
'Orta Doğu halkları artık ulus-devletle yönetilemez'
- 09:01 23 Eylül 2025
- Güncel
İZMİR - DEM Parti Kadın Meclisi Koordinasyonu üyesi Besriye Tekgür, Abdullah Öcalan’ın “Barış ve Demokratik Toplum" çağrısının evrensel bir çağrı olduğunu vurgulayarak, barışın sağlanması halinde bunun Orta Doğu’da da büyük bir dönüşüm yaratacağını kaydetti. Besriye Tekgür, “Orta Doğu halkları artık ulus-devletle yönetilemez” dedi.
Kürt sorununun çözümsüzlüğü, Türkiye ve Orta Doğu'da toplumsal, siyasal ve insani krizlerin derinleşmesine yol açmayı sürdürüyor. Bu çıkmaz karşısında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”, süregelen mücadeleye yeni bir yön ve soluk kazandırdı. Abdullah Öcalan’ın bu çağrısı, yalnızca Kürt ve Türk halklarının özgür ve eşit bir yaşam temelinde bir arada var olabilmesine dair yeni bir perspektif sunmakla kalmamış; aynı zamanda Kürdistan, Türkiye ve tüm Orta Doğu coğrafyasında barışın ve demokratik toplumun inşasına dair evrensel bir vizyon ortaya koydu.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Kadın Meclisi Koordinasyon üyesi Besriye Tekgür, Abdullah Öcalan’ın çağrısına dair değerlendirmelerde bulundu.
‘Barış süreci tüm ülkeleri etkileyecek’
Türkiye’deki Kürt sorununun çözülmesinin, Orta Doğu’daki halkların bulundukları yerlerde eşit ve özgür; kendi inançlarını, dillerini kullanabilecek şekilde bir yönetim biçimini belirlediğini ifade eden Besriye Tekgür, “Türkiye’deki çatışmalı sürecin
sonlanması ve Kürt halkının barış süreciyle Kürt ve Türk halkının bir bütün olarak eşit yaşaması, bütün ülkeleri etkileyecektir. Oradaki halkların kendi taleplerini, kendi haklarını, kendi özgürlüklerini ve istedikleri şekilde yaşama biçimini mutlaka etkileyecek ve bir örnek oluşturacaktır. O anlamda sadece Türkiye’de değil, bir bütün olarak özelde Orta Doğu’ya bir çare olsa da genelde tüm dünyaya bir çağrıdır, bir perspektiftir. Yani burada şunu görüyoruz: Yüzyıllardır insanların, halkların yaşadığı bu tekçi zihniyete karşı, ulus-devletlere karşı bir mücadele verilmektedir. Tekçi zihniyetin artık bu topraklarda, halkların kabul görmediği bir sistem olduğu da açıktır. O anlamda Sayın Öcalan’ın bu çağrısı çok önemlidir. Hem Türkiye hem de Orta Doğu halkları açısından bir model oluşturmaktadır. Bu model de eğer hayata geçecek olursa, bütün Orta Doğu’daki kadınların, Dürzilerin, Alevilerin ve diğer halkların da önünü açacaktır” dedi.
‘Barış süreci ilerlerse tüm Orta Doğu halkları için ön açıcı olur’
İsrail’in bir senedir Filistin’de sivil halkı hedef aldığı saldırıları anımsatan Besriye Tekgür, “Bir senedir Filistin halkına, özellikle sivil halka yönelik sürdürmüş olduğu bu savaş politikasını ya da orayı ele geçirme, toprağını genişletme politikasını kınamak gerekir. İsrail’in aslında bir güç haline gelme, sınırlarını genişletme politikası var. Tekçi ulus-devlet zihniyetini görüyoruz. Doğal olarak da bu yönetimin altında sadece kendilerinin var olması ve diğer halkların yok olması gerektiğini düşünen bir politika görüyoruz. Aynısını Suriye’de de gördük. HTŞ’nin başa geçmesiyle birlikte oradaki Dürzilerin, Alevilerin yaşadığı katliamı da görüyoruz. Dolayısıyla bu zihniyetin bir an önce ortadan kalkması gerekiyor. Yani ‘tek devlet, tek millet, tek din’ diyorlar. HTŞ’nin lideri Colani de başa gelir gelmez: ‘Arap cumhuriyeti ve dini İslam’ dedi. Orada sadece Arap ve İslam dini yoktur. Hem çok inançlar hem çok halklar vardır. Yani eğer bir bütün olarak düşünürsek, Türkiye’deki bu barış süreci ilerlerse, demokratik bir barış ortamı oluşursa, bu model aslında hem Filistin’deki hem Suriye’deki, Irak’taki, İran’daki, Lübnan’daki halklar için ön açıcı olacaktır” diye konuştu.
‘Orta Doğu’daki halklar ulus-devletle yönetilemez’
Suriye’de Dürzilere ve Alevilere yönelik saldırıların ardından, hem Alevilerin hem Dürzilerin kendilerini savunmak için bir araya gelip öz savunma geliştirdiğini belirten Besriye Tekgür, “Bu da bize gösteriyor ki artık Orta Doğu’daki halklar, ulus-devlet zihniyetiyle yönetilemez. Abdullah Öcalan’ın demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü perspektifinin bütün dünyada ve özellikle Orta Doğu’da hayat bulması gerçekliği de var. Bu oluşursa, oradaki halkların dayanışma halinde olacaklarını, bir arada yaşamayı ön plana çıkaracaklarını düşünüyorum. Orta Doğu’da aslında Rojava, görülen bir modeldir. Birçok halkın birlikte yaşamış olduğu; özellikle kadın özgürlükçü bir modelin, kadınların da katılım sağladığı, öz savunma geliştirdiği ve bütün halkların bir arada savaşsız yaşadığını görüyoruz. Bu modelin aslında Orta Doğu’da oluşması, bütün halkların birlikte yaşadığı bir modeli ortaya koyuyor. Bu sürecin barışa ulaşması sonucunda, bunlar kısa sürede olmayabilir ama bir şekilde oralara yerleşip hayat bulacağını düşünüyorum” sözlerine yer verdi.
‘Kadınlar savaşın değil, barışın öznesidir’
Kadınların savaştan değil, barıştan yana olduklarını dile getiren Besriye Tekgür, “Savaşı çıkaranlar erkek devletlerdir. Savaş, ulus-devletlerin, tekçi zihniyetin yaratmış olduğu bir süreçtir. Kadınlar hiçbir zaman savaş taraftarı olmamışlardır. Savaş süreçlerinde de her zaman en çok zararı gören kadınlar olmuştur. Biz yakın zamanda DAİŞ’in Şengal’de kadınları nasıl kaçırıp köleleştirdiğini, nasıl pazarlarda sattığını ve çarşaflara sardığını gördük. Kadınlar, barış süreçlerinin öncüleridir. Özellikle de Orta Doğu’daki kadınların talepleri belirleyicidir. Aynı zamanda Rojava’da da gördük; kadınlar aslında hem barışın öncüleridir hem de o yaşamı koruyan koruyuculardır. Rojava’da hayatı kuran, birlikte yaşamı kuran; ekolojik, özgürlük ve eşitlik anlamında yaşamı ören kadın örneklerini görüyoruz. Rojava modeli, tüm dünyada kabul gören bir süreçti. Kadınlar, tüm dünyada özellikle Orta Doğu’da Kürt kadınları büyük şeyler başardılar. Bu süreçte de görüyoruz, özellikle de DEM Parti Kadın Meclisi, süreç başlar başlamaz bütün alanlarda kadınlarla buluştu. Kadınlar savaş istemiyor” şeklinde konuştu.
‘Kadınların süreçteki rolü büyük’
Kadınların mücadelenin koruyucu öncüleri olduğunu kaydeden Besriye Tekgür, bu süreçte kadınların verdiği mücadelenin çok önemli olduğunu vurgulayarak şu ifadelere yer verdi: “Türkiye ve Orta Doğu’da baskılara rağmen, hiçbir zaman boyun eğmeden, bütün o zor koşullarda alanları terk etmeyen kadınlardır. Kadınların bu süreçteki rolü büyüktür ve sürecin özneleridir. Ama maalesef Türkiye’de iktidardaki ve meclisteki partiler eşit temsiliyeti kuramadıkları için, komisyonda bir kadın eşitliği bulunmamaktadır. Sadece DEM Parti kadın vekilleri ve birkaç partiden kadınlar var. Temel amacımız, komisyonda da eşit bir şekilde kadınların olması; kadınların taleplerinin kadınlar tarafından dile getirilmesi önemlidir. Maalesef bunu henüz göremiyoruz. Ama sonuç olarak yüzyılın en önemli mücadelelerinden biri kadın mücadelesidir ve bu süreçle de daha da yükseleceğini ve kadınların özne olabileceklerini düşünüyorum.”