Tarım işçisi kadınlar: Burada ölüm korkusuyla yaşıyoruz

  • 09:05 25 Mayıs 2021
  • Emek/Ekonomi
 
ANKARA - “Ölüm korkusuyla burada yaşıyoruz” diyen ve yoksulluğu derinden yaşayan mevsimlik tarım işçisi kadınlar, “En güzel yer doğduğun topraklardır. İnsan ölecekse de memleketinde ölsün” diyor. 
 
Çoğunlukla bölgeden göç ederek İç Anadolu Bölgesi’ne gelen mevsimlik tarım işçisi kadınlar, kırsal bir bölgede çadır hayatının imkansızlığı ve zor şartlarda yaşamını idame etmeye çalışıyor. Anlatırken çaresizliğin ne demek olduğu, dolan gözlerinden okunuyor. Çadırlarda yaşayan kadınlar şartların vermiş olduğu zorluğun ve zahmetin yanında bir de kendi topraklarını bırakıp gelmeleri, hiçbir aidiyeti olmayan topraklarda yaşamak zorunda kalmaları, topraklarına karşı olan hasretlerinden dillerinden dökülen Türkçe-Kürtçe karışık cümlelerle kendi topraklarına olan özlemleri karşı tarafa hissettirebilecek kadar büyük. İnsanı derinden hissettiren kadın yoksulluğu, yüzleri ve gözleri toz duman içinde, çıplak ayakları, çadırlarda yaşayan üstleri başları yırtık olan çocukların yoksulluğa mahkum edilişleri hemen yanı başımızda 1 saatlik yolu arkamızda bıraktığımız Türkiye’nin başkenti olan Ankara ve Sayıştay'ın raporuna göre günlük 10 milyonun üzerinde gideri olan sarayın yanı başında bu sefaletin içinde yaşayan mevsimlik tarım işçilerinin durumu, insanı derinden sarsıyor. 
 
Ankara’ya bağlı Bala ilçesine bağlı Kesiköprü Mahallesi’nde ve Konya’nın Kulu ilçesinde kurulan çadırlarda yaşayan kadınlar ve çocukları, kendilerini ziyarete gelenlere ise çaresizlikten, umut etmekten korkan gözlerle bakıyor. 
 
Geçinebilmek için Antep, Urfa, Hatay gibi şehirlerden İç Anadolu Bölgesi’ndeki kentlere gelerek, tarlalara yakın yerlerdeki çadırlarda yaşayan kadınlar, altı ay boyunca hem tarlada çalışıyor hem de çocuklarının bakımını üstleniyor. 
 
‘Biz burada ölüm korkusuyla yaşıyoruz’
 
Kulu’da çalıştığı tarlaya yakın bir çadırda yaşayan Ayşe Şayzoğan, ekonomik sıkıntılardan dolayı Urfa’dan geldiklerini söylüyor. 4 çocuğu olan Ayşe, şöyle devam ediyor: “Ne benim ne de eşimin okuma yazması var. Çocukları da okutamıyoruz. Çünkü her sene tarlalarda çalışmak için buralara geliyoruz. Bu gidişle çocukların okuma yazmaları hiç olmayacak. Çocukların üstünü başını da komşuları veriyor. Ama ayakkabıları yok, bakın ayakları çıplak” diyerek çocuğunun ayaklarına işaret ediyor. 
 
“Aslında biz burada ölüm korkusuyla yaşıyoruz” diyen Ayşe, bunun nedeninin ortamın temiz olmamasından dolayı hastalanma olasılıklarının yüksek olduğunu vurguluyor. Ayşe, “Her an fırtına gelip çadırı havaya fırlatabilir ve çocuklarıma bir şey olur diye korkuyorum. Geceleri uyumadığım oluyor. Gerçekten hiçbir şeyim yok ve çaresizim. Her sene mevsimlik işçi olarak Urfa’dan geliyoruz. Urfa’dan gelmemin sebebi açım, durumum yok. Zaten orada da burada da kiracıyım.  Geçen sene yine çalışabiliyordum. Ama bu sene doğum yaptığım için çalışamıyorum, yoksa her sene tarlaya çalışmaya gidiyorum” sözlerine yer veriyor.  
 
‘Para olmadığı için su da yok’
 
Herkesin nasıl bir durumda olduklarını görmesini isteyen Ayşe, neler yaşadıklarını şöyle özetliyor: “Para olmadığı için elektriği çadıra çekemedik, karanlıktayız. Su da parayla ve para olmadığı için su da yok. Bakın her şey parayladır. Gücümüz yetmiyor. Ben bir anne olarak hem eşime yardımcı olmaya çalışıyorum hem çocuklara bakıyorum hem de bu kocadan şiddet görüyorum.” 
 
‘Benim gibi hayatları olmasını istemiyorum’
 
Maruz bırakıldığı erkek şiddetinin yanı sıra talebinin çocuklarının karnının doyması olduğunu söyleyen Ayşe, “Eşime bir iş verselerdi buraya asla gelmezdim. Çocuklarımın okumasını istiyorum ve benim gibi hayatları olmasını istemiyorum” diye ekliyor.  
 
‘Hakkımızı istiyoruz’
 
Urfa’nın Suruç ilçesinden Ankara’nın Bala ilçesine mevsimlik tarım işçisi olarak gelen Emine Eroğlu, yaşadıklarını şu ifadelerle anlatıyor: “Bala’ya bir aydır gelmişiz ve toplamda altı ay kalacağız. Hayat burada çok sıkıntılı geçiyor. Su ve elektriğimiz yok. Suyu tankerle getiriyoruz ve elektriği de akşamları sadece bir saat açabiliyoruz. İki çocuk annesiyim, bu çadır şartlarından çocuklara bakamıyoruz ve onlar da eziliyor. Memleketten geldiğimizde çocukları da getirmek zorunda kalıyoruz. Geldiğimizden beri ne tablet ne de internet olmadığı için çocuklar eğitim alamıyor. Zaten bizle çalışmaya geliyoruz ama ektiğimiz sebzeler satılmadığı için zarar ediyoruz. Geçen sene soğanlarımız elimizde depolarda kaldı ve sonra hepsi bozuldu. Bu zorluklara rağmen emeğimizin karşılığını alamıyoruz. Ama ekmek parası için mecbur katlanıyoruz. Bizler vatandaş olarak yetkililerden hakkımızı istiyoruz.”  
 
‘Bayram geldi geçti ama biz bayramı kutlamadık’
 
Tarım işçisi Mahiyet ise, Hatay’ın Dörtyol ilçesinden Bala’ya gelerek çadırlarda yaşıyor. Çadırdaki yaşamın zorluğuna işaret eden Mahiyet, mazotun, benzinin pahalı olduğunu, kendilerine su verilmediği için suyu uzak yerlerden taşıdıklarını belirtiyor. Mahiyet, “Burada hayat her anlamda çok zor. Mesela biz hastalandığımızda bize en yakın Şereflikoçhisar Hastanesi’dir. Ancak oraya gidene kadar da insanın ömründen ömür gidiyor. Biz, buradan hiçbir yere yetişemiyoruz, ne bir şehre ne bir dükkana ne de pazara gidebiliyoruz. Bayram geldi geçti, ama biz bayramı kutlamadık. Bu tozun toprağın içinde bayram mı olur? 6 çocuğum var ancak bu şartlarda çocuklara bakamıyorum, eğitemiyorum, yemelerini içmelerini sağlayamıyorum, üstlerini yıkayamıyorum. Tabi bunları burada bu şartlarda yapmak zor. Zaten su, elektrik yok. Biz suyu, tankerle 30-40 kilometre uzaklıktan getiriyoruz. Burası kuru çöl gibi. Su ne arar” diye sorarken, yoksulluğun kendilerini düşürdüğü duruma değiniyor. 
 
‘Gurbette geçirdiğin her gün bir ölüm’
 
“En güzel yer doğdun topraklardır” diyen Mahiyet, son olarak şöyle diyor: “İnsanın kendi insanları arasında olması başka bir duygudur. Geçim olduktan sonra kim istemez toprağını. Topraklarımızı, vatanımızı bıraktık, geldik. Gurbette yaşamak çok da zordur. Ancak insanın gurbette geçirdiği her gün bir ölümdür. Gurbetlik çetindir. Bizim oradan bir insanımız öldüğünde hiçbir zaman cenazesine yetişemiyoruz. Geçen sene 27 yaşındaki kardeşim öldüğünde yine cenazesine yetişemedim, son kez göremedim. İçimde hep bir yara olarak kalacak.”
 
Tarım işçisi kadınların yaşadıkları Meclis’e taşınacak
 
Öte yandan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi’nin 11 Şubat günü startını verdiği “Kadınlar için Adalet” kampanyası kapsamında “Kadın Yoksulluğuna Hayır” buluşmalarının ikinci ayağı İç Anadolu Bölgesi’nde devam ediyor. 20-21 Mayıs tarihlerinde Konya ve Ankara’nın kimi ilçelerinde mevsimlik tarım işçileri ile bir araya gelen HDP’li kadınlar, dün yaptığı açıklamada çadırlarda süren yaşamları, ağır şartlarda çalışma koşullarını Meclis’e taşıyacağını duyurdu.