'Hem yasalar hem de süreç gereği ‘umut hakkı’ uygulanmalı'

  • 09:02 17 Mart 2025
  • Güncel
Pelşin Çetinkaya
 
AMED -  Umut Hakkı’na dair değerlendirme yapan ÖHD Eş Genel Başkanı Ekin Yeter, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın yapmış olduğu çağrı ile yeni bir sürece girildiğini belirterek, “Umut hakkının Sayın Öcalan'ın hem bireysel hakkı hem de yürütülen süreç bakımından kolektif hakları ihtiva ettiğini” söyledi. 
 
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, 29 Haziran 1999’da Türk Ceza Kanunu’nun 125’inci maddesi uyarınca idama mahkum edildi. Daha sonra Abdullah Öcalan’ın cezası ağırlaştırılmış müebbet hapse çevrildi. 2002 yılında yapılan yasal değişiklik ile Abdullah Öcalan da şartlı salıvermeden yararlanması engellendi. Bununla ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) yapılan başvuru sonucu mahkeme umut hakkıyla ilgili Türkiye aleyhine karar verdi. 2014 yılında AİHM, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 3’üncü maddesine aykırı buldu. Mahkeme kararda bununla birlikte Abdullah Öcalan’ın ceza infaz kurumunda yalnız tutulma koşullarının aynı maddenin işkence ve kötü muamele yasağını ihlal ettiği belirtti. Fakat aradan geçen 10 yılı aşkın süreye rağmen “Umut Hakkı”na dair bir adım atılmadığı gibi koşullara yönelik bir iyileştirmeye de gidilmedi.
 
Geçtiğimiz yılın Ekil ayında MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, yaptığı partisinin grubunda Abdullah Öcalan’ın “tecrit kaldırılırsa gelsin TBMM’de DEM Parti Gurup Toplantısı’nda konuşsun” ifadelerini kullandı. Bunun üzerine “Umut hakkı” tartışması tekrar gündeme geldi. En son da 27 Şubat günü Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Heyeti’nin İmralı’ya gidişinin ardından Kürt Halk Önderi’nin “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısını kamuoyu ile paylaşmasının ardından Kürt sorununun çözümü tüm dünyanın gündemine oturdu. 
 
Kürt sorununun çözümü için devletin atması gereken en temel adım olan “Umut Hakkı”nın uygulanmasına ilişkin Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Eş Genel Başkanı Ekin Yeter, değerlendirmelerde bulundu.
 
‘Çağrıyı demokratik girişim olarak değerlendiriyoruz’
 
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın yaptığı asrın çağrısından sonra kritik bir sürece girildiğini belirten Ekin Yeter, “Sayın Öcalan'ın tarihi çağrısı ile birlikte ezilen ve sömürülen Anadolu ve Mezopotamya halkları olarak tarihsel açıdan çok kritik bir sürece girdik. Ardından PKK tarafından atılan adım, demokratik siyasetin önünün açılması yönünden çok önemli tartışmaların yaşandığı bir sürece getirdi. Bakıldığında içerik itibariyle aslında daha önceki sunulan perspektifin Orta Doğu'da gerçekten halkların demokratik bir şekilde adil, özgürce ve onurlu bir barış içinde yaşaması için geliştirilen perspektifin yeniden Orta Doğu halklarına, Türkiye'de yaşayan halkların önüne yine güçlü bir şekilde konulmasıyla kendini gerçekleştirdi. Yani tarihselliği ve ezberleri bozması bakımından yeni duygular yaratan, yeni ruh hallerine sürükleyen ancak özü itibariyle ele alındığında zaten daha önce çok güçlü çıkışlarla dillendirilen bir perspektifin yeni gelişen kapitalist modernite hamlesi karşısında kendini güncelleyen ve dönüştüren bir zeminiyle karşılaştık. Biz hukukçular, bu çağrıyı Orta Doğu'da gelişen, kapitalist modernite hamlelerine karşı geliştirilen bir demokratik girişim olarak değerlendiriyoruz” sözlerine yer verdi.
 
‘Toplumsal sözleşmenin inşa edilmesi gerekiyor’
 
Ekin Yeter, artık toplumsal sözleşmenin gerekli olduğunu belirterek “Kürt halkı her zaman Orta Doğu'da demokratikleşmenin umudu niteliğinde çabalar ve çalışmalar sürdürdü. Bu noktada verdiği özgürlük mücadelesini güncelin koşullarına, toplumun ihtiyaçlarına, halkların birlikte en eşit, adil şekilde nasıl yaşayabilir? Nasıl bir toplumsal sözleşme ile yaşamak gerekir? Nasıl yaşamalıyız? sorusunu kendisine her gün soran ve buna göre gerçekten özgürlük arayışını değiştiren, dönüştüren, güncelleyen bir şekilde bu mücadeleyi sürdürdü. Tarihsel çağrı sonrası gelişen süreci hukuki bir bakımdan ele aldığımızda aslında bu koşullarda ilerleyemediğini, bu konuda ön açıcı bazı adımların atılması gerektiğini görüyoruz ve bu açıdan aslında söz kurma ihtiyacı da hissediyoruz. Çünkü halkların gerçekten bir toplumsal sözleşme ile yaşayabilmesi için gerçekten kurucu unsurunun iktidar mekanizmaları değil, toplum olduğu, toplumsal ahlakın hatırlandığı ve hatırlatıldığı, toplumsal ahlaka atıfların yapıldığı, eşit ve özgür irade ile bütün halkların, toplumların kendi rengini verebildiği, kendi dilini, kültürünü yansıtabildiği ve ileriki süreçte tekrardan asimile etme, inkar-imha siyaseti izleme koşullarının yani tehdidinin ortadan kaldırıldığı koşullarla bir toplumsal sözleşmenin inşa edilmesi gerekiyor. Bu kapsamda da belki bunu bir bütün inşa etmek değil ama mevcut olanı olması gerekene ulaştıracak değişim ve dönüşümü yani demokratik modernitenin değişim ve dönüşüm aşamalarını gerçekleştirmek gerekiyor” ifadelerini kullandı.
 
‘Hukukun demokratikleştirilmesi’
 
Şu anda yapılması gereken şeyin hukukun demokratikleştirilmesi olduğuna vurgu yapan Ekin Yeter, “Ama baktığımızda bu noktada umut hakkı tesis edilmeden, hasta mahpuslar, politik mahpuslar hapishanedeyken, her gün halkın iradesi kayyum gasplarıyla elinden alınmaya çalışılırken, ekolojik kırım, kadın kırımı devam ederken, ana dildeki eğitim materyallerini hazırlayan Kürtçe ana dil kitaplarının yazarlarının dahi gözaltına alındığı koşullarda hakikaten hukukun demokratikleşmesinden haliyle demokratik siyasette herhangi bir gelişimden bahsedemiyoruz. Bu noktada aslında hem Sayın Öcalan'dan hem de Sayın Öcalan'ın muhatabı olan kendi örgütünden belirli bir adım gelmişken şu anda yapılması gereken şey siyasal iktidar ve devlet kanadından da hukuki, hem hukuku demokratikleştirmek hem de siyaseti demokratikleştirmek adına belirli adımların atılmasını sağlamakla ancak bu sürecin ilerleyebileceğini düşünüyoruz. Ve bu noktada umut hakkı ile ilgili zaten kurum olarak da çok fazla çalışma yürüttük. Umut hakkının Sayın Öcalan'ın hem bireysel hakkı hem de yürütülen süreç bakımından kolektif hakları ihtiva ettiğini söylemek yanlış bir değerlendirme olmayacaktır” dedi.
 
Umut hakkının uygulanması koşulu
 
Ekin Yeter, Türkiye’nin umut hakkını uygulamamasına ilişkin vereceği bir cevabın olmadığını dile getirirken, “Sayın Öcalan'ın hapishanede kaldığı süre açısından değerlendirdiğimizde de artık bunun uygulanmasının kaçınılmaz olduğu bir noktadayız ve AHİM kararlarının uygulanıp uygulanmama durumunu ifade eden, denetleyen uluslararası mekanizmalara başvurduğumuzda da Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin de yine Türkiye'ye bir yıllık vermiş oldukları bir süreç vardı. Taraf olunan uluslararası sözleşmelerin yine bu uluslararası sözleşme hükümlerinin uygulanıp-uygulanmadığını, bireysel olarak başvurabildiğiniz mekanizmaların vermiş olduğu kararları uygulayıp-uygulamama halinin de ülkenin mevcut hukuk kurallarını, taraf olduğu uluslararası sözleşmeleri nasıl uyguladığı ile ilgili uluslararası değerlendirmeler yapılmasına da sebep oluyor. Yani bu noktada belki direkt bir yaptırım sürecine girilmiyor ama bununla ilgili izleme koşulları şu anda net ve Türkiye'nin umut hakkını uygulamamasına ilişkin verebileceği herhangi bir cevabı da yok” ifadelerini kullandı.
 
Mevcut sürece gelinmesinde verilen mücadele
 
Abdullah Öcalan’ın süreci yürütmesi için gerekli koşulların oluşturulmasının önemine dikkat çeken Ekin Yeter, “Şunu da belirtmekte önem görüyoruz; elbette ki bu sürece getiren şey; hem umut hakkı bakımından verilen mücadele hem Sayın Öcalan üzerindeki İmralı tecrit rejiminin kırılması için verilen mücadele hem de kadınlar, gençler, hukukçular öncülüğünde verilen mücadele. Gerçekten bu sürece gelinmesinde verilen bu mücadelenin kesintisiz olmasının ve güçlenerek devam etmesinin çok büyük etkisi var. Ve yine Orta Doğu'da gelişen kapitalist modernitenin hamlesinin aslında ulus devlet statükoculuğunu sıkıştırmasının çok büyük bir etkisi var. Hakikaten bu sürece denk düşen bir şekilde siyasal iktidar tarafından bir yürütülme meselesi gündeme gelecekse elbette ki bunun koşulları hem uluslararası bakımdan hem de Türkiye'deki hukuku demokratikleştirmek bakımından aldığımızda, hem de mevcut AHİM kararlarının uygulanması meselesini ele aldığımızda umut hakkının uygulanması ve Sayın Öcalan'ın bu süreci yürütecek, bu sürece katkı sunacak kişilerle ve kesimlerle, heyetlerle görüşmesini sağlayacak koşulların oluşturulması gerekiyor” şeklinde konuştu. 
 
Demokratikleşme hususu
 
Ekin Yeter, son olarak şunları söyledi: “Özellikle kayyum siyasetine son verilerek yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ile hukukun demokratikleştirilmesi için büyük bir adım oluşacaktır. Özellikle ayrımcılığın ve eşitlik ilkesine aykırılığın belki en fazla kendini gösterdiği infaz hukukunda, terörle mücadele kanununda yani ceza hukuk sisteminde büyük bir demokratikleşme ve eşitliğin sağlanması ihtiyacı var. Hukuki bakımdan değerlendirdiğimizde anadil, kimlik ve inanç gerçekten en temel haklar olarak karşımıza çıkıyor. Pazarlık konusu, herhangi bir seçim bariyerine takılacak meseleler olarak ele alınmaması gerekiyor. Gelişen dünya düzleminde gerçekten demokratik bir yaşam koşulunun sağlanmasının temel gerekleri olarak bunlar karşımıza çıkıyor. Aslında sadece hukukçular olarak da değil bu sürecin yürütülmesinde hem hukuk hem siyaseti demokratikleştirmek, bu demokratik modernite inşasındaki değişim ve dönüşüm girişimine katkı sunabilmek için kendimizi bu noktada yıllardır mücadele eden, yıllardır bu noktada belirli bir birikim ve tecrübesi olan kişi ve kurumlar olarak bu noktada hazır olduğumuzu ifade etmek istiyoruz. Yapılması gereken şey hem Sayın Öcalan'ın hem de bu tür süreçleri yürütmek ve demokratikleştirmeyi sağlamak için kendini sürekli güncelleyerek hazırlayan kişi ve kurumların çalışması için uygun fırsatların yaratılması, uygun meclis komisyonlarının oluşturulması, uygun farklı heyetlerin oluşturulmasıyla ancak bunun sağlanabileceğini ifade edebiliriz.”