Halide Türkoğlu: Bu süreci her eve ve sokağa taşıyacağız

  • 09:01 21 Nisan 2025
  • Siyaset
Melek Avcı 
 
ANKARA - DEM Parti Kadın Meclisi, 27 Şubat çağrısıyla birlikte siyasi partilerden kadın platformlarına kadar geniş bir temas ağı kurarak barışı örgütleme seferberliği başlatırken, DEM Parti Kadın Meclisi Sözcüsü Halide Türkoğlu, “Barışı toplumsallaştırıp kadınları sürecin öznesi yapacağız. Her eve, her sokağa süreci taşıyacağız” dedi.
 
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat 2025’te yaptığı “barış ve demokratik toplum” çağrısının ardından Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Kadın Meclisi, sürecin toplumsallaşması için kapsamlı bir çalışma başlattı. Mevcut tüm kadın hareketlerini sürece dahil etmeyi hedefleyen Kadın Meclisi, siyasi partilerden kadın platformlarına, sivil toplum kuruluşlarından bağımsız kadın inisiyatiflerine kadar geniş bir temas ağı kurarak barış ve demokratik toplumun örgütlenmesi yönünde çalışmalarını sürdürüyor.
 
Çalışmalara ve kadınların bu inşa sürecindeki rolüne dair DEM Parti Kadın Meclisi Sözcüsü Halide Türkoğlu değerlendirmelerde bulundu
 
“İlk defa bu temaslar gerçekleşiyor. Bu sorunun Meclis’te bir komisyonla çözülmesi gerektiği hepimizin ortak vurgusu. Bu komisyonlarda eğer ki kadınlar özne olacaksa, ortak bir tartışmaya da ihtiyaç duyuluyor.”
 
*Süreci toplumsallaştırma eksenli, siyasi partilerle bir dizi temas gerçekleştirdiniz. Öncelikle Kadın Meclisi olarak bu siyasi temasların yapılmasının süreç açısından önemi nedir?
 
27 Şubat’ta Sayın Öcalan’ın “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısı ile birlikte DEM Parti Kadın Meclisi, bu çağrıya dair kendi temel görev alanlarına dair bir tartışma yürüttü. Demokratik siyaset vurgusu burada temel alanlardan biri. Demokratik siyaset mekanizmaları bir yandan Meclis’in kendisiyse, bir o kadar siyaset alanında çalışma yürüten her bir kesimi ilgilendiren bir mesele. DEM Parti Kadın Meclisi de bu yönüyle siyasi partilerin kadın yapıları ve milletvekilleriyle bir dizi tartışma yürütmek istedi ve bu tartışma üzerinden temaslarımız gerçekleşti.
 
Temel gündemimiz “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısı üzerinden siyasi alanda çalışan ya da kadın milletvekilleri arkadaşların buna dair düşünceleri ne, Meclis’te bunun zeminini kadınlar ortaklaşarak yürütebilir mi oluyor. Demokratik siyaset alanında kadınlar mücadele ederek var oluyorlar. Erkek egemen siyaset anlayışı, Meclis’te siyasi partiler içerisinde hâkim olan bir anlayış. Kadın Meclisi’miz bu anlamda özgün ve özerk örgütlenen meclis. O yönüyle ilk tartışmalarımızda kendimizi tanıtıyoruz. Hem Kadın Meclisi’nin örgütlenme biçimini, irade olma hallerini, siyasetteki değiştirme ve dönüştürme halini de paylaşan bir yerden anlattık; ilgi ve merakla karşıladılar.
 
İlk defa bu temaslar gerçekleşiyor. Özellikle çözüm ve barış dediğimiz dönemlerde kadınların çok da aktif bu süreçlere dahil olmadıklarını biliyoruz. O yönüyle bu sorunun Meclis’te bir komisyonla çözülmesi gerektiği hepimizin ortak vurgusu. Bu komisyonlarda eğer ki kadınlar özne olacaksa, ortak bir tartışmaya da ihtiyaç duyuluyor.
 
*İlk temaslar neden kıymetliydi? Kadınlar neden özne olmalı?
 
Bu yönüyle ilk temaslar bizim için çok kıymetliydi. Hem birbirini tanıma ama aynı zamanda ortak bir kadın mücadelesi yürütebilme hallerimizin neler olabileceği, yine bu süreçte özellikle çözüm ve barış dediğimiz alanlarda kadın kazanımları nasıl güçlenecek, konuşulmalı. Çünkü toplumu ilgilendiren bir meseledir. Nasıl ki savaşın içerisinde biz kadınlar şiddetin ilk hedefiysek ve sonuçlarını birebir yaşıyorsak, barış ve çözüm dediğimiz alanların da en temel meselesi demokrasiyse, bunun öznesi de kadınlar olmak zorunda. Parlamento zemininde erkek egemen bir siyaset hâkim. Bununla nasıl mücadele edeceğiz ve bu mücadeleyi yaparken kürsüde kadınların bir kadın dayanışması sağlama imkânları nelerdir, kadın odaklı siyaset mekanizmalarını Meclis'te kurabilecek miyiz, tartışıldı.
 
Hemen hemen bütün partilerin ortaklaştığı, kadınların bu süreçte özne olması gerektiği ve barışın inşasında her bir siyasi partinin rol alabileceği noktasında ortak vurgular vardı. Çok birbirleriyle çatışan, "bu olmazsa bu olur, bu olmazsa şu olur" gibi kadın gündemlerini öteleyen bir tartışma sürecine girmedik. Herkesin ortak kaygısı; kadın gündemlerini önceleme, erkek egemen siyaset biçimiyle mücadele etme yönündeydi. Bu süreçte özellikle Meclis’te komisyon kurulduğunda, bu temasların devam etmesini söyledik.
 
“Kadın Meclisi’nin adım adım örmeye çalıştığı bir süreç var. İlk etapta Meclis’te siyasi partilerin kadın yapılarıyla görüşme, ama sadece merkezi siyasete bırakmayacak bir yerde de planlamayla bu meseleyi ele aldık. Bunun bir yerel demokrasi meselesi olduğunu biliyoruz.”
 
*Toplantılarda süreç nasıl karşılandı? Barış politikalarının kadın eliyle güçlendirilmeye çalışılması neden önemli?
 
Siyasi partilerin alacağı rolü önemli görmek lazım. Geçmiş dönemde de bu tartışmalar vardı ama bu temaslar yoktu. Muhalefet ve iktidar alanı kutuplaştıran bir yerdeydi. Bugün Kürt sorunu, herkesin çözmek istediği bir sorun. Ama Kürt sorununun çözümünün, aynı zamanda Türkiye’nin demokratikleşme meselesinden bağımsız gelişmediğini görmeli. Burada en temel meselelerden biri de kadın özgürlük mücadelesidir. Kadın Meclisi’nin adım adım örmeye çalıştığı bir süreç var. İlk etapta Meclis’te siyasi partilerin kadın yapılarıyla görüşme, ama sadece merkezi siyasete bırakmayacak bir yerde de planlamayla bu meseleyi ele aldık. Bunun bir yerel demokrasi meselesi olduğunu biliyoruz.
 
Kadın özgürlük mücadelesi, barış mücadelesi, aynı zamanda demokratik bir toplumun da inşasını beraberinde getiren bir hattı örmeyi zorunlu kılmakta. Demokratik siyaset alanında yer alan biz kadınlar da bu yönüyle kadın platformlarıyla, feministlerle, o kentte kadın mücadelesi yürüten kurumlarla birlikte tartışma ve buluşma sürecimiz oldu. Aynı zamanda kaygılar, öneriler, eleştiriler alındı. Çünkü evet, siyasete yönelik bir çağrı, ama bu toplumdan oraya akması gereken bir süreç. Özellikle kadınların bu sürece nasıl baktığı, barışın ve demokratik toplumun inşasında kadınların rollerine dair tartıştık.
 
DEM Parti’nin kadınlarla buluşuyor olması, hem demokratik siyasette hem de Kadın Meclisi’nin öreceği siyaset alanında kendilerine güç verdiklerini ifade ettiler. Burada siyasi partilerle olan görüşmelerimizde de, yerellerde kadın platformlarıyla yaptığımız görüşmelerde de kadınların bu sürecin öznesi olması önemli karşılandı. Geçmiş dönemdeki barış süreçleriyle karşılaştıran tartışmalar da vardı. 2013-2015 sonrasının hafızalarda olması, kadınların iktidara güvenmediğini gösterdi. Bu politikalarda siyasete yön verirken kadınları görmeyen bir deneyim var. Ama kadın mücadelesi ve barış mücadelesi deneyimi de var bu topraklarda. Bu süreçte özellikle barışın önemli olduğu ve kadınlar cephesinde örülmesi gerektiği, hemen hemen buluştuğumuz birçok kadın yapısıyla ortak ifade edilen bir meseleydi.
 
“Her bir kadın buluşmamızın temel verileri; kadınların neler istediği, barış sürecini nasıl inşa edebileceğimizi ve bu noktada siyasete rol ve misyon biçilirken kadınların mücadelesinin siyasetin merkezine de nasıl taşınacağıydı.”
 
*Sizce iktidarın adım atmaması, sürecin geleceği açısından nasıl bir risk oluşturuyor? Kadınlar bu duruma karşı nasıl bir pozisyon almalı?
 
Ciddi bir manipülasyon söz konusu. Sadece iktidara güvenden ziyade, bu sürecin yönetilebilip yönetilemeyeceği, her kurumun sahici bir rol alıp almadığı da tartışıldı. Ciddi bir manipülasyon süreci ve aslında insanlar barışı konuşmak istiyor, demokratik toplumun ne olduğunu konuşmak istiyor ama medyanın buradaki rolünü konuşmak lazım. Çok fazla yenilgi ve kaybetme üzerinden tartışmaların yürütüldüğü ya da bunu sadece fesih tartışmalarına sıkıştıran bir yerden ele alması; ama iktidarın hiçbir şekilde adım atmaması, hem toplumu hem de kadınları kaygılandıran bir hat çizildiğini belirtmek lazım.
 
Özellikle Alevi kadınlarla olan buluşmalarda da öne çıkan kaygılardı: İktidar alanındakiler bu sorunun çözüleceğine dair ifadelerde bulunurken, hâlâ neden adım atmıyor? Adım atma sürecinin neden bu kadar öteleyen, bekleyen bir yerde durduğuna dair eleştiriler vardı. Tabii, iktidara güven noktası ayrı bir tartışma. Yaptığımız tartışmalarda ortak ördüğümüz mücadele hattı önemliydi. Ne olursa olsun, bu topraklarda barış siyasetini hep birlikte hayata geçirebiliriz. Bunun ana eksenini kadın mücadelesi oluşturur.
 
Kadın mücadelesi yürütenler, bu topraklarda uzun yıllardır bir barış mücadelesini de birlikte yürüttüler. Barış siyaseti dediğimizde, sadece devletin demokratik bir değişiminden bahsetmiyoruz. Aynı zamanda toplumun da demokratik bir değişimini tartışıyoruz. Çünkü kutuplaştırıcı siyasetin kendisi, on yıllardır bu topraklarda hem halkları hem kadınları hedef alan bir siyaset biçimiydi. Bu toplumun içinde hâlâ milliyetçilik var, hâlâ cinsiyetçilik var. Irkçılık dediğimiz, katliam politikasına götüren bir kutuplaştırıcı siyasetin sonuçlarını yaşadığımız bir sürecin içindeyiz.
 
Kadın cinayetleri hâlâ durmadan devam etmekte. Irkçılık temelli mültecilere yönelik saldırılar devam etmekte. Cezasızlık politikaları devam etmekte. Emek sömürüsü dediğimiz işsizliğin kendisi, çok derinleşen krizlerin içerisinde olduğumuz bir dönemi kadınlar olarak da ifade ettik. Bunun mücadelesini bir yandan da bu hatlar üzerinden yürütebilmeyi, toplumun demokratik değişimini sağlayacağımız; ev ev, hane hane her türlü buluşmalarda ifade ederek bu meselenin toplumsallaşmasını temel gündem haline getirdik. Her bir kadın buluşmamızın temel verileri; kadınların neler istediği, barış sürecini nasıl inşa edebileceğimizi ve bu noktada siyasete rol ve misyon biçilirken kadınların mücadelesinin siyasetin merkezine de nasıl taşınacağıydı.
 
“Bu sadece tek temasla kalmayacak.  İllerde kadın platformlarıyla buluşma ve farklı inanç kimlikleriyle yan yan geleceğiz. Burada özellikle sendikalarla, emek hareketleriyle, buraların kadın yapılarıyla da bir araya gelerek bunun inşa alanlarını örgütleyeceğiz.”
 
*”Barış ve Demokratik Toplum” inşasında iş birliği, birlikte çalışma potansiyeli açığa çıktı mı veya oluşabilir mi? Nasıl oluşur?
 
Siyasi partilerin kadın yapılarının bir kısmında bekleyen, “Süreç ne olacak?” şeklinde beklemede olan bir pozisyon var. Ama bazılarında da “Ne olursa olsun barış mücadelesi hepimizin ortak yürütmesi gereken bir mesele” duruşu var. Yerellerde ise bu, kendini özne kılan bir tartışmaya dönüştü. Kadın platformları, feministler ve örgütler bu tartışmada kendi yerel dinamiklerini de bilen ve bunun yerelde inşa edilebileceği, her birimizin de rolü olduğu farkındalığı çok daha fazla. Yereldeki bu farkındalığı, bu iş birliğini bir şekilde kadınlar olarak merkezi siyasete de taşımak zorundayız. O yüzden yerellerdeki her buluşmamız bize veri tabanı, talepler listesi olarak dönüyor. Bir mücadele hattının nasıl olması gerektiğine dönüşüyor.
 
Aynı zamanda kendi yerel demokrasi alanında bir iş birliği atfederken, bu veri Meclis’e de birtakım ödev ve sorumluluk veriyor. Kadın siyasetçilerle gelecek buluşmamızda bu sahadan topladığımız veri üzerinden de bir tartışma yürüteceğiz. Bu sadece tek temasla kalmayacak. İllerde kadın platformlarıyla buluşma ve farklı inanç kimlikleriyle yan yana geleceğiz. Bunun bir emek süreci de var. Türkiye’de yaşanan krizlerin kendisinin de oluşturduğu bir şey varsa, emeğin sömürülmesi meselesidir.
 
Burada özellikle sendikalarla, emek hareketleriyle, buraların kadın yapılarıyla da bir araya gelerek bunun inşa alanlarını örgütleyeceğiz. Demokratik toplum, örgütlü bir toplum deyince bu toplumu oluşturan, bu toplumun ihtiyaçlarını karşılamak, sorunları tespit etmek için kendini ortaya koyan her kurumsallığın, kadın yapılarının bu sürece dahil olması gerekiyor. Bu sürece dahil oldukça, demokratik toplumun inşasında demokratik siyaset alanlarının genişlemesi, Meclis’in bu süreçte aktif rol alma sürecini beraberinde getirebilir. Egemen olan anlayış, kaygı verici bir anlayıştır. Durmadan iktidardan bekleyen bir pozisyonda olmak doğru değil.
 
Elbette ki iktidarı buna zorlamak hepimizin görevi. İktidarın bu noktada gerekli yasal işlemleri başlatması, Meclis’te bir komisyon oluşturulması önemli. Ama biz kadınlar bekleyen bir yerde duramayız. Sözümüzü, irade olma halimizi genişleteceğiz. Bir yandan da mevcut iktidara, diğer siyasi partilere rol ve sorumluluklarını hatırlatan ve bu süreci hızlandırmamız gerektiğinin farkındayız. Diğer türlü bekleme haliyle bu konuların hiçbiri konuşulmaz. 21. yüzyılda kadınlar barışın olanaklarını ciddi anlamda değerlendirebilir. Demokratik bir toplumun inşasında hepimiz rol alabiliriz.
 
“Kadınların dayanışması, örgütlü olma hali, aynı zamanda birlikte hareket etme hali, bu topraklarda kadınların bir öz savunmasıdır. Birbirimizin sesini duymak zorundayız.”
 
*Bu süreçle birlikte aslında gelen 8 Mart mesajını da ele alırsak, ülkede ve uluslararası alanda dayanışma da açığa çıktı kadınlar cephesinden. Sizce barışta ve savaş karşıtlığında evrensel kadın dayanışması potansiyeli görüyor musunuz?
 
Sadece Türkiye’nin ihtiyacı değil; Ortadoğu coğrafyasına, dünyaya baktığımızda, hem küresel güçlerin oluşturmuş olduğu savaş rejimlerinin sonuçlarını kadınlar öderken, 21. yüzyılda bu kadar savaşın iç içe geçtiği bir dönemde, yine aynı coğrafya üzerinde bir çözüm ihtiyacının çok daha belirgin olduğu süreçleri yaşıyoruz. Kadınların dayanışması, örgütlü olma hali, aynı zamanda birlikte hareket etme hali, bu topraklarda kadınların bir öz savunmasıdır. Birbirimizin sesini duymak zorundayız. Türkiye’de Kürt sorununun demokratik mücadelesi, sadece Kürt kadınlarının meselesi değildir. Türkiye’de mücadele eden bütün kadınların; emek mücadelesi, irade mücadelesi veren, beden politikaları için mücadele veren, katliamlara karşı mücadele veren bütün kadınların temel derdidir.
 
Türkiye’de, Kürdistan’da sadece bu sorunun sınırlı kalmadığını biliyoruz. Ulus-devlet aklının yüzyıllık inkâr politikaları sadece bu ülkede sınırlı kalmamıştır. Suriye, İran, Irak, İsrail, Filistin meselesinde; Rusya, Ukrayna meselesi içinde de geçerlidir. Dünyada birçok yerde savaş politikalarının hedefinde olan biz kadınlar, daha dayanışmacı bir rol almamız azım. Suriye Kadın Meclisi’nin yapmış olduğu çağrı bu süreç içerisinde özne olma halidir. Suriye’nin demokratikleşmesi, demokratik bir rejimin inşası aynıdır. Demokratik toplumun tahayyülü üzerindendir. Egemen olanlar, iktidar olanlar bunu böyle görmek yerine, daha çok savaş siyasetini, kırım politikasını devreye koyuyor. Alevi kadınların yaşamış olduğu soykırım politikaları bundan bağımsız gelişmiyor. Bunun asıl güvencesi, bu mücadele hattını büyütebilmektir.
 
Kadın mücadelesini görmek lazım. Rojava modeli böyle bir modeldir. Her etnik inançtan birlikte yönetme, ortak mücadele hali oluşturma... Bu da bir model. Ama bakın, HTŞ’nin kurduğu model de var. Biri soykırım politikasını devreye koyuyor, diğeri özgür ve eşit yaşam modelini ortaya koyuyor. Kadınları özne olarak görüyor. Kadınların özne olduğu her süreçte, eşitlik ve özgürlük politikası devreye girebiliyor. Hem Türkiye’deki siyasette kadınların özne olması lazım, hem de küresel anlamda bir barışı konuşacaksak, küresel anlamda kadın özgürlük mücadelesinin birlikte hareket etmesi gerçekliğini görmek lazım. Bu savaşların nasıl hedefindeysek, küresel anlamda da ortak mücadele dediğimiz alanda kadınların birliğini, enternasyonal dayanışmasını; bulunduğu her alanda ezilen ve sömürülen halklarla birlikte o dayanışmayı örmektir.
 
 “Her buluşmada o kurumlara görev vermek istiyoruz; biz bunları size anlattık, siz de bundan sonrasını yürütün.”
 
*Son olarak, önünüzde sürecek ve netleşmiş olan bir program var mı?
 
Gidebileceğimiz her kadına ulaşmak istiyoruz. Sadece bizim çeperimizde ya da gündemi sadece barış siyaseti olanlarla değil; ekmek mücadelesiyle Kürt sorununun demokratik mücadelesini, kimlik mücadelesiyle ülkenin demokratikleşmesini, sınıf mücadelesiyle özgürlükler ve eşitlikler meselesini, ekoloji ve kadın mücadelesini buluşturmak gerekiyor. Sistem, o kadar çok bunları ayrıştırmış ki... Sanki Kürt sorununun demokratik çözümü ile bu yaşanan sömürü düzeninin bir alakası yokmuş gibi.
 
O yüzden hanelerde, kadınların kendi gündemlerinde, bu sorun sadece Kürt kadınlarının ya da DEM Parti’nin sorunu gibi kalmasın istiyoruz. Gidebileceğimiz her ilde kadınlarla buluşmalar; hak, adalet mücadelesi verenlerle, baroların kadın yapılarıyla, tabip odalarıyla, diğer alanlar, sağlık, ekoloji meclisleriyle… Her bir buluşmamızda bu çağrının duyulmasını istiyoruz. Her buluşmada da o kurumlara görev vermek istiyoruz: Biz bunları size anlattık, siz de bundan sonrasını yürütün. Herkes DEM Partili olmayabilir. DEM Parti’ye sıkıştıran bir çalışmadan ziyade, biraz daha toplumsallaşmasını örmek lazım. Kimi yerlerde çoklu buluşmalar, kimi yerlerde “öbek” dediğimiz bir konu üzerinden olabilir. Bununla da sınırlı kalmayacak; uluslararası anlamda da birçok destek geldi.
 
8 Mart’larda kadınların barışa dair kendi pozisyonunu görme, aynı zamanda da kadın mücadelesinin bu eksende ne kadar önemli olduğunu bilen bir yerdeyiz. Bu yüzden enternasyonal dediğimiz bir diplomasiyi de oluşturabilme, burada bu süreçlere dahil olabilecek her bir kadın örgütünün neler yapabileceğine dair tartışmalarımız da olacak. Peyderpey giden bir çalışma. Her buluşmayla başka bir ayrıntı da çıkıyor ortaya. Bir yönüyle de genel siyaset tarzı bir anlatımdan ziyade, kadınların kendi deneyimleri, yaşanmışlıkları, öykülerinin de işin içine girdiği; temel odak dediğimiz konularda bu işin bir parçası. Buna dair bir yandan buluşma, bir yandan toplantılar… Aynı zamanda ev ziyaretleri de bu işin bir parçası. Yerel demokrasi alanı, merkezi siyasetin kendisi, dış diplomasi dediğimiz, aynı zamanda enternasyonal kadın dayanışması dediğimiz alanları oluşturma gibi başlıklarla götüreceğiz bu süreci.