Şiddetin önünü açan kapılar: Erkek egemen sistem ve işlevsiz hukuk

  • 09:02 23 Eylül 2025
  • Hukuk
 
Pelşin Çetinkaya
 
ADANA - Kadın katliamlarının etkenlerine ve cezasızlık politikalarına dair değerlendirmelerde bulunan Toplumsal Cinsiyet ve Hukuk Çalışmaları gurubu üyesi Cemre Topal, sorunun erkek egemen sistemden ve hukukun aktif bir şekilde işlenmediğinden kaynaklandığını belirtti.
 
Kadına yönelik şiddet ve katliamlar, yalnızca bireysel trajediler değil; aynı zamanda derin bir toplumsal yaradır. Devletin cezasızlık politikalarıyla beslenen bu şiddet, artık yeni bir evreye geçmiş durumda. Her gün binlerce kadın; fiziksel, psikolojik, ekonomik ya da cinsel şiddetin hedefi oluyor. Bu şiddetin temelinde, köklü bir ataerkil yapı ve derinleşen toplumsal cinsiyet eşitsizliği yatıyor. Devletin cezasızlık politikaları ise, yalnızca adaleti engellemekle kalmıyor; aynı zamanda şiddeti meşrulaştırıyor, failleri cesaretlendiriyor. Yasal koruma mekanizmalarının yetersiz kaldığı mevcut sistemde, kadınlar her gün hayatta kalmak için mücadele veriyor. Giderek çözümsüzleşen kadın katliamları sorununa ilişkin ajansımızın derlediği verilere göre; 2025 yılının ilk 8 ayında en az 201 kadın erkekler tarafından katledildi.
 
Toplumsal Cinsiyet ve Hukuk Çalışmaları gurubu üyesi Cemre Topal, ajansımıza değerlendirmelerde bulundu. 
 
‘Patriarkal sistemde sorunlar meydana geliyor’
 
Kadının toplumu inşa ettiğini belirten Cemre Topal, “Simone de Beauvoir, ‘Kadın doğulmaz, kadın olunur.’ dediğinde aslında toplumsal bir inşa sürecinden bahsettiğini anlayabiliyoruz. Dolayısıyla toplumsal olarak inşa edilen bir kadınlığın toplumu da inşa ettiğini düşünürüz. Yani oradaki toplumsal varsayımdan hareketle oluşan kadın, toplumu da belirliyor. Dolayısıyla kadın inşası içerisinde, bir patriarkal ne tür bir sistem istiyorsa, kadın da o şekilde işleniyor. İşte tam da bu noktada sorun meydana geliyor. Fakat bugün savaşların, yıkımların, yolsuzlukların, yoksullukların olduğu ülkelerde kadın kırımının fazla olduğunu görüyoruz. Yasaların uygulandığı, savaşın olmadığı, refah seviyesinin ortalama boyutlarda olduğu ülkelerde kadın haklarının daha ileri bir seviyede ve katliamların az olduğunu görebiliyoruz” dedi.
 
‘Politikalar ve hukukun işlememesi failleri cüretlendiriyor’
 
Cemre Topal, çözüm alternatiflerinin geliştirildiği ülkelerde daha az sorunla karşılaşıldığını ifade ederek, “Örneğin İspanya’da, feminist hareketin yasalara uyguladığı baskılar neticesinde yapılan değişikliklerle sorunlar aza indirgenmiş durumda diyebiliriz. Bunlar bizim için iyi örnekler. Meseleyi daha bütünlüklü ele aldığımızda, aslında kadına yönelik şiddetin münferit bir şiddet değil de topluma biçim veren bir yapı olduğunu tespit edebiliyoruz. Baktığımızda siyasetin daralması, savaşa eğilim, iktidarın otoriterleşmesi, iktidarın savaş heveskârlığı, sokaklarda mafyanın cirit atması gibi  aslında hukukun ters yüz edilmesi, hukukun ayaklar altına alınması, hukuk devleti ilkesinin bir nebze geçerliliği var ise de  onun bile şu an geçersiz kılınması, kadın cinayetlerini işleyen faillerin de cüretine sebep oluyor” diye belirtti. 
 
Savaşlarda kadın bedeninin cephe olarak görülmesi
 
Yoksulluk etkeninin de şiddeti büyük ölçüde tetiklediğini aktaran Cemre Topal, “Bu hukuksuz perspektifin, yine sokaklara kadar yansıyan çatışmaların, mafyaların, cezasızlığın sonucunda cesaret vermesinin yanında, bir de halkın yoksullaşması kadınların seçeneklerini daraltıyor. Ve bu husus, kişiyi şiddete daha fazla boyun eğmek durumunda bırakıyor. Bu yoksulluk-şiddet sarmalı içerisinde kadınların çıkış kapılarını kapatıyor çünkü. Çünkü yoksulluk, en önce hane halkını vuruyor. Yani bütün bunların yanında tabii ki bizim kendi coğrafyamızın  az önce söylediğim gibi savaşa yatkınlığı, savaş heveskârlığı da çok gözle görünür ölçekte. Biliyorsunuz, kadın bedeni savaşlarda bir cephe olarak görülüyor. Bu cephe olarak görünme, tam da patriarkanın aslında militarizmle yoğrulduğundaki görünümü. Bütün bunlar, toplumsal cinsiyet algısındaki eşitsizliği önce perçinliyor. Bu perçinledikten sonra da failleri, aslında boyun eğdirme yolunda daha büyük cesaretle, kadınları daha çok tahakküm altına almaya itiyor” ifadelerini kullandı.
 
‘Dayanışmayı büyütmekten başka seçeneğimiz yok’
 
Cemre Topal, kadınların birçok baskı ve engellemeye karşı büyük direnişler sergilediğini de ekleyerek, “Bizler ise bunlar karşısında mücadelemizi büyütmeliyiz. Kadınların İran'da Jina Emînî ile başlayan, daha sonra da İspanya'da Ni Una Menos, ‘Bir kişi daha eksilmeyeceğiz’ sloganıyla birlikte dayanışarak yürüttüğü koskoca bir mücadele var. Türkiye'de ise bu mücadelede kadın kurumları ya da sizin gibi bu mücadeleye destek veren gazetelerin, ajansların, kurumların varlığıyla birlikte çok güçlü bir durum söz konusu. Fakat ondan da öte, aslında toplumun da değer yargılarını yansıttığı bir persona (rol) olarak karşımıza çıkıyor. Feministlerin ‘Yasta değil, isyandayız!’ sloganı o kadar anlamlı ki... Bugün kadınların cenazelerine de sahip çıkan kadın hakları savunucuları, feminist arkadaşlarımız var. Bu omuz verme yalnızca o tabuta değil, yalnızca yasımızı yaşamak değil, mücadelenin de bir yöntemi. Bizim, kadın mücadelesini güçlendirmek, dayanışmayı büyütmek ve omuz omuza vermek dışında bir seçeneğimiz olduğunu düşünmüyorum” sözlerine yer verdi.