Müsilaj sorunu: Bütün bir ekosistemin birlikte yok olma ihtimali...
- 09:02 6 Temmuz 2021
- Ekoloji
Marta Sömek
İSTANBUL - Ekolojik yıkımın son örneklerinden biri olan ve Marmara Denizi’nin neredeyse tamamını saran “deniz salyası” olarak bilinen müsilaj sorununa ilişkin ajansımıza değerlendirmelerde bulunan Kuzey Ormanları Savunması'ndan Ayşe Yıkıcı, müsilajla başa çıkma metotları konusunda Türkiye'nin sınıfta kaldığını kaydederken, sanayi tesisleri ile arıtma sistemlerinin denetlenmesi ve derin deşarj vanasının kapatılması çağrısında bulundu.
Doğa ve hayvan talanını da kapsayan ekolojik yıkım, Türkiye'nin birçok bölgesini sarmış durumda. Neredeyse aynı gün içerisinde birden fazla kez ormanlarda "şüpheli" şekilde yangınlar çıkıyor, nükleer santraller, maden ocakları ve barajlarda Hidroelektrik Santralleri (HES) kuruluyor, hayvanlar ihalelere çıkarılarak avlanmaları meşrulaştırılıyor. Tüm bu ekolojik yıkım ve felaketlerin son örnekleri de nesli tükenme tehlikesi altında olan 47 yaban keçisinin katledilmesini kapsayan av ihalelesi ve Rize'nin İkizdere ilçesinde yapılmak istenen taş ocağına karşı başlatılan direnişti.
Müsilaj temizlenemiyor
Evrendeki tüm canlıların yaşam alanları ve doğa tahribatını engellemek için yüzlerce gündür mücadele verilirken bir yandan da yaklaşık 1,5 aydır deniz sıcaklıklarının ortalama sıcaklıkların üzerinde olması, sudaki kirlilik oranının artması ve suyun durağanlığa bağlı olarak başlarda sadece Marmara Denizi’nin birçok noktasını saran “deniz salyası” olarak bilinen müsilaj sorunu, hızla ilerleyerek Çanakkale, Balıkesir ve birçok bölgeyi de etkisi altına almış durumda. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından hazırlanan "Marmara Denizi'ni Koruma Eylem Planı" ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) tarafından Marmara Denizi’nde yapılan müsilaj temizliğinde hiçbir gelişme kaydedilmiş, az da olsa bir temizliğe ulaşılmış değil.
Ayşe Yıkıcı’dan çözüm önerileri
Kuzey Ormanları Savunması'ndan Ayşe Yıkıcı ile müsilajın önlenmesi için ne gibi önlemler alınması gerektiği, iktidarın temizliğe ilişkin ilgili kurumlarla eşgüdümlü çalışmaması ile müsilajın Çanakkale ve Balıkesir dahil olmak üzere hızla birçok bölgeye yayılmasına ilişkin konuştuk. Ayşe, çözümün sanayi tesisleri ve arıtma sistemlerinin denetlenmesi, düzgün çalışmayan tesislerin kapatılması ve derin deşarj vanasının kapanmasıyla sağlanabileceğine işaret etti.
'Denetleme ve arıtma tesisleri düzgün çalışmıyor ve yasalara uygun yapılmıyor'
Ayşe, müsilajın çok kötü göründüğünü fakat temelde alınması gereken çok basit önlemler olduğunu kaydederek şunları sıraladı: "Birincisi, sanayi tesislerinin özellikle organize sanayi bölgelerinin Marmara’nın hem Avrupa hem de Anadolu bölgesindeki sanayi tesisleri ve arıtma sistemlerinin denetlenmesi gerekiyor. İkinci aşamada arıtması düzgün çalışmayan tesislerin kapatılması gerekiyor, üçüncü aşama da Ergene Nehri’nden Trakya’ya boşaltılan derin deşarj vanasının kapanması gerekiyor."
‘Marmara’ya yapılan derin deşarjlar durdurulmalı’
Sanayinin bütün kirliliğinin Marmara’ya boşaltıldığını vurgulayan Ayşe, denetleme ve arıtma tesislerinin düzgün çalışmadığı ve yasalara uygun yapılmadığı için Ergene Nehri’nde de kirlilik sorununun belirginleştiğini ifade etti.
"Güya Ergene’yi temizlemek için derin deşarj çalışması başlatıldı ama Aralık ayından itibaren Marmara’ya arıtılmadan atık bırakılmaya başlandı" diye konuşan Ayşe, derin deşarj vanasının kapatılmasının dahi başlangıç olarak çok önemli bir adım olduğunu aktarırken, tüm Marmara’ya yapılan derin deşarjların durdurulması gerektiği çağrısında da bulundu. Müsilajın sadece denizin yüzeyinde görünen bir kirlilik sorunu olmadığının altını çizen Ayşe, denizin dip çekimlerine bakıldığında inanılmaz bir kirlilik ve florasıyla, faunasıyla tüm deniz canlılarının öldüğünün görülebildiğini vurguladı. Bir su altı fotoğrafçısının kendileriyle paylaştığı fotoğraflarda krizin boyutunun çok yüksek olduğunun görüldüğünü ifade eden Ayşe, müsilaja ilişkin, "Sadece Marmara değil Kuzey Ege’ye doğru da ilerlemeye başladı, Çanakkale Boğazı zaten inanılmaz durumda. Geçen hafta Çanakkale’deydim, gördüğüm manzarada suyun üzeri parça parça kocaman müsilaj parçalarıyla doluydu ve Ege’ye doğru ilerliyordu" değerlendirmesinde bulundu.
'Müsilajla başa çıkma metotları konusunda sınıfta kaldık'
Bozcaada ve Gökçeada'nın da müsilajla sarılmış durumda olduğunu aktaran Ayşe, "İş sadece Marmara Denizi olmaktan çıkmış, Ege’yi de kapsayan bir sorun olmuş durumda" dedi. Uluslararası denetleme kurullarından Türkiye'nin tüm bu ekolojik yıkımlar nedeniyle çok büyük cezalar alabileceğine değinen Ayşe, "İşin ekolojik boyutu bir yana, ekonomik boyutu da var. 1,5 aydır süren müsilaj sorunuyla karşı karşıyayız, başa çıkma metotları konusunda ise sınıfta kaldığımızı söyleyebilirim" diye ekledi. Ayşe, merkezi yönetimden yerel yönetime kadar bütünleşilip müsilaj sorununa ilişkin çalışılması gerektiğinin altını çizerken, devletin bu sorunu çözmek için ilgili kurumlarla eşgüdümlü çalışmadığını dile getirdi. "Bir devlet kalsaydı söylediklerimin bir anlamı olacaktı belki ama devletin tüm kurumlarının birlikte, organize ve eşgüdümlü çalışması gerekiyor ama ülkemizde böyle bir durum söz konusu değil" diyen Ayşe, müsilajın iktidar ile muhalefetin defaatle bir arada çalışması gereken bir alan olduğunu sözlerine ekledi.
'Bütün bir ekosistemin birlikte yok olma ihtimalinden bahsediyoruz'
Ayşe, Çevre ve Şehircilik Bakanı'nın Kanal İstanbul projesinin "müsilaja sorun olmayacağını" söylemesi üzerine, “Eğer Marmara Denizi bu hızla öldürülmeye devam edilirse, hızlı bir eylem planı gerçekleştiremezsek Marmara’dan yoğun göçler başlayacak ve dolayısıyla yaban göçleri de başlayacak" değerlendirmesinde bulunduğunu paylaştı. Ayşe, "Bütün bir ekosistemin birlikte yok olma ihtimalinden bahsediyoruz, eğer bu kademeler birlikte çalışmanın bir yolunu bulamazlarsa Marmara bölgesi hızlı hızlı göçler verebilir ve beraberinde Avrupa’ya kadar uzanan bir problemle karşı karşıya kalabiliriz" uyarısında bulundu.
‘Karadeniz yıllardır kirli’
Karadeniz’in de yıllardır kirli olduğunu fakat bunun için de hiçbir şey yapılmadığını belirten Ayşe, müsilajın da günümüzün bir sorunu olmadığı, günümüzde çok yoğun bir şekilde karşılaştığımız bir problem olduğunu ifade etti. Kuzey Ormanları Savunması'nın özellikle Bursa bölgesinde yoğun çalışmalar yürütüp basın açıklamaları yaptığını paylaşan Ayşe, yalnızca sivil toplumun örgütlenmeye çalışarak ekolojik yıkıma ilişkin çalışmalar yürüttüğünü, iktidar veya muhalefet tarafından henüz bir çalışma yapılmadığını aktardı. Ayşe konuya ilişkin şu yorumda bulundu: "Sadece sivil toplum çabalıyor. İBB denizlere oksijen bombası atacağını söyledi ama yine de ölen canlıları kurtaracak bir sistem olmayacak. Derin deşarjlar durdurulmadığı sürece oksijen bombalarının da hiçbir etkisi olmayacak. İktidarın yaptığı çalışmalara değinecek olursak şu düzlemdeki bir açıklamadan nasıl bir içerik beklenir ki: “Kanal İstanbul müsilaj sorununu çözecek”, bunu söyleyen bir yönetimin önereceği çözümlere de şüpheyle yaklaşırım!"
'Erdek’te artık herhangi bir su parçası dahi görülemez durumda'
Twitter’da her gün yoğun bir şekilde müsilaja ilişkin dijital medya çalışmaları yürüttüklerini ve kendilerini eğitip, örgütlemeye devam edeceklerini vurgulayan Ayşe, kamuoyu ve gündem oluşturmaya çalıştıklarını, durumun çok vahim olduğunu, Erdek’te artık herhangi bir su parçasının dahi görülemez durumda olduğunu kaydetti. Dünyada kendi kendini temizleyebilen üç denizden biri olan Saroz Denizi’ne derin deşarj hattının kendiliğinden aktığını belirten Ayşe, Gelibolu ve Lapseki bölgesinin felaket durumda olduğunu ve Lapseki’de denize girmenin yasaklandığını aktardı. Deniz altı canlıları için neler yapabiliriz diye çalışmalar yürütmeye ve kendilerini eğitmeye çalıştıklarını ifade eden Ayşe, "Müsilaj bilmediğimiz bir alan, bilmediğimiz bir alanda ahkam kesmenin de iktidar ağzı olduğunu düşünüyoruz" dedi.
'Rant ve yapılaşmaya neden olacak tüm projeler iptal edilmeli'
Çoğunlukla tehditler barındıran mega yatırım projelerinin 1'inci ve 2'nci bölgeye yığılmış durumda olduğunun altını çizen Ayşe, 1'inci bölgede iktidarın seçim yaklaştığı zamanlarda nükleer santral tehdidinin belirdiğini ve tüm bu söylemlerden derhal vazgeçilmesi gerektiğini ifade etti. Ayşe, Kuzey Ormanları'nın canlı yaşamının yanında önemli kültür varlıklarını da içinde barındıran bir coğrafya olduğunu ve keşfedilmemiş birçok arkeolojik eserlerin olduğuna değinerek, "Kuzey Ormanları hem canlı hem de cansız diyebileceğimiz kültür varlıklarıyla bir miras alanı taşıyor, bu açıdan koruma ve yaşatma çalışmaları sürdürülebilir bir şekilde gerçekleştirilmeli. Rant ve yapılaşmaya neden olacak tüm projelerin iptal edilmesi gerekiyor, hatta 3'üncü köprü ve 3'üncü havalimanı da kapanmalı" ifadelerini kullandı.
'Kuzey Ormanları’ndan insan eli çekilmeli!'
Denize derin deşarj yapılmasının durdurulması gerektiği, arıtma sistemleri ve sanayi tesislerinin sürekli ve düzenli olarak denetlenmesi gerektiği çağrısında bulunan Ayşe, karasal ekosistem için de dört bölgede sınıflandırdıkları Kuzey Ormanları bölgelerindeki mega rant projelerinin tamamının durdurulması gerektiğini belirtti. İstanbul’da yapılması planlanan Kanal İstanbul projesinin iptal edilmesi, Marmara altın rengi diye yıllardır anılan bağlantı yollarının ve "katil" projelerin durdurulması gerektiğini de sözlerine ekledi. Ayşe, "Zaman zaman ortaya çıkan termik santral özellikle Trakya’da yoğun bir tehdit unsuru, bunların durulması gerektiğini, tüm maden ve taş ocaklarının kapatılması, Kuzey Ormanları’nın madencilik faaliyetlerinden arındırılması gerektiğini savunuyoruz" diye konuştu. Ayşe sıraladığı önlemlerin yanı sıra son olarak, "Kuzey Ormanları’ndan insan eli çekilmeli!" diye kamuoyuna seslendi.