Meral Danış Beştaş: Çok uzağa gitmenize gerek yok İmralı’ya gidin
- 12:31 12 Ekim 2023
- Siyaset
ANKARA - Yeşil Sol Parti Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, Rojava’ya dönük saldırılara ilişkin, “Çok uzağa gitmenize gerek yok. Yapacağınız iş Bursa Gemlik’e, İmralı Adası’na gideceksiniz, orada barışı isteyen ve yapabilecek kudrette olduğunu ispatlayan Abdullah Öcalan duruyor” dedi.
Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, Türkiye’nin Rojava’ya dönük saldırılarına ilişkin Meclis’te basın toplantısı düzenledi.
Kürdistan’da ve Türkiye’de savaş hali devam ediyor
Sözlerine Kurdistan’a yönelik savaş halinin sürdürdüğünü belirterek başlayan Meral, “Orta Doğu küresel hegemon güçlerin savaşlarını yaptıkları merkez olma özelliğini korumaya devam ediyor. Dış güçler, uluslararası mekanizmalar, devletler her zaman Orta Doğu'yu kendi aralarındaki savaşın bir merkezi ve odağı haline getirmeyi hep yaptılar. Buna da devam ettikleri için ve maalesef çözüm odaklı yaklaşmadıkları için insanlar Filistin’de, Gazze’de yine Kuzey ve Doğru Suriye’de ölmeye devam ediyor çünkü savaşlarda ısrar var, çünkü savaşlarda bu güçlerin, devletlerin çıkarları yatıyor. Maalesef Filistin meselesi de araçsallaştırılmış durumda. Buna ilişkin görüşlerimizi daha önce paylaşmıştık. Yine bu merkezlerden biri de bir bütün olarak Kurdistan coğrafyasıdır. Kuzey Doğu Suriye’de, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde ve Türkiye’de bu çatışmalar ölümler savaş hali devam ediyor. Maalesef bunun en büyük sıkıntısını acısını Türkiye’de yaşayan insanlar çekiyor” sözlerini kullandı.
Ankara eylemine dair söylenenlerin tamamının yalan olduğu veriler ispatladı
Ankara eylemini bahane ederek saldırılar gerçekleştirilirken verilerin ve delillerin iktidarın açıklamalarını yalanladığını belirten Meral, “Peki bizde ne oluyor? Filistin ve Kuzey Doğu Suriye'ye ilişkin tutumumuz nedir? Belki dünya tarihinde ve Türkiye tarihinde bir dışişleri bakanının savaş ve operasyon çağrısı yaptığını çok duymadık. Bu görev Milli Savunma Bakanı’nındır, askeri güçlerindir. Politikalar böyle belirlenir. Ama Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, belki milli savunma bakanı sıfatıyla belki MİT başkanı ve dışişleri bakanı sıfatıyla şöyle bir açıklama yaptı. ‘Özellikle Irak ve Suriye’de PKK ve YPG’ye ait alt yapı üst yapı tesisleri, enerji tesisleri silahlı kuvvetlerimizin istihbarat örgütlerimizin topyekun meşru hedefidir. 3’üncü taraflardan ve şahıslardan operasyon bölgelerinden uzaklaşmalarını tasfiye ederim’ dedi. Devamında Ankara’da gerçekleştirilen saldırıya dair saldırganların Kuzey Doğu Suriye’den geldiğini tespit ettiklerini ifade ediyor ama buna ilişkin somut bir veri ve kanıt sunmaya gerek duymuyorlar. ‘Biz meşrudur, şuradan geldi diyoruz, siz de kabul edin’ diyorlar, ‘buna itiraz edemezsiniz’ diyor. Halbuki bundan önce bunun aksini defalarca yaşadık. Ceylanpınar saldırısı buna en önemli örnektir. Çözüm sürecinin bitirilmesine gerekçe olarak gösterilen bu eylemde sonradan söylenenlerin tamamının yalan olduğunu veriler ve kanıtlarla ispatladılar” diye konuştu.
Meral, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:
“Dışişleri Bakanının bu açıklaması başlı başına taraf olduğumuz Cenevre Konvansiyonuna, BM statüsüne ve savaş hukukuna aykırıdır. Şunu ilan ediyor dünyaya Hakan Fidan, ‘ben bütün alt ve üst yapı tesislerini hedefliyorum derken yaşam alanları yok ediyorum’ diyor. Orada yaşayan Arap, Süryani, Kürt, Türkmen ve Ermeni halklarının oradan sürülmesinin, elektriksiz susuz kalmasının, her anlamda yaşamlarını devam ettirmeyeceği bir saldırının talimatını veriyor. Sonrasında da bir açıklama yapıyor. 6 Ekim tarihinde ‘silahlı kuvvetlerimiz ve istihbarat teşkilatımız tarafında kapsamlı operasyonların yapıldığını’ söylüyor, ‘Tel Rifat, Cezire ve Derik başta olmak üzere bölücü terör örgütüne çok sayıda hedef imha edilmiştir’ diyen bir açıklama ve devamı var. Yine de dışişleri bakanı olduğunu unutmuş, istihbarat kurumunun başkanı ya da TSK kumandanı ya da Milli savunma bakanı sıfatı ile bu açıklamalar yapılabilir.
İkiyüzlülüğün ve riyakarlığın dibini görüyoruz
Peki, dış politikanın görevi nedir? Bir dışişleri bakanının görevi başka bir ülkeye saldırı emri vermek midir? Hayır değildir. Böyle bir siyaset yoktur, ne Türkiye'de ne de dünyada bunun bir yenilik olduğunu ifade ediyoruz. Bugün Hakan Fidan Meclis’e gelecek bunu onun yüzüne de tabi ki ifade edeceğiz. Dış politikanın görevi ülkenin huzuru ve güvenini sağlamakla birlikte diplomatik ilişkiler geliştirmektir. Bu konuda her türlü yatırımdan tutalım, Türkiye’nin uluslararası arenada temsil edildiği makamdır dışişleri bakanı, fakat maalesef böyle bir açıklama yaptı. Bu açıklamadan sonra ne oldu. Kuzey Doğru Suriye'de elektrik santrali, tuğla fabrikası, buğday depoları, gıda üretim tesisleri, baraj, köprü, yollar dahil çok sayıda yer hava saldırıları ile bombalandı. Burada bu saldırılarının adını koymak gerekiyor. Bir taraftan da İsrail’deki savaşı görüp barış savunuculuğu yapıyorlar. İkiyüzlülüğün ve riyakarlığın dibini görüyoruz. Rojava’ya saldırılması ve bunun haklılığını savunulması kabulü bu iki açıklamayı yan yana koyduğumuzda resim çok net bir şekilde ortaya çıkıyor.
Savaş suçudur
Açıkçası burada Hakan Fidan Irak’a gittikten sonra onların Federe Kürdistan Bölgesi’nde neler yaşandığını biliyoruz, yine Hakan Fidan’ın bir sesi kaydını bütün Türkiye kulaklarını hala duyuyor. Gerekirse karşı taraftan 4 füze atarız, gerekçe yaratırız’ sözlerini AKP’nin pragmatik iktidarının resimlerinden birini daha oluşturuyor. Burada bu çağrının ve yapılan saldırıların uluslararası sözleşmelerde savaş halinde sivil yerleşke ve tesislerin hedef alınması savaş suçu olduğu ve insancıl hukukla bağdaşmadığını açıkça bir kez daha ifade etmek istiyorum. Burada bir de Cumhurbaşkanı’nın açıklaması var Filistin ve İsrail meselesine ilişkin ne diyor? ‘Bizim hem kendi terörle mücadelemizde hem de bölgemizde savaş ve çatışmalarda tavrımız gayet açıktır. Sivil yerleşim yerlerine yönelik hiçbir eylemi ve saldırıyı doğru bulmuyoruz. Savaşın da bir ahlakı vardır.’ Evet, Sayın Erdoğan savaşın da bir ahlakı vardır. Bu sözleri kamuoyunun takdirine sunuyorum. Başka bir twitinde de ‘Gazze iki gündür ağır bir bombardımana maruz kalıyor, ateşe benzin dökmenin sivil yerleşim yerlerini bombalamanın kimseye bir faydası olmaz. Türkiye çatışmaların bir an önce durması ve gerilimin düşürülmesi için elinden geleni yapacaktır’ diyor. Şu Gazze sözünü çıkaralım bu sözlere imza atarım. Ama sadece Gazze için değil bütün çatışmalı süreçler için Kuzey ve Doğu Suriye için de bu sözler kullanılırsa samimiyeti ve etkisi artar.
Yiyecek alanlarının yağmalanması insanlık suçudur
Bir diğer twitinde şunu söylüyor; ‘Gazze’ye su verilmiyor, elektrik verilmiyor, hastaneler ne durumda çalışabiliyor mu bilmiyoruz.’. ‘Maalesef hastaneler okullar ibadet yerleri vuruluyor diyor bunlar yapılırken dünya suskun kimse bir şey söylemiyor, hani insan hakları’ diyor. Ben şimdi Kuzey ve Doğu Suriye'de bombalanan yerleri hatırlatarak bu soruyu aynen kendisine soruyorum; Hani insan hakları gerçekten? Derik’te hastane Mexmur’da cami, Eyn İsa’da iki çocuk hayatını yitirdi, Kobanê ve diğer yerlerde korona hastanesi bombalandı. Qamişlo’da yaklaşık 2,5 milyon insana elektrik dağıtan yerin bombalanmasını nasıl izah edelim, hani insan hakları diyoruz. Bu insanlar elektriksiz, susuz nasıl yaşamını devam ettirecek. Bunu biz kendisine soruyoruz. Tarihte bunun çok örneğini görmeyiz evrensel ölçülerde saldırılara rastlanmadı. Bunlar lanetlenir ve yaptırımlar uygulanır uluslararası ceza mahkemesi bu mekanizmalardan biridir. Yine BM’nin yaptırım yapması gereken uygulamalardır. Tarihten örnek verelim; bugün halen İskender'in Pers hasadını, Roma’nın Cermen hasadını yakması akıllarımızdadır. Savaş sırasında yiyecek alanlarının yağmalanması net olarak insanlık suçudur ve savaş suçunun da üzerindedir. İnsanlık suçu savaş suçunu da aşar. Daha yakın bir tarihten örnek verelim ABD, Vietnam'da halkın pirinç tarlalarını yaktı panzerle içine girip ezdi, iş makinelerini dev balyozlarla tohumları ezdiler, üzerinden geçtiler halkı zehirlediler. Doğrudan sivil insanları aç bırakarak ölmeleri arzulandı. Bugün yaşananlarla bu tabloyu kıyaslarsak bugünkü yaşananları iyi görürüz.
Filistin’e zeytin, Kürtlere bomba!
Bu ikiyüzlülüğü ve riyakarlığı açıkladıktan sonra şunu söylemek isterim; Ölenlerin dili ve kimliği yoktur, hepsi insandır. Bizim yaklaşımımız budur. İnsanları ayrıştırmakta usta ulan bir iktidarla karşı karşıyayız. Canınız istediğinde ağzınızdan barışı eksik etmiyorsunuz. Bir elinizde zeytin dalı diğer elinizde bomba. Filistin’e zeytin dalı uzatıyorsunuz, barış güvercini oluyorsunuz ama Kürtlere karşı orada yaşayan halklara karşı bomba tutuyorsunuz. Dünya da biz de bu nedenle sizin samimiyetinize güvenmiyoruz. Kürtlere bomba Filistin’e zeytin dalı uzattığınızı görüyoruz. İkiyüzlülükte sınır tanımayan bir iktidar pratiği ile karşı karşıyayız. Peki, bunu sadece AKP iktidarı mı yapıyor? Hayır, bu ikiyüzlülüğü dünya da gösteriyor. Dünya kamuoyu şu anda suskun. Filistin ile ilgili yapılan tartışmalara bakıyoruz, Kuzey ve Doğu Suriye’ye ilişkin bir tartışma göremiyoruz. ABD ve BM açıklama yaptı haklarını yemeyelim yine endişeliler maalesef, endişeyi aşamıyorlar. BM bu konuda rolünü oynamıyor. BM’ye çağrı yapıyoruz; Bir an önce bağlı olduğun ilkelere bağlı pratiklerini bekliyoruz.
Mücadelemizden asla vazgeçmeyeceğiz
Öte yandan YPG’yi terör örgütü olarak ifade eden, orada yaşayanları da terörist olarak gören bir zihniyet ile karşı karşıyayız. İsrail'den ne farkınız var? İsrail de ‘Filistin’i düzleştireceğim’ diyor. Böyle korkunç bir şey olabilir mi? Burada da siz Kuzey ve Doğu Suriye’de yaşayan yaklaşık 5 milyon insanı terörist ilan ediyorsunuz. Sizin dışınızda bir tek Katar terörist ilan ediyor. ‘Ben kimi terörist ilan etsem siz de terörist ilan et diyeceksiniz’ dayatması var, aksini söylediğimizde vekillerimize fezlekeler ve soruşturmalar geliyor. Biz sizin terörist dediğinize terörist demek zorunda değiliz. Biz bir halkı terörist olarak görmüyoruz, sizin bu yaptığınız Kürt düşmanlığıdır, bunu her yerde yapıyorsunuz. Çözümsüzlükte ısrar ediyorsunuz. Biz Yeşil Sol Parti olarak bu anlayışa karşı barış ve diyalog pozisyonumuzu savunmakta ısrarcı olacağız. Savaşa karşı barış ve demokrasi mücadelemizden asla vazgeçmeyeceğiz. İktidarın halklarımızı hedef aldığı savaşın her zaman karşısında olduk olmaya devam edeceğiz. Bir çift sözüm de muhalefete var tabii ki. Bugün Filistin sorunu ile ilgili konuşacağız kapalı oturum yapılacak. Bu anlattığım saldırılara ilişkin muhalefetten çıt çıkmadı! Çünkü iktidar yolu çiziyor sırat köprüsü gibi onlarda oradan geçiyor. Hiçbir şekilde muhalefet edemiyorsunuz. Haftaya da Irak Suriye tezkeresi gelecek. Orada da muhalefetin tutumunu göreceğiz.
Çok uzağa gitmenize gerek yok İmralı’ya gidin
Son olarak şunu söylemek istiyorum; Biz Yeşil Sol Parti olarak savaşın şiddet yöntemlerinin demokratik siyaseti engellediğini savunduk. Biz Kürt meselesinin kesinlikle diyalog ve barış müzakereleri ile çözülebileceğini savunduk, hala o noktadayız. Çok uzağa gitmenize gerek yok. Bu kadar para harcamanıza gerek yok. Bu kadar insanın yaşam alanlarını hedef almanıza gerek yok. Yapacağınız iş Bursa Gemlik’e, İmralı Adası’na gideceksiniz, orada barışı isteyen ve yapabilecek kudrette olduğunu ispatlayan Abdullah Öcalan duruyor. Kendisinin çağrısı ile PKK’liler sınır dışına çıktı. Bir çözüm süreci yaşadık. Herkes nefes aldı. Hepimiz nefes aldık ve geleceğe daha umutla baktık ama bu yapılanlarla Sayın Öcalan'ın barış çağrısını görünmez kılmak için tecrit uyguluyorlar. Hiç kimseyle görüştürmüyorlar, ne ailesi ne milletvekilleri ne de basınla. Mektup yazmasına izin vermiyorlar.
Tecridi kaldırın
Şu anda bizim çağrımız tecridi kaldırın. Bu mesele sadece diyalog ile çözülür. Milyonlarca Türkiye yurttaşın, sadece Kürtlerin değil ekmeğin, suyundan, yağından, ısınmasından kesip bombalara harcıyorsunuz, gerek var mı buna? Bir yandan Kürtlerle, şimdi bugün söyleyecekler kardeşiz diyecekler. Bir yandan gidip hastane bombalanacak. Diğer yandan Mexmur’da cami bombalanacak. Kürtler hangisine inanacak? Yaptığınıza mı söylediklerinize mi? Tabi ki yaptıklarınıza, yaptıklarınızı yaşıyor iliklerine kadar.
Bu çözümsüzlük dilinden vazgeçin
Bu çağrıyı tekrar tekrar yapıyorum. Kuzey ve Doğu Suriye’de de ve Türkiye’de de Kürt meselesinin çözümü kesinlikle barıştır, diyalogdur, çatışmasızlıktır. Orada 5 milyon Kürt yaşıyor, Türkiye’de 20 milyonu aşkın Kürt yurttaş yaşıyor. Onlar bizim kardeşlerimiz, yeğenlerimiz, teyzelerimiz, amcalarımız, dayılarımız. Biz bunu söylediğimizde sizin terörü retoriğiniz devreye giriyor. Herkesi olduğu gibi bizleri de terörist ilan ediyorsunuz. Bu ülkede AKP politikasına göre milyonlarca terörist yaşıyor. Bu çözümsüzlük dilinden vazgeçin. Çağrımızı bir kez daha Meclis’ten yapıyorum. Tecridi kaldırın! Sayın Öcalan devreye girsin. Muhatap olarak bu işi çözebileceğini bir kez daha buradan ifade ediyorum.”