‘Dünya acı çekiyor ama kötülerden değil iyilerin sessizliğinden’

  • 09:01 27 Şubat 2019
  • Kadının Kaleminden
“‘Dünya çok acı çekiyor ama kötü insanların şiddetinden değil, iyi insanların sessizliğinden’ der Napolyon. Artık bu sessizlik son bulmalı. Bedeni, ruhu, ölü topraktan arındırmanın, toplumsal vicdana kulak vermenin tam da zamanıdır.”
 
Nurşen Tekin
 
Evet biz Kürtler hep açtık ve hala da açız. Tarih Kürtlerin açlığı ile dolu. Ne zaman tokluğa soyunduysak, “siz açlığa mahkumsunuz tokluk sizin neyinize” der gibi ya vurulduk ya süründürüldük ya da kalem kırıldı ip geçildi boynumuza. Her bir hücremiz bir yere savruldu… Bu hücrelerin bir bedende birleşip hayat bulması herkesçe ümitsizdi. Zira tarih gözler önündeydi ve bunu kimse değiştiremezdi. Tarih yazılmıştı, çizilmişti, belliydi. Birileri mutlak tok birileri mutlak aç! Tokluk- Açlık ile ilgili ne hikayeler ne masallar kazıtıldı hafızalara, tarihin zorunluluk sopasıyla. Uzun bir zaman aldı bu sopalı hafızayla yaşamak. Ta ki tokluğa soyunup “bizler açız” diyen sesler yükselene kadar ve şu an milyonlar haykırıyor açız açız…
 
Dervişane bir yaşama soyunmuş bizler maddi olana yani barbunyaya, nohuda, fasulyeye, makarnaya aç değiliz. Bizler özgür bir yaşama açız. Kendi rengimizle, kendi kültürümüzle akmaya, kendi dilimizle sınırsızca türkü söylemeye açız. Çocuklarımızın ağız dolusu gülüp oyunlar oynayacağı toprakların özgürlüğüne, anaların yanıp kavrulan yüreklerinin acısının dindiği gözyaşısız bir hayatı solumanın açlığını yaşıyoruz. Bizler yüzyıllardır bunların açlığını yaşayan bir halkın kızları ve oğulları olarak bedenimizi açlığa, ruhumuzu özgürlüğe yatırdık bugün.
 
“Bedenimizi tutsak etmiş olabilirsiniz lakin ruhumuzu asla tutsak edemeyeceksiniz” diye haykıran özgürlük sevdalılarına sevdalanan çocuklarız biz. Amed zindanında zalimlerce yok edilmek istenen insanlığın savunucuları, yaşama umudunun zerresinin bırakılmadığı o karanlıkta yılmadan, usanmadan direndiler. Direnerek yaşamın pusulası oldular. Artık zulüm, zorbalığın, haksızlığın karşısında yoldan şaşılmayacaktı; çünkü Amed zindanında direniş pusulası yaratıldı. Ve bu pusula bugün direnen herkesin yön belirleyicisidir. Biyolojik pusulası açlıkla terbiye edilmeye mahkum edilmiş Kürt halkı ve evlatları bu pusulayı felsefe edinerek salt biyolojik-güdüsel bir yaşamı reddettiler. Ve yine bu direniş felsefesiyle bir kalkın varoluşunun dayanağı olan soylu ve onurlu bir yaşamın safında yer edindiler. Bu soylu ve onurlu yaşamda yalnızca Kürtler değil zulmün, baskının altında olan herkesin yer alması ve direnmesi gerekti.
 
Bizler biliyoruz ki varoluşun açlığını yaşayan ve tecrit ettirilen yalnızca Kürt halkının sesi değildir. 20 yıldır her türlü zorluğa akıl almaz insanlık dışı uygulamalara karşı; Amaralı bilge insan Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu’nun ezilen tüm renkleri için müthiş bir direniş ve mücadele içerisinde. Bu görülmeli ve anlaşılmalıdır. Artık bu sessizlik son bulmalı. Bedeni, ruhu, ölü topraktan arındırmanın, toplumsal vicdana kulak vermenin tam da zamanıdır. “Dünya çok acı çekiyor ama kötü insanların şiddetinden değil, iyi insanların sessizliğinden” der  Napolyon… Şu an içinde bulunduğumuz durumun ta kendisi bu cümleler. Kötü olan kötüdür zaten farklı bir beklenti içinde girmiyorsun, lakın ya iyi insanların sessizliği. Zaman insanlık suçu olan tecridi kırmanın zamanıdır. Ve İmralı kilidini kırmanın ruhuna yatırmış Leylalı yüreklerle coşkun ırmaklara akmanın zamanıdır. Leylalı yürekler olarak herkesi çocukluk hayallerine ihanet etmeyen ve tüm çocuklara aydınlık bir geleceği armağan etmeye adanmış bir ömrün etrafında kenetlenmeye çağırıyoruz. Umutluyuz, inançlıyız, moralliyiz; çünkü bizler özgürlük sevdasının şerbetinden içtik ve içtikçe özgürlüğe olan açlığımızı haykıracağız.
 
Kan kırmızısına dönmüş coğrafyamızı maviliğe taşıyarak yürek ve beyin İmralı Adası’nda tecrit altında. Mutlak çözüm, mutlak huzur tecridin kırılmasında oradaki düşüncelerin dışarıya akmasındadır. Bu tecrit kırılıncaya dek açlık grevini sürdüreceğiz. Ve “direnmek ne güzel” diyen yoldaşların yoluna revan olmanın gururunu yaşayarak özgürlüğe aç ruhumuzu bitmek bilmeyen bir azimle başarıya eriştireceğiz. Mehmet Gök’lerin kulağına eğilip fısıldayacağız  “sürgünlerde asılı kalsa da yüreğimiz geride kalan çocukların, çocuklarımızın yüreği artık ülkenin gök kubbesinin altında, özlem bitti” diyeceğiz.
 
Editör Notu: Bu yazı 23 Şubat’ta Tarsus Cezaevi’nde tecride karşı süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eyleminin 50’inci günde kaleme alan Nurşen Tekin, şuan eyleminin 54’üncü gününde.