‘Şiddet faillerine tutuklama yoksa devlet koruması var’

  • 09:02 3 Temmuz 2024
  • Hukuk
 
Pelşin Çetinkaya-Gülistan Gülmüş
 
AMED - Erkek, devlet ve çeteler eliyle kadına yönelik şiddette yaşanan artışa dikkat çeken hukukçular, faillerin devlet tarafından korunması sonucu şiddetin arttığını vurguladı.
 
Kadına ve yaşam alanlarına şiddet her geçen gün çeşitli uygulamalarla artış gösterirken, bu saldırılarda faillerin profilleri değişse de hedef kadınların yaşamı oluyor. Cezasızlık politikasının da şiddetin artmasında önemli rol oynadığı Kurdistan ve Türkiye’de şiddet faillerinin ortaklığına karşı kadınlar mücadeleleriyle ses oluyor. Özellikle Kurdistan’da son zamanlarda 90’lı yıllarda birçok katliam ve kadına dönük saldırılarıyla tanınan Hizbullah, bugün de aynı pratiklerine devam etse de tepkiler de yükseliyor. Kadınlara dönük örgütlü saldırıları İnsan Hakları Derneği’nde (İHD), hak savunuculuğu yapan kadınlara sorduk.
 
‘Cezasızlık onları cesaretlendiriyor’
 
İHD Bedlîs (Bitlis) Temsilcisi ve Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu üyesi Avukat Berfin Ozan, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının şiddet oranına da etki ettiğini belirtti. Kadına “makul kadın, iyi eş, anne” gibi rollerin yüklenmesinin şiddet zihniyetini de beslediğine değinen Berfin, “5’inci torba yasayla beraber getirilen düzenlemeler, pandemi döneminde adli suçluların  denetimli serbestliğe çıkartılması, kadına yönelik şiddet faillerinin bu denetimden faydalanmış olması, tüm bunlar birlikte değerlendirildiğinde kadına yönelik şiddet uygulayan ya da kadın cinayeti faillerinin tamamının çok kısa bir süre cezaevinde kaldıkları ve sonrasında tahliye edildikleri kendilerinin de farkında olduğu bir şey haline geliyor. Bu onları cesaretlendiriyor. Özellikle Türk Ceza Kanunu’nda kasten öldürme ya da kasten yaralama suçlarında cezayı artırıcı nitelikli hallerde kadına yönelik bu fiillerin işlenmesi cezayı artırıcı nitelikli hal olarak düzenlenmediğinden başlı başına failin sırtını sıvazlayan bir hale geliyor” dedi.
 
‘Kadınların davalarını takip etmeye devam edeceğiz’
 
Berfin, kadın kırımına karşı sürekli sahada çalıştıklarını kaydederken, şiddet gören kadınlarla görüşmeler gerçekleştirdiklerini ekledi. Öncelikli hedeflerinin şiddet yaşanmadan engellemek olduğunun altını çizen Berfin, “Ne yazık ki bunun önüne geçemediğimiz alanlarda bu şiddet durumunun mağduruyla bire bir iletişim halinde oluyoruz. Bir şikayet durumu varsa, açılmış bir davası varsa bunu takip ediyoruz. Açılmış bir dava yoksa kolluğu, savcılık birimlerini sıkıştırmaya çalışıyoruz. Çünkü bu cezasızlık politikası failleri güçlendiren, besleyen bir noktada. Siyasi iktidar bundan etkileniyor. Çok küçük de olsa adımlar atmak zorunda kalıyor. Özellikle kadın parlamenterlerin Meclis’te yapmış olduğu konuşmalar, çalışmalar bu anlamda çok kıymetli bizim açımızdan. Pes etmeyeceğiz. Mücadele etmeye, alanlarda olmaya, kadınların davalarını takip etmeye devam edeceğiz” sözlerine yer verdi.
 
‘Korkutma, sindirme politikası’
 
İHD Colemêrg (Hakkari) Şube Eşbaşkanı Sibel Çapraz ise kadın katliamlarındaki artışın devletin uyguladığı politikalardan, sosyal ve ekonomik saldırılardan bağımsız değerlendirilemeyeceğinin altını çizdi. Bu saldırıların parçası olarak tarikatlara işaret eden Sibel, “En son Diyarbakır’da bir dans grubu dans gösterisi sergilediği için tarikatların, ne olduğu belirsiz kişilerin bir kadının dansına bile müdahalesi söz konusuydu. Bunlar bir korkutma, sindirme politikası. Havuz mevzusunda gördüğümüz gibi yaşamsal alanlarda ilk etaplarda bir korkutma şekliyle geliyor. Özgürlük alanlarına bir kısıtlama getiriliyor. Son süreçlerde Amed’de gelişen olaylar bize bunu çok açık bir şekilde gösteriyor. Devletlerin anayasalarında belirgin bir koruma politikaları olmadığı için bu alanlar da açık bırakılıyor ve kadının her türlü yaşamsal alanına bir müdahale var. Tüm bunlara yönelik mücadele etmek gerekiyor” sözlerini kullandı.
 
‘Saldırılara karşı herkes ses çıkarabilmeli
 
Sibel son süreçte kadınların yaşam alanlarına yapılan saldırılara ilişkin suç duyurusunda bulunduklarını dile getirdi. Hukuki olarak sürecin takipçisi olduklarını kaydeden Sibel, “Kadın kırımları yasalarla engellenmediği sürece cezasızlık politikaları da devam edecek. Bu saldırıların da devam edeceğinden korkuyorum. Toplum olarak, kadınlar olarak bu saldırılara taviz vermemiz gerekiyor. Tüm bu baskılara rağmen yaşamak istediği özgürlük alanlarına müdahale edilmesine karşı çıkmalı. Bu tarz yaptırımlara sadece İHD nezdinde değil, bir mahallenin sakini de bu durumlardan rahatsızsa ses çıkarabilmeli. Bir sivil toplum örgütü de ses çıkarabilmeli” şeklinde konuştu.
 
‘Kadın güçlendikçe erkek zihniyeti yerle bir olacak’
 
“Kadın cinayetleri politiktir” söylemine değinen İHD Amed Şube Başkan Yardımcısı Suzan Mehmetoğlu Aksoy, “Eğer kadınları katleden failler cezalandırılsaydı diğer erkekler o gücü kendilerinde bulmazdı, caydırıcı olurdu, kadın katliamları da olmazdı. Cezasızlık politikasıyla birlikte erkekler kendinde o gücü görüyor. Bu, bir yönetim-sistem problemidir” dedi. Kadının güçlenmesinin iktidar için bir tehdit olduğuna dikkat çeken Suzan, “Kadınlar güçlendikçe, mücadelelerini sürdürdükçe erkek bakış açısı, zihniyeti yerle bir olacak. Kadınlar başa gelince barış dili hakim olur. Bu kadar insan öldürülmez, kadınlar katledilmez. Kadınların büyümesini, mücadele ağının genişlemesini kesinlikle kendilerine bir tehdit olarak gördükleri için kadına destek amaçlı herhangi bir politika sergilemiyorlar” ifadelerine yer verdi.
 
‘Sözleşme’den geri çekilmeyle kadına yönelik şiddet arttı
 
 
Devlet dili ile şiddet arasındaki bağa vurgu yapan İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin, “Ne zaman ki devlet dili kadınlara ve LGBT+’lara yönelik sertleşiyor, nefret dili örgütleniyor, kadına yönelik şiddet de artış gösteriyor. Kadınların büyük mücadeleleri sonucunda kabul edilmiş Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi’nden 2021 yılında imzanın geri çekilmesiyle birlikte kadına yönelik şiddette büyük bir artış gözlendi. Çünkü bu artık kadına yönelik şiddet konusunda devletin aktif bir pozisyonun olmadığı, kalmadığı gibi algılandı. Çoğunlukla da ben buna katılıyorum. Ondan sonra yeni bir süreç başladı. Kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin artışının devlet politikasıyla birlikte değerlendirilmesi gerekir” dedi.
 
‘90’ların tetikçisi başka yöntemlerle yeniden ortaya çıktı’
 
90’ların tetikçilerinin şimdilerde başka yöntemlerle yeniden ortaya çıktığını belirten Eren, “Son dönemde özellikle Diyarbakır’da 90’larda Kurdistan’da işlenen cinayetlerde tetikçi olarak devlet tarafından kullanıldığını bildiğimiz bir zihniyetin, başka yöntemler kullanarak yeniden ortaya çıkarak örneğin, dans eden gençleri engellemeleri, Burger King restoranlarına girip İsrail karşıtlığını kullanarak orada insanlara saldırmaları, ayrıca sitedeki havuzlara giren kadınları engellemeye çalışmaları… Bütün bunlar bizim aslında yaşam alanlarımıza artık bu anlayışının müdahale ettiğini gösteriyor” sözlerini kullandı.
 
‘Mekanlara saldıranlara devlet koruması var’
 
Barışçıl açıklamalar engellenirken, mekanlara saldıranların ve insanları yaralayanların neden hala engellenmediğini soran Eren şöyle konuştu: “Son derece haklı nedenlerle yıllardır mücadele eden Cumartesi Anneleri’ni bile engelleyen bu devlet, bu kadar örgütlü bir şekilde restoranlara saldıranları, ellerinde sopalarla ya da dans eden insanları saldırmalarını ya da yaralamalarını engellemiyor. Neden barışçıl açıklamalar engellenirken şiddet içeren bu tür saldırı yöntemleri engellenmiyor?  Ben Diyarbakır’da başlayan insanların özel hayatına müdahale anlamına gelen bu yapının özellikle devlet tarafından korunduğunu düşünüyorum. Korunduklarını bildikleri için bu kadar özgürce yapıyorlar. Kimse tutuklanmadı mesela. Sadece 1 Mayıs’a katıldıkları için onlarca insan şu anda tutuklu ya da bir siyaset yaptıkları için birçok Kürt siyasetçi tutuklu. Gezi mahpusları tutuklu ama bu insanlar, saldırdılar, insanları yaraladılar tek bir tutuklu yok. O zaman burada bir devlet koruması var. Bu nedenle biz insan hakları savunucuları ve kadınlar olarak bu anlayışa asla geçit vermemekte kararlıyız.”