Sağlık emekçileri ‘Emek bizim, söz bizim’ eyleminde

  • 09:04 1 Kasım 2021
  • Sağlık/Spor
 
 
ANKARA - Pandemi sürecini en ağır geçirenlerin başında gelen sağlık emekçileri, hak taleplerinin bir kez daha altını çizdi. Sağlık emekçileri, başta Covid-19’un meslek hastalığı kabul edilmesi olmak üzere talepleri için 27 Kasım’a kadar “Emek bizim, söz bizim” şiarıyla eylemler düzenleyecek.
 
Türkiye’de koronavirüs (Covid-19) salgınının resmi olarak açıklanmasının ardından 19 ay geçti. Bu süreçte 8 milyon vakayı aşarak dünyada 6’ncı sırada yer alan Türkiye’de yaşamını yitirenlerin sayısı ise 70 bini geçti. Pandemide etkilenenlerin başında gelen sağlık emekçileri hükümetin, sermayedarın yararını merkeze alan politikalarının bedelini ağır çalışma koşulları, artan iş yükü şeklinde ya da yaşamlarını yitirerek ödüyor. Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) açıkladığı verilere göre pandeminin başından bu yana 489 sağlık emekçisi hayatını kaybetti.
 
Sağlık emekçileri, “tüm sağlık çalışanlarına Covid-19 için meslek hastalığı yasası ve Türkiye’de ilk vakanın ilan edildiği 11 Mart 2020’den itibaren, pandeminin sonlandığı zamana kadar her yıla 120 gün yıpranma payı, fiili hizmet süresi zammı” gibi dile getirdikleri taleplerinin karşılanmamasının yanında çalışmaya zorlanıyor. Pandemi döneminde sağlık emekçilerinin yaşadığı sorunlara ve taleplerine ilişkin Ankara Tabip Odası (ATO) İnsan Hakları Komisyonu ve Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Komisyonu Üyesi Dr. Ayşe Uğurlu ve TTB Merkez Konseyi üyesi Doç. Dr. Deniz Erdoğdu ajansımıza değerlendirmelerde bulundu.
 
‘En ağır süreci sağlık emekçileri yaşadı’
 
Dr. Ayşe Uğurlu, ilk vakanın açıklandığı 2020 Mart ayından bugüne dek süreci en ağır yaşayan grubun sağlık emekçileri olduğunu belirtti. Doktorların, hemşirelerin, teknisyen kadrosunda çalışanların ve sağlık işçilerinin direkt olarak Covid-19’la mücadele etmek zorunda kaldığını ifade eden Ayşe, “Artan yoğun nöbetler, filyasyon çalışmaları, vaat edilen ödemelerin gerçekleştirilmemesi bütün sağlık emekçilerinde bir tükenmişliğe yol açtı. Bu tükenmişlik üzerinden devam eden süreçte sağlık emekçileri isyanlarını bir şekilde belirtmeye, ifade etmeye çalıştı. Biz de TTB ya da ATO olarak diğer sağlık, emek, meslek örgütleriyle birlikte mücadelemizi sürdürdük” dedi.
 
‘Sağlık Bakanlığı muğlak ifadeler kullandı’
 
Pandemide Sağlık Bakanlığı’nın süreci yönetme konusunda çok eksik kaldığına dikkat çeken Ayşe, “Sağlık Bakanlığı, vaka sayıları, ölüm oranları konusunda her zaman belirsiz, muğlak ifadelerde bulundu. Birçok insan Covid-19’dan öldüğü halde bulaşıcı hastalıktan öldüğü şeklinde tanım kodları girildi. Tavandan ek ödemelerin verileceği söylendi, ancak ek ödemeler herkese verilmedi. Bir kısım hekimler bundan yararlanabilirken, diğer sağlık emekçileri hiç yararlanamadı. Özlük haklarımızda sürekli bir gerileme söz konusu oldu. Covid-19’la mücadelede en önemli konulardan biri, kişisel koruyucu ekipmanlardı. Bu ekipmanların temin edilmesi ile ilgili başlangıçta çok büyük eksiklikler ortaya çıktı. Temin edildikten sonra ise ekipmanların kalitesiyle ilgili sıkıntılar ortaya çıktı. İşyerlerimizde bulaştan koruyacak düzenlemeler yapılmadı” şeklinde konuştu.
 
‘En az 130 ülkede Covid-19 meslek hastalığı sayılıyor’
 
Covid-19’un meslek hastalığı sayılması için pandeminin başından itibaren mücadele ettiklerini dile getiren Ayşe, bunun sağlık emekçilerinin en temel hakkı olduğunu, bu nedenle de haklarını talep etmenin ötesinde “hak ettiklerini” vurguladı. Ayşe, “İş sağlığı güvenliği yasasında bir meslekte maruziyet etkenlerinin çok fazla olması nedeniyle insanların o birtakım hastalıklara yakalanmasının mümkün olduğu yazıyor. Örneğin maden işçilerinin, sanayi, tarım işçilerinin ayrı ayrı bulundukları alana yönelik maruziyetleri söz konusu. Bizim de sağlık sektöründe çalışan insanlar olarak Covid-19 enfeksiyonuna maruziyetimiz iş sağlığı ve güvenliği yasasında zaten tanımlanmış bir durumda. Bu durumun mesleki maruziyet olduğunu Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) de kendi sözleşmelerinde tanımlamış durumda. En az 130 ülkede Covid-19’un meslek hastalığı olmasıyla ilgili yasalar çıkarıldı. Bu ülkelere Amerika, Kanada, İtalya, Belçika ve ekonomik anlamda daha alt seviyede olan Malezya bile dahil. Hem Dünya Sağlık Örgütü’nün hem de Uluslararası Çalışma Örgütü’nün kabul ettiği bir durum üzerinden biz de haklarımızın verilmesini talep ediyoruz” sözlerini kullandı.
 
‘Tüm haklarımızı alana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz’
 
TTB’nin ve Tabip Odaları'nın bütün bu yaşananlar üzerine bir süre önce “Emek bizim, söz bizim” başlıklı eylem sürecini başlattığını ve  27 Kasım’a kadar devam edeceğini hatırlatan Ayşe, şunları belirtti:  “Fiili hizmet zammı riskli, zor ve yıpratıcı işlerde yönetmeliklerde, yasalarda tanımlanmış bir uygulamadır. Verilen bu fiili hizmet zammıyla insanların erken emekliliği gibi bir kabul ortaya çıkıyor. Biz 5510 sayılı yasa ile daha önceki zamanlarda 360 güne 60 gün gibi bir fiili hizmet zammı alıyorduk. Bu pandemi dönemi çalışma koşullarımızın daha da zorlaşmasına ve daha yıpratıcı olmasına neden oldu. Bu yüzden de ‘365 güne 120 gün’ gibi bir talebimiz söz konusu. Bu bizim koşullarımızın daha iyi olmasını sağlayacak bir özlük hakkı kazanımıdır. Biz tüm haklarımızı alana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz.”
 
‘Sağlık emekçileri topluma göre 4 kat daha fazla öldü”
 
Doç. Dr. Deniz Erdoğdu ise salgının 19’uncu ayında olunduğuna ve Sağlık Bakanlığı’nın yanlış sağlık politikaları, uyguladığı ya da uygulamadığı önlemler nedeniyle, birinci basamakta salgının hızının kesilmediğine dikkat çekti. Önlemlerin yeterince alınmamasının sonucunda hastaların acillere, Covid-19 polikliniğine, Covid-19 servislerine ve yoğun bakımlarına geldiğini kaydeden Deniz, sağlık çalışanlarının çok fazla iş yüküne maruz kaldığına işaret etti. Deniz, “Covid-19 tehlikeli bir hastalık ve bulaş riski çok yüksek. Sağlık emekçileri bu süreçte çok sayıda hastayla uzun süre temas ettiği için hastalığı kapma riski arttı ya da hasta oldu. Sağlık emekçileri topluma göre 14 kat daha fazla hasta oldu, 4 kat daha fazla öldü” dedi.
 
‘Kış aylarındayız ancak havalandırma tedbirleri alınmadı’
 
Deniz, çalıştığı hastaneden koruyucu, kaliteli ekipmana ulaşmada zorluk yaşadıklarını ifade ederken, hastanelerde soyunma-giyinme odalarının olmaması, yemekhane koşullarının iyi olmaması, küçük olması ya da toptan kaldırılması, gıda temininin yetersizliği, güvenli kaliteli gıdanın sık verilmemiş olması gibi yaşanan sorunlara değindi. Deniz, “Özellikle asistan hekimlerin nöbet süreleri uzadı, ertesi günü izin kullanamadılar. 36 saate varan gün aşırı fıçı nöbetleri daha da arttı. Asistan hekimler Covid kliniklerine fazladan gönderildi, filyasyon ekiplerine katıldılar. Dinlenecekleri, giyinip soyunacakları oda, yemek yiyecek mekan bulamadılar. Bunlarla birlikte özellikle şehir hastanelerinde görülen küçük çalışma ortamlarında pencereler açılmıyor. Kış aylarına gireceğimiz bugünlerde işyerlerimizde havalandırma tedbirleri alınmış değil. Havalandırma tedbirleri olmadığında bulaşın çok daha fazla arttığını görüyoruz, göreceğiz. Bütün bunların sağlanması için çalışmalarımız devam edecek” ifadelerine yer verdi.