
Ceza içinde ceza: Kadın tutsaklara izolasyon
- 09:03 12 Haziran 2025
- Güncel
Pelşin Çetinkaya
AMED - Devletin hukuka aykırı politikalarının en açık biçimde kendini gösterdiği alanlardan biri olan cezaevlerinde, kadınlara yönelik insanlık dışı uygulamaları değerlendiren Avukat Dilan Elçi, kadın tutsaklara yönelik hak ihlallerinin kamuoyuna ulaşmasının engellenmesini, "Sistemli bir sessizleştirme ve görünmez kılma politikasının ürünü" olarak nitelendirdi.
Cezaevlerinde artan hak ihlalleri, baskı, engelleme ve şiddet uygulamaları, ülkenin içinde bulunduğu insan hakları krizinin en çarpıcı göstergelerinden biri haline gelmeyi sürdürüyor. Kadın ve erkek tutsaklar, en temel hakları olan yaşama hakkından dahi mahrum bırakılırken, hasta tutsakların tahliye edilmemesi, hamile tutsaklara yönelik gerekli sorumlulukların yerine getirilmemesi, İdari ve Gözlem Kurulu’nun (İGK) adaletsiz kararları ve infaz süreleri haksız yere uzatılan tutsaklar gibi sayısız hukuka aykırı uygulama her geçen gün artmakta. Tüm bu ihlaller, devlet gözetiminde gerçekleşerek, sistematik bir nitelikte kazanıyor.
Cezaevlerindeki hak ihlallerine ve cezaevi koşullarına ilişkin Avukat Dilan Elçi, değerlendirmelerde bulundu.
Tutsakların, cezaevlerinde büyük ve ağır hak ihlalleri uygulamalarına maruz kaldığını belirten Dilan Elçi, “Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğün açıklamış olduğu istatistiklere göre Türkiye geneli hapishanelerde 403 bin 60 tutuklu ve hükümlü bulunmak ve şimdiye kadar yine tespit edilen bin 412 hasta mevcuttur. Hapishanelerde sağlık hakkına erişim hakkı kısıtlı, ring araçlarında insan onuruna aykırı bir şekilde nakil yapılmakta. Revir ve hastanelere setler gecikmekte. Ağır hastalar bile yatağa bağlanarak, kelepçelenerek tedavi ediliyor. Koğuşlar çok kalabalık. Hijyenden uzak, yeterli ısınma ve temiz suya erişim yok. Yüksek güvenlikli hapishanelerde bile hastalar tek kişilik koğuşlarda kalıyor. Ağız içi aramalar ve haberleşme özgürlüğü kısıtlamaları da mevcuttur” dedi.
‘Kadınlar cezaevinde şiddet görüyor’
Dilan Elçi, bu cezaevlerinde toplumda egemen olan toplumsal cinsiyet eşitsizliği sorunundan kaynaklı özellikle kadınların bu ihlallere maruz kaldığını ve büyük ölçüde etkilendiğini ifade ederken, “Tutsak kadınların hapishanelerde karşılaştığı baskı ve engellemelerin kaynağı hem toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden hem de hapishane sisteminin yapısal baskınlığından beslenen iki katmanlı bir sistemin sonucudur. Yani baskı ve engellemelerin kaynağı toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle, hapishane sistemiyle kesiştiği noktada ortaya çıkmaktadır. Kadın olmak zaten bir eşitsizlik durumunu beraberinde getirirken hapishane erkek merkezli yapısıyla daha da derinleşmektedir. Kadınlar itaatkâr, nazik ve annelik gibi rollerle tanımlanır. Bu kalıpların dışına çıkan kadınlar, toplumda olduğu gibi hapishanelerde de daha sert muamelelerle karşılaşmaktadır” sözlerine yer verdi.
Cezaevlerinde çıplak arama politikası
Cezaevi yönetimleri, personeller ve güvenlik politikalarının genellikle erkeklerin ihtiyaçlarına göre dizayn edildiğini aktaran Dilan Elçi, “Hapishanelerdeki ihlallerden en çok etkilenen kadınlar oluyor. Kadınların özel ihtiyaçları çoğu zaman yok sayılıyor ya da yetersiz koşullarda gerçekleştiriliyor. Bu kadınlara uygulanan keyfi disiplin cezaları, kitap ve mektup yasakları, ziyaretçi kısıtlamaları ve tecrit uygulamaları sistematik bir sindirme politikasının bir parçasıdır. Kadınlar, kelepçeli muayene gibi onur kırıcı uygulamalara maruz kalıyor. Hamile ve hasta kadınlara uygun sağlık hizmeti sunulmuyor. Çocuklarıyla kalan kadınlara uygun koşullar sağlanmıyor. Anneler çocuklarından çoğu zaman koparılıyor. Mektup, telefon ve ziyaretçi hakları kısıtlanıyor. Kadınlar sosyal faaliyetlere, eğitime, kitaba erişmekte zorlanıyor. Kadınlar, çıplak aramaya maruz bırakılıyor. Bu sebeple kadınlar hapishanelerde maruz maruz kaldığı baskının bir boyutu toplumsal cinsiyet temelli ise diğer boyutu da temel insan haklarının sistematik bir şekilde ihlal edilmesidir. Bu hilallerin çoğu hem insan onuruna hem de hukuka aykırı biçimde yaşamasına yol açıyor” diye belirtildi.
‘Ceza içinde ceza’
Dilan Elçi, tutsak kadınların yaşadıkları yerden uzakta bulunan cezaevlerine nakledildiğini ve bununla da birlikte aslında bu kişilerin sosyal yaşamdan izole edildiğine dikkat çekti. Dilan Elçi, “Bu aile ziyaretleri, neredeyse imkansız hale getiriyor. Psikolojik bir cezanın aracı olarak işlev görüyor. Kadının dış dünyayla bağlantısının kurmasını tamamen engelleniyor. Cezaevi yönetmenlikleri, anayasa ve uluslararası sözleşmeler bu tür keyfi sürgün, tecrit ve görüş kısıtlamalarının açıkça ihlal olduğunu belirtmektedir. Bu tür cezalar ceza içinde ceza anlamına gelmektedir. Bu uygulamalar aslında kadın tutsaklara yönelik sistematik bir biçimde yalnızlaştırma ve sindirme politikasının bir parçası olarak değerlendirilmelidir” ifadelerini kullandı.
İGK’nin sübjektif değerlendirmeleri
İdari ve Gözlem Kurulu’nun (İGK) tutsaklar için vermiş olduğu kararların objektif olmadığının altını çizen Dilan Elçi, “İdari Gözlem Kurulu kararları son yıllarda mahpuslar açısından büyük bir tartışma konusu haline geldi. Özellikle de koşullu salıverme dönemine yaklaşan tutsaklar açısından daha da bir tartışma haline geliyor. Kurulun raporları keyfi, sübjektif değerlendirmelerdir. Kurul mahpusun hapishane içindeki iyi hali olmadığını değerlendiriyor ve bu değerlendirmelere yoruma açık kıstaslar kullanılıyor. İdare ve gözlem kurulu mahkeme tarafından verilen cezayı fiilen aslında uzatarak, ikinci bir cezalandırma yaratmaktadır. Bu durum hukuk devleti İlkesine ve ceza adalet sistemine aykırıdır. Yargı denetimine açık olsa da mahkemeler bu kararlara karşı etkili bir denetim gerçekleştirmiyor. İdare ve Gözlem Kurulu kararları anayasaya ve ahim kararlarıyla bağdaşmamaktadır” şeklinde konuştu.
‘Uluslararası hukuk kurallarına aykırı’
“Cezaevindeki kadınlar dışarıdaki kadın mücadelesinin bir parçasıdır” diyen Dilan Elçi, “Kadın tutsağın yaşadığı hak ihlallerine sessiz kalınıyor gibi görünse de toplumun duyarsızlığından değil, sistemli bir sessizleşme ve görünmez kılma politikasının bir sonucudur. Medya neredeyse tamamen iktidarın kontrolünde. Bu konular gündeme geldiğinde ya çarpıtılıyor ya da yok sayılıyor. Kadın tutsaklara yönelik bu uygulamalar hem ulusal hem uluslararası hukuk kurallarını ihlal etmekte ve hukuki açıdan da kabul edilemez bir yönde ve nitelikte duruyor” sözlerine yer verdi.