2024: Direnişin sesi kıtaları aştı (4)
- 09:01 23 Aralık 2024
- Güncel
Kürdistan’dan dünyaya yayılan özgürlük mücadelesi
HABER MERKEZİ - Kürdistan'da kadın mücadelesinin bir yılını kaleme alan TJA aktivisti Hacer Özdemir şöyle dedi: "Kadınların özgürlüğü, yalnızca bir cinsiyet meselesi değil, tüm toplumsal eşitsizliklere karşı verilen varoluşsal bir evrensel davadır. Bu özgürlük mücadelesi, hem yerel hem de küresel düzeyde devam etmekte, kadınlar her geçen gün daha fazla seslerini duyurmakta, haklarını savunmakta ve eşitlik mücadelesini sürdürmektedir."
2024 yılı, Kürt kadın hareketinin patriyarkal baskılar, militarizm ve devlet politikalarına karşı mücadelesinin dünya kadın hareketlerine ilham vermeye devam ettiği bir yıl oldu. Toplumsal cinsiyet eşitliği, ekolojik adalet ve demokratik bir yaşam hedefiyle örgütlenen Kürt kadınlar, yerel düzeydeki mücadelelerinden uluslararası dayanışma ağlarına kadar geniş bir alanda direnişlerini sürdürdüler.
Kadınların siyasal ve toplumsal hayattaki varlıklarını güçlendiren kazanımları, hem bölgesel hem de küresel düzeyde dikkat çekerken, aynı zamanda yoğun baskılara ve şiddet politikalarına da maruz kaldılar. Kürt kadın hareketi, bu zorlu koşullara rağmen, özgürlük ve eşitlik mücadelesini büyüterek toplumsal değişim ve dönüşüm için önemli bir direniş hattı kurdu.
Tevgera Jinên Azad (TJA) aktivisti Hacer Özdemir, 2024 yılı boyunca Kürt kadınların elde ettiği başarıları, karşı karşıya kaldıkları baskıları ve özgürlük mücadelesinde attıkları adımları kaleme aldı.
Hacer Özdemir’in 2024’ü şu şekilde değerlendirdi:
“Kadınların özgürleşmesi, sadece cinsiyet eşitliği değil, tüm toplumsal yapının dönüşümü için verilen bir savaştır. Orta Doğu, 21. yüzyılın en büyük savaşlarına, işgallerine ve insani krizlerine sahne olmaktadır. Ulus-devletlerin sınırlarını yeniden şekillendiren bu çatışmalar, aynı zamanda patriyarkal yapıları ve militarizmi yeniden üretmektedir. Bu süreç, kadınları hedef alan sistematik şiddeti, cinsiyet temelli ayrımcılığı ve kadın cinayetini (femicide) derinleştirmiştir. Ekonomik krizler, yoksulluk ve toplumsal travmalar, kadınların yaşam alanlarını daraltırken, erkek egemen ulus-devlet politikaları, kadınların varoluşuna doğrudan saldırı halini almıştır. Bu savaşların ve çatışmaların, sadece fiziksel sınırları değil, toplumsal yapıları da yeniden inşa ettiğini görmekteyiz. Kadınların özgürlüğü, bu bağlamda yalnızca bir cinsiyet meselesi değil, aynı zamanda devletin ve kapitalist sistemin kurduğu tüm egemenlik biçimlerine karşı bir direnç hattıdır. Kesişimsellik (intersectionality) ve hegemonik erkeklik (hegemonic masculinity) kavramları, bu yapısal eşitsizlikleri daha derinlemesine anlamamıza olanak tanımaktadır. Bu kaotik ortamda Kürt kadın hareketi, yalnızca bir özgürlük mücadelesi değil, aynı zamanda patriyarkal sistemin köklerine karşı bir isyan olarak ortaya çıkmıştır.
Direnişin ve özgürlüğün öncüsü
Kürt kadınlar, toplumsal cinsiyet eşitliği, ekolojik adalet ve demokratik bir yaşam ideali doğrultusunda güçlü bir direniş hattı kurmuş ve bu mücadelenin öncüsü olmuştur. Kürt kadınlarının politik ve toplumsal kazanımları, Orta Doğu’da kadın hareketlerinin evrensel bir boyut kazanmasında kritik bir rol oynamaktadır. Orta Doğu, tarih boyunca zengin kültürel çeşitliliği ve kadim medeniyetleriyle insanlığın ortak mirası olmuştur. Ancak bu topraklar, aynı zamanda insan haklarının en çok ihlal edildiği, kadınların sistematik şiddete maruz kaldığı ve toplumsal adaletin sürekli ertelendiği bir coğrafyaya dönüşmüştür. Savaşlar, yalnızca toprakları değil, kadınların bedenlerini, kimliklerini ve özgürlüklerini de hedef almaktadır. Bu bağlamda, savaşların cinsiyet temelli etkilerini anlamak, cinsiyete dayalı şiddet (gender-based violence) kavramı ile mümkündür. Kadınlar, bir yandan savaşın yıkıcı etkileriyle mücadele ederken, diğer yandan barışın, eşitliğin ve adaletin teminatı olma görevini üstlenmektedir. Bu durum, kadınların sadece savaşın mağduru değil, aynı zamanda toplumsal dönüşümün ve kalıcı barışın kurucusu olma potansiyeline sahip olduklarını da gözler önüne sermektedir. Bu çatışma ortamında, kadınların varlığı ve direnişi, yalnızca hayatta kalma mücadelesi değil, aynı zamanda insanlık onurunun korunması için verilen bir savaştır.
Savaşların cinsiyet temelli etkileri
Feminist bir perspektifle bakıldığında, savaşların yarattığı yıkımın en büyük yükünü kadınların taşıdığı, ancak buna rağmen barış ve özgürlük mücadelelerinin ön saflarında yer aldıkları görülmektedir. Kadınlar, yaşamın yeniden inşasında, toplumsal barışın sağlanmasında ve erkek egemen düzenin yıkılmasında temel aktörlerdir. Bu politikalardan kaynaklı ekonomik krizler, yoksulluk, şiddet, kadın kırımına ve çocuk kırımına varan katliamlar yaşanmaktadır. İnsanların barınma gibi en temel haklardan dahi yoksun kalmasından kaynaklı intihar teşebbüslerine tanık olmaktayız. Kürt kadın hareketi, özellikle toplumsal ve cinsiyet eşitliği mücadelesinde özgürlük taleplerini savunarak patriyarkal yapılarla mücadelede önemli kampanyalar düzenlemiştir. Özellikle kadınların bir bütün olarak tüm yaşamlarının tecrit altına alındığı ve onlara savaş ile derin yoksulluk gibi yıkım politikalarının dayatıldığı bir süreçte, Kürt kadınların bitmeyen özgürlük mücadelesini ifade eden ve Rojhilat’ta Jina Amînî’nin İran rejimi güçleri tarafından katledilmesiyle kadınların isyan çığlığına dönüşen ‘Jin, Jiyan, Azadî’ sloganı ön plana çıkmıştır. Bu bağlamda, ‘Bi Jin Jîyan Azadî’yê ber bi Azadîyê ve’ (Jin Jiyan Azadî ile Özgürlüğe Doğru) şiarıyla bir kampanya başlatılmıştır. 2023 yılında Kürt kadınların başlattığı bu kampanya, 2024’te de devam etti. Kampanya, Türkiyeli kadınlar, feminist örgütler ve kadın aktivistlerle güçlendirilmiş, kadın varlığına yönelen tüm saldırılara karşı kadınlar öncülüğünde toplumsal özgürlüğün büyütülmesi amacıyla çeşitli buluşmalar gerçekleştirilmiştir.
Ortak mücadele ile şekillenen bir yıl
2024 yılı, Kürt kadınların gerek dünya kadın hareketleriyle gerekse Türkiye’deki farklı kadın hareketleriyle gerçekleştirdiği buluşmalar ve toplantılarla, ortak mücadele hattının güçlendirilmesi adına toplumsal, ekolojik ve siyasal mücadelede elde edilen kazanımlar ve direnişlerle şekillenen bir yıl olmuştur. Aynı zamanda, bu kazanımların savunulması ve örgütlü mücadelenin büyütülmesi noktasında yoğun bir direniş dönemi yaşanmıştır. Ülkede kadın olmak, şiddete, katliamlara, baskı ve tehditlere açık bir hedef olmayı beraberinde getirirken, buna Kürt kadın kimliğinin eklenmesi baskı ve şiddet oranını daha da artırmaktadır. Bu bağlamda, kadınların karşılaştığı bu çok katmanlı baskı ve ayrımcılığı anlamak için kesişimsel analiz (intersectionality) kavramı oldukça önemlidir.
Tecrit politikaları ve kadınlara yönelik baskılar
Tecrit politikaları, İmralı’dan başlayarak tüm topluma yayılmış durumdadır. Mutlak tecrit ve iletişimsizlik politikalarına karşı başlatılan ‘Abdullah Öcalan’a Özgürlük, Kürt Sorununa Siyasi Çözüm’ kampanyası, yalnızca bölgesel değil, küresel bir boyut kazanmış ve dünyaya yayılarak önemli bir direniş alanı oluşturmuştur. Kürt kadınların özgürlük mücadelesiyle şekillenen eşbaşkanlık sistemi ve halkın iradesiyle seçilen kadın belediye eşbaşkanlarının varlığı, sürekli bir gözaltı ve tutuklama tehdidiyle karşı karşıya kalmaktadır. Bu durum, siyasi baskı (political repression) ve cinsiyete dayalı şiddet gibi kavramlarla açıklanabilecek, kadınların toplumsal ve siyasal alanda varlık gösterme çabalarını engellemeye yönelik bir strateji olarak karşımıza çıkmaktadır. Kürt kadınlar, toplumsal cinsiyet eşitliği, ana dil, kadın hakları ve toplumsal barış mücadelesi verirken sık sık polis şiddetine maruz kalmakta, darp edilerek gözaltına alınmaktadır. Eğer Kürt bir gazeteciyseniz, yazdığınız haberler gerekçe gösterilerek eviniz basılabilir, gözaltına alınıp tutuklanabilirsiniz.
Örgütlü şiddete karşı kadın direnişi
Kadınlar, bir yılı daha barış ve özgürlük uğruna sokaklarda geçirdi. Şiddetin gölgesi büyürken, Kürt kadınlara yönelen özel savaş politikaları cezasızlığın karanlığıyla daha da derinleşti. Kürdistan, direnişin ve acının iç içe geçtiği bir coğrafya olarak kanamaya devam ediyor. Bu duruma örnek vermek gerekirse, Şırnak’ta bir uzman çavuşun üç kadını taciz etmesi olayı bu politikalardan bağımsız değildir. Mardin Derik’te sistematik tecavüz gibi bir insanlık suçunu işleyen üç fail erkek, ‘adli kontrol ağır olur’ denilerek serbest bırakılmış ve korunmuştur. Mardin Nusaybin’de dört çocuğu istismar eden uzman çavuş, ‘komutanları tarafından sevilen biri’ savunmasıyla serbest bırakılmıştır. Van’da üniversite öğrencisi Rojin Kabaiş’in şüpheli ölümünün aydınlatılmaması ve 9 yaşındaki Narin Güran’ın ailenin de bilgisi ve dahiliyetinin olduğu örgütlü bir kötülükle katledilmesi, cesedinin 19 gün sonra bulunması ve tüm delillerin karartılması, yaşanan sistematik adaletsizliği gözler önüne sermektedir. Rojin ve Narin’in ölümlerinin ardındaki hakikat aydınlatılmadığı sürece benzeri katliamların durmayacağını biliyoruz. Ancak şu da bir gerçektir ki, kadınlar olarak bu örgütlü şiddete karşı mücadelemizi asla bırakmayacağız.
Kürt kadınların siyasal haklarına yönelik tehditler
Kürt kadınların seçilmiş olmaları veya DEM Parti'nin yetkili organlarında görev almaları, sokakta işkence görmelerine engel teşkil etmiyor. İstanbul Bakırköy’de, demokratik bir hak olan basın açıklaması sırasında gözaltına alınan DEM Parti İstanbul İl Eşbaşkanı Gonca Yangöz’ün kıyafetinin kolluk güçleri tarafından kasıtlı olarak çekilerek vücudunun teşhir edilmesi, Kürt kadınlara yönelik açık bir işkence suçudur. Hem Kürt, hem kadın, hem de gazeteci olan Rabia Önver, kadınlara ve çocuklara yönelik çetelerle ilgili bir haber yaptı. Bu haberde, Hakkâri’de genç kadınları uyuşturucu ve fuhuş tuzağına düşürenlere dair tanık beyanları yer almasına rağmen, bu suçu işleyen kişiler yerine Rabia Önver’in evine baskın düzenlendi.
Kayyımlar ve eşbaşkanlık sistemine saldırılar
31 Mart'ta yapılan yerel seçimlerde kadınların ve halkın büyük özveriyle kazandığı belediyelere atanan kayyımlar, eşbaşkanlık sistemine yönelik bir saldırı niteliğindedir. Kürt kadın hareketinin mücadele deneyimi, yerel yönetimler politikasıyla hayata geçirilen eşbaşkanlık sistemi sayesinde kadınları yerel yönetimlerde karar gücü haline getirmiş, inşa edilen politikalarla kadınların sorunlarına çözüm üretme mekanizmaları oluşturulmuştur. Kadınlara yaşamda daha fazla alan açan, kadınları söz ve irade sahibi haline getiren bu politikalar, iktidarın korkusunu artırmıştır. Eşbaşkanlık sistemi, kadının iradesini güçlendirerek demokratik ve ekolojik bir toplumun inşasını hedeflemektedir. Ancak bu saldırılar, Kürt kadınların eşit temsiliyetine, özgürlükçü siyaset ve katılımcı yönetim hakkına yönelik açık bir tehdit oluşturmaktadır.
Barış Anneleri’nin mücadelesine yönelik sistematik saldırılar
Barış için yıllardır mücadele eden Barış Anneleri’nin uğradığı sistematik saldırılar, Kürt kadınların yaşadığı diğer insan hakları ihlalleri arasında yer almaktadır. Birkaç örnek vermek gerekirse, Batman M Tipi Kapalı Cezaevi’ne götürülen ve yaşı itibarıyla kronik rahatsızlıkları bulunan Emine Kaya (54), Nezete Bölek (58) ve Sare Kaya (59), cezaevi girişinde kötü muameleye ve hak ihlallerine maruz bırakılmış, cezaevine ilk girişlerinde çıplak arama işkencesi dayatılmıştır. ‘Biz savaşçı değiliz, Barış Anneleriyiz’ diyen ve Silopi’de başlattıkları nöbet eylemleri sırasında asker müdahalesine maruz kalan birçok Barış Annesi’nin gözaltına alınması, barış ve demokrasi için mücadele eden Kürt kadınlarına yönelik saldırılar arasında yer almaktadır.
Uluslararası kadın siyasi mahpuslar konferansı
Uluslararası Kadın Siyasi Mahpuslar Konferansı ‘Sessizlik Zinciri: Kadın Siyasi Mahpusların Etrafındaki Duvarları Yıkmak’ başlıklı uluslararası konferans, 13-14 Ocak 2024 tarihlerinde Diyarbakır’da gerçekleşti. ‘Ulus-devletler sisteminde kadın siyasi mahpus olmak: Küresel bir bakış’, ‘Günümüzde Türkiye mapushanelerinden bir bakış’, ‘Siyasi kadın mahpus deneyimleri ve mücadeleleri’ ile ‘Siyasi yargılamalar ve tutuklamalarda ulusal ve uluslararası hukuk’ başlıkları altında oturumlar düzenlendi. Aynı zamanda, medya ve basın, hukuk ve hak savunuculuğu, sanatın gücü, siyasetin misyonu gibi konulara odaklanan eş zamanlı atölye çalışmaları yapıldı. Jineoloji Dergisi, 21-22 Eylül tarihlerinde ‘21. Yüzyılda Erkek Egemen Sisteme Karşı Mücadele Politikası ve Yöntemleri’ üst başlığıyla bir çalıştay düzenledi. Bu çalıştaya Kürt kadın hareketinin bileşenleri ile Türkiye’de özgürlük ve eşitlik mücadelesi yürüten farklı siyasetlerden kadınlar da katıldı. Çalıştayda dincilik, milliyetçilik, cinsiyetçilik, sömürgecilik, öz savunma ve ortak mücadele hattı gibi birçok konu tartışıldı.
8 Mart ve 25 Kasım: Kadın mücadelesinin simgeleri
8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde ve 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde kadınlar meydanları ve sokakları doldurdu. Bu, son derece önemli bir dönüm noktasıydı; çünkü kadınların bir araya gelerek seslerini duyurması, sadece kendi hakları için değil, aynı zamanda tüm toplumsal eşitsizliklere karşı bir duruş sergilemeleri anlamına geliyordu. 8 Mart ve 25 Kasım, sadece kutlama günleri değil, aynı zamanda kadınların toplumsal, ekonomik ve siyasal haklarını savundukları günler olarak da anlam kazanmaktadır. Bu tarihler, kadınların yıllarca süren mücadelesinin simgeleri haline gelmiştir. Kadına yönelik şiddet, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve kadın hakları ihlalleri, dünya çapında olduğu gibi Türkiye ve Kürt coğrafyasındaki kadınlar için de hala büyük bir sorun olmaya devam etmektedir. Bu bağlamda, Kürt kadın hareketinin direnişi, kadınların özgürleşme mücadelesinin önemli bir örneğidir. Bu hareket, sadece kadınların haklarını savunmakla kalmayıp, aynı zamanda bir halkın ve bir toplumun özgürlüğü için de mücadele etmektedir.
Kürt kadınlar, patriyarkal yapıları, militarizmi ve devletin baskıcı politikalarını hedef alarak, hem toplumsal hem de siyasal düzeyde önemli kazanımlar elde etmişlerdir. Kadınların siyasette, yerel yönetimlerde ve toplumsal yaşamda daha fazla yer alması; kadın haklarının savunulması ve özgürlük mücadelesinin güçlenmesi, bu direnişin en somut göstergelerindendir. Ancak bu mücadelenin önünde hâlâ büyük engeller bulunmaktadır. Devletin ve egemen güçlerin kadınların özgürlük mücadelesine yönelik saldırıları, özellikle Kürt kadın hareketinin kazanımlarına karşı uygulanan baskılarla artmıştır.
Kadınların siyasal alandaki varlıkları, onları daha fazla hedef haline getirmekte ve şiddet ile cezasızlık politikalarıyla karşı karşıya kalmalarına yol açmaktadır. Bu durum, kadınların yalnızca bireysel değil, kolektif haklarının da ihlal edilmesi anlamına gelmektedir. Kadınların sadece bedenleri üzerinde değil, düşünsel ve siyasi hakları üzerinde de baskı kurulmakta, ifade özgürlükleri engellenmektedir. Kürt kadınlar, bu engelleri aşmak ve özgürlük mücadelesini daha da ileriye taşımak için ulusal ve uluslararası alanda dayanışma ağlarını güçlendirmeye devam etmektedir. Bu dayanışma, yalnızca Kürt kadınlar için değil, tüm dünya kadınları için de bir örnek teşkil etmektedir. Kadınlar, savaşların, şiddetin ve baskıların ortasında, her geçen gün daha fazla güçlenerek özgürlük mücadelesini sürdürmektedir.
Özetle, Kürt kadın hareketi, sadece Kürt halkının değil, tüm kadınların özgürleşmesi için verilen mücadelenin simgesi olmuştur. Bu hareketin kazanımları, yalnızca Kürt kadınların değil, tüm dünya kadınlarının mücadelesine ilham kaynağı olmaktadır. Kadınların özgürlüğü, yalnızca bir cinsiyet meselesi değil, tüm toplumsal eşitsizliklere karşı verilen varoluşsal bir evrensel davadır. Bu özgürlük mücadelesi, hem yerel hem de küresel düzeyde devam etmekte, kadınlar her geçen gün daha fazla seslerini duyurmakta, haklarını savunmakta ve eşitlik mücadelesini sürdürmektedir.”
Yarın: Rojava devrimi ile yeni yaşamın inşası