Bu tek başına ekonomik kriz değil politik ciddi bir kriz

  • 09:01 14 Ağustos 2018
  • Kadının Kaleminden
“Velhasıl kötü günler Türkiye’yi, emekçileri ve kadınları bekliyor. Bu ekonomik kriz öyle böyle değil, tek başına bir ekonomik kriz de değil politik ciddi bir krizdir. Adalet ve hukuk da deprem, iç ve dış siyasette ise korku imparatorluğunun yarattığı büyük umutsuzluk, güvensizlik yaşanmakta. Eksik olan birleşik mücadele örecek öncülerdir. Ağır da olsa bu enkazın bedelini ödeyenler kazanacaktır.”
 
Nebile Irmak Çetin
 
Birçok ülkede sorun yaşandığını izliyoruz. Kimi ülkeler, yaşadığı ekonomik ve politik sorunları kitlelerin, basın yayın kuruluşu, kanaat önderleri, hukuk ve adalet sisteminin gösterdiği tepkiler sonucu uzlaşı içinde çözmeye çalışırken, kimi ülkeler ise sürekli krizden beslenmiştir. 
 
Dünya sermayesini büyük ölçüde elinde tutan ABD, Rusya, Çin, Birleşik Krallık ve taşeron ülkeler, emek sömürüsü ve kandan beslenir. Nitekim dünya devleri bu durumdan karlı çıkarken, taşeronluk yapanlar ise kademeli olarak dibe vurmakta. Ve bu dibe vuruşu örtmek için de ideolojisine uygun kin, nefret, ırkçı ve düşmanca politikalara sarılmakta. Bugün Türkiye ekonomisinin geldiği nokta tam da böylesi bir politikanın sonucudur. 
 
Tarım, hayvancılık, turizm gibi önemli kaynakları kapatıp, iş gücü ve istihdamı kapatmış, ekonomisini savaş bütçesi ve ülkeyi betonlaştıran inşaat sektörüne endeksli kendi sermayesini yaratmıştır. Bugün ülkede yaşayanların yüzde 70’i ev sahibi olsa da kredili borç batağında ve ipotekli evi elinden alınacak durumda. Dolayısıyla 16 yıllık AKP iktidarının yönetimindeki Türkiye’de, 15 Temmuz darbe girişimiyle iflasını esasen ilan etmişti. 
 
Ancak yükselen ırkçı ve milliyetçi cenah ve Osmanlıcılık sevdası cankurtaran rolüne soyunup “tek adamcılık” rejimi uğruna toplumun sesi, “güvenlikçi yaptırım” yani Olağanüstü Hal (OHAL) eliyle kısıldı. Yine kitleleri birleştiren bağımsız yayın kuruluşları kapatıldı. Belediyelere kayyım atandı. Milletvekillikleri düşürüldü. Cezaevi doluluk oranı şu an kapasitesinin çok üstünde.
 
Yargı sistemi başta olmak üzere birçok kurum siyasileşti. Eğitim ve sağlık gerilemekle birlikte ticarileşti. Akademik çevre başta olmak üzere 150 bin üzerinde kamu ihraçlarıyla koca bir işsizlik ordusu yaratıldı. Türkiye, Osmanlıcılık sevdalıları uğruna bugün tek başına ekonomik kriz yaşamıyor, adalet, hukuk da deprem, iç ve dış siyasette ise korku imparatorluğunun yarattığı büyük umutsuzluk, güvensizlik yaşanmakta. Bunu net görüyoruz ki bilerek ve isteyerek kendi ekonomisini yaratmak, rejimini pekiştirmek ve hanedanlıklarını güvenceye almak için ekonomik kriz yaratılmış. Buna karşı çıkan, eleştirenlerde potansiyel düşman ve “terörist” hükmüyle cezalandırılma korkusuyla suspusluk yaşanıyor. Şu an sendika ve sendikacılar yok hükmündedir.
 
Temmuz ayı itibarıyla işsizlik oranı yüzden  17.3 ile en kötü 4 ülke arasında yer alan Türkiye’de, çalışanların yüzde 80 ise asgari ücretle bugün 250 dolara çalışmakta. Kadın işsizlik oranı ise yüzde 22’dir.
 
Milliyetçi akım etkisinde olan emekçiler, henüz ekonomik krizin şokuna görmüş değiller. Hala bir rahibin bedeli olarak Türkiye’ye yaptırım  algılayıp vatan millet meselesi olarak görülüyor. Önümüzdeki günlerde bu krizin ekonomik, işsizlik, yoksulluk, psikolojik etkisi fazlasıyla hissedilecek ve tepki dönemi başlayacaktır. Bu tepkinin karşılığı baskıcı rejimde ne olur, süreç gösterecek. Ancak bildiğimiz kesin bir durum vardır o da bu krizin faturası da kadına ödettirilecektir.
 
Ezilenin de ezileni olan kadınlar öncelikle işten çıkartılacak. Sigortalı ve asgari ücretli işler öncelikle erkeklere verilecektir. Kadınlar iş gücünden çekildiğinde piyasada cinsiyetçilik artacak. İktidarın kadın politikasının etkisiyle kadın üzerindeki her türlü şiddet artacak, kadın bedeni talana açılacak, fuhuş pazarı muta nikahıyla sektörleştirilecek, ev ekonomisine katkı sağlayamayacak erkekler evden kaçıp çocuk bakımını tek başına kadına bırakarak her depresyona giren erkek bir kadın katledecek. (Denizli de borcunu ödeyemeyen erkek eşini ve kızını boğarak öldürüp intihar etti.) haberi 12 Ağustos tarihlidir. Aileler kadınların çalışması için her türlü baskıyı yapacak kanaatimi bir örnekle paylaşmak istiyorum. Sendika üyesi bir kadın temizlik sektöründe çalışıyor. Ani rahatsızlığı sonucu hastaneye götürülüyor. Kalpte ciddi sorun ve yüzde 70 iş görmez raporu verildi. İşveren çalıştırmak istemediğini risk almak istemediğini gerekçe gösterirken, eşinin ve oğlunun kadının çalışması için yoğun baskı yaptıklarına tanık olduk. Eşi ve oğlunun her an yaşamını yitirecek kadının çalışmasını istemesi dehşet vericidir. Yakın zamanda bu hikâyelerin çoğalacağı sinyali veriyor.
 
Sonuç olarak bu ekonomik kriz öyle böyle değil, tek başına bir ekonomik kriz de değil politik ciddi bir krizdir.  Bir ülkenin gidişatı için ekonomik ve politika anlamı ayrılmaz iki kavramdır. Alanımızda işverenlerle yürüttüğüm toplu iş görüşmelerinde, işveren yaklaşımı çok olumsuz ücretlere zam yapmayı kabul etmesi bir yana var olan kazanımlardan vazgeçilmesi dayatılıyor. İkramiye ve sosyal yardımların ortadan kaldırılması isteniyor. Şu an yığınla Toplu İş Sözleşmesi görüşmeleri uyuşmazlık konusu. Grev çok tercih edilmiyor çünkü Cumhurbaşkanlığı tarafından görevden alınması yetkisiyle mücadele tehdit altında.
 
Velhasıl kötü günler Türkiye’yi emekçileri ve kadınları bekliyor. Kötüye karşı iyiyi örmek lazım. Ülkelerin siyasi ve ekonomi yapısını belirleyen emekçilerin olduğunu biliyorum. Bu sürecin üstesinden gelecek olan da yine kadınlar ve emekçilerdir. Eksik olan birleşik mücadele örecek öncülerdir. Nice isimsiz cesur kadın ve emekçiler olduğunu biliyoruz. Ağır da olsa bu enkazın bedelini ödeyenler kazanacaktır.