Türkiye’nin sağlık tablosu: Rant, sömürü, hastalık, GSS borcu

  • 09:04 15 Ocak 2020
  • Sağlık/Spor
Dilan Babat
 
ANKARA -Türkiye’nin sağlık tablosunu çizen SES Eşbaşkanı Gönül Erden, şehir hastaneleri ile birlikte sağlıkta ‘hastalık döneminin’ başladığını belirterek, “Yanık üniteleri, kanser tedavileri devlete kâr getirmiyor bu yüzden kapatılıyor.  Onun yerine daha çok kâr getirecek alanlar açılıyor. Pek çok ilacı Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) kapsamı dışında bırakıyor” dedi.
 
Devlet hastanelerinin özelleştirilmesi, şehir hastanelerinin yaygınlaştırılması sorunları kendisiyle beraber getirmeye devam ediyor. Halkın en doğal hakkı olan sağlık hakkına erişimi zorlaşırken, yeniden gündeme gelen Genel Sağlık Sigortası (GSS) prim borçları ise hem cepleri yakıyor hem de sağlığa erişimi engelliyor. GSS prim borçlardan haberi olmayan yurttaşlar hastanede borçlarını öğrenirken, muayene olmadan hastane kapılarından geri dönmek zorunda bırakılıyor. 
 
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Eşbaşkanı Gönül Erden, sağlık alanında yaşanılan sorunlara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
 
‘Şehir hastanelerinde, sağlıksızlık, borç, fatura çıkar’
 
2019 yılı itibariyle 10 ilde 10 tane şehir hastanesinin açıldığını ve şehir hastaneleri projelerinin hâlâ devam ettiğini hatırlatan Gönül, “Devlet sermaye iş birliği ile yapılan, sermayenin rant ve kâr alanları olan, sağlık emekçilerinin emek sömürüsünü derinleştiren, iş yükünü artıran, emeğin yağmalandığı, ticarileştirilen, ulaşılması zorlaşan bir yerden sağlık çıkmaz sağlıksızlık çıkar, borç ve fatura çıkar” dedi.
 
Şehir hastanelerinde çalışan emekçilerin aktardıkları sorunlar arasında en fazla iş yükünün artmasının geldiğini belirten Gönül, “Sağlıkta dönüşüm programı ile birlikte hayata geçirilen sistemle, sağlık alanı artık bir kâr ve rant alanı haline geldi.  Kapitalizmin girdiği yapısal krizde, kendisi için bir çözüm alanı olarak kullandığı bir alan haline geldi. Kullandığı mantık da mümkün oldukça az kişiye çok fazla iş yaptırmak” diye konuştu.
 
‘Sağlık merkezi yerine hastalık üreten bir yer haline geldi’
 
Şehir hastaneleri ile birlikte ‘az kişiyle çok iş’ mantığının devreye sokulduğuna dikkat çeken Gönül, “Hekim arkadaşlarımızın günde 100 -150 hasta bakmak zorunda tutulduğu, özellikle performans baskısıyla bunun arttırıldığı, hemşire arkadaşlarımızın haftada nereden bakarsan 100 saatin üzerinde mesai yaptığı, yoğun nöbetler tutuğu bir yerde elbette ki bir emek sömürüsünün derinleştiğini çok net söyleyebiliriz. İşin içine kâr ve rant girdiği zaman bir sağlık üretme merkezi olmadığı için vatandaşın daha çok hastalandığı bir merkeze döndü. Şehir hastanelerinin tamamen iptal edilmesi, halk ve sağlık örgütleri ile konuşulması gerekiyor” diye belirtti. 
 
‘Ne kadar hasta varsa o kadar para kazanıyor’ 
 
Sağlıkta dönüşüm programının 40 yıldır birçok ülkede uygulandığını ancak Türkiye’de sağlık emekçileri ve halkın mücadelesi ile geri adımın attırıldığını hatırlatan Gönül,  şöyle konuştu: “AKP’nin tek başına iktidar olması ve ‘ben bu işin aktörüyüm, sağlıkta dönüşüm programını hayata geçireceğim’ demesinden sonra 2012’yılında GSS ve sağlıkta dönüşüm programı, pek çok Bağkur, Emekli Sandığı, sigorta ile birleştirilmesi, birinci basamak alanındaki sağlık ocaklarını iptal edilip, aile hekimliğine geçilmesi ve bir bütün sağlık alanın ticarileştirilip özelleştirilmesiyle beraber çok hızlı bir şekilde hayata geçirildi.  Öyle bir çarpıtılmış sağlık algısı var ki ‘hastaneye gelmeden iyileşemezsin, film, tomografi ve ilaç almadan iyileşemezsin’ deniliyor. Bu algı sistemi besliyor. Ne kadar çok hasta varsa oradan çok para kazanıyor.”
 
‘Birinci basamak yok edildiği için ikinci ve üçüncü basamaklar da devre dışı’
 
Sağlıkta koruyucu sistem olan birinci basamak sağlık hizmetinin yok edildiğini belirten Gönül, “Sen bir toplumun sağlığını korumazsan, sürekli hastalık üzerinden bir mekanizma üretirsen, o toplumda sağlıktan söz edilemez.  Birinci basamak tamamen yok olmuş bir durumda, tamamen muayeneciliğe sıkıştırmış durumdalar. ‘Bir toplumun sağlıklı olma hali nedir?’ diye tartıştığımızda, uygun beslenme, barınma, giyinme ve bir ülkenin toptan barış ve demokrasisinin olması gerektiğini söylüyoruz, bunlar yoksa sağlıktan bahsedemeyiz. Birinci basamağı yok ettiğinde doğrudan ikinci ve üçüncü basamak gidiyor. Kuyruk zinciri oluşuyor, sevk zinciri yapılmıyor.  Bu yüzden hastanelerdeki kuyruklar bitmez.  Sistem de bitsin istemiyor, sistem bitmesini istese Sağlık Bakanlığı, ‘ben acilde kaç milyon hasta baktım’ diye övünmez. Sağlık Bakanlığı sistemin kendisini açıklamış oluyor” dedi. 
 
‘Paran bile olsa sağlık hizmeti alamıyorsun’
 
SGK’nın birçok ilacı karşılamamasının ekonomik kriz ile birlikte halkı daha fazla mağdur ettiğini belirten Gönül,  asgari ücretin 2 bin 324 TL yapılması ile birlikte halkın sağlık hakkından yararlanmasının daha da zorlaştığını ifade etti. Cumhurbaşkanının Kanal İstanbul’a “Ben mili gelir ile yaparım, buraya trilyonları aktarırım” cümlesini hatırlatan Gönül, “Aslında parayı nereye aktarmak istediklerini ülkedeki bütçenin nereye gittiğini çok net gösteriyor. Bu ülkede çok yoğunluklu devam eden savaş, tankın, topun, fişeğin fiyatını bize söyleyen, ‘domatesin, biberin fiyatını ne yapacağım’ diyen bir cumhurbaşkanı bütçenin nereye gittiğini ifade ediyor. Biz yıllarca ısrarla, ‘savaşa değil sağlığa bütçe ayırın’ derken aslında çok net ifade ettik. Eşit, ücretsiz, ulaşılabilir, nitelikli ve anadilinde sağlık hizmeti alma hakkı anayasal ve evrensel bir haktır. Devlet tarafından güvenceye alınmak zorundadır.  Bugün maalesef sağlık sistemi tamamıyla özelleştirilmiş, ücretli hale getirilmiş, ticarileştirilmiştir. Daha adımımızı atar atmaz 14 kalemde kesilen katkı paylarından belli. Ödediğimiz muayene farklarından, ilaç farklarından her adımda bu belli. Paran kadar sağlık dönemi başlamış ve paran bile olsa sağlık hizmeti alamıyorsun, o noktaya gelinmiş bir durumda” şeklinde konuştu. 
 
‘Birçok ilaç ve hastalık SUT kapsamı dışında’
 
Halkın ilaçları almakta zorluk yaşadığını kaydeden Gönül,  devam eden sorunlara dair şu bilgileri verdi: “Yanık üniteleri, kanser tedavileri kendisine kâr getirmiyor bu yüzden kapatıyor. Onun yerine daha çok kâr getirecek alanlar açıyor. Pek çok ilacı Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) kapsamı dışında bırakıyor. SUT kapsamı dışında kalmak demek cepten ödemek demek. Pek çok hastalığın tedavisini de SUT kapsamı dışında bırakıyor. Devlet hastanelerine, üniversite hastanelerine güç katmazken, özel sektörü besliyor.” 
 
‘5 milyon insan GSS kapsamı dışında’
 
Genel Sağlık Sigortası (GSS) borçlarına da değinen Gönül,  “5 milyon insan GSS kapsamı dışında ve bu bir devlet için utançtır. Prim borçlarını ertelemek bir çözüm değil. Neden erteliyorsunuz, sen bu vatandaşın en temel hakkı olan sağlık hizmetini sunmak zorundasın. Seçim zamanlarında ya vaat olarak ya da tehdit olarak karşımıza çıkıyor. Siyasi iktidar dayandığı savaş politikaları, sağlık politikalarını artık kabul edilmiyor” dedi. 
 
‘Sömürünün ortadan kalkması için mücadele etmeye devam’
 
Son olarak SES’in yıllardır, herkese eşit, ücretsiz, nitelikli ve anadilde bir sağlık hizmetinin yapılması gerektiğini savunduğunu ve savunmaya devam edeceklerini belirten Gönül, “Emek sömürüsünün ortadan kalktığı, herkesin emeğinin karşılığını aldığı, sağlık hizmetlerinin demokratikleştiği bir sürecin mücadelesini yürütmeye devam edeceğiz. Bu da tek başına sağlık alanının mücadelesi ile olmaz. Bir bütünen toplumsal olarak mücadele etmek gerekiyor. Bu ülkede biz o yüzden barış ve demokrasi mücadelesini yürütüyoruz. ‘Demokrasi olmazsa sağlık olmaz’ diyoruz.  Bütünen bu mücadeleyi yürüttük yürütmeye devam edeceğiz” dedi.