Nusaybin yeniden 'Nisêbîna rengîn' olacak

  • 09:08 14 Mart 2018
  • Kadının Kaleminden
"1992 yılında Cizre Newroz'unda yapılan katliama başkaldıran ve bunun bedelini üzerinden geçen zırhlı araçlarla parçalanan bedenleriyle ödeyen Nusaybin, iki yıldır var edilen baskılara karşı da halen dimdik ayakta. En ağır bedellere rağmen 92'den bu yana ayakta olan ilçe, her şeye rağmen "Burası yeniden Nisêbîna rengîn" olacak diyor."
 
Gulê Sevcan
 
Temmuz 2015'de başlayan çatışmalar sonrasında öz yönetimin ilan edildiği Nusaybin'de başlayan ve tarih boyunca hatırlanacak olan direniş ikinci yılına girdi. "Halkın direniş destanıdır" denilen ilçede barikatların önünde sabahlayan tanklara ve bombardımanlara karşı direnen halk, üzerinden iki yıl geçen direnişin her dakikasını bir an bile unutmuyor. Önce çatışma, ardından yasak, sonrasında bombardıman ve onun da ardından yıkıma direnen Nusaybin halkı, bütün yaşananlara inat halen dimdik ayakta duruyor.
 
92'den bu yana direnişin izleri…
 
Nusaybin onlarca sanatçıya ilham veren, üzerine şarkılar yazılan, vakti zamanında Suriye'ye sürgün edilenlerin Qamişlo sınırında kaçak sigara tüttürüp üstüne hasret türküleri yaktıkları kadim kent. "Benim dilim senin devletini sarsıyorsa, demek ki devletini benim temellerime dikmişsin" diyen Kürt basınının piri bilge Apê Musa'nın Kürdi toprakları. 1992 yılında Cizre Newrozu'nda yapılan haksızlığa karşı başkaldıran ve bunun bedelini üzerinden geçen zırhlı araçlarla parçalanan bedenleriyle ödeyen Nusaybin, iki yıldır var edilen baskılara karşı da halen dimdik ayakta. En ağır bedellere rağmen 92'den bu yana ayakta olan ilçe, her şeye rağmen "Burası yeniden Nisêbîna rengîn olacak" sözlerini bir an olsun dilinden düşürmüyor.
 
Adı direniş ile özdeşleşen yer
 
İlçeye yeni gelen herkesi, "burası Nisêbîna rengîn rengin… Buraya hoş geldin" diyerek karşılayan halk, ilçede iki yıldır hayata geçirilen baskılar sonucu oluşan durgunluğa karşı ne dillerinden ne de kültürlerinden vazgeçmiş değil. Özyönetim sürecinde devlete "sendrom" yaşatan yer olarak hafızalara kazınan ilçe Bagok Dağı düzlüğünde Qamışlo sınırına sıfır noktada bulunuyor. 92 Newroz'undan bu yana var edilen bütün baskılara karşı direnen ve adı direniş ile özdeşleşen ilçeye gittiğimde burada ünlü olan tek şeyin direniş değil, kaçak çay ve sınır olduğunu da öğreniyorum.
 
Direniş 134 gün sürdü
 
İlk olarak Temmuz 2015 tarihinde çatışmaların yaşandığı ilçede aralıklarla 6 kez ' Sokağa çıkma yasağı' ilan edildi. Bu süre içerisinde bütün yasakları direnişleri ile kıran halk 14 Mart 2016 tarihinde başlayan ve 134 gün sürecek olan bir direnişe öncülük etti. Neredeyse bütün asker ve polislerini ilçeye yığan devlet 72 gün boyunca hayata geçirilen direnişte ağır kayıplar verdi. Tarihe 'Nusaybin sendromu' olarak geçecek olan direnişin ilk adımları bu süreçte atıldı.
 
Geride Şirin Sokak ve anıları kaldı
 
Nice direnişe ev sahipliği yapan, nice güzel kadınları bağrına basan ilçede, iki yıl önce hayata geçirilen direnişi halk halen sahipleniyor. Aylar süren direnişten sonra yıkımla yerle bir edilen 6 mahallede yapılan TOKİ'leri uzaktan izleyerek eski günlerini yad eden halk, en çok da her şeyin başladığı iki yıl öncesine kadar ilçenin kalbi konumunda olan Şirin Sokağı düşünüyor. Direnişi görmediğimiz halde tanıştığımız her bir yurttaşın yasak hikâyesinden, çocukların genç gördüğünde "Aa dağların çocukları geldi" deyişinden halkın o günlerdeki heyecanın iliklerimize kadar hissediyoruz.
 
Güneşin batışı kurşun izlerinden yansıyor
 
Çarşısından başlayarak gezmeye başladığımız ilçede ilk karşılaştığımız binanın kurşun izleri bizi şaşırtmıyor. Toplarla adeta " Vurdular ama yıkılmadım" diyerek ayakta duran bina, halen meyve satan bir manava ev sahipliği yapıyor. Toplar sonucu açılan kocaman delikleri ile her gün Zeynel Abidin mahallesinde batan güneşe eşlik eden bina, direnişin en somut halini bize yansıtıyor. Delik deşik ama yaralarından güneşi en net şekilde yansıtan metruk binayı geride bırakarak yürümeye devam ediyoruz.
 
Yıkık bir park, hastaneye yerine karakol ve TOKİ'ler…
 
Sınır duvarlarına baka baka ilerlediğimiz ilçede en son Musa Anter Parkı'na giriş yapıyoruz. "Eskiden burası yemyeşildi ağaçlarının altında sabahlardık" denilen parktan geriye sadece parkın yıkılan duvar taşları kalmış. Altında bomba patlamış yamulsa da halen var olan köprünün karşısında yapılan kocaman karakol ise gözümüzden kaçmıyor. Park ve karakoldan sonra gözümüze çarpan bir diğer şey de boylu boyunca uzanan ve nereye kadar devam ettiğini tahmin edemediğimiz kocaman TOKİ'ler oluyor. 6-7 kat halinde beyaz tuğlalar ile 'Tarihe uygun' denilerek 6 aydır yapımı devam eden kocaman TOKİ'lere aramıza sınırı dere koyuyor. Şehrin üstünde bir ucube gibi büyüyen TOKİ'lerin Cizre, Şırnak ve Sur'da yapılardan farkını ilk baktığımızda anlıyoruz. Birbirleri ile arada çok az mesafe bulunan küçücük odaları ve sağlam olmayan inşası ile göze çarpan TOKİ'lerin yan tarafından var olan evler ve insanlarla alakası yok.  
 
Direnmeyi unutmayan çocukların kenti…
 
Karşımızda büyüyen karakolla bakarak, eski mahalleyi anlatmaya başlayan Nusaybinli bir genç, "Burası eski hastaneydi, burası yıkıldıktan sonra karakol oldu. Şurası da Şirin Sokak'tı, biraz ilerisinde de bizim evimiz vardı. Evimiz iki katlı her Nusaybinlinin evinde olduğu gibi kocaman bir bahçesi de vardı. Şimdi yanılmıyorsam yerine okul yapıyorlar" derken, gelen bir bağırış sesiyle arkamıza bakıyoruz. TOKİ'ler ile mahalleyi birbirinden ayıran tellerin arkasından koşan iki çocuğun " bıreve, bıreve (kaçın kaçın)" sesleri geliyor. Arkalarından koşan adamın ise ellinde çocukların büyük ihtimal almak için alana girdiği demir çubuk vardı. Elindeki çubukla konuşmasından da anladığımız kadarıyla Türk olan TOKİ işçisi iki çocuğu olanca hızıyla kovalıyor. Bir memleket meselesi haline gelen olayda karşıda bulunan çocuklar da koşanlara cesaret veriyor. İşçiyi alt eden iki çocuk demir almak için girdikleri alandan tellerin altından çıkıp dereyi de geçerek çıkıyor. Onlar için bir oyun olsa da bizlerin aklına ilk gelen Nusaybinli çocuklar direnmeyi biliyor oluyor.
 
'Kimse burası bitti sanmasın'
 
Çocukların ardından TOKİ'lere karşı parkta bulduğu bir düzlük üstüne oturan iki kadınla karşılaşıyoruz. Gözlerini bir an olsun ayırmadıkları TOKİ'leri kucaklarında çocuklarıyla izleyen kadınlardan biri çektiğimizi fark etmeden ağıt yakmaya başlıyor. "Le le daye" diyerek başlayan ağıtın ardından konuşmaya başlayan ve adının Leyla olduğunu öğrendiğimiz kadın, "Şurası benim evimdi. Şimdi üstünde 6 katlı bir TOKİ var. Şirin Sokak'ın hemen başında kalıyordu.  Eskiden bir olay oldu mu ilk orada olurdu. Şimdi tabi sokaktan eser yok. Çatışma zamanında aylarca içeride kaldım. Kurşunların bombaların hepsi ilk benim evime geliyordu. Ama yine de bir an olsun çıkmayı düşünmedim. Çocuklarımı alıp bodrumlarda sabahladım. Ama evimi bir an olsun bırakmak istemedim. Şimdi onu uzaktan izliyorum. 'Bundan daha büyük acı mı var' diye sorarsan evet var. O evler benim anılarım yaşamım üzerine inşa ediliyor belki ama oranın altında cenazelerimiz var. Kimse sanmasın ki biz orayı bırakmakla Nusaybin'i bıraktık. Burası eski Nisêbîna rengîn olacak. Kimse sevinmesin, insanların öfkesi dışarıya taşacak elbet bir gün" diyor.
 
 Muğdat'tan diğer çocuklara bilye oynama geleneği…
 
Seyrini bozmak istemediğimiz anneden sonra derenin diğer tarafında yer alan Mahalle Koçera'ya geçiyoruz. Geride kalan birkaç ağacın altında çocuklar bilye oynuyor. Bilye oynanan yer Nusaybin olunca tabi aklımıza hemen çatışma döneminde sokakta bilye oynarken taranan ve hayatını kaybeden 12 yaşındaki Muğdat Ay geliyor. Evinin olduğu Dicle Mahallesi'nde sokakta oynarken zırhlı araçtan yapılan tarama ile hayatını kaybetmişti Muğdat. Çatışmada boş kovanları bilye niyetine toplayan çocuklar şimdi gerçek bilyeler ile "Bilye oynamak devlet bütünlüğünü bozmaz" dercesine heyecanla oyunlarını oynuyor.  
 
Direniş türküleri halen yankılanıyor
 
Yola devam ettiğimizde her ne kadar duyduğumuz tek ses TOKİ'lerin inşa sesleri olsa da mahallede o dönemde yükselen direniş türkülerinin halen dinmediğini görüyoruz. Geçtiğimiz yıllarda yaşamını yitiren siyasi tutsak Aram Akyüz'ün bestelediği, "Gûlamin Gûla Mêrdînê, serhildana Nisêbînê -Benim gülüm Mardin'in gülü, Nusaybin'in direnişi" stranının her an yükselebileceği mahallede yurttaşlar ile yaptığımız görüşmeler geçmişe dair edindikleri deneyimleri ortaya çıkarıyor.
 
'Kızların ve oğulların direniş tarihi yazılıyor'
 
"Tarihten bu yana acılarından deneyim kazanan bir halkın direnişi açığa çıktı. Halk konforlu bir yaşam değil onurlu bir yaşam istiyor. Bugün burada sadece 1990'larda babalarını veya annelerini kaybeden oğul ve kızların hikâyesi değil, kendi başlarına olmayı istemeyen, tanınan bir Kürt halkı olmak isteyen oğulların ve kızların direniş tarihi yazılıyor" denilen Nusaybin'den ne olursa olsun direnişin bir an bile dinmeyeceğini anlayarak ayrılıyoruz. Arkamızda TOKİ'leri, bilye oynayan çocukları ve direniş türkülerinin halen yankılandığı sokakları bırakarak…