Serseri mayın kapitalizm

  • 09:10 27 Nisan 2020
  • Kadının Kaleminden
 
 
“Sizce hangisi tehlikeli? Küresel salgına dönüşen Covid-19 virüsü mü yoksa toplumun ve doğanın geleceğini tehdit eden yozlaşmış kapitalist düzen mi?” 
 
Sümeyye Gök
 
Dünyanın gündemi belki de hiç bu kadar aynı olmamıştı. Şimdi insanlık tarihinin bilimsel birikimleri küresel bir salgına dönüşen Covid-19 için çözüm yolu bulunmasının seferberliği halinde. Bölgesel veya ülkesel bir sorun olmayı çoktan aşan ve yeni sistem sorgulamasını da beraberinde getiren bir sancılı dönemin içinden geçmekteyiz. Doğanın üçüncü mucizesi biz insan, yaşama iç güdüsü ağır bastığı için evlerimiz de zorunlu bir korona mahkumiyeti yaşamaktayız. Gerçekten evlerimiz korunaklı mekanlar mıdır? 
 
Biz kadınlar toplumsal rollerin yarattığı geleneksel ataerkil düzen için de en tehlikeli yaşamı göğüslemek zorunda bırakılıyoruz. Toplumsal eşitsizliğin gayrimeşru iktidarları her gün ev içinde kadınların sadece özgürlüklerini değil aynı zaman da yaşamları da tehlike altında olduğu bir düzene tabi olmasını meşrulaştıran dini ve kanuni yasalar hizmet eden buyruklar altında mücadele yürütüyor. Yürütülen her hak mücadelesi cezasızlık politikasıyla son buluyor ya da bu mücadele kollektif örgütlü bir zeminle buluşunca grinin bin bir tonuna mahkum ediliyor. 
 
Kapitalist modernitenin zalimliği mutlak bir gücü temsil ediyordu: Baba=Erkek 
 
Demokrasi ve özgürlük prensiplerinden yoksun olan bu düzen toplumsal dinamikleri de baskı ve zor aygıtlarına göre formüle eder. Artık toplum yararına olan maddi ve manevi değerler ve birikimler bu düzenin hizmetine sokulur. Yaşamın her anı erkeğin iktidarlığını kutsamak için yeniden var edilir. Biz kadınların rolleri “toplumsal değeri ve ederi tamamen efendinin kimliğinde” ad almaya başlar. Ana Tanrıça kültürünün özgürlük bilinci kaybolmuş ideolojik bir anti toplum karşıtı olan ataerkilliğin mutlak hükümdarlığının gücünü kadın üzerinde göstermeye çabalayan şiddet içerikli bir düzenden ötesi değildir.
 
Toplumların tarihsel serüvenlerini analiz edince ortak eylemlerinin ilki barınma ve beslenme olmuştur. Sistem değişimleri ve güç dengeleri toplumun kültürel ve etik anlayışında da kimi değişimler de yarattı. Şimdi barındığımız mekanlar kadın için şiddet ve ölüm mahsenleri haline dönüştürülmüş durumda. Bir taraftan virüsün yayılmasını engellemek için alınan sokağa çıkma önlemleri, diğer taraftan olası gelişen kadın şiddet ve cinayetlerine karşı kendi gündemlerine almayacak kadar önemsiz gören bir devlet aklı. 
 
Sizce hangisi tehlikeli? Küresel salgına dönüşen Covid-19 virüsü mü yoksa toplumun ve doğanın geleceğini tehdit eden yozlaşmış kapitalist düzen mi? 
 
Covid-19 virüsünün ölüm rakamları bizlere korkutucu gelebilir ama her ay dünya da bu rakamlara yakın belki de daha fazla erkek şiddetine maruz kalan Kadın cinayetlerini nereye bırakmak gerek ya da toprak ananın bunca cömertliğine rağmen açlıktan ölen insanları, savaşın yıkıcılığından kaçıp ama denizin dipsiz derinliklerinde oluşan mülteci mezarlığını, devletlerin bitmek bilmez savaş doyumsuzluğunda toprağa düşen çocuk genç yaşlısı erkeği kadınıyla ve yahut iktidar karargahlarını inşa eden ucuz iş gücü cinayetleri, çaresizlik ve geleceğe dair umutsuzluğun derinleştiren psikolojik ruh halinin yarattığı intiharlar ve nice sorunsallıklar nereye bırakmak gerekir. İçi ve ruhu pislik üreten bir sistem miadını doldurmuşken “Demokratik Ulus Paradigması”nın toplumlarda yarattığı yeni yaşam heyecanını su götürmez bir hakikattir. 
 
Bu yüzyıl kadın özgürlüğünün ivme kazandığı yüzyıldır. Dünyanın her yerinde ayakları toprağa basan tüm kadınların ortak özgürlük bilincinin haykırdığı ve dayanışma için mücadele nehrine aktığı yüzyılı olacaktır.