'Orta Doğu'da barış için tek umut Rojava modeli'
- 09:16 23 Aralık 2024
- Güncel
İSTANBUL - HTŞ ve SMO çetelerinin Orta Doğu halkları açısından büyük bir tehlike ve tehdit olduğunu belirten aktivist Zuhal Kaygısız, savaş zihniyetine karşı herkesin Rojava modelini örnek alması ve bu modelin her yerde yaşam bulması için mücadeleyi büyütmesi çağrısında bulundu.
Suriye'de 61 yıllık Baas rejimi, Heyet Tahrir el-Şam'ın (HTŞ) 26 Kasım'da başlattığı saldırılar sonrası devrildi. Baas rejiminin yıkılmasının ardından Türkiye ve ona bağlı Suriye Milli Ordusu (SMO) ise Kuzey ve Doğu Suriye kentlerini hedef almış durumda. Direnişin kalesi olan Rojava’ya yönelik saldırılar durmaksızın devam ederken, bu saldırıların esas hedefi Rojava’da kurulan birlikte yaşam modelini yok etmek. Yeni Suriye’nin inşasında belirsizlik sürerken, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi tarafından yapılan çağrılar ve ateşkesler ise SMO çetelerinin saldırılarıyla sürekli olarak görmezden geliniyor.
Aktivist Zuhal Kaygısız, HTŞ’nin başta kadınlar olmak üzere Orta Doğu halkları açısından nasıl bir tehdit ve tehlike barındırdığına dair değerlendirmelerde bulundu.
HTŞ ve SMO’nun Suriye’de var olan tüm halkların varlığını tehlikeye attığını belirten Zuhal Kaygısız, HTŞ ve SMO’nun DAİŞ zihniyetinden farksız olmadığını ifade etti. DAİŞ’in 2011 yılında Êzidî ve Kürt kadınları üzerinde her türlü işkence, taciz, tecavüz ve katliam yöntemlerini hayata geçirdiğini aktaran Zuhal Kaygısız, DAİŞ’in hem Êzidî hem de Kürt kadınlarına yaşattığı tahribatın hâlâ devam ettiğini vurguladı. Zuhal Kaygısız, “Daha özgür, adil ve eşit bir yaşamın olduğu Rojava’da halkın varlığı ciddi bir tehdit altında. Rojava halkının ve oradaki kadınların yürüttüğü insani, eşit, özgür ve adil yaşam modelini onlardan öğrendik. Ancak bu cihatçı gruplar, dünyadaki eşit, adil ve farklılıklara saygılı düzeni yok etmeye çalışıyor. Üstelik bu rejim, kadınlar üzerinden bir saldırı yürütüyor. Bizler bunu kesinlikle kabul etmiyoruz. Ancak buna karşı Rojava halkının duruşunu hepimiz desteklemeliyiz ve oradaki farklılıkların yaşamasını savunmalıyız. Dünya düzeninin Rojava modelini örnek almasını ve bu modelin her yerde yaşam bulmasını istiyoruz” dedi.
‘Farklılıklar yok edilmek isteniyor’
Orta Doğu’nun tek bir zihniyet politikasıyla yönetilmek istendiğini ve farklılıkları yok sayan bir anlayışın hâkim kılınmaya çalışıldığını ifade eden Zuhal Kaygısız, “İslam adı altında tamamen bir erk düzeni kurulmaya çalışılıyor. Bu düzen, orada yaşayan pek çok farklılığı yok edeceği gibi, kadınların var olma hakkını ve kendilerini ifade edebileceği eğitim, dil ve kültürü de yok sayıyor. Bu zihniyet, erkek egemen düzenlerini kurmaya çalışan bir yapılanmadır. Mezopotamya halklarının – Êzidî, Süryani, Hristiyan ve Kürtlerin varlığını yok etmeye çalışan bir anlayışla, bölgeyi Sünni İslam temelinde tek tipleştirerek silahı ve savaşı daha da acımasızca büyüten bir durum yaratılmaya çalışılıyor. Burada tüm farklılıkları ve zenginlikleri yok edecek bir düzen yaratılmak isteniyor. Bu düzenin en ağır bedelini ise kadınlar ve çocuklar ödeyecek. Bu durumu, daha önce IŞİD’in Êzidî ve Kürt kadınlara karşı uyguladığı ölüm politikalarıyla yaşadık. Biz bunu asla kabul etmiyoruz ve etmeyeceğiz” sözlerini kullandı.
‘Tek tip insan yaratılmak isteniyor’
Emperyalist güçlerin ya yok etme ya da tek tip insan yaratma peşinde olduğunu dile getiren Zuhal Kaygısız, şu ifadeleri kullandı: “Orta Doğu coğrafyasında biat eden, sorgulamayan, yargılamayan ve düşünmeyen bir halk yaratarak kukla bir toplum oluşturulmak isteniyor. İnsanlık tarihinin başladığı Mezopotamya, şu anda egemen güçler tarafından tamamen yok edilmek isteniyor. Rojava’dan bu kadar korkmalarının nedeni de bu. Çünkü orada tüm halkların kabul edebileceği örnek bir model var. Ancak bu modelin yaygınlaşmasını istemiyorlar. Yaygınlaşırsa, kendi egemen zihniyetleri yok olacak. Bütün mesele, egemenlerin kendi varlıklarını koruma çabasıdır. Bu da yok etme politikasından başka bir şey değildir.”
‘Demokrasi bilinci daha çok zayıflayacak’
Zuhal Kaygısız, sözlerini şöyle tamamladı: “HTŞ ve SMO’nun varlığıyla bir rejim yerle bir oldu. Şu anda Türkiye, bunu bir kazanım olarak halka sunup, halkın içinde bulunduğu yoksulluk ve tükenmişlik karşısında zafer çığlıkları atmaya çalışıyor. Biz zaten savaşa karşıyız. Ancak cihatçı kafalar, kendilerini bu topraklarda göstermeye çalışıyor. Demokrasi bilinci daha çok zayıflayacak. Demokrasiye inanan insanlar, toplumsal kutuplaşmayla karşı karşıya kalacak. Uyuyan cihatçı kafalar da uyandırılacak. Bu durum, en başta biz kadınlar olmak üzere tüm toplum için çok büyük bir tehlikedir. Kafa eğen bir halk yaratma bilinci güçlenecek. HTŞ ve diğer bağlı örgütlerin arasında yalnızca ton farkı var; anlayış ise aynı anlayış. Afganistan’da sürdürülen cahiliye dönemi, aynı şekilde Orta Doğu coğrafyasında da sürdürülecek. Kadınları yok sayan, kadınları toplum hayatından uzaklaştıran ve şiddeti daha da derinleştiren bir anlayışla karşı karşıyayız. Bu anlayıştan ne demokrasi, ne hukuk, ne eşitlik ne de özgür bir toplum çıkabilir. Erk düzenine doğru bir gidişat söz konusu. Dolayısıyla biz savaşa hayır diyoruz. Savaşla ilerleyen bir anlayışla ilerleyemeyiz. Halkların yan yana durduğu ve kardeşliğini savunduğu bir düzeni her zaman savunacağız.”