Dr. Gina Lennox: Soruşturma yürütülmesi için yeterli kanıt var

  • 09:01 5 Kasım 2022
  • Güncel
Melek Avcı
 
ANKARA - Güney Kürdistan’da kimyasal kullanılmasına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Avustralya Kürt Lobisi Eşbaşkanı Dr. Gina Lennox, kullanılan kimyasalların “ev yapımı” olduğuna değinirken, “TSK’nin klor benzeri zehirli bir sinir gazı kullandığına dair bulgular var. Tarafsız bir soruşturma yürütülmesi için uluslararası kurumların araştırmasına ihtiyaç var” dedi.
 
Türkiye'nin Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) ortaklığı ile Güney Kürdistan’ın Zap, Metîna ve Avaşîn bölgelerine dönük 17 Nisan'da başlattığı saldırılar 6 ayı geride bıraktı. Bu süre zarfında Türkiye'nin bölgeye yönelik “savaş suçu” niteliğinde kimyasal silah kullanımı da sıklıkla gündeme geldi. Fırat Haber Ajansı (ANF) haberlerinde 14 Nisan’dan bu yana Türkiye'nin 2 binden fazla yasaklı bomba ve kimyasal silah kullandığını paylaşırken, bu silahlar arasında taktik nükleer, termobarik, fosfor ve sinir gazı bombalarının bulunduğu belirtildi. 
 
Kimyasal kullanımını ve araştırma çağrılarını haberleştiren gazeteciler ile adli tıp uzmanı olarak kimyasal silah kullanımına ilişkin bilimsel değerlendirmelerde bulunan Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı, konunun araştırılmasını istediği açıklaması gerekçesiyle hedef gösterilerek AKP-MHP iktidarının talimatıyla tutuklandı.
 
Konuyu gündeme alanlara dair iktidar eliyle yürütülen siyasi operasyonlar sürerken, Avustralya’daki Kürt Lobisi (Kurdish Lobby Australia) Eşbaşkanı Dr. Gina Lennox bölgeden gelen kimyasal silah görüntüleri, Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’nün (OPCW) sessizliği ve yaşam hakkının ihlali üzerine sorularımızı yanıtladı.
 
“Söyleyebileceğimiz tek şey Türkiye'nin Girê Spî ve Ekim 2019'da Kuzey Suriye'de Serêkaniyê saldırılarında beyaz fosfor kullandığına dair kanıtlar olduğu…”
 
* Kimyasal silahların kullanıldığına dair Nisan ayından beri birçok görüntü kaydı ortaya çıktı. Bunu hala bir “iddia” olarak mı değerlendirmeliyiz yoksa Türkiye bu silahları kullanıyor mu?
 
18 Ekim'de yayınlanan videoda nöbet geçiren bir adam ve hezeyan halindeki bir kadının görüntüsü bizi derinden sarstı. Her ikisinin de daha sonra öldüğü bildirildi. Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Şebnem Korur Fincancı da videoları izlediğinde görüntülerdeki kişilerin sinir sistemini doğrudan etkileyen zehirli gazlardan etkilendiği sonucuna vardı. Bu değerlendirmeden sonra Ankara savcıları Şebnem’i  "terör örgütü propagandası yapmak" ve "Türk milletini ve kurumlarını alenen aşağılamak" iddialarından soruşturuyor. Eylül ayında Uluslararası Nükleer Savaşı Önleme Doktorları (IPPNW), iddiaları araştırmak için Irak Kürdistan Bölgesi'ne bir ekip gönderdi. Doktorların raporlarına göre de, Türk ordusu tarafından terk edilen bir bölgenin yakınında bulunan malzemelerin içinde klasik bir kimyasal savaş silahının etken maddesi olan klor üretmek için kullanılabilecek hidroklorik asit ve çamaşır suyu kapları bulundu.
 
IPPNW'den kimyasal ve biyolojik silah uzmanı Jan Van Aken, "Kimyasal bir saldırı oldu diyemem, ancak soruşturmayı gerektirecek kadar kanıt var diyebilirim" demişti. IPPNW raporları hazırlandı, bunlar OPCW’ye üye ülkelere iletilecektir. Çünkü ne yazık ki, sadece bir OPCW üye devleti OPCW'ye bu incelemeyi yaptırabilir. Yani söyleyebileceğimiz tek şey, Türkiye'nin Girê Spî ve Ekim 2019'da Kuzey Suriye'de Serêkaniyê saldırılarında beyaz fosfor kullandığına dair kanıtlar olduğu ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nin de HPG/PKK gerillalarına saldırırken klor benzeri zehirli bir sinir gazı kullandığına dair bulgular var. Ancak kesin bir şey söylemeden önce, video görüntülerinin kapsamlı bir analizini ve PKK, yerel güvenlik güçleri, doktorlar ve sivillerin ilk elden ifadeleri de dâhil olmak üzere bir dizi bulguyu içeren tarafsız bir soruşturma yürütülmesi için uluslararası kurumların araştırmasına ihtiyaç var.
 
“Baas rejimi altındaki Irak ve Türkiye, bölgede kimyasal madde kullanma geçmişi olan tek aktörler.”
 
* Eğer Türkiye’nin elinde silah yoksa ve onların deyimiyle “kullanılmıyorsa” bu silahları kim kullanıyor ya da Türkiye bu kimyasalları nereden temin ediyor olabilir? Almanya menşei silahlar oldukları belirtiliyor. Daha önce de İngiltere'den benzer maddelerin ithal edildiği, İngiltere’nin verilerinde belgelenmişti.
 
Irak'ın Kürdistan Bölgesi'nde PKK gerillalarına saldırmak için kimyasalları kimin kullandığı hakkında bir fikrim yok. Baas rejimi altındaki Irak ve Türkiye, bölgede kimyasal madde kullanma geçmişi olan tek aktörler. Nitekim Savunma Bakanı Akar, TSK'nın Irak'ın Gara Dağı'ndaki operasyonlarında "sadece göz yaşartıcı gaz kullandığını" söylemişti. Jan Van Aken bu açıklamadan sonra, “Muhtemelen bilmiyordu, ancak askeri operasyonlarda göz yaşartıcı gaz kullanımı Kimyasal Silahlar Sözleşmesi uyarınca yasak” olduğunu hatırlatmıştı.
 
IPPNW tarafından toplanan kanıtlara baktığımızda, PKK gerillalarına saldırmak için kullanılan kimyasal gazın 'ev yapımı' olduğunu görüyoruz. Jan Van Aken, “Türk ordusu kendi kendine kimyasal madde üretiyor gibi görünüyor” demişti. PKK gerillaları, klor gazı üretmek için kullanılabilecek reçetesiz kimyasallardan oluşan kaplar keşfetti. Bu maddelerden olan çamaşır suyu herhangi bir süpermarketten veya mahalle bakkalından satın alınabilir. Hidroklorik asit ve klor gibi bir maddeyi herhangi bir hırdavatçıdan alabilirsiniz. Hidroklorik asit klorür, gübre, boya üretiminde, elektrokaplama, fotoğraf, tekstil ve kauçuk endüstrilerinde kullanılır ve aynı zamanda bir temizlik maddesidir. Klor; kâğıt ve kumaş imalatında, pestisit, kauçuk ve solventlerde ağartıcı olarak ve içme suyu ve yüzme havuzu suyundaki zararlı bakterileri öldürmek de kullanılır.  Dolayısıyla, kimyasalları büyük bir tedarikçinin veya başka bir ülke aktörlerinin tedarik ettiğini söylemek için kesinlikle bir sebep veya kanıt yok, Görünene (kanıtlara) bağlı kalmak çok önemlidir. Çıkarım yapmak, bir raporun veya kuruluşun itibarını sarsabilir.
 
“Türkiye, Kürtleri hedef almasına rağmen asırlardır savaş suçlarından bir şekilde kurtuluyor. Ne yazık ki NATO, Türkiye'yi bir müttefik olarak görme ve NATO üyesi olarak tutma niyetinde ve Birleşmiş Milletler de ulus devletler üzerine kurulu bu nedenle Kürtlerin yaşadıklarını yani devlet dışı aktörleri büyük ölçüde görmezden geliyorlar.”
 
 
* Bir taraftan çatışmaların olduğu bölgelerde küçük yerleşim yerleri köyler var ve siviller çatışmalardan etkileniyor, köylerini terk etmek zorunda kalıyorlar. Sivil halka yönelik bir savaş suçuna uluslararası kurumlar NATO, BM, insan hakları izleme örgütleri neden sessiz?
 
Türkiye'nin PKK gerillalarına yönelik saldırıları nedeniyle birçok köy artık boş, bu böyle devam etmemeli. Türkiye'nin savaş suçlarından sorumlu tutulmamasına gelirsek, Türkiye Ermenileri ve Kürtleri hedef alarak, 1990'lardan beri Irak'ta ve 2014'ten beri de Suriye'de Kürtleri hedef almasına rağmen asırlardır savaş suçlarından bir şekilde kurtuluyor. Ne yazık ki NATO, Türkiye'yi bir müttefik olarak görme ve NATO üyesi olarak tutma niyetinde ve Birleşmiş Milletler de ulus devletler üzerine kurulu. Bu nedenle Kürtlerin yaşadıklarını yani devlet dışı aktörleri büyük ölçüde görmezden geliyorlar.
 
İnsan Hakları İzleme Örgütü, Uluslararası Af Örgütü, Oxfam ve diğer insani yardım kuruluşları bile Kürt meseleleri hakkında konuşmaktan çok bir ülkeyle ilişkileri korumakla ilgileniyor. En iyi niyetli olanları bile Kürt meselesini uluslararası bir öneme sahip görmüyor ve Kürt meselelerini çok zor bir sepete koyuyor. Bu tavırları değiştirmek Kürt örgütlerinin elinde.
 
“Kürt örgütlerinin bu üye devletlerden bir veya daha fazlasına başvuru yaptırmak için lobi yapması gerekiyor.”
 
* OPCW’ye gelelim, 2019'da Serêkaniyê’deki saldırıda, bir çocuğun bedeninde kimyasal yanıklar vardı ve bu çocuk Fransa'da tedavi altına alınmıştı. Bu olaydan sonra OPCW'ya yine olayı incelemeleri çağrısı yapılmış ve OPCW da inceleme başlatacaklarını duyurmuştu. Olayı incelemeye başlayan kimyasal uzmanı kullanılanın beyaz fosfor olduğunu doğrulamıştı. Fakat sonrasında OPCW inceleme yapmaktan vazgeçmişti ve aynı dönemde Türkiye örgüte “bağış” yapmıştı. Şimdi biz bu kurumla da görüştük. Bize, taraf devletler başvurmadan inceleme yapamayacaklarını söylüyorlar; OPCW nerede duruyor?
 
OPCW'nin yalnızca bir üye devlet tarafından sunulan davaları ve başvuruları aldığı genel olarak biliniyor. Bu olayda Fransa'nın durumu doğal olarak OPCW'ye sunabileceğini düşünürüz. Belki de ABD, İngiltere, Almanya veya NATO, Fransız hükümetine olayı irdelememesi ve ilerlememesi için baskı yaptı. Kim bilir? Yapılan saldırıları IPPNW, hazırladığı raporlarla tüm OPCW üye devletlerine sunacaktır. Üye ülkelerden biri, muhtemelen daha kapsamlı bir soruşturmadan sonra davayı üstlenip OPCW'ye sunmak zorunda kalacak. Kürt örgütlerinin bu üye devletlerden bir veya daha fazlasına başvuru yaptırmak için lobi yapması gerekiyor. Irak, Yunanistan, Belçika, Ermenistan veya Timor Leste gibi ülkelerin başvuru yapması için baskı ve lobi faaliyetleri yürütülebilir.
 
“Mevcut uluslararası kurumların ve süreçlerin-hükümlerinin değişmesi gerekli, böylece devlet dışı aktörler de ulus devletlerden hesap sorabilir.”
 
* OPCW’e Irak ve Türkiye’nin başvurması olası değil. Bizzat KDP geçtiğimiz günlerde Avrupalı heyetin inceleme yapmasına izin vermedi. Ulus devletler siyasi çıkarları uğruna başvurmazsa halkı savaş suçlarından kim koruyacak? Bu, bağımsız bir insan hakları mücadelesinin yürütülmesini engelleyen bir kural değil mi?
 
Evet, kesinlikle mevcut uluslararası kurumların ve süreçlerin-hükümlerinin değişmesi gerekli, böylece devlet dışı aktörler de ulus devletlerden hesap sorabilir ve bir nüfusun yasal ve barışçıl bir şekilde ulus devleti değiştirmek için herhangi bir yol kat edemediği durumlarda ulus-devlet dışı aktörler desteklenebilir. Bunun yanı sıra etnik ve dini azınlıkların haklarıyla ilgili konuların 21’inci yüzyılın en büyük meydan okumaları arasında yer aldığını söyleyebilirim ve bu nedenle kurumlarda gerekli değişikliklerin uygulanması zor olacaktır. İktidardakiler, uluslararası kurumlara ve bu süreçleri reforme etmeye yönelik tüm girişimlere direnecektir. Belki değişim onlarca yıl sürecek ve değişim için sadece gönüllü olarak çalışan ve bu işi hayatlarından tavizler vererek yürütmeye çalışan bir grup insan değil, kaynaklara ihtiyaç duyulacaktır.
 
“Avrupa ülkeleri on yıllardır Türkiye'ye kimyasal silah ve konvansiyonel silah sağlıyor. Örneğin Almanya'nın Saddam Hüseyin'in Baas Rejimi'ne 1988'de Kürtlere karşı Enfal operasyonunda kullanılan kimyasal silahları sağladığı biliniyor.”
 
* OPCW bu savaş suçlarını araştırırsa bunun sonucunda Türkiye’nin silahları temin ettiği devlet ve güçlere de ulaşabilir. Bundan dolayı da bulguları göz ardı ediyor olabilirler mi?
 
Türkiye’nin kimyasal silahları başka bir devletten sağladığına dair hiçbir kanıt yok. Raporlardaki bulgular, hammaddelerin tezgâhtan, marketten satın alınabileceğini ve kullanılan kimyasal silahların ev yapımı olduğunu gösteriyor. Elbette Avrupa ülkeleri on yıllardır Türkiye'ye kimyasal silah ve konvansiyonel silah sağlıyor. Örneğin Almanya'nın Saddam Hüseyin'in Baas rejimine 1988'de Kürtlere karşı Enfal operasyonunda kullanılan kimyasal silahları sağladığı biliniyor. Ancak mevcut koşullarda bunun gerçekleştiğine dair hiçbir kanıt yok.
 
“Bir gün AKP-MHP iktidarına ve TSK komutanlarına son on yılda yapılan tüm vahşetlerin hesabının sorulacağını umarız.”
 
* Kimyasal silah kullanımı resmi olarak kanıtlandığı takdirde ne gibi sonuçlar ortaya çıkar, Türkiye nasıl yaptırımlarla karşı karşıya kalabilir veya yaptırımların uygulanabileceğini düşünüyor musun?
 
Bu durumda, Kürtler ve Kürt örgütleri, OPCW'ye üye bir devletin konuyu kuruma taşımasını sağlayabilirse sonuç almak mümkün olacaktır. Bir ülke veya ülkenin partisi-kurumları bunu yapmaya istekliyse, birden fazla yaptırım uygulanabilir. ABD, İngiltere ve Avrupa Birliği, 2020'den beri Türkiye'ye yaptırım uyguluyor. Örneğin ABD, Rus yapımı füze sistemini satın alarak Türkiye'yi F-35 savaş uçağı programından attı. Kongre, ABD'nin Türkiye'nin mevcut F-16 filosu için yapısal güncellemeleri yenilemesini engelledi. ABD ayrıca tank, uçak ve gemi gibi büyük silah sistemlerinin Türkiye'ye satışını da askıya aldı. Liste uzayıp gidiyor. Açıkça Erdoğan ve yandaşlarının mali varlıklarını bloke etmek ve dondurmak da makul. Elbet bir gün AKP-MHP iktidarına ve TSK komutanlarına son on yılda yapılan tüm vahşetlerin hesabının sorulacağını umarız.
 
“Kürtler 7/24 büyük bir stres altında. Söyleyebileceğim tek şey, savunduğunuz ve söylediğiniz şeylerden emin olmanın önemli olduğudur”
 
*Bu konuyla ilgili ülkenizde ne gibi faaliyetler yürütüyorsunuz, siz ne yapıyorsunuz?
 
Bu ve bunun gibi Kürtlerin karşılaştığı sorunlar için ülke dışında bir Avustralya Parlamenter Dostluk Grubu oluşturmaya çalışıyoruz. Raporlar ve mektuplar yazarak milletvekilleriyle görüşüyoruz. Raporlarımızın bir kısmını Cenevre'deki Birleşmiş Milletler ülke ofislerine, İngiliz ve ABD parlamenterlerine gönderiyoruz. Hatta Kürdistan Bölgesel Hükümeti'ne - Mesud Barzani, Neçirvan Barzani, Lahur ve Qubud Talabani ve benzerlerine bir anayasa yapmaları, peşmergeyi birleştirmeleri ve şeffaf bir yönetim, tarafsız medya ve özgür bir yargı geliştirmeleri için taleplerimizi sürekli belirtiyoruz. Birçok faaliyetimizi yayınladığımız bir web sitemiz var ve Rojhelat, Rojava ve Başur'da birkaç insan hakları temelli proje gerçekleştirdik. Elimizden gelen her şeyi yaparız. Fakat ne yazık ki her gün yeni bir felaket yaşanıyor ve her birine göre eylemsellik göstererek harekete geçmek çok zor. Kürtler 7/24 büyük bir stres altında. Söyleyebileceğim tek şey, savunduğunuz ve söylediğiniz şeylerden emin olmanın önemli olduğu. Çünkü görünen tüm gerçekliğiyle karşınızdadır ve bu gerçeklik tek başına abartısız olarak güçlüdür.
 

Etiketler:

Okumadan geçme!