‘Keşke bana ait olmasaydı bu hikaye’

  • 09:15 19 Nisan 2020
  • Kadının Kaleminden
“Hamileliğinin 6’ncı haftası. “Köy yerinde, kocasız, karnında bebekle olmaz” diyen köyün kadınları, bir araya gelir, en ağır işleri yaptırır Zeynep’e. Karnına basılır, su taşıtılır. Mercimek büyüklüğünde bebek bu, tutunamaz. Zeynep bebeğini kaybeder.”
 
Arjin Dilek Öncel
 
Zeynep’in hikayesini bilmeyen yoktu ilçede. Onun unutmak istediklerini hatırlatmaya gidiyorduk. Kendi hikayesine yabancı olmak isteyen bir kadından yaşadıklarını dinlemeye. 
 
Diyarbakır’ın Dicle ilçesinde, arkadaşına ait küçük bir dükkan işleten Zeynep’le görüşmek için dükkanın önünde bekliyoruz. Biraz gecikmeli geliyor. Daha önce hiç görmediğim bu kadını yolun öte tarafından diğer kadınlardan hemen ayırt edebildim.  Mahcup, başı önünde yürüyor. Başı önünde olduğu için bizi bir süre fark etmiyor. 
 
Başı önünde yürüyor. Bu bir suçluluk duruşu değil, yılların yorgunluğunun yanında, alimallah bir erkek ile göz göze gelir korkusu. Zeynep toplumun kendisine dayattıklarının farkında. Bu korkuyu “Yıllardır bize öğretilenler” diye açıklamaya çalışıyor. 
 
Dükkanın kapısını açıp bizi içeri buyur ediyor. Güler yüzlü bir kadın. Omuzlarındaki yükü görmemek mümkün değil. O yaşadıklarını anlatacak, biz ise her türlü şiddete karşı hayatta kalan bir kadını yazacaktık. Zeynep hala hayatta olmasını yıllarca verdiği direnişe bağlıyor. 
 
Yaşadıklarını anlatmadan önce, uzun yıllar unutmaya çalıştıklarını anlatmanın zor olacağını söyleyip, zaman kazanmak için gündelik şeylerden bahsetti.  Yaşadığı ilçenin coğrafyasının cennetin bir parçası olduğunu söyleyerek başladı konuşmasına.  Cennet deyince ona rivayete göre cennetten kovulan Havva’nın Dicle’ye atıldığından bahsettim. 
 
Rivayete göre, Havva “yasak” olan bir işe kalkışır ve tanrı onu cezalandırır. Cennetten kovulan Adem ile Havva ayrı noktalara gönderilir.  Havva’nın atıldığı yer Dicle’dir. 
 
Zeynep 42 yaşında. 12 yaşından öncesini hatırlamıyor. 12 yaşından sonrasını da unutmak istemiş. “Hafızam bana öyle bir oyun oynuyor ki, yaşadıklarımı unutmak isterken, tüm hayatımı unuttum” diyerek içinde bulunduğu ruh halini anlatıyor. 
 
Dicle’nin Akrag (Biçer) köyünde dünyaya gelen Zeynep, henüz 1 yaşında babasını kaybeder. Evin tek kızı. İki de ağabeyi var. 12 yaşına gelen Zeynep, 22 yaşında olan amcasının oğlu ile zorla evlendirilir. Resmi nikah kıyılmaz, çünkü Zeynep henüz reşit değildir. 
 
Zeynep, bu evlilikten hamile kalır. Henüz 12 yaşında bir çocukken eşinden şiddet görür. Gördüğü şiddet karşısında, ailesinin yanına dönen Zeynep’in karnında mercimek büyüklüğünde bebeği vardır. 
 
Artık ailesi ile yaşayan Zeynep’in teyzesinin oğlu Cuma, ara sıra teyzesini ziyarete gelir. Bu olay Zeynep’in ayrı yaşadığı eşine iletilir. 
Zeynep’in eşi, teyze oğlunun yolunu keser ve onu öldürür, cinayetten tutuklanır. 
 
Bu olaydan sonra Zeynep için işkencenin ikinci perdesi başlar. Teyzesinin oğlundan sonra ikinci cinayete tanık olur. Hamileliğinin 6’ncı haftası. “Köy yerinde, kocasız, karnında bebekle olmaz” diyen köyün kadınları, bir araya gelir, en ağır işleri yaptırır Zeynep’e. Karnına basılır, su taşıtılır. Mercimek büyüklüğünde bebek bu, tutunamaz. Zeynep bebeğini kaybeder. 
 
Zeynep, işkence yapılarak kendinden alınan bebeği için,  “O büyüyecek, benden bir parça doğacaktı. O yıllara dair her şeyi unutmak istedim. Öyle de oldu. Çocuktum birçoğunu unuttum” sözleri ile yaşadıklarını unutmak için yıllarca hafızasına müdahalede bulunduğunu söylüyor.  
 
Dicle ilçesinin dört tarafı ziyaretlerle çevrili. Bunlardan biri Koyla Aşık’tır. Köyde dileği olan herkes oraya koşar. Köyün ortasında bulunan bu ziyarete gidip dua edenlerin dileklerinin kabul olduğuna inanılır. 
 
Zeynep için köyden ilçeye göç başlamıştır. Annesi ve ağabeyleri köyü terk etme kararı alır. Zeynep, henüz 15 yaşında. Köyü terk etmeden önce yüzünü Koyla Aşık’a dönüp dua eder, “Gözlerimi açıp kapatıncaya kadar bu acı geçmiş olsun. Bir daha bu köye dönmeyeyim” der. Öyle de olur 25 yıl köyüne ayak basmaz.  
 
“25 yıl oldu. O köye bir daha gitmedim” diyen Zeynep için geldiği ilçe merkezinde bu sefer tecrit hayatı başlar. 
 
7 yıl boyunca yaşadığı evden dışarı çıkmasına izin verilmeyen Zeynep’in, dünyası odasının penceresinden gördüğü dar bir sokaktır. O sokağın başında bir ağaç, Ağaç yaprak döker, yine yeşillenir, böyle 7 yıl geçer. 7 yıl tek bir oda, bir pencere bir ağaç. Ağaçta yaprak. 
 
 Hiç okula gitmeyen Zeynep, okuma yazma öğrenmenin yanında ilçede tüm genç kadınların çeyizini hazırlar. “Hepsinin sandığında katkım vardır. 7 yıl boyunca evde dantel ve el işi yaptım.”  
 
Yaşadıklarını hatırlayınca zaman zaman dili tutulan ve ağlayan Zeynep, “Keşke şu hayatta tek bir hatam olsaydı da, bir hata sonucu başıma bunlar geldi deseydim. Biz hata yapmadan bedel ödetilen kadınlarız” sözleriyle kendisine yaşatılanlara karşı koyamadığı için kendine öfke duyduğunu ifade ediyor.   
 
Evde hapis hayatı sona ermiştir. Şuan 42 yaşında olan Zeynep, son 6 yıldır küçük bir dükkan işletiyor. 
 
“Tüm ilçe halkı bana güveniyor. Seviyorlar da. Dedikodu olur diye, yıllarca yalnız bakkala bile gitmedim. Dükkana erkek müşteri gelince tedirgin oluyordum.  Evdeki tüm teknik işleri ben yaptım. Tamirci çağırmadım. Buralar küçük yerler. Kadın olmak çok zor. Hele bir de hala bekarsanız…” 
 
Hayal kurmayı bırakmış ancak yaşamak için büyük bir mücadele veren Zeynep, “Evim kira anneme ben bakıyorum. Tek amacım kimseye muhtaç olmamak. Çocukluğum gitti, gençliğim gitti. Ancak hayat devam ediyor. Hayatta kalmayı başardım. Bundan sonrasını da başaracağım” diyor. 
 
Zeynep, 15 yıl sonra cezaevinden çıkan eski eşinin hala psikolojik şiddetine maruz kalıyor. Bu baskılarla hala mücadele eden Zeynep, bir daha evlenmeyi ise hiç düşünmemiş.