Raziye Öztürk: İmralı’da düşman hukuku uygulanıyor

  • 13:28 13 Aralık 2024
  • Hukuk
RIHA - Umut hakkına ilişkin konuşan Asrın Hukuk Bürosu Avukatı Raziye Öztürk, İmralı Cezaevi'nin bir işkence sistemi olduğunu söyleyerek, “İmralı’da OHAL hukuku, düşman hukuku uygulanıyor” dedi.
 
Riha Barosu, Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) ile İnsan Hakları Derneği (İHD) Riha Şubesi, İnsan Hakları Haftası etkinlikleri kapsamında Riha Barosu Konferans Salonu’nda ÖHD Genel Merkez Yöneticisi Ayşe Şehriban Demirel moderatörlüğünde, ÖHD Eş Genel Başkanı Ekin Yeter, ÖHD Ankara Şube Yöneticisi Nilay Nayman ve Asrın Hukuk Bürosu Avukatı Raziye Öztürk'ün katılımıyla "Cezaevindeki Hak İhlalleri", "İdari Gözlem Kurulları Güncel Sorunlar" ve "Umut Hakkı" konuları ele alındı.
 
‘Cezaevi olmayan bir toplum mümkün mü?’
 
Cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerinin tarihi ve güncel boyutlarıyla ilgili konuşan ÖHD Eş Genel Başkanı Ekin Yeter, cezaevlerinin tarihiyle birlikte ele alınıp hak ihlallerinin teşhir edilmesi gerektiğine dikkati çekti. Cezaevlerinin devletli yapıdan önce de var olduğunu dile getiren Ekin Yeter, konuşmasında şunları söyledi: “Cezalandırma yöntemleri hep vardı. Toplumsal adalet gerçekleştirilirken bu hâlâ uygulanıyor. Ceza hukuk sistemi, iktidarın bunu toplum adına yapmasıdır. Kapatılmanın amacını iyi analiz etmezsek, yaşanan hak ihlallerini de anlatamayız. Politik mahpusların hak ihlallerine maruz kalmasının arka planı, tarihi gelişmede yer alıyor. Cezaevi olmayan bir toplum mümkün mü? Bu soruya ‘mümkün’ diyecek bir yerde değiliz. Sistem, inşa edilen değerler üzerine kendini geliştiriyor. Değişen sistem, değişen cezalandırma yöntemlerini de beraberinde getiriyor.
 
‘İmralı’dan kaynağını alan tecrit yayılma riskinde’
 
Bütün cezaevlerinin İmralı Cezaevi olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını ifade eden Ekin Yeter, “İmralı’dan kaynağını alan tecrit yayılma riskinde. S ve Y tipi cezaevleri yayılıyor. Artık cezaevlerine hangi tip olduğu da yazılmıyor. Tutsaklar buralardan gönderdikleri mektuplarda ‘kuyunun dibinde tutsaklar’ olduklarını söylüyorlar. Bu hapishanelerde bütün haklar bir bütün olarak ortadan kaldırılmıştır. Mücadele de bu hapishanelerin bir bütün olarak ortadan kaldırılması üzerine olmalı. Çıplak arama ve ayakta sayım dayatmalarına karşı öz savunma gerçekleştiren politik tutsaklar işkenceye maruz bırakılıyor. Alternatif adalet ve cezalandırma yöntemlerinin tartışılması gerektiğini düşünüyoruz” dedi.
 
İdari ve gözlem kurulları
 
Cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine değinen ÖHD Ankara Şube Yöneticisi Nilay Ayman, cezaevi kurullarının almış olduğu “iyi hal” kararlarına dikkat çekti. Nilay Ayman, “2020 yılında yaptıkları değişiklikler ile yetkililerden yetkililere göre değişen bir durum ortaya çıktı. Pek çok konuda ‘iyi hal’e bağlandığını görüyoruz. Daha önceki yıllarda yani 2020 yılından önce hükümlü ve tutuklular, eğer disiplin cezası yoksa ‘iyi halli’ olarak tahliye oluyordu. Ancak 2020 yılında çıkarılan kararla beraber tutsaklara ‘pişmanlık’ dayatılıyor. Bunun ölçüsünün neye bağlı olduğunu bilmiyoruz. Kadınları katledenlerin ‘pişmanım’ demesini nasıl ele almak gerekiyor? Bu tür konular kafamızda soru işaretlerine neden oluyor. Pişmanlık dayatması, siyasi tutsaklara baş eğdirme, uslandırma ve pişman ettirmeye yöneliktir” diye ekledi.
 
‘En can alıcı nokta hasta tutsakların durumu’
 
“30 yıllık tutsağa, 20 yıl önce almış olduğu disiplin cezası ‘iyi halli değildir’ kararına gerekçe gösteriliyor” diyen Nilay Ayman, idari gözlem kurullarının vermiş olduğu kararların örneklerini verdi. Nilay Ayman, “Gözlem kurullarının almış olduğu kararlara itiraz edilebiliyor. Ancak infaz hâkimliği, tutsağı görmeden kararı veriyor. Bu durum pek adil olmuyor. Normalde mevzuata göre 45 puanın üstünde puan alan tutsakların tahliye edilmesi gerekiyor ama bize gelen kararlarda bu puanın üstünde olan tutsakların da tahliye edilmediğini görüyoruz. En can alıcı nokta ise hasta tutsakların durumudur. Adalet Bakanlığı 709 tutsağın yaşamını yitirdiğini söyledi. İktidar yetkilileri çağdaş cezaevleri kurmakla övünüyor ancak kendi savundukları amaca hizmet etmeyen bir durumla karşı karşıyayız” ifadelerini kullandı.
 
‘Tecrit İmralı ile sınırlı değil’
 
Tecrit durumunu yıllardır dile getirdiklerini söyleyen Raziye Öztürk, “Sayın Öcalan’ın İmralı’ya getirilmesiyle tecrit başlamış oldu. Tecridin olduğunu ifade eden insanlar yargılandı. İmralı’da tecritin yanı sıra büyük bir direniş var. Tecrit insanlık dışı bir durum, hukukta yeri yok. Tecrit şu an pazarlık konusu yapılıyor; ‘İşte Meclis’e gelsin, örgütü lağvetsin öyle umut hakkını verelim’ deniliyor.
 
Tecrit sadece İmralı hapishanesi ile sınırlı değil. 1999’dan bu yana kademe kademe yayıldı. Son telefon görüşmesinden sonra haber alınamamıştı. En son görüşme 23 Ekim’de Ömer Öcalan’ın İmralı’ya gitmesiyle Sayın Öcalan’dan haber alabildik. İmralı’ya olan yaklaşım tamamen siyasidir. 25 yıldır itiraf edilen tecrit devam ediyor. Sayın Öcalan’ın avukatları ile görüşme hakkı, aile görüş hakkı var. Bunları engelleyerek tecrit devam ettiriliyor” diye kaydetti.
 
İmralı’da yaşananlar
 
“İmralı’da OHAL hukuku, düşman hukuku uygulanıyor” diyen Raziye Öztürk, devamında şunları söyledi: “İmralı’da uygulananlara tanımlama yapmak doğru olmuyor. Çünkü tanım dışı bir uygulama söz konusu. Şu an cezaevlerinde yaşananların tümü düşman hukukudur. İmralı’da belirsiz, denetimsiz bir durum söz konusudur. Hukuk dışı diyemiyoruz, çünkü İmralı’da hukuk yok. Ulus devletlerin de Sayın Öcalan’ı hukukun dışına ittiğini söyleyebiliriz. Oradaki durum tamamen siyasi konjonktürden kaynaklanıyor. İmralı’daki işkence sistemidir. Sayın Öcalan’ın Kenya’dan kaçırılmasıyla İmralı’ya getiriliyor. Ancak İmralı’ya daha getirilmeden İmralı Cezaevi, tek kişilik hapishaneye dönüştürülüyor. Kriz yönetimine dahil ediliyor. Buradaki sistemi o zaman politikacılar ‘zamana yayarak mı öldürmeyi yoksa zamana yayamadan mı ölümü’ tartışıyorlar. Ve uygulanan politikalarla zamana yayarak öldürmeyi esas alıyorlar.
 
İmralı’daki insani talep bile çok büyük bir mücadele ile elde ediliyor. Havalandırmadan bir havanın alınması, içeriye güneşin girmesi ya da kâğıt-kalem alması bile çok büyük mücadele ve direniş sonucunda alabiliyor. 2010 yılının 9. ayında sonra 5 tutsak alınıyor. Daha sonra bu sayı 4’e düşürülüyor.
 
2019’un Ağustos ayından bu yana biz avukatlar kendisi ve yanında bulunan tutsaklar ile görüşme gerçekleştiremedik. Evet, kendisine mektuplar gönderiyoruz. Ancak bu mektupların ulaşıp ulaşmadığını bilmiyoruz. İmralı’ya getirilen diğer tutsaklar da avukat ve aile görüşünden faydalanamıyor. Sayın Öcalan’ın fiziksel özgürlüğü zamanı gelmiştir ve bunu talep etmeye ve mücadelesini yürütmeye devam edeceğiz.”
 
 Etkinlik, katılımcılara plaket verilmesiyle sona erdi.