Bir fermanı tersine çevirenlerin tarihi: Êzidîler

  • 09:14 3 Ağustos 2018
  • Kadının Kaleminden
“‘Fermana me rakirin’ çığlıklarının ardından kendilerini Anka kuşu misali küllerinden yeniden yaratan Êzidî halkı örgütlenerek mücadelelerini sürdürüyor. Kurdukları YBŞ ve YJŞ güçleri daha da büyüdü ve çetelere, kendilerini yok etmek isteyenlere karşı mücadelenin temel dinamikleri haline geldi.”
 
Tijda Stêrk
 
Tarih 3 Ağustos 2014’ü gösterdiğinde Êzidî halkının "Fermana me rakirin" çığlıkları 73. kez Şengal'den yükseliyordu. Bir tarih daha tekerrür ederken, Şengal dağlarında umuda koşanlar aç-susuz şekilde yollara koyuldu. DAİŞ çetelerinin istilasına uğrayan kutsal topraklar, Melekê Tavûs’un kanatlarına sığınıyordu. Çığlıklar arşa değerken, maviliklerden süzülen Dewrêşê Evdê’nin torunları, makus kaderi tersine çevirmek için koşar adımlarla yolları perçinlemeye başladı. 
 
DAİŞ ilerleyişini savunması olmayan Şengal’e çevirdi
 
Êzidîler, tarihleri boyunca onlarca kez birçok egemen gücün katliamına maruz kaldı. Bu kez de "modern zamanların" vahşet örgütü DAÎŞ’in soykırım girişimiyle karşı karşıyaydı. DAİŞ çeteleri Rojava'da YPG-YPJ güçlerinden ağır darbeler alırken, aynı zamanda da Suriye ve Irak'ta ilerleyişini sürdürüyordu. Rakka ve Musul artık DAÎŞ’in denetimindeydi. Bu ilerleyişinden cesaret alan DAİŞ neredeyse hiç savunulmayan ve farklı dini inançları nedeniyle hedef olan Êzidîlerin yaşadığı Şengal’e yöneliyordu.
 
Esarete karşı sonsuzlaşan onlarca kadın…
 
Êzidî köylerini havan toplarıyla vuran DAÎŞ, 3 Ağustos günü saat 02.00 sıralarında ağır silahlarla Şengal'e saldırmaya başladı. Köylerinin etrafında mevzilenen Êzidîler, Şengal'in çevresindeki köyleri savundu, cephanelerinin bitmesiyle birlikte Şengal şehir merkezine çekildi. Bu esnada DAİŞ, Şengal kent merkezini ablukaya aldı. Bunun üzerine Êzidîler, kutsal Şengal Dağı'na sığınmaya çalıştı. Köylerden ve mezralardan kaçamayan binlerce kadın ve çocuk DAİŞ’lilerin eline esir düştü. Kadınların çoğu önce cinsel saldırıya maruz bırakıldı ardından ise "ganimet olarak" alıkonularak pazarlarda satıldı. Bu durumu yaşamak istemeyen onlarca Êzidî kadın ise kayalıklardan kendini atarak yaşamına son verdi.
 
Bir halk 9 kişilik umuda sığındı
 
DAİŞ hızla ilerlemeye devam ederken, kısa bir sürede de Şengal ve güneyindeki tüm köyleri işgal etti. Şengal'e giren DAİŞ, kentte hemen katliama başladı. Kadın, çocuk, yaşlı demeden büyük bir kıyım yaşanmaya başlandı. Êzidîlerin bir bölümü Şengal Dağı eteklerine ulaşsa da hasta, yaşlı, kadın ve çocuk binlerce kişi geride kaldı. Hz. Hüseyin’in Kerbela’sı bu kez Şengal dağlarında kol gezmeye başlamıştı. Düşünsenize onlarca çocuk ve yaşlı günlerce çıplak ayaklarla yaz sıcağında susuz bir şekilde 12 kişilik bir umuda yetişmek için durmadan yürüdü. 
 
Bu 12 kişilik grup içerisinde yer alan 3 kişi ise KDP tarafından gözaltına alınmış ancak geriye kalan 9 kişi Şengal dağlarına ulaşmıştı. 9 kişilik bu grup, Êzidî halkının Şengal dağlarına ulaşması için son ana kadar savaşmış ve bu direniş karşısında Êzidî halkı Kerbela’ya rağmen büyük bir inançla dağı tırmanmaktan vazgeçmemişti. Kendilerine umutla koşan Êzidî halkına karşı bu 9 kişilik grup heybelerindeki suları da tereddüt etmeden vererek DAİŞ’in barbarlığına karşı mücadeleyi sürdürdü. 
 
İhanetin ağıtlara yansıması
 
Evleri basan DAİŞ, tarihin en acımasız katliamlarından birini gerçekleştirdi. Sadece Koço köyünde yaklaşık 600 Êzidî katliamdan geçirildi. Özellikle erkekleri katleden çeteler, Êzidîlerin katledilmesini "dini bir görev" olarak görüyor, çete elemanlarını bu şekilde motive ediyordu. Bölgede yaşayan bazı Arap aşiretlerin ihaneti ise, unutulmayan bir acı olarak Êzidî ağıtlarına yansıdı. Bu aşiretler çetelerin yanında yer alarak, katliama ön ayak olmuştu. En acısı ise, Êzidîleri yüzüstü bırakan KDP peşmergelerinin kafileler halinde Şengal’den kaçışıydı. Görev yerlerini terk eden KDP peşmergenin bu tavrı ilk etapta anlaşılmadı. Ancak daha sonra merkezi bir emirle kaçtıkları anlaşıldı. Peşmergenin Şengal’i terk ederek Êzidîleri yüzüstü bırakması büyük tepkiye neden oldu. 
 
Kaderleriyle baş başa kalan bir halk
 
Her şey çok kötü durumdaydı. Bir halk yeniden soykırımla yüz yüzeydi. Dünya bir bütün olarak bu duruma sessizdi. Kimse DAİŞ’in barbarlığının gazabına uğramak istemiyor ve bu nedenle hiçbir güç kılını kıpırdatmadı. Êzidîler, adeta kaderleriyle baş başa bırakıldı. 
 
Şengal saldırısını hazırlayan süreç…
 
Nitekim bu bölgelerin DAİŞ’e terk edileceği 1 Haziran 2014 tarihinde uluslararası ve bölge güçleri tarafından Ürdün’ün başkenti Amman’da kararlaştırıldığı sonradan ortaya çıkacaktı.  ABD, İsrail ve Suudi Arabistan; Ürdün ve Türkiye’nin de onayıyla Ortadoğu’nun yeniden dizaynı için bir plan yapılmış ve bu plana KDP ile Baasçılar da dahil olmuştu. 7 Haziran 2014’te bu kez Hewlêr’de toplandılar. 9 Haziran’da ise Irak askerleri çekildi ve Musul DAİŞ’e teslim edildi. Bu durum Şengal saldırısını hazırlayan sürecin başlangıcıydı.
 
5 Ağustos’ta Şengal Direniş Birlikleri’nin kurulduğu duyuruldu ve sonrasında örülen süreçte "73'üncü Ferman", Şengal ve Êzidî tarihinde yepyeni bir sayfa açtı. 
 
Êzidî kadın aktivistlere ödül
 
Türkiye’ye geçen 10 binlerce Êzidî, DBP’li belediyelerin organizasyonuyla bölge kentlerine yerleştirildi. Şengal katliamı ve ortaya konan direniş, sonraları dünyanın gündemine oturdu. Özellikle zorla kaçırılan Êzidî kadınlar dünya tarafından yakından takip edildi. 2016 yılında Avrupa Parlamentosu'nun Sakharov Düşünce Özgürlüğü Ödülü Êzidî kadın aktivistler Nadya Murad ve Lamia Beşar’e verildi. 
 
3 bin Êzidî kadın hala kayıp
 
Aradan geçen bu 4 yıllık süreçte birçok olay yaşandı. Şengal ve çevresi, aylarca süren direnişin ardından DAİŞ’ten kurtarıldı. Êzidîler yurtlarına dönmeye başladı. Ancak 10 binlerce Êzidî hala dünyanın dört bir yanında mülteci durumunda. Ve bugün hala sayıları 3 bini bulan Êzidî kadın kayıp. 
 
Kendini küllerinden yaratan Êzidîlerin örgütlenmeleri sürüyor
 
DAİŞ’in Şengal’e yönelik 3 Mart 2014 tarihinde başlattığı saldırıdan bu yana orada bulunan PKK’liler ise, KCK’nin aldığı karar doğrultusunda 1 Nisan 2018 tarihinde Şengal’den ayrıldı. "Fermana me rakirin" çığlıklarının ardından kendilerini Anka kuşu misali küllerinden yeniden yaratan Êzidî halkı, örgütlenerek mücadelelerini sürdürüyor. Kurdukları YBŞ ve YJŞ güçleri daha da büyüdü ve çetelere, kendilerini yok etmek isteyenlere karşı mücadelenin temel dinamikleri haline geldi.