Çocukları korumak mı, reyting kovalamak mı?

  • 09:03 21 Eylül 2025
  • Medya Kritik
 
Derya Ceylan
 
HABER MERKEZİ – Akran şiddeti haberlerinde çocuklar korunmak yerine teşhir ediliyor. Medya; görüntüler, başlıklar ve kimlik detaylarıyla şiddeti yeniden üretirken, çocukların güvenliğini ve haklarını ikinci kez ihlal ediyor. 
 
Televizyonlarda, haber sitelerinde ve dijital medyada yer alan şiddet içerikli haberlerde, çocukların isimleri, yaşları, okulları ve hatta yüzleri açıkça paylaşılabiliyor. Bazen sadece isimlerin baş harfleri veriliyor gibi görünse de, görüntüler veya olayın detayları çocuğun kimliğini kolaylıkla açığa çıkarabiliyor. Peki bu doğru mu?
 
Gazetecilik bu şekilde mi yapılmalı?
 
Haber yaparken esas amaç ne olmalı: Toplumun bilinçlenmesi mi, yoksa haberin daha çok tıklanması mı? Son yıllarda özellikle akran şiddeti olaylarında medyanın çocukları korumak yerine onları izlenme aracı haline getirdiği sıkça görülüyor. Oysa çocuklar, korunması gereken bireylerdir. Onları teşhir etmek, sadece haklarını ihlal etmekle kalmaz, aynı zamanda yeni travmaların da önünü açar.
 
Farkındalık mı, şiddeti sıradanlaştırmak mı?
 
Akran şiddeti olayları her geçen gün daha fazla gündeme geliyor. Ne yazık ki medyanın bu olayları haberleştirme biçimi, çoğu zaman çözüm arayışına katkı sunmak yerine, şiddeti görselleştirerek sıradanlaştırıyor. Olaylar haberleştiriliyor ama bu haberlerde çoğu zaman sorunun nedenleri, eğitim sistemindeki boşluklar, okulun ve ailenin sorumlulukları tartışılmıyor.
 
Bunun yerine, olayın “en çarpıcı” anı servis ediliyor. Şiddetin yaşandığı anın görüntüsü defalarca yayınlanıyor, çocukların yüzleri bulanıklaştırılsa bile çevresel bilgiler onların tanınmasına neden olabiliyor. Bu, hem şiddete uğrayan çocuğun yeniden incinmesine hem de şiddet uygulayan çocuğun toplum içinde hedef alınmasına yol açıyor. Medya, bu haberlerle aslında farkında olmadan (ya da bazen bilerek) çocukların güvenliğini tehlikeye atıyor.
 
Mersin örneği: Şiddeti manşete taşımak
 
21 Ağustos’ta Mersin’in Toroslar ilçesinde yaşanan olay, medyanın etik sınırları nasıl aştığının çarpıcı bir örneği oldu. İki kız öğrenci arasında yaşanan kavga, Tele1 tarafından “Akran zorbalığı korkunç boyutlarda!” başlığıyla duyuruldu. Haberde bir çocuğun arkadaşını darp ettiği belirtilirken, olay detayları oldukça sert ve korku uyandıracak şekilde aktarıldı. İsimlerin baş harfleri ve yaşları verilmiş olsa da, olayın anlatımı ve paylaşılan görüntüler çocuğun kimliğini açığa çıkarabilecek türdendi. Üstelik bu haberde şiddetin nasıl önlenebileceği, okulların nasıl daha güvenli hale getirilebileceği gibi önemli konulara hiç değinilmedi. Bu yaklaşım, habercilikteki “çocukların yüksek yararı” ilkesinin tamamen ihlal edilmesi anlamına geliyor.
 
Muğla örneği: Dijital medya görüntüsüyle yapılan habercilik
 
14 Nisan tarihinde Muğla’da bir okul bahçesinde yaşanan akran şiddeti vakası, cep telefonu kamerasıyla kaydedilen bir video sayesinde hızla yayıldı. Görüntüler önce dijital medyada dolaşıma girdi, ardından ana akım medya kanallarında da kullanıldı. NTV gibi büyük bir haber kanalı, görüntüyü neredeyse ham haliyle yayınladı.
 
Bu durum, şiddete uğrayan çocuğun ikinci kez zarar görmesine neden oldu. Şiddeti uygulayan çocuk ise kamuoyunun hedefi haline geldi. Dahası, haberde olayın nedenleri, okulun bu olayda ne kadar sorumluluğu olduğu ya da bu tür olayların nasıl önlenebileceğine dair hiçbir bilgi yer almadı. Yani olay, sadece “şiddet içeren bir an” olarak sunuldu. Bu tür habercilik, derinlikten uzak ve çözümden yoksundur.
 
Ankara örneği: Kimlik ifşası ve psikolojik zarar
 
29 Mayıs’ta ise Ankara’nın Çankaya ilçesindeki özel bir okulda yaşanan olayda, bir çocuk sınıf arkadaşı tarafından darp edildi. CNN Türk’ün hazırladığı haberde, şiddete uğrayan çocuğun annesinin açıklamaları geniş yer buldu. Ancak haberin içeriğinde çocuğun fotoğraflarına yer verildi ve okulun adı da açıkça yazıldı. Bu, çocuğun kimliğinin dolaylı da olsa açığa çıkmasına neden oldu. Ayrıca, bu durum çocuğun sosyal çevresinde yeniden travma yaşamasına yol açabilir. Okul yönetiminin hedef haline getirilmesi de çözüm değil, yeni bir gerilim yarattı. Medya burada da çocuğun yüksek yararını değil, olayın dikkat çekiciliğini ön plana aldı.
 
Colemêrg örneği: Fotoğrafla teşhir ve yaş bilgisi
 
14 Ağustos’ta ise Colemêrg’de yaşanan bir başka olayda, bir uzman çavuşun bir çocuğa şiddet uyguladığı belirtildi. Mezopotamya Ajansı (MA), haberi hukuki süreci ön plana alarak duyurdu. Ancak haberde çocuğun kırık kolunun fotoğrafı paylaşıldı. Bu, açıkça bir teşhir örneğidir.
 
Aralarında Birgün’ün de olduğu kimi muhalif medya organları, MA’dan servis ettiği haberi aynı şekilde yayınladı. Söz konusu haberde çocuğun adı verilmedi ama yaşı belirtildi ve fotoğrafla birlikte kullanıldığında, bu bilgiler çocuğun kimliğinin kolaylıkla tahmin edilmesine neden olur. Olay ne kadar vahim olursa olsun, bir çocuğun fiziksel zararını gösteren fotoğraflarla haber yapmak etik değildir. Çünkü bu görüntüler, çocuğun bir kez daha incinmesine, teşhir edilmesine ve unutamayacağı bir şekilde hafızalara kazınmasına neden olur.
 
Ortak sorunlar neler?
 
Bu dört örnek, medyanın çocuklarla ilgili haberlerde sıklıkla benzer etik ihlallerde bulunduğunu açıkça ortaya koyuyor. En yaygın hatalardan biri, çocukların kimliklerinin doğrudan ya da dolaylı yollarla ifşa edilmesidir. İsim verilmemiş olsa bile, yaş, okul adı, görsel detaylar gibi bilgiler çocuğun kolaylıkla tanınmasına neden olabiliyor. Bir diğer ciddi sorun ise, şiddet anlarının ayrıntılı biçimde anlatılması ya da görüntülerinin doğrudan paylaşılmasıdır. Bu durum, hem çocuğun yeniden o anı yaşamasına, hem de şiddetin sıradanlaştırılmasına yol açmaktadır. Ayrıca haberlerde genellikle olayların arka planına inmeden, yüzeysel ve sansasyonel bir anlatım tercih ediliyor, bu da kamuoyunda yanlış algılar oluşmasının önünü açıyor. Uzman görüşlerine, çocuk psikolojisine ya da pedagojik yaklaşımlara yer verilmemesi ise, haberin derinlikten uzak ve çözüm üretmeyen bir nitelik taşımasına sebep oluyor. 
 
Bu ihlaller, çocukların sadece fiziksel değil, psikolojik olarak da zarar görmesine yol açıyor. Medya, çocukların hayatını kolaylaştırmak yerine, onları toplum önünde “teşhir edilmiş bireyler” haline getiriyor.
 
UNICEF ne diyor?
 
UNICEF ve Milli Eğitim Bakanlığı ile Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın 9 Mayıs’ta düzenlediği iki günlük “Akran Zorbalığıyla Mücadele” konferansında sunulan veriler durumu net şekilde ortaya koyuyor: Türkiye’de çocukların yüzde 25’i hayatında en az bir kez akran şiddetine uğruyor. Yine yüzde 25’i dijital şiddete uğramış. Çocukların yüzde 11’i ise özel fotoğraflarının izinsiz paylaşıldığını söylüyor.
 
Bu tablo bize ne gösteriyor?
 
Fiziksel ve dijital şiddet, çocukların her alanına sızmış durumda. Medya ise bu tabloyu görünür kılmak yerine, çoğu zaman sorunu büyütüyor ya da “seyirlik malzeme” haline getiriyor.
 
Medya ne yapmalı?
 
Gazetecilik sadece bilgi vermek değil, topluma sorumlulukla yaklaşmaktır. Çocuklarla ilgili bir haber yaparken, “Bu haber çocuğa zarar verir mi?” sorusu her zaman sorulmalı. Sansasyonel başlıklar, görseller ve ifadeler yerine, çözüm odaklı, duyarlı ve çocuk dostu bir dil kullanılmalı.
 
Etik habercilik, yalnızca olayları aktarmakla kalmaz; toplumun bilinçlenmesine, çözüm üretmesine ve özellikle çocukların korunmasına katkı sunar. Bu anlayışla hareket eden bir gazeteci, şiddet anlarını gösteren görüntüler yerine, olayın nedenlerine, arka planına ve toplumsal boyutuna odaklanır. Reyting kaygısıyla değil, kamu yararı gözetilerek haber yapılır. Etik bir haberde, çocuğun açık rızası olmadan kimlik bilgileri, fotoğrafları ya da onu tanımlayabilecek özel detaylara yer verilmez. Ayrıca habercilik sürecinde çocuk psikolojisini, eğitim sistemini ve toplumsal dinamikleri dikkate alarak uzman görüşlerine başvurmak da önemli bir ilkedir. Böylece haber, sadece izleyiciye bilgi sunmakla kalmaz; aynı zamanda çözümün bir parçası olma potansiyeli taşır. 
 
Medya bu konuda sorumlu
 
Çocuklar haber malzemesi değil, korunması gereken bireylerdir. Onların yaşadığı şiddeti göstermekten çok, şiddeti nasıl engelleyebileceğimize odaklanmalıyız. Medya bu konuda hem sorumlu hem de etkili bir aktör. Ama bu sorumluluk ancak etikle, duyarlılıkla ve toplumsal bilinçle yerine getirilebilir.