Yedi katmanlı tutsaklık

  • 09:10 21 Nisan 2020
  • Kadının Kaleminden
“İçim parça parça, bırakmışım arkamda binleri. Son adımlarım bu maltayı aşarken.  Sol yanım yarım, sol yanım buruk. Oysa düşümü gömmüştüm gül ağacının toprağına, birlikte arşınlayacağız bu maltanın adımlarını.”
 
Sümeyye Gök
 
Akşama doğru havalandırmada oturmuşuz. Dipsiz bir kuyunun için de hazan mevsiminin rüzgarı yüzümüzü okşasın saçlarımızın binlerce teline değip geçsin diye rüzgarın gelmesini bekliyoruz. Bazen çok cömert olur bazen de o dip kuyunun derinliklerine ne güneşinin ışıltısı ne rüzgarın serinliği girebiliyor. Rüzgar bir fısıltıya dönüşür, güneş ise yaramaz bir çocuk gibi bizlerle hep saklambaç oynardı. 
 
Mevsim sonbahar ya. Sarı sıcaktır ağaç yaprakları, toprağa düşen gazeller. Rüzgar, her değişinde nazlı nazlı süzülür görünmez huşunun için de. O yüzden Hazan mevsiminde en çok onlara yarenlik yakışır. 
 
Küçük bir havalandırmada oturmuşuz dip dibe başım göğe doğru gözlerim kapalı. Mevsim sonbahar oysa bur da yapraklar dökülmüyor. Ağacı olmayan bir mekanın ilkbaharı ve sonbaharı da olmaz. Mevsimsizdir. Ya yazdır ya da kıştır. 
 
Bizim mahkumiyetimiz düşünce suçlusu oluşumuzdandır. En tehlikelisi. Mahkeme salonlarında adaletin sopasını tutmuş küçük tanrılar tarafından gökten yağdırmaya başlar sayısız 36’lık müebbetleri. Heybede birikmiş hayaller ve düşler. İçmişiz ya devrimin meyini, sarhoş etmiş bizi Özgürlük.  Olu vermişiz düşünce suçlusu. Baş etmez kimse bizimle. Ne de olsa sistem karşıtlarıyız. 
 
 Dert ettik kendimize geleceği, toplumun sorunlarını. Diyemedik oyna sen de üç maymunu. Görme; bu açlığı, yoksulluğu, ölümü, adaletsizliği. Duyma; sokaklarda, meydanlarda, barikatlarda direnenlerin sesini. Bilme; demokratik ve özgür yaşam öğretilerini.  Zihnimizin lügatinden silmişiz korkuyu ve mücadelesizliği. Bu yüzden adımız olmuş devrimci. Hani der ya Ahmet Kaya: Biz şimdi devrimci olduk geri dönmekte olmaz. Bundandır ki kaçınılmaz olan zindanların soğuk kurşuni rengine mahkumiyet. 
 
Zindanlar olmuş toplama kampı, bir yatakta yatmışız üç kişi... Hani derler ya betonun ruhu da olmaz duygusu da. 
 
Geldi benim tahliye günüm. Açıldı yedi kapılı demir süngü. Arşınladım her bir karesini. 
 
İçim parça parça, bırakmışım arkamda binleri. Son adımlarım bu maltayı aşarken.  Sol yanım yarım, sol yanım buruk. Oysa düşümü gömmüştüm gül ağacının toprağına, birlikte arşınlayacağız bu maltanın adımlarını.
 
Şimdi salgın yayılmış tüm dünyada. Ölüm yayıldıkça yayılıyor. Kepçeler toprağa, toplu mezarlar için vuruyor. Binleri aşan ruhu çekilmiş bedenler için. Evlere kapanmış tüm dünya korku ve panik. Tüm hijyen malzemelerini biriktirmişiz evimizin dip köşelerine. Giymişiz yedi katmanlı eldivenleri maskeleri elbiseleri. Sınırsız bir yaşamı garantiye alma çabaları... Ve ölümün soğukluğu. 
 
Herkes kendini koruma çabası içindeyken, nasıl olurda görmezden gelinir; binlerce insanın sadece insan hakları mücadelesi yürüttükleri için cezaevinde oluşu. Dengesi bozulmuş bir adaletten adil ve vicdani kararlar beklemek beyhude. 
 
Değişecek bu düzenin zalimliği. Kazanan özgürlük olacak, demokrasi olacak. Boş yere dememişler bu mücadelenin  “sonu muhteşem olacak”.