Tarsus zindanından direnişin bahar kokulu kadınları

  • 09:02 13 Nisan 2019
  • Kadının Kaleminden
“Bu topraklarda her saniye tarihe tanıklık edersiniz, her saniyesi ayrı bir var oluş mücadelesidir. Hele bazı anlar vardır ki, ‘ben de varım’ dersiniz. Bu eylem de böyle bir eylem. Yaşamı bu kadar çok seven bu güzel insanların sesine ses olalım.”
 
Zehra Doğan
 
Sabahın şavkıyla uyanıyor tutsaklar. Yine bilindik bir esinti yalıyor parmaklıkları. Kara postal sesleri basıyor koğuşu ansızın. ‘Sayım’ diye bağırıyor aralarından biri. Ne ayağa kalkan ne sayım düzeni alan ne de dönüp bakan var. ‘Tak rak’ sesleriyle sayıp gidiyorlar ama yine de hissettirmek istiyorlar baskılarını. İnşasına 11 Temmuz 2013’te başlanan Tarsus Ceza İnfaz Kurumu Kampus Cezaevi Türkiye’nin en büyük cezaevlerinden biri.  Faaliyete geçtiği 2017 yılından bu yana adını işkence ve kötü muameleyle gündeme getiren bu cezaevinde ayakta sayım dayatması, çıplak arama ve kötü muameleye karşı siyasi tutsakların başlatmış olduğu direniş eylemleri aylarca devam etti. Darp, süngerli oda ve ağır fiziki işkencelere karşı direniş eyleminin büyütüldüğü bu cezaevinde tutsaklar hücre cezaları, sürgün ve açılan davalara rağmen büyük bir direnişle baskıları püskürtmeyi başardı. 
                                          
Son dönemlerde ise adını sık sık zindan direnişiyle duyuran Tarsus Cezaevi’nde şimdi de tutsaklar, DTK Eşbaşkanı ve HDP Hakkari Milletvekili Leyla Güven öncülüğünde tecride karşı başlatılan açlık grevi eylemini sahiplenmiş durumda.  5 Ocak tarihinden bu yana Menal Temel, Nurşen Tekin, Hatice Kaymak, Dilan Yıldırım, Leyla Teymur, Dılbırin Turgut’un sürdürdüğü eyleme 3 Mart tarihinde onlarca koğuş arkadaşı katıldı. Direnişin büyüyerek binlere ulaştığı zindanlarda açlık grevi eylemcilerini anlatalım istedik. 
 
Menal Temel
 
Kıvrım kıvrım saçları, incecik ve esmer genç bir devrimci. Daha 15 yaşında mücadeleye katılmış. Polis tarafından 13 kurşunla katledilen 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’ın memleketinden Menal. Mardin’in Kızıltepe ilçesinden. Çocukların ‘terörist’ diye katledildiği topraklarda ‘erken büyüyor çocuklar.’ Menal de, erken büyüyen çocuklardan. İlkokul yıllarından bu yana hep mücadele etmiş, evden kaçıp eylemlere katılmış, Uğur Kaymaz’ın heykeli önünde düşüncelere kapılmış sorgulamış hayatı. Menal’in polis tarafından Diyarbakır’da tutuklandığı dönem de sıradan bir dönem değil. O gözaltına alındığı sırada bombalar patlıyordu memleketinde. Sur, Nusaybin, Cizre, Dargeçit, İdil, Yüksekova ve Derik’te. Tutuklandıktan kısa bir süre sonra Menal’e  ‘örgüt üyeliği’ hükmü ile 7 buçuk yıl ceza verilir. Hükmü açıklayan mahkemeyi protesto eden Menal’in ‘Baskılar bizi yıldıramaz’ sesi yankılanır adliye koridorlarında. Bu kez asker tarafından işkenceye maruz kalan Menal, önce Amed Zindanı ardından adını işkencelerle duyuran Tarsus zindanına sürgün edilir.
 
Öyle bir sesi vardır ki Menal’in onu dinleyen tüm tutsakların yüreğinde kocaman bir esinti yaratır. Alıp götürür tutsakları yakılmış yıkılmış topraklarına, hep birlikte özgürlüğün ekinlerini ekerler ezgileriyle. Bu yüzdendir ki Menal, her türkü söylediğinde idare tarafından ‘disiplin soruşturması’ başlatılır. Şimdi Menal, açlık grevinde ve günden güne eriyor. O’nun eriyen bedeninde durmadan çarpan yüreğinden akıttığı devrim türkülerini duyuyor musunuz? 
 
Dilan Yıldırım
 
Menal ile Dilan aynı koğuşun grevcileri. Her koğuştan iki arkadaş öncü grupta yer alıyor. Dilan, Muşlu gencecik bir kadın. Menal’in söylediği şarkılara eşlik ediyor ara ara. Çoğunlukla siyasal tartışmalara katılıyor. Bir de koğuştaki arkadaşlarının espri konusu yaptığı incecik beline sardığı şutiğiyle tam bir devrimci oluyor güzel Dilan. Annelerin onların adına çıkardığı şarkılara eşlik ediyor gülümseyerek. Bir de grev süresince bileklik yapmayı öğrenmiş, her gün bir ip bileklik örüyor, veriyor arkadaşlarına ‘grevci hediyesi’ diye. Hatıra diye saklıyor koğuş arkadaşları, grev başarıya ulaşıncaya dek herkes zulasında saklıyor Dilan’dan gelen el emeği göz nuru bilekliklerini. 
 
Günlük rutin tartışmaları ise kilo. Her sabah ve akşam, revirden kilo ölçmeye gelindiğinde hemen suratları düşer, ‘Neden bu kadar az kilo veriyorum. Şimdi bizim bir şey yediğimizi düşünecekler’ diye. Bundan dolayı üzüntü duyan Dilan da Menal de Hatice de Nurşen de Dılbırin ve Leyla da Tarsus zindanının en zayıf arkadaşları. Hepsini toplasanız 100 kilo etmez. Menal, 45 kilo, Hatice 39 kilo, Dılbırin 43 kilo, Dilan 45 kilo, Nurşen ise 40 kiloydu daha açlık grevine başlamadan önce. 
 
Hatice Kaymak
 
Her sabah erkenden el kadar havalandırmada voltasını eksiltmez Hatice, yani bizim Xecemiz. Vızır vızır halleriyle, oradan oraya koşturmaları ve uzun uzun siyasal süreç tartışmalarıyla koğuşa renk katanlardan. Onunla havalandırmada ya da ranza altında karşılaşmaya görün, iri gözleriyle sizi kendisine çeker adeta. Başlar binlerce yıllık erk hakimiyetin gelmişinden geçmişine söz etmeye. Günlerdir açlık grevinde olan bu gencecik kadın yorulmak nedir bilmiyor, her sabah saat 07.00’da kalkar, gece yarısına kadar durmadan siyasal tartışmalar yürütür. Bazen takılır koğuş arkadaşları Amed üzerine espriler havada uçuşur. Xece Diyarbakır’ın Dicle ilçesinde doğan 23 yaşında gencecik bir kadın. İlk mücadeleye katılımı üniversite yıllarında başlamış. O günden bu güne durmak nedir bilmiyor, ‘dursun’ diye hapsetmişler ama onun deyimiyle içerde dışardakinden on kat daha hareketli. ‘Örgüt üyeliği’nden 9 yıl hüküm verdiler Xece’ye. Sıklıkla da cezaevi idaresi tarafından disiplin soruşturmaları açılır Xece’ye. Sebep? Bizce sebep, Xece’nin iri gözleri. Yani Amedlice ‘ne baxisen ma bi mesele vardır’ bakışı. 
 
Nurşen Tekin
 
Sümbül Dağı’nın naif çiçeği kokan Nurşen. Hakkarilidir kendisi. 11 yıldır içerde, 18 yaşında tutuklanmış ‘üst üyelikten’ de hüküm giydirmişler jet hızıyla. Hakkında açılan dosyaları saymıyoruz bile. İçeriye girdiği gibi hala eteklerinde büyüdüğü Sümbül Dağı’nı herkesten daha net hatırlıyor, herkesten daha iyi Hakkari aksanı konuşuyor, herkesten daha iyi çiçeklerin kokusunu duyumsuyor. ‘Hissediyorum heval’ diyor, ‘hissediyorum.’ Hissediyor Nurşen, yaşamı hissediyor, duyumsuyor akıp giden hayatı ve en küçük zerresine kadar yaşıyor her anı. Dışardaki milyonlarca insandan daha iyi biliyor yaşamanın ne kadar güzel şey olduğunu belki de. Bedenini açlığa yatıran bu kadın yaşamı, Sümbül Dağı’nı ve onun rengarenk çiçeklerini hepimizden daha çok seviyor. Nurşen’in bazı geceler demir parmaklıklı penceresinden mırıldandığı Cegerxwin’in ‘Gulfıroş’ şiirinin ezgisine iyice kulak kabartsanız duyarsınız. 
 
Leyla Teymur
 
C-4 koğuşunun ilk eylemcilerinden Leyla. Yuvarlak, gülümseyen yüzüyle her an karşınızdadır Leyla. Bir espri olsa da gülse Leyla. Gülmeyi en çok seven arkadaşlardandır Leyla. Nedendir bilinmez, gülmek en çok Leyla’ya yakışıyor.  Leyla da grevdeki diğer arkadaşlar gibi gencecik, daha 22 yaşında. 2 yıl önce Urfa’da gözaltına alınıp tutuklanmış. Onun da hükmü jet hızıyla verilmiş, ‘örgüt üyeliği’nden. Ardından Tarsus zindanına sürgün edilmiş. Gittiği her yere neşesini de götüren, hayatta imkansıza asla yer vermeyen biri Leyla. Yaşamda her şeyin mücadeleyle kazanılacağına, umudun, mücadeleye inancın kazancın yarısı olduğuna gönülden bağlı. Yaşama sıkı sıkı sarılan, onun en küçük esintisinden mutluluk duymayı başaran bu devrimci kadının beton duvarları aşan yaşam sevinci, toprakları ısıtmaya başlayan bahar güneşiyle harmanlanıyor. 
 
Dilbirîn Turgut
 
Açlık grevindeki gazeteci arkadaşımızdır, söylemi ve eylemiyle kendini gösteren hissettiren, sevdiren güzel kadın. İncecik, narin, naif yoldaşımız, açlık grevi eylemine katılmak için ‘bu eylemde ben de varım’ diye günlerce, haftalarca ısrar eden inatçı yoldaşımız Dilbirîn. Yüreği öyle güzeldir ki Dilbirîn’in onu daha tanıdığınız ilk anda yüreğinize alırsınız, incecik ellerini avuçlarınıza alıp ısıtırsınız sevginizden. Mardin’in Kerboran (Dargeçit) ilçesinde doğan Dilbirîn’in gencecik yaşamına sığdırdığı koca bir mücadele hayatı var. Mücadelenin ne demek olduğunu, daha çok küçük yaşlardayken, sokaklarından eksilmeyen postal seslerinin yankısıyla yaratılmaya çalışılan korku politikalarına karşı duranlardan öğrenmiş. Nitekim kendisi de büyünce kadın kimliğiyle bu mücadelenin içinde yer almış. Köy muhtarı babasının ölümünden sonra muhtarlığa adaylığını koymuş ve kazanmış. Başlar başlamaz da hedef olmuş zaten. Köy yakınlarında çıkan çatışmaların ardından ‘yardım yataklık yapıyorsunuz’ diye kendisi ve annesini gözaltına almışlar. Birkaç yıl sonra da hüküm almışlar ve bu yüzden yıllarca firar yaşamış Dilbirîn.  5 yıl firar yaşamı sürmüş Dilbirîn, ardından da bir şekilde yakalanıp tutuklanıyor. Şimdi o da Tarsus zindanında aylardır açlık grevinde. 
 
Yakın zamanda Dilbirîn’den haber geldi, kan kusuyor, bir deri bir kemik kalmış gazeteci arkadaşımız. Onun ve binlerce tutsağın, Leyla Güven’in talebinin talebimiz olduğunu unutmayalım. Yaşamı bu kadar çok seven bu güzel insanların sesine ses verelim.