
‘Müdahillik talebimizin reddedilmesi politiktir’
- 09:07 20 Mart 2021
- Hukuk
Şehriban Aslan
DİYARBAKIR - Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi’nin kadın davalarına müdahilliklerinin kabul edilmemesini değerlendiren avukat Hatice Demir, “Kadınların mağduru olduğu suçlarda kadınların bunun hesabını sormasına müthiş bir rahatsızlık var. Bunu son dönemlerde çok daha fazla hissediyoruz” dedi.
İktidar ve yargı, artan kadın katliamları ve erkek şiddetine karşı çözüm yolları geliştirmekle kalmıyor, şiddete karşı çözüm politikaları geliştiren kurum ve yapıları da engelliyor. Bu engelleme, kadınların hedef alındığı şiddet davaları ile sıklıkla gündeme geliyor. Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi de kadına yönelik şiddet ve kadın katliamı dosyalarına müdahil olmak isterken, kamuoyunda yankı uyandıran dosyalarda mahkemeler tarafından müdahillik talepleri reddediliyor. Bunun en yakın örneği bir yıl içerisinde Diyarbakır’ın Yenişehir ilçesinde kardeşleri tarafından katledilen Deniz Ketir ve Melek Aslan dosyalarında görüldü.
Kadın Hakları Merkezi üyesi avukat Hatice Demir, müdahilliklerinin kabul edilmemesinin politik bir karar olduğuna dikkat çekti.
‘Temel amacımız şiddetle mücadele etmek’
Hatice, Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi olarak Diyarbakır ve çevre illerde meydana gelen kadına yönelik şiddet veya kadın katliamları dosyalarına doğrudan müdahil olup sürecin takipçisi olmaya çalıştıklarını söyledi. Çoğu dosyada mahkemelerin müdahillik taleplerini reddettiğini belirten Hatice, gerekçenin ise suçtan zarar görmedikleri olduğunu kaydetti. Hatice, “Biz de Kadın Hakları Merkezi olarak temel amacımız şiddetle mücadele etmek, her kadına yönelik şiddet ve kadın cinayeti dosyasının bütün bir kadın cinsini hedef aldığını söylüyoruz. Bütün kadınlar için tehdit yarattığını, toplumda infial uyandırdığını ve bununla topyekûn mücadele için STÖ ve kadın örgütleriyle işbirliği içerisinde hareket edilmesi ve politika geliştirilmesi gerektiğini ifade ediyoruz. Bu nedenle de suçtan zarar gördüğümüzü ifade ediyoruz” dedi.
‘Yasalarda müdahil olma hakkı tanınıyor’
Kimi dosyalarda müdahillik taleplerinin kabul edildiğine fakat çok daha kritik dosyalarda kabul edilmediğine değinen Hatice, “Kuşkusuz bu da politiktir. Kadınların mağduru olduğu suçlarda kadınların bunun hesabını sormasında müthiş bir rahatsızlık var. Bunu son dönemlerde çok daha fazla hissediyoruz. Adeta bu alanda çalışan kadınlara yönelik bir nefret dili ve nefret söylemi var, kadınları düşmanlaştırma, marjinalleştirme söz konusu. Bu bakış açısı bizim çalışma alanımızı doğrudan zedeleyen ve engelleyen bir sonuç yaratıyor. Oysa Türkiye’nin hem taraf olduğu uluslararası sözleşmeler hem de iç hukuktaki düzenlemeler bizim müdahil olma hakkımızı düzenliyor ve tanıyor. İstanbul Sözleşmesi’nde madde 55 özetle diyor ki, ‘Kadına yönelik şiddet olayı veya iddiası varsa, siz bu şiddet olayıyla gerçekten mücadele etmek, mağduru korumak ve faile caydırıcı bir ceza vermek için kadının mağduriyetinin giderilmesi ve cezasızlıkla sonuçlanmaması için bu alanda çalışan bütün STÖ ve kadın örgütleri iş birliği yapmalısınız.’ Bu maddeye paralel bir düzenleme iç hukukta 6284 sayılı kanunun 15’inci maddesinde de var, Ceza Kanunu zaten müdahillik hakkını düzenlemiş” şeklinde konuştu.
‘İktidar eliyle ciddi bir karalama kampanyası yürütülüyor’
Hatice, son 2 yılda kadın kazanımlarına yönelik iktidar eliyle korkunç bir karalama ve saldırı söz konusu olduğuna dikkat çekti. Bu karalama kampanyalarının yargıyı ve adli mercileri doğrudan etkilediğini belirten Hatice, şunlara işaret etti: “Buna göre tutum alınıp politika belirlediklerini düşünüyorum. Daha önce başvurduğumuz tedbir kararları dosyalarında 6 aya kadar koruma verilirken, şu an bir ay ya veriliyor ya da verilmiyor. Faillerle mağdur kadınlar karakolda bir araya getiriliyor. Kadın üzerinde baskı kurulup şikâyetinin geri çekilmesine yönelik ciddi bir ortam oluşturuluyor. Kadınların şikâyetlerini geri çekip şiddet dolu evlerine gitmelerine neden oluyor bu tutum. Bütün bu süreçler kadınları yıldırmaya yöneliktir. Amaçlanan tek şey devletin bekası için kutsal ailenin devamıdır. Ne pahasına olursa olsun sürdürülmesi ve ulusun devamlılığı içinde savaşacak çocukların yetiştirilmesi. Kadınların beden ve zihinlerinin bir bütün olarak sadece çocuk doğurma ve ev içi hizmetlere adamasını bekliyorlar. Bu da çok ciddi bir eşitsizlik yaratıyor. Sonuç olarak kadınların daha fazla baskı ve saldırıya maruz kalmasına neden oluyor. Adliye ve karakollardaki hak mücadelesi böyle fiili engellerle sekteye uğratılıyor.”
‘Fail aileden olunca kadını savunamıyoruz’
“Müdahillik taleplerimiz kabul edilmediğinde kişiden özel vekâlet alarak bu dosyaların takipçisi oluyoruz” diyen Hatice, “Taleplerimizin reddini bu şekilde aşıyoruz. Dosyalara daha kalabalık gidiyoruz. Öyküleme ve taleplerimize ilişkin taktiksel dilekçeler hazırlıyoruz. Uluslararası hukuk metinlerinin uygulanması için zorlayıcı olmaya çalışıyoruz. Mesela Deniz Ketir, Melek Aslan gibi olan dosyalarda failin doğrudan aile üyelerinden birinden olması halinde aileden özel vekâlet de alamıyoruz. Dolayısıyla bu dosyalara müdahilliğimiz kabul edildiği zaman kadınlar için adalet talep edecek, haklarını savunacak, varlığı ortadan kaldırılan kadınların yokluğunda atılan iftiralara cevap verecek hiçbir mekanizma kalmıyor. Bu tür dosyalarda daha büyük mağduriyetler yaşanıyor. Bu tür dosyalarda bırakın bizim talep etmemizi kadının haklarının şiddet uygulayan veya cinayet işleyen erkek karşısında korunması ve yeni bir mağduriyet yaşanmaması için onların bizi davet etmesi gerekir. Mücadelemizi engelleyen ve zorlaştıran birçok uygulama ile karşı karşıya kalıyoruz” ifadelerini kullandı.
‘Dosyalar bizden kaçırılıyor’
Hatice, gizlilik kararı verilen dosyalara değinerek, özellikle 2015 yılından bu yana kadına yönelik şiddet dosyalarının neredeyse tamamında gizlilik kararları verildiğini belirtti. Hatice, gizlilik kararının nedeninin kadın örgütlerinin, kurumlarının hesabını sormasının, kamuoyunda tartışılmasının önüne geçmek ve kadına yönelik şiddetin vahim tablosunu örtmek olduğunu kaydederek, dosyaların kendilerinden kaçırıldığına vurgu yaptı.
Hatice, “Diyarbakır’da katledilen Melek Aslan dosyasında sürecin baştan sona takipçisi olduk. Dosya örneğini talep edip savcı ile görüştük. Müdahil olduğumuzu söyledik. Dosyada gizlilik kararı olmamasına rağmen bizim dosyayla ilgilenmemizin ardından savcılık derhal gizlilik kararı getirdi. Dosyayı bizden kaçırdı. Şimdi de mahkeme vekâlet ilişkisi kuramadığımızdan bizden kaçırıyor. Bu hem bizden hem de kamuoyundan kaçırılıyor. Oysaki duruşmalar kamuoyuna açıktır. Basın mensuplarının duruşmalara girmesini engelleyen hiçbir hüküm yoktu. Fakat böyle fiili ve hukuksuz engellemelerle bu dosyaların gündemde olmasının, devletin etkisizliğinin ve ayrımcı pasifliğinin konuşulmasının, eleştirilmesinin ve değişime yönelik politika önerilerinin önüne geçmek istiyorlar” sözlerine yer verdi.
‘Bakış açısı tamamen aileyi koruma üzerinedir’
Hatice son olarak şunları kaydetti: “Yargının bakış açısı tamamen aileyi korumak üzerinedir. Hangi şiddet türü yaşanırsa yaşansın, bunun aile içerisinde çözülmesi gereken mahrem bir konu olarak değerlendirip kadınların bu şiddet dolu evliliklerde ya da evlerde oturup maruz kaldıkları şiddete razı olup hayatlarını sürdürmeleri ve öleceklerse evlerinde sessizce ölmelerini bekliyorlar. Bu nedenle topyekûn bir mücadele çok önemlidir. Baromuzun kadın hakları merkezi, kadın örgütleri bu alanda ciddi bir mücadele veriyor. Umarım bu değiştirici, dönüştürücü politikalar için önemli dönüşümlere vesile olur.”