Tecride kılıf çok: Dünün bozuk kosteri disiplin cezasına dönüştü!
- 09:01 14 Ekim 2022
- Hukuk
Habibe Eren
HABER MERKEZİ - İmralı’da “alıkoyma hali” iletişim hakkının ortadan kaldırılması ile sağlanırken geçmişte “koster bozuk”, “hava muhalefeti” gibi gerekçelerin yerini “disiplin cezaları” aldı. Cezaevinde iletişim haklarının da belirlendiği önemli bir metin olan Mandela Kuralları’na uyulmadığını söyleyen Avukat Gulan Çağın Kaleli, “Sayın Öcalan’ın avukatlarının gerekse ailesinin yaptığı tüm başvurular, bugüne kadar hukuki bir gerekçe ile reddedilmedi” dedi.
Cezaevlerinde iletişim, tutsakların dış dünya ile temasını sağlamak ve benliğini oluşturmak adına önemli bir olgu. İktidarlar özellikle de despotik yönetimler cezaevlerindeki iletişimi bir cezalandırma aracı olarak kullanıyor ve bu noktada yasalar ve hukuki metinler yok sayılıyor. Çeşitli mücadeleler sonucu uluslararası hukuk tarafından güvence altına alınmış iletişim hakkı gasp edilirken, bu durum İmralı’da başlayıp tüm cezaevlerine sistematik olarak yayılıyor.
1999 yılında PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın uluslararası komplo ile Türkiye’ye teslim edilmesinin ardından, İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi, tek kişilik bir “ada hapishanesi” ve tecrit alanı olarak inşa edildi. 24 yıldır İmralı’da süren “tecrit içinde tecrit” hali 2016 yılında ilan edilen OHAL ile birlikte çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) sonucunda oluşturulmaya çalışılan yeni sistemin, hukuku baskı aracı olarak kullanacağının ipuçlarını verdi.
İletişim olanakları ortadan kaldırıldı
İmralı’da yasal haklardan olan aile bireyleri ve telefon ile görüşme haklarının yanı sıra mektup, faks ve her türlü iletişim araçlarıyla haberleşme hakkı ortadan kaldırılmış durumda. Bu iletişimsizlik hali kaygıları artırırken, PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan 25 Mart 2021 tarihinden beri hiçbir şekilde haber alınamıyor. 2021 yılı boyunca hem Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’na hem de İmralı Cezaevi idaresine yapılan 71 aile başvurusuna herhangi bir şekilde yanıt verilmedi. Asrın Hukuk Bürosu avukatlarının da yıl boyunca her iki kuruma yaptığı toplam 202 başvuru yanıtsız bırakıldı ve 2014 yılından bu yalnızca 4 aile görüşü gerçekleşti. Avukat ve ailelerin görüş başvuruları “disiplin cezaları” ve “görüş yasağı” gerekçe gösterilerek engelleniyor. En son CPT'nin ziyareti sonrası alel acele PKK Lideri Abdullah Öcalan ve diğer tutsaklara 3 aylık yeni bir disiplin cezası verildi.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi’nce verilen kararlarda ve CPT tarafından doğrudan İmralı’daki koşullarla ilgili yapılan tespitlerde “incommunicado” alıkonma halini açıkça belirtiyor. Bu alıkoyma halinin en büyük aracı iletişimi ortadan kaldırmakla sağlanıyor.
Dünya ölçeğinde cezaevlerinde tutsaklara yönelik muameleye ilişkin standartları belirleyen temel belge 1955 tarihli “Mahpuslara Muameleye Dair Birleşmiş Milletler Asgari Standart Kuralları”.(Asgari Standart Kurallar) Birleşmiş Milletler (BM)Ekonomik ve Sosyal Konseyi tarafından kabul edilmesi üzerinden 60 yıldan uzun bir süre geçmesi nedeniyle günümüzün ihtiyaçları, insan hakları ve cezaevi idaresi alanlarında meydana gelen değişim ve gelişmeleri yansıtacak şekilde yeniden gözden geçirilerek Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 17 Aralık 2015 tarihinde kabul edilerek revize edildi. Gözden geçirilmiş Asgari Standart Kurallara yaşamının 27 yılını Apartheid rejiminin cezaevlerinde tutsak hakları savunucusu olarak geçiren Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Başkanı Nelson Mandela’nın mirasını onurlandırmak için “Mandela Kuralları” adı verildi.
Cezaevlerindeki standartlara yönelik belgelerden “Nelson Mandela Kuralları”nın yanı sıra Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun kabul ettiği “Herhangi bir Biçimde Tutulan veya Hapsedilen Kişilerin Korunması İçin Prensipler Bütünü” ve “Mahkûmlara Uygulanacak Muameleye İlişkin Temel İlkeler” de tutsakların iletişime dair haklarına yönelik prensipleri ortaya koyuyor.
Mandela Kuralları’nda tutsakların dış dünya ile haberleşme haklarına, kitle iletişim araçlarına erişebilmelerine, bilgilenme haklarına, kütüphaneden yararlanma olanaklarına yönelik de standartlar yer alıyor. Madde 58’de “Mahpuslara, aileleri ve arkadaşları ile gerekli denetim altında, düzenli aralıklarla aşağıdaki şekilde iletişim kurmalarına”, Madde 61’de ise tutsaklara, “seçtikleri bir avukat ya da hukuki yardım sağlayıcı ile ulusal hukuka uygun olarak gecikmeksizin, alan dinlemesi yapılmaksızın, sansürsüz ve tam bir gizlilik içinde görüşme, danışma ve konuşma için yeterli fırsat, zaman ve kolaylık sağlanması” düzenlenmiş. Ancak ne Mandela Kuralları'na ne de diğer hukuki metinlere uyulmadığı gibi hukuksuzluk, yargı araçlarıyla manipüle ediliyor.
Avukat Gulan Çağın Kaleli, İmralı’da iletişim hakkının yok sayılması ve bunun hukuki boyutuna ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
‘Koster bozuk’, ‘hava muhalefeti’ gibi gerekçelerin yerini disiplin cezası aldı
İmralı tecridinin hukuki bir açıklamasının olmadığı/olamayacağının daha önce defalarca dile getirildiğini vurgulayan Gulan, “Bunu, ‘koster bozuk’, ‘hava muhalefeti’ gibi klasik gerekçeler ile politik kamuoyunun günlük yaşamda yorum yaparken atıfta bulundukları hukuktan uzak ama bir o kadar da siyasi olan gerekçelerden anlamak mümkündür. ‘Disiplin cezalarına dayanan gerekçelere ise, önceki gerekçelerin artık yeterince deşifre olması ve Kürt halkının dışındaki çevrelerde dahi inandırıcılığının kalmamasından kaynaklı ihtiyaç duyuldu diyebiliriz. Adaya gitmek için gerek Sayın Öcalan’ın avukatlarının gerekse ailesinin yaptığı tüm başvurular, bugüne kadar hukuki bir gerekçe ile reddedilmedi. Bu nedenledir ki Sayın Öcalan’ın avukatları tarafından tecridin amacını sorgulayan, Türk yargı sisteminin Ada ile yapılacak görüşme taleplerine bulduğu hukuk dışı gerekçeleri uluslararası mahkemelere taşıyan onlarca başvuru yapıldı” dedi.
‘Hukuken açıklanamaz’
Netice itibariyle bu başvuruları yapan avukatların, yargısal süreçlerin nasıl işlediğini bilen hukukçular olduğuna dikkat çeken Gulan, “Dolayısıyla bu tecrit koşulları veya görüş taleplerine alınan ret cevaplarındaki gerekçeler hukuken açıklanabilecek muhtevada olsalardı, hukukçu arkadaşlarımızın gerek teknik gerekse mevzuat gereği yerel ve uluslararası mahkemelere onlarca başvuruları olmazdı” diye ekledi.
Mevcut hukuk sisteminin geldiği son nokta
Mandela Kuralları’nda disiplin yaptırımları ya da kısıtlayıcı tedbirlerin, hiçbir zaman aile ile bağlantı kurma hakkını engelleyemeyeceğinin yer aldığını aktaran Gulan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Güvenlik ve düzeni sağlamak’ gibi bir istisnai durum, kurallar bütününde yer almış olsa da bu durumda dahi sadece sınırlı bir süre için engellenebileceği belirtiliyor. Bu durumu ne için vurguluyorum; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin giderek daha da yaygınlaştırdığı ve can simidi haline getirdiği güvenlikçi politikaların dahi bir mahpusun temel hakkının sonsuz ve öngörülemez şekilde engellenemeyeceği uluslararası bir belgede tanımlanıyor. Yine mahpusların aileleri ve arkadaşları ile düzenli aralıklarla yazışarak, telekomünikasyon, elektronik, dijital ve diğer araçları kullanarak ve elbette ki ziyaret kabul etmesiyle bir iletişimin sağlanması gerektiğinin altı çiziliyor. Bunlarla birlikte gerek yerel gerek uluslararası belgelerde de bir mahpusun avukat hakkının kullandırılmaması gibi hususun söz konusu dahi olmaması gerektiği açıktır. Bu nedenle son dönemde bilhassa Sayın Öcalan şahsında çokça ifade ettiğimiz bir husus var ki o da Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kendi hukukunu dahi uygulamadığı vurgusudur. Şöyle ki politik saiklerle sürekli bıraktığı yasal boşluklar yahut anti demokratik uygulamalara yol açan ‘hukuk’ normlarıyla dolu bir ‘hukuk sisteminde’ dahi uygulanabilir hükümlerin hatırlatılmasının yapılması bile mevcut sistemin geldiği son noktadır.”