Gazeteci Serpil Ünal: Gerçekleri belgelemekten vazgeçmeyeceğiz

  • 10:54 10 Mart 2025
  • Güncel
İSTANBUL - Türkiye'de gazetecilere yönelik baskı, gözaltı ve tutuklamalar artarken, kadın gazeteciler ayrıca mobbing, tehdit ve şiddetle karşı karşıya kalıyor. Mücadele Birliği Gazetesi muhabiri Serpil Ünal, özellikle devrimci ve Kürt basınına yönelik baskılara dikkat çekerek, “Baskı ve şiddete rağmen gerçeği halka ulaştırmak için mücadele ediyoruz” dedi. Serpil Ünal, ana akım medyanın eril diline ve gazetecilere yönelik sistematik sansüre karşı dayanışmanın önemini vurguladı.
 
Türkiye'de gazetecilere, mesleki faaliyetleri gerekçe gösterilerek baskı, gözaltı, tutuklama, şiddet, taciz ve yıldırma politikaları uygulanıyor. Söz konusu Özgür Basın ve muhalif basın olunca iktidarın saldırıları katbekat artıyor. Gazetecilere yönelik baskı, kentten kente değişirken, kadın gazeteciler söz konusu olduğunda ise baskı, tehdit ve mobbing başta olmak üzere birçok farklı şiddet biçimiyle karşı karşıya kalıyor.
 
Mücadele Birliği Gazetesi çalışanı gazeteci Serpil Ünal, Türkiye'de iktidarın hem Kürt basınına hem de devrimci sosyalist basına yönelik baskı, gözaltı ve tutuklamalarla nasıl hedef aldığını, ayrıca bir kadın gazeteci olarak sahada maruz kaldığı baskıları anlattı. 
 
Mücadele Birliği Gazetesi’nde muhabirlik yaptığını söyleyen Serpil Ünal, 2011 yılından bu yana aralıksız bir şekilde sahada çalıştığını belirtti. “Bugün dünyaya yeniden gelsen ne olursun?” diye sorsalar, yine gazeteci olacağını söyleyen Serpil Ünal, gazetecilik mesleğinin devrimci mücadelenin içinde geliştiğini ifade etti. Baskı ve şiddetin kentlere göre değiştiğini aktaran Serpil Ünal, “Şiddet, olaylara göre de farklılık gösteriyor. Çoğu zaman olayların büyümesi ve tepkinin çoğalması göz önünde bulundurularak engellemeler ve yasaklar getiriliyor. Emekçiler İstanbul’da ya da İzmir’de bir eylem yapıyorsa müdahale farklı olurken, Ankara’da bakanlık önünde yapılan eylemlerde kesinlikle engellemeyle ve şiddetle karşılaşabiliyoruz. Bunun dışında zaten Kürt illerinde bir mücadele söz konusu olduğunda hemen hemen her şey yasaklanıyor. Özellikle de bir kayyım süreci yaşanıyor ve orada birçok şey daha sert müdahalelerle karşılanıyor. Basın açıklamaları engelleniyor. Bu durum biraz da egemenlerin karşılarında gördükleri gücün ne kadar büyüyebileceğine dair duydukları korku ve kaygıyla ilgili.
 
Bu baskılar bizi etkilemiyor, sonuçta insanlar var olan baskı ve şiddete karşı tepkilerini göstermeye devam ediyor. Şiddeti kıyasladığımızda Kürt illerinde baskının ve şiddetin çok daha fazla olduğunu söylemek mümkün. Türkiye genelinde de gençliğe yönelik baskılar oldukça yüksek. Ayrıca, toplumsal bir tepki veya büyümeye yönelik bir eylem söz konusu olduğunda şiddetin dozu kesinlikle artıyor. Özellikle devrimcilerin yaptığı eylemlerde şiddetin dozunun çok daha fazla olduğunu görüyoruz” şeklinde konuştu.
 
‘Baskıyı, mobbingi ya da ayrımcılığı hissediyoruz’
 
Son süreçlerde kadın direnişinin arttığını anımsatan Serpil Ünal, büyüyen kadın direnişine karşı şiddetin de arttığını belirtti. Serpil Ünal, “8 Mart ve 25 Kasım’lar hiçbir zaman şiddetsiz geçmiyor. Uzun zamandır şiddetsiz bir 25 Kasım ya da 8 Mart yaşamadık. Kadın olmak zaten sistem içinde zor. Her koşulda, hem evde hem sokakta hem de iş yerinde kendimize yönelik baskıyı, mobbingi ya da ayrımcılığı hissediyoruz.
 
Gazeteci olarak ana akım medyada ya da kurumsal bir şirkette tecrübem olmadı. Ben doğrudan devrimci basında yer aldım. Ama ana akım medyada çalışan arkadaşlarımıza baktığımızda, çok fazla sorunla karşı karşıya kaldıklarını görüyoruz. Birincisi, fiziken taşıdığımız ekipmanlar çok ağır. Bu durum ciddi bel, diz ve eklem sorunlarına yol açıyor. Erkeklere göre bu konuda fiziken biraz daha zorlanıyoruz. Ancak bizim alanımızda, yani devrimci sosyalist basında ve Kürt basınında, birbirimize daha fazla destek olurken, diğer basın kuruluşlarında böyle bir dayanışma yok. Orada yükü tamamen sen taşımak zorundasın; kimse sana yardım etmez.
 
Toplum erkek egemen bir toplum olduğu için yaşam düzeni de ona göre şekillenmiş. Dolayısıyla işimizi yaparken, erkeklerin çalışma şartlarına göre hareket etmek zorunda kalıyoruz. Kadın olduğumuz için bazen ‘senin burada ne işin var?’ gibi bakışlarla ya da sözlü tacizle karşılaşıyoruz. Polisin bile kadınlara yaklaşımı farklı oluyor; kadın arkadaşlarımızı savuracak kadar sert müdahalelerde bulunabiliyor ya da onları daha güçsüz görerek bertaraf edebileceğini düşünüyor. Özellikle göstermek istemedikleri görüntülerin çekilmesini engellemek istediklerinde, hedef aldıkları kişilerden biri de kadın gazeteciler oluyor” dedi.
 
‘Medya da eril dil hakim’
 
Medyada dilin önemine dikkat çeken Serpil Ünal, medyada eril bir dilin hâkim olduğunu vurguladı. Serpil Ünal, “Yayın yapan devrimci sosyalist basın ve Kürt basını bu konuda çalışmalar yaptı ve bu dile dikkat ediyorlar. Ama ana akım medyaya baktığımızda, çok eril ve ayrımcı bir dil kullanıldığını görüyoruz. Kadınlara, farklı etnik kökenlere ve inançlara yönelik alçaltıcı, ayrımcı, ayrıştıran, şiddet içeren ve hedef gösteren ifadeler oldukça fazla.
 
Bu sistemde kadın olmak başlı başına bir sorun olarak görülüyor. Onlara göre kadın evinde olmalı. İkinci olarak gazetecilik yapıyor olmak da sistem için ayrı bir sorun. Sahada olmak, bir olayı takip etmek, ısrarcı olmak ve istediğin sonucu ya da görüntüyü belgelemek sıkıntılı bir durum olarak görülüyor. Gazeteci olmak sisteme göre daha da aykırı bir şey. Yani hem bir kadınsın hem de sokakta eylem takip ediyorsun; bu, sistemin istemediği bir şey. Biz bunu doğrudan hem yaşıyoruz hem hissediyoruz hem de yaşatıyorlar.
 
Çok sayıda kadın gazeteci arkadaşımızın evi basılıyor, büroları basılıyor ve hedef alınarak tutuklanıyor. Çıplak aramaya ve işkencelere maruz kalıyorlar. Kadınlara yönelik baskı ve ayrımcılığa karşı, son zamanlarda özellikle kadın gazetecilerin duyarlılığı sayesinde bazı gazetecilik kurumları ve kadın örgütleri çeşitli atölye çalışmaları yaptı. Daha görünür ve farkındalık yaratan çalışmalar yürütüldü. Bu nedenle, geçmişe göre artık bizler de daha fazla duyarlıyız. Birçok arkadaşımız haberlerini yaparken dile daha fazla dikkat ediyor. Yayın konusunda eleştirilerimiz olduğunda da bunları dile getiriyoruz.
 
Tamamen aşıldı mı? Tabii ki hayır, ama bunda ısrarcı olmak gerekiyor. Bir şeylerin değişmesi için ısrarcı olmak ve bu konudaki çabayı büyütmek çok önemli” diye konuştu.
 
‘Kadın gazetecilerin çoğalması bizim için gurur verici bir şey’
 
“Devrimci basın açısından, Kürt basını açısından baskı ve şiddet ne kadar yoğun olursa olsun, eğer bir gerçeği belgelemek gerekiyorsa belgeliyoruz” diyen Serpil Ünal, gerek sahada gerekse tüm çalışma alanlarında sansürle karşı karşıya kaldıklarını dile getirdi. Var olan gerçeği halka ulaştırmak için mücadele ettiklerini belirten Serpil Ünal, “Bizim bir kaygımız yok, çünkü biz var olan gerçeği neyse onu olduğu gibi yansıtıyoruz. Kimi zaman gazetecilerin kaygıları da oluyor. Eğer bilinçli bir yol izlemiyorsa ya da ana akım medyada çalışıyorsa kesinlikle mobbing, engelleme veya sansürle karşılaşıyor” dedi.
 
Kadın gazetecilerin çoğalmasının önemine değinen Serpil Ünal, “Kadın gazetecilerin sayısının artması bizim için onur ve gurur verici. Gazetecilik daha çok erkek mesleğiymiş gibi tanımlanıyor. Ancak kadın gazetecilerin son zamanlarda bu alanda daha fazla yer aldığını düşünüyorum. Zorlukları mutlaka vardır ama dayanışma ile birbirimize destek olmaya çalışıyoruz. Kadın gazeteciliği, medyada kullanılan dili de değiştirdi. Çünkü bilinçli kadınlar dile, harekete, mimiklere, jestlere ve beden diline dikkat ediyor. Bunlar da zamanla eleştiri konusu oluyor. Ancak bu eleştiriler olumlu anlamda atılan adımların bir parçası.
 
Elbette, eleştiriler yaşanmadan, doğrudan çözüm üretilerek dil ve davranış değişse daha iyi olurdu. Ama bazı şeyleri toplum yaşayarak değiştiriyor ve geliştiriyor” diye belirtti.
 
‘Topluma gerçeklerin ulaştırılmaması hedefleniyor’
 
Serpil Ünal, “Son zamanlarda bir gözaltı, tutuklama ya da ev baskını haberiyle uyanmadığımız bir gün neredeyse yok. Bir bakıyoruz, sabah arkadaşlarımızın evi basılmış ve ardından uzun bir gözaltı ve tutuklama süreci başlamış. Bunları son süreçte çok fazla yaşıyoruz. Gözaltı ve tutuklamalara karşı yapılan basın açıklamasının hemen ardından, yeni bir gözaltı ve tutuklama operasyon dalgasıyla daha karşı karşıya kalıyoruz. Bunun sebebi, toplumsal muhalefetin ya da gerçeklerin halka ulaştırılmasını engellemek. Baskı ve şiddetle bunu önlemeye çalışıyorlar.
 
Tutsak olan arkadaşlarımızın sayısı çok fazla. Hâlâ 6 gazeteci arkadaşımız tutuklu. Biz de kısa bir süre önce 7 gazeteci ve onlara desteğe gelen 2 arkadaşımızla birlikte tutuklanmıştık. 39 günlük tutukluluğun ardından serbest bırakıldık. Arkadaşlarımızın evleri basılarak haklarında yakalama kararı çıkarıldığını söylüyorlar. Peki, nereden nereye kaçıyorlar da haklarında yakalama kararı çıkarılıyor? Bu insanlar nereden, nereye kaçıyordu? Bu, kabul edilebilir bir durum olamaz” dedi.
 
‘Şiddet ortamında bir şeyleri belgelemeye çalışıyoruz’
 
Serpil Ünal konuşmasını şu sözlerle noktaladı: “En çok polis şiddetiyle karşılaşıyoruz. Bu, bir işçi eylemi de olabilir, bir kayyım eylemi de, bir kadın grubunun eylemi de… Valilik veya kaymakamlık tarafından yasaklanıyor. Bir haberi takip etmeye gittiğimizde çembere alınıyoruz, bir ablukayla karşı karşıya kalıyoruz. Eğer orada bir görüntü alınması istenmiyorsa, çembere alınarak itilip dışarı atılıyoruz. Kimi zaman savrularak uzaklaştırılıyoruz. Böyle bir süreç yaşıyoruz.
 
Şiddet ortamında bir şeyleri belgelemeye çalışıyoruz. Gazeteci arkadaşlarımız, yaptıkları haberler nedeniyle ana akım medya tarafından hedef gösterilebiliyor. Örneğin, ‘yalan haber yaptı’, ‘terörist’, ‘yasa dışı yayın’ gibi ifadelerle lanse edilebiliyor. Buna karşı tamamen dayanışma içinde olmalıyız. Bunu gördüğümüzde, arkadaşlarımızla doğrudan diyalog kurmalıyız. Bu hedef göstermeleri ve dijital şiddeti engellemek için de haberleri paylaşarak ya da belgeledikleri olayları yaygınlaştırarak karşı koymalıyız.
 
Ancak bu şekilde aşabiliriz. Bunun tek yolu dayanışmayı örmektir. Bize yapılan baskının amacı, toplumsal şiddetin, baskının, yasaklamaların, dayatılan yoksulluğun ve çaresizliğin duyulmasını engellemek. Bizim görevimiz ise tüm bunları halka ulaştırmaktır. Biz engellendiğimizde, halkın, işçilerin, emekçilerin, yoksulların ve ezilen halkların bilgi alma hakkı gasp edilmiş oluyor. Bilgi alma hakkınızdan vazgeçmeyin. Gazeteci arkadaşlarımızla dayanışma içinde olun.”
 
*Bu haber,  DFG'nin "Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Anaakımlaştırılması: Kadın Gazetecileri Savunmak" projesi kapsamında yayınlanmıştır.