Kürt kadın gazeteciler yargının hedefinde
- 09:01 6 Ekim 2023
- Güncel
AMED - Kürt Kadın Gazeteciler Günü dolayısıyla kadın gazetecilere yönelik yargı kıskacına dikkat çeken Avukat Ruşen Seydaoğlu, kadın gazetecilerin kadın bakış açısıyla yaptığı haberlerin toplum üzerindeki etkisine değindi. Ruşen, üniformalı şiddetini açığa çıkaranın yine kadın gazeteciler olduğunu vurgularken, yargının ise haber alma ve haber verme hakkını engelleyen konumda olduğunu vurguladı.
İktidarın tüm baskılarına rağmen yayıncılığıyla eril dile, zihniyete ve bakış açısına karşı diliyle yayıncılığıyla yeni bir dönemi başlatan Kürt kadın gazeteciler, Gurbetelli Ersöz, Nujiyan Erhan ve Deniz Fırat’tan devraldıkları mirasın taşıyıcıları olmaya devam ediyor. Özgür Gündem Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Gurbetelli Ersöz’ün yaşamını yitirdiği 7 Ekim, 2014’ten bu yana Kürt Kadın Gazeteciler Günü olarak kabul edildi.
Kürt Kadın Gazeteciler Günü dolayısıyla ajansımıza değerlendirmelerde bulunan Avukat Ruşen Seydaoğlu, Kürt kadın gazetecilere dönük baskılara dikkat çekti.
‘Yargı taciziyle neyi kast ediyoruz?’
Özgür Basın’ın son 2 yılda yaşadıklarının ve yargı tacizinin çok ciddi somut örnekleriyle karşımızda durduğunu söyleyen Ruşen, “Bizler uzun zamandır şunu ifade ediyoruz; mevcut hükümete muhalefet yapan, mevcut hükümet politikaları dışında söz üreten farklı meslek grupları, siyasi partilerde yer alanlar, bu faaliyetleri, gerçekleştiren çok geniş bir kesime dönük yargı tacizi var diyoruz. ‘Yargı taciziyle neyi kast ediyoruz?’ Yargı dediğimiz erk aslında bir yönetim mekanizması içerisinde, muhalefette olanların korunacağı bir mekanizma anlamına gelmeli, insan hakları rejimi açısından. Mevcut hükümetler sadece son dönemle değil, cumhuriyet öncesi ve cumhuriyet dönemi sonrasını da kapsayacak şekilde hükümetlerin geneli kendi politikalarına dair muhalefet yapılmaması için özgürlüğe dair sözlerin yükseltilmemesi için avukat, akademisyen, gazeteci, siyasetçisine kadar yargıyı elinde bir tehdit unsuru olarak tutuyor. Doğuştan gelen özgürlüğe dair haklarınızı korumak yerine bunları devlet karşısında, hükümet karşısında, muhalefet aracı olarak kullanılmasın diye yargıyı bir tehdit unsuru haline getirmişse hükümet orada, bir yargı tacizi vardır deriz. Bunu geçtiğimiz dönemlerde kadın kurumlarına, Kürt kadın kurumlarına dönük saldırılarda Kürt kadınların özgürlük mücadelesine dönük gözaltılarda, soruşturmalarda, cezalandırmalarda, yine avukatlara ilişkin operasyonlarda bütünen muhalefet diye ifade edebileceğimiz demokrasi güçleri, özgürlük güçleri olarak ifade edebileceğimiz kesimlerde bu yargı tacizinin uygulandığını ve onlar kanalıyla da aslında bütün topluma neyi izleyeceği, neyi takip edeceği, nasıl düşüneceğine dair bir ders verilmeye çalışıldığını gördük” dedi.
Özgür basın neden önemli?
Tutuklanan gazeteciler için tahliye durumu olduğunda rehavete kapılmamak gerektiğini kaydeden Ruşen, bunun nedenini ise yargılamaların hukuk dışı uygulamalar olmasına bağladı. Ruşen sözlerine şöyle devam etti: “Tutuklananlar serbest bırakılsa bile bir şekilde çok ciddi cezalarla karşı karşıya kalabiliyor. Özgür Basın üzerindeki bu tehdit devam ediyor. Özgür Basın neden önemli diye sorduğumuzda; İnsan hakları savunucuları, özgürlük mücadelesi içerisinde olanlar açısından şu önemli; Özgür Basın, haber alma ve haber verme hakkı, ifade özgürlüğünün, düşünce özgürlüğünün en büyük teminatı. Bugün baktığımız zaman hükümete daha yakın olan, hükümetin tartışmasını istediği şeylerle haberciliği sınırlandıran, gündüz kuşaklarında, magazin programlarında topluma başka bir şey pompalanıyor. Kendine ait olmayan kendi kültürünün verilerini taşımayan, özgürleşmeye dair bir algı, alan, düşünce ve anlam dünyası yaratmayan bir şey pompalanıyor.
Bunun karşısında ise Özgür Basın duruyor. Özgür Basın ve Kürt toplumuna neler yapılıyor? Dünyada iktidara karşı toplumsal hareketlerin, muhalefetlerin nasıl bir direniş sürdürdüklerini, toplumda sistem dışı olarak da başka türlü düşünülebileceğini, ülkelerin savaş politikalarının olduğu gibi yani toplumsal bilgiyi topluma yararlı olacak bilgiyi bir şekilde topluma götüren tek kanal olarak karşımızda bugün. Medya bu kadar kıskaç altındayken, hakikatten taviz vermeden toplum için gazetecilik yapmak, özgür basını da hükümetin hedefine koyuyor. Köklü bir gelenek ki Özgür Basın geleneği, tutuklananların yerine hızlı bir şekilde yeni gazeteciler yetişiyor. Ortada şöyle bir sıkıntı var. Mevcut gözaltına alınan, tutuklanan gazetecilerin çoğunluğu aslında bir hafızayı da temsil ediyor.”
‘Haklar ihlal ediliyor’
Kürt halkının şimdiye kadar çok zor dönemlerden geçtiğine işaret eden Ruşen, “Türkiye’nin dış politikaları, dünyadaki dış politikanın Türkiye’ye yansımasına dair bir hafıza anlamına geliyor. Bu saldırılarla bu hafıza sekteye uğratılmaya çalışılıyor. Özgür Basın emekçilerinin yeri hemen doluyor. Tutuklamalar, gözaltılar beraberinde toplumda bir tedirginlik ve farklı kanallara, anlayışlara yönelme pratiğine sebep olabiliyor. Bu gazetecilerin tek tek insan hakları ihlal ediliyor. Yaşamlarını tamamen etkileyecek, ‘sivil ölüm’ diyebileceğimiz bir alana sürükledikleri cezaevlerine kapatılıyorlar. Bu açıdan Özgür Basının mücadelesi toplumsal bir mücadeledir. Kendi gazetecilik pratikleri, toplumun özgürleşmesine, toplumun doğru bilgiye erişmesine, buna dair tutum ve karar almasına, böyle bir alana işaret ediyor. Haliyle Özgür Basın’a dönük müdahalelere, aslında topluma dönük saldırılar, bir özel savaş politikası ve pratiği olarak görmek durumundayız. Vereceğimiz mücadele hem hukuki hem de toplumsal anlamda, bunlara dayandığı ölçüde başarılı olabilecek” sözlerini kullandı.
Devlet suçlu çıkartmak için delil üretmeye çalışıyor!
Son dönemde bir yargılama pratiği olarak kişiden suçlu oluşturmaya çalışıldığına dikkat çeken Ruşen şunları dile getirdi: “Size bakıyorlar, siz ‘Özgür Basın içerisinde gazetecilik faaliyeti yürütüyorsunuz ve sizden bir suçlu çıkartmak için delil üretmeye çalışıyorlar. Farklı dosyalarda farklı biçimlerde yapıldığını da gördük. Açık tanık, gizli tanık beyanları, ama somut olmayan beyanlar. Gazetecisiniz, kendi kurumunuza gidip gelmenizin bir suç pratiğiymiş gibi dosyalara yansıtıldığını gördük. Mevcut gizli ve açık tanıklar, gözaltına alınan gazetecilerden suçlu çıkartmaya dönük yaratılan delilerden başka bir şey değil. Emniyette düzenlenen fezlekeler, kolluk marifetiyle düzenlenen fezlekelerin iddianamelere dönüştüğünü, yargılamalar sonucunda da aynı iddianamenin fezlekenin hükme dönüştüğünü görüyoruz.”
‘Davalar gazeteciliğin önünde engel olarak duruyor’
Siyasi parti olsun, kadın dernekleri olsun fark etmeksizin herhangi birine üye olmanın dava konusu yapıldığına işaret eden Ruşen, örnek olarak Rosa Kadın Derneği’ne üyeliğin, “örgüt üyeliği” olarak ele alındığına dikkat çekti. Halkların Demokratik Partisi’ne (HDP) üye olmanın da “örgüt üyeliği” olarak gören bir yargıdan söz eden Ruşen, “Haliyle bu alanlara dair Kürt kadınların özgürlük alanlarına, mücadele alanlarına dair ya da siyasi partiler rejimi içerisindeki bir parti olarak HDP’nin kendi siyasi parti faaliyetlerine dair haber yapmanın kendisi de suç olarak görülüyor. Ya da onlarla irtibat halinde olması bir örgüt üyeliği, örgüt yöneticiliği olarak ele alınıp bu devasa suçlamalar gazeteciliğin önüne de bir engel olarak duruyor.
‘Kürt kadın gazeteciler yargı tacizi altında’
Kürt kadın gazetecilerin, daha özgün bir şekilde savunulması üzerinde duran Ruşen şunları kaydetti: “Karşı karşıya kaldığımız durum, sadece toplumsal cinsiyetçi roller içerisinde evinden çıkmış bütün o erkek egemenliğine, sisteme karşı durabilmiş, evinden çıkmakla kalmamış aslında bu bakış açısıyla kadın özgürlük bakış açısıyla gazetecilik mesleğinin içine girmiş kadınların yargılanmaları değildir. Kadın gazeteciler, kendi yolunu, yöntemini inşa edilmesi karşısında bir saldırı altındadır. Diğer taraftan mevcut medyaya baktığımız da gerçekten kadın cinayetlerinin, kadına yönelik şiddetin ya da sadece kadın odaklı değil ekonomi ve siyasete dair haberlerin kadın bakış açısıyla kadın diliyle yürütülmesinin kaynağı kadın gazetecilerdir. Kürt kadın gazetecilerin kadın bakış açısıyla haber yapması yargılamalarla engelleniyor. Gazeteciler yargı tacizi altındalar. Yaptıkları haberlerden dolayı sürekli yargılanıyorlar, soruşturuluyorlar inanılmaz bir kıskaç altındalar. Kadın gazetecilerin bu şiddetten katmanlı bir şekilde payını aldığını görüyoruz. Devlet sadece JINNEWS Yazı İşleri Müdürü Safiye Alağaş’ı, gazeteci Neşe Toprak’ı, Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Eşbaşkanı Dicle Müftüoğlu’nu almış olmuyor, Kürt kadın gazeteciliğinin kadın bakış açısına duyarlı haber verme hakkını ve halkın haber alma hakkını da engellediğini görüyoruz.”
‘Üniformalı şiddetini kadın gazeteciler gündeme getirdi’
Ruşen, medya alanında, kadına yönelik şiddetin en önemli konulardan biri olduğunu vurgularken, burada medyada kadınların nasıl ele alındığını ve kadın gazetecilerin nasıl varlık gösterdiğine değindi. Ruşen devamında şu şekilde konuştu: “Demokratik toplumun gereği olarak kadınların, kadın gazetecilerin, kadına yönelik şiddet bu kadar derinken, toplumun neredeyse tamamına yayılmışken özel olarak korunması gerekirdi. Bunun üzerine bilhassa kadın gazeteciler gitti ve üniformalı şiddetini, kadın gazeteciler gündeme getirdi.
Kadın gazetecilerin haber yapma hakkı engelleniyor
Şiddeti gerçekleştiren değil, gazetecilerin kendisi yargılanıyor. Siz bir eylem takibindeyseniz, kadın gazetecilere özel alanlar açılması, toplumu bilgilendirmesi için bir yönetim mekanizması olarak özel alanlar, korunaklı alanlar açmanız gerekirken, orada kadınların, kadın gazetecilerin haber yapma hakkını engelliyorsanız, gözaltına alıyorsanız, soruşturuyorsanız, yargılıyorsanız ve cezalandırıyorsanız, siz uluslararası insan hakları rejimi açısından yüklenen ödevleri yerine getirmiyorsunuz demektir. Burada şuna dikkat etmek lazım; Mekanizmaları doğru kullanmak ama aynı zamanda toplumsal dayanışmayı örgütlendirebilmek. Hepimiz açısından bu çok ciddi bir sorumluluk. Gazeteciler yargılanırken aslında bizim haklarımız çalınıyor. Bizler habere ulaşamıyoruz ve habere ulaşamayınca farkındalık kazanamıyoruz. Farkındalık kazanamayan hakları için mücadele edemiyor.”
Son olarak Ruşen sözlerine şunları ekledi: "Kadın gazeteciler kadın görünürlüğünü, şiddetin görünürlüğünü, cezasızlık politikalarını, sürekli kendi gündemlerine alıyorlar. Bu açıdan çok uzun ve meşakkatli bir yoldan geçtiler ve artık özgür basında kadın gazetecilik kültürü oluşturdular.”