
'Şiddeti araştıracak komisyon, şiddeti meşrulaştıran bir yerde durdu'
- 09:03 9 Ekim 2025
- Güncel
ANKARA – Kadına yönelik şiddeti ve katliamları araştırmak için Meclis’te kurulan komisyonun, şiddeti ve katliamları meşrulaştıran bir yerde durduğunu belirten Özgül Saki, komisyonun 912 sayfadan oluşan raporunda şiddetin kök nedenlerine inmediğini ve rapora şerh koyduklarını aktardı.
Türkiye ve Kürdistan kentlerinde kadına yönelik şiddet ve katliamlar her geçen gün cezasızlık politikalarıyla derinleşiyor. Bu şiddet ve katliamları araştırmak amacıyla Meclis’te Kadına Karşı Şiddet ve Ayrımcılığın Önlenmesine Yönelik Meclis Araştırma Komisyonu kuruldu. Komisyonun kurulduğu aşamada kadına yönelik şiddet ve katliamları araştıracak bir komisyonun başkanlığına Hulki Cevizoğlu’nun getirilmesi, kadınlar tarafından komisyonun iktidarın kadın düşmanı politikaları ekseninde çalışmalar yürüteceğinin göstergesi olarak değerlendirilmişti. Komisyon çalışmaları kapsamında birçok akademisyen ve hukukçu aktarımlar yaparken, medyada kadına yönelik şiddeti meşrulaştıran medya programcılarının dinlenilmesi büyük eleştiri topladı. Komisyon çalışmalarını tamamladı ve 912 sayfalık bir rapor hazırladı. Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (DEM Parti) komisyonda yer alan milletvekilleri, komisyonun kadına yönelik şiddetin kök nedenlerine inmediği ve çözüm noktasında bir rapor sunmadığı için bu rapora şerh düştü.
Kadına Karşı Şiddet ve Ayrımcılığın Önlenmesine Yönelik Meclis Araştırma Komisyonu’nda yer alan DEM Parti İstanbul Milletvekili Özgül Saki, komisyon çalışmalarına ve yayımlanan rapora dair değerlendirmelerde bulundu.
Toplumsal infialden sonra artık komisyon kuruldu
Komisyonun kuruluşundan bahseden Özgül Saki, DEM Parti grubu olarak defalarca kadın katliamlarının nedenlerinin araştırılması ve kadına yönelik şiddetle ilgili komisyon kurulması önergesini verdiklerini söyledi. Özgül Saki, “Bu talebimiz AKP-MHP oylarıyla reddediliyordu. Ancak İstanbul surlarında İkbal Uzuner ve Ayşegül Halil’in vahşice katledilmesiyle toplumsal bir infial yaşandı. AKP de artık buna dayanamadı ve Meclis’te bir komisyon kuruldu” dedi.
Komisyon başkanının erkek seçilmesi bir mesajdı
Meclis’te kurulan komisyonda AKP-MHP iktidarının kadın politikalarına rağmen kurulan komisyona büyük önem verdiklerini dile getiren Özgül Saki, komisyon işleyişinin de Meclis işleyişi gibi ilerlediğine değindi. Özgül Saki, “İktidar partilerinin çoğunlukta olduğu bir komisyonun sekretaryası iktidar partilerinden oluşuyordu. Kadına yönelik şiddeti araştıracak bir komisyonun başkanlığını Hulki Cevizoğlu’nun yapmasıyla iktidar partilerinin ne demek istediğini anlamış olduk. Bu komisyona erkek bir başkan seçilmesi, komisyonun işlevi açısından başlı başına bir mesajdı. Buna rağmen DEM Parti grubu olarak kadına yönelik şiddetin bütün yönleriyle araştırılması ve çözüm bulunması için elimizden geleni yaptık” diye konuştu.
Şiddetin kök nedenlerine inilmedi
Kadına yönelik şiddetin araştırılması için kök nedenlere inilmesi gerektiğini ifade ettiklerini belirten Özgül Saki şöyle devam etti: “Patriyarkanın neden bu kadar güçlü olduğu, kadınların sadece katliama maruz bırakılması meselesiyle birlikte neden taciz, istismar, kadınların iş yaşamında yer almaması ve ‘aile yılı’ ile kadını güçsüzleştirme politikaları ve en temeli İstanbul Sözleşmesi meselesini gündeme getirip 6284’ün etkili uygulanması konusunda komisyona birçok öneri yaptık. İlk günden itibaren Hulki Cevizoğlu’nun kadın sözünü değersizleştiren ifadeleriyle komisyonu yönetiyor olması ciddi sıkıntılı bir süreç yaşattı. Komisyonda yüze yakın hukukçu, akademisyen ve alanda şiddete yönelik çalışma yürüten kişiler sunum yaptı. 912 sayfalık bir rapor yayımlandı. Biz ilk etapta bunların ciltlenmesinin çok önemli olduğunu söyledik. Raporlarda yer alan bütün istatistikler, kadınların bu toplumda her aşamada ikincil konumda olduğunu ve değersizleştirildiğini gösteriyor. Raporu okuyanlar gördü ki asıl kök nedenlerin açığa çıkması lazım. Kadına yönelik şiddetin bütün toplumun hücrelerine kadar yayıldığı bir yerde bizim çok ciddi bir çalışma yapmamız gerekirdi. Neden kadınlar bu kadar yoğun şiddete maruz kalıyor meselesinde hem hukuki, hem toplumsal hem de siyasal düzlemde yapılması gereken birçok değişiklik vardı. Bunları ifade ederken aynı zamanda bu topraklarda kadın mücadelesi, feminist mücadele inanılmaz bir deneyim biriktirdi. Alanda çok fazla dernekle çalışma var. Onların çözüm önerilerini burada tartışalım ve somut önerilere ilerleyelim istedik. Bu komisyon aslında AKP’nin aileci politikasıyla kadını güçsüzleştiren politikalarını meşrulaştırma zemini olarak kullanıldı. Bize sunulan raporlarda çıkartılması gereken önemli başlıkları göz önünde bulundurmadılar.”
Komisyonda uzun süre erkeklerin nafaka ‘mağduriyetleri’ dinlendi
Kadına yönelik katliam, şiddet ve medyada kadın düşmanı dili tartıştıkları esnada, televizyonda şiddeti meşrulaştıran bir dil kullanan Zahide Yetiş’in komisyona dinlenmek amacıyla getirildiğini hatırlatan Özgül Saki, “Aslında komisyonun iktidar açısından nasıl baktığının göstergesi bu. Tüm bunlara rağmen biz o komisyonda şu başlıkları gündeme getirdik: 6284’ün etkin uygulanmaması, etkin uygulamayan görevlilerin sorumlu kılınması ve cezai konu olması, İstanbul Sözleşmesi vurgumuzun çok önemli olması, ayrıca kadının ekonomik olarak güçlendirilmesi meselesi. Çalışma yaşamındaki kadınların varlığının eşit bir şekilde temsili için yapılması gerekenleri, hukuksal mevzuatları uzun uzun anlattık. Ama ne yazık ki iktidar ‘aile yılı’ ilan ettikten sonra kadınları tamamen aile içinde itaatkâr kadın profiliyle konumlandırarak medeni haklarına savaş açtı. Kadınlar zaten çok zor nafakalarını alabiliyorken, nafaka meselesine göz dikildi. Tam komisyon çalışma yürütürken kadınların nafaka hakları ellerinden alınmaya çalışılıyordu. Adı kadına yönelik şiddet olan bir komisyonda uzun süre nafaka ödeyen erkeklerin mağduriyeti konuşuldu. Vahşice katledilen kadınlar varken erkeklere psikolojik destek ve onları dinleme talepleri vardı. Bu komisyondaki ağırlıklı iktidar eğilimi aslında kadına yönelik şiddetin politik bir mesele olduğunun üzerini örtbas etmek ve kişisel tutumlarla şiddet oluyormuş gibi erkeğe mazeret arayan bir perspektifle yaklaşmaktı” diye kaydetti.
‘Anadilde eğitimin olmaması şiddetin kök nedenlerinden’
Anadilde hizmet alamamanın şiddeti meşrulaştıran bir noktada durduğunu ifade eden Özgül Saki, “Hukuksal mevzularda anadilin önemini komisyonda defalarca Fatma Altınmakas’la andık. Fatma Altınmakas, defalarca eşinin kardeşi tarafından tecavüze uğruyor ve karakola gidiyor. Karakolda Kürtçe konuştuğu için zapta alınmıyor ve 24 saat geçmeden eşi tarafından katlediliyor. Anadilde hizmet meselesi sadece Kürt illerinde değil, bütün kurumlar açısından 1990’lardan itibaren yoğun göç almış kentlerde, İstanbul gibi şehirlerde de kadına yönelik şiddeti engelleyecek en önemli unsurlardan biri kadının kendini özgürce ifade etme meselesiydi. Biz komisyonda bunlara yoğunlaştık ama daha ‘anadilde hizmet’ demeden karşımızda bir blok çıkıp bizi ‘bölücülük yapıyorsunuz’ diyerek susturmaya çalıştı. Kadının ekonomik olarak güçsüz bırakılması, kadının çaresizmiş gibi eşe, babaya mahkûm kılınması meselesi bu politikaların kök nedenleridir. Kadını güçlendirme politikaları bu temelde olmak zorunda. Medeni Kanun’da daha çok değişiklik yaparak bu hakları tırmandırmaya çalışıyorsunuz ama bu hakların güçlendirilmesi gerekiyor diye altını çizdik. Ancak ne yazık ki bütün komisyonda kadının bireysel, eşit, özgür biçimde toplumsal yaşama katılımı değil, kutsal ailenin korunması meselesi öne çıktı” şeklinde konuştu.
Şiddeti meşrulaştıran komisyon raporuna şerh düşüldü
Komisyonda en çok önemsenen kurumun Diyanet olmasının başlı başına bir sorun olduğuna değinen Özgül Saki, “Diyanet’in en son Cuma hutbelerinde kadına bakışını gördüğümüzde, Diyanet’in komisyon tarafından bu politikaları meşrulaştırmasına karşı ciddi tutum aldık. Tüm bunlara rağmen komisyona gelip sunum yapan akademisyen ve hukukçular ciddi öneriler yaptılar. Komisyon raporunun hazırlanması meselesinde de komisyonun işleyişindeki antidemokratiklik nedeniyle, 912 sayfalık raporun hazırlanmasından önce bir perspektif sunduk. Ciddi ve somut düzenlemeler önerdik. Raporun işleyişi, iktidarın yoğun olduğu bir birim tarafından yürütüldüğü için bizim taleplerimizle ilgisi olmayan, aksine kadına yönelik şiddetin kültürel, politik boyutunun görmezden gelindiği bir metin ortaya çıktı. Tüm uyarılarımız raporda göz ardı edildi. Komisyona şerh yazdık. Şerh yazmak, tarihe not düşmek açısından önemliydi. Tüm bu dediklerimizi orada şerhimizde belirttik” dedi.
Göçmen kadınların ve engelli kadınların yaşadığı şiddet yok sayıldı
Şiddet karşısında savunmasız olan göçmen kadınlar için ayrıca düzenlemeler önerdiklerini söyleyen Özgül Saki, bu önerilerin komisyon tarafından yok sayıldığını aktardı. Özgül Saki, “Engelli kadınların yaşadığı şiddet ve ayrımcılığın ayrıca mevzuat konusu olması gerektiğini söyledik, ne yazık ki bunlar da yok sayıldı. Sunulan raporlar, kadına yönelik şiddeti sistemin bir sonucu değilmiş gibi, AKP’nin yıllardır uyguladığı kadına karşı politikalarla kökleşmemiş gibi ele aldı. Şiddet, psikolojisi bozuk erkeklerin tekil eylemleriymiş gibi gösterildi. Ama kadın mücadelesi komisyona sığmaz, Meclis’e sığmaz. Komisyon bu raporla birlikte işlevini tamamladı ama mücadele devam ediyor. Barış süreci meselesine henüz ‘barış’ diyemiyoruz ama bir süreç başladı, burada kadınların talepleri var. Savaşın kadına yönelik şiddeti nasıl artırdığı ayrıca konuşulmalı dedik. Silahlanma ve militarizasyonun kadına etkisi ayrı bir konu; tam bu süreçte bunların açığa çıkmasıyla kadınlar örgütleniyor ve mücadeleyi büyütüyor. Bizim için komisyon ve Meclis birer mücadele alanı; mücadelemiz devam edecek. Rapor, iktidarın ‘sorunu ciddiye alıyoruz’ yaklaşımından çok uzaktaydı. Kadına yönelik şiddeti meşrulaştıran bir dille hazırlandı” diye belirtti.
Tüm mekanizmalarda kadınlar bağımsız olarak örgütlenmeli
Komisyonun çalışmalarını bitirip raporunu sonlandırdığının bilgisini veren Özgül Saki, “Koruma kararları asla etkin uygulanmıyor. Koruma kararı almış kadınlar katlediliyor. Bu bakışın değişmesi ve kanunların etkin uygulanması gerekiyor. Yargı, kadına yönelik şiddetlerde de siyasal; erkek yargı düzeni bir kere değişmeli. Öncelikle de mevzuatın, 6284’ün nasıl etkin uygulanacağının yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Bu yasal mevzuatta, kadınlar katledilmeden, tacize uğramadan önce tedbirler alınmalı. Sonrasındaki ceza da önemli çünkü cezasızlık politikası çok yaygın. Kadınların yaşamını güvence altına alma noktasında da İstanbul Sözleşmesi çok önemli. Bu sözleşme, daha bu şiddet yaşanmadan önce nasıl tedbirler alınacağına ilişkin tüm yerel birimlere, eğitimden devletteki bütün kurumlara kadar görevler yüklüyor.
Dolayısıyla bütün politikalarda her alanda ciddi düzenlemelere ihtiyaç var. Kadınların bağımsız olarak kendi talepleri doğrultusunda örgütlenmesi ve önleyici politikalar açısından baskı mekanizmaları oluşturması çok önemli. Mücadeleyi güçlendirmekten başka şansımız yok. Bir kere ‘Aile Bakanlığı’ değil, ‘Kadın Bakanlığı’ olmalı. Kadının ismi her yerden silindi; kadın olan her yere ‘aile’ ismi getirildi. Bu, kadını aile içinde tanımlayan ve patriyarkayı güçlendiren bir anlayış. Patriyarkayı güçlendiren bütün mekanizmaların ortadan kaldırılması için mücadele ediyoruz. Kadınlar kazanımları için mücadele etti; yeni kazanımların olabilmesi için de birleşik mücadelenin şart olduğunu söylüyoruz. Erkek egemen sistem toplumun tamamını vuruyor. Bunun için toplumun tamamının sorumluluk alması ve mücadele etmesi çağrısını her zaman yapıyoruz” diye konuştu.