğu ve vicdanıyla, ikinci olarak da mesleki konumum, donanımım ve bilgi birikimim sebebiyle. Bir vatandaş olarak 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra Güneydoğu illerimizde yoğunluklu olarak Kürt vatandaşlarımızın yaşadığı yörelerde ve yerleşim birimlerinde giderek büyüyen şiddet ortamında gerek çatışma gerekse sokağa çıkma yasakları nedeniyle çok sayıda sivilin yaşam hakkının elinden alınmasına şahit olmak beni ziyadesiyle rahatsız etmiştir. Burada giderek artan sivil can kayıpları ve insanların çaresizliği yeniden barış ortamının tesis edilmesi zaruretini doğurmuştur" dedi.
'Barış çağrısı yapmak vicdani bir karardır'
Günay, "Hatırlanacak olursa kabaca 2009 yılından itibaren Türkiye'nin yönetici kadrosu çözüm sürecine yönelik yapıcı kararlar almaya başlamış, dil haklarıyla başlayan iyileştirmeler 2014 Temmuz'unda çözüm süreci ile ilgili kanun önerisinin yasallaşması ile devam etmiştir. Uzun yıllar Türkiye'yi çok yıpratan, ciddi can kayıplarına yol açan çatışma ortamının, nihayet müzakereci ve barışçı bir yaklaşımla ortadan kalkmasına yaklaşılıyor olduğu duygu ve düşüncesi hakim olmuştu. Böyle bir deneyim ve hafızaya sahipken yeni bir çatışma ortamının doğması vatandaş olarak bizleri umutsuzluğa şevk etmişti. Böyle bir ortamda meşru muhatap ve siyasi irade sahibi hükümet ve yöneticilere yönelik bir barış çağrısı yapmak benim için vicdani ve akılcı bir karardı. Bundan önce de ister 'insan hakları ihlalleri' ister 'düşünce özgürlüğü'nün korunmasıyla ilgili kaygı uyandıran uygulamalar olsun, bunlara karşı yine vatandaşlık sorumluluğuyla imzaladığım dilekçeler olmuştur" diye konuştu.
'Umutlandık...'
Metne aynı zamanda siyaset bilimci kimliği ile imza attığını söyleyen Günay, "Çalışma konularım arasında karşılaştırmalı olarak etnik kimlik ve milliyetçilik olgusuyla Türkiye siyasal yaşamı var. Özellikle etnik milliyetçiliklerin küresel ölçekte seyrini, milliyetçilikler arası çatışmaları ve bir ulus-devlet içinde farklı etno-kültürel kimliklerin tanınma taleplerini inceledim. Bu taleplere karşı uygulanan devlet politikalarının etkileri üzerine harcadığım düşünsel mesai sonunda da çatışma çözümünde müzakereci ve barışçıl yöntemlerin çok önemli olduğuna kani oldum. Ayrıca barışın tesisi için 'terör örgütü' olarak tescil edilmiş bazı temsilci gruplarla devletlerin müzakere etmekten çekinmediği ve olumlu sonuçlara varıldığım gösteren örnekler de bu kanımı güçlendirdi. Şiddeti sona erdirmek için de şiddet yerine müzakere, karşılıklı ikna ve rıza derleme yöntemlerinin daha geçerli olduğuna ikna oldum. Nitekim Türkiye'de de meselenin çözümünde demokratik ve barışçıl yöntemlere başvurulduğunda hem güvenlik güçleri hem de sivil halktan kayıpların azaldığına tanık olduk; görece barışçıl bir ortamın tesis ediliyor olmasıyla da ülkenin geleceği adına umutlandık" dedi.
'Suçlama onur kırıcıdır'
Günay, "Metnin imzacılarından biri olarak iddianamede yer alan suçlamaları kabul etmiyorum. Suçlamaları öncelikle hiçbir hukuki dayanağı olmaması nedeniyle kabul etmiyorum. Ayrıca bu suçlamaları son derece rencide edici ve onur kırıcı buluyorum" diye konuştu. Avukatların süre talep etmesi üzerine duruşma mahkeme heyeti tarafından 28 Haziran gününe ertelendi.