Meral Danış Beştaş: İmralı’da çözüm iradesi var!

  • 09:01 1 Ekim 2023
  • Güncel
 
Dilan Babat
 
ANKARA - PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik 9 Ekim komplosunu değerlendiren Yeşil Sol Parti Milletvekili Meral Danış Beştaş, İmralı’nın Ortadoğu’nun merkezlerinden biri olduğunu belirterek, “Çünkü orada birçok ülkeyi etkileyecek bir çözüm iradesi var. ‘Sorunları bir haftada çözerim’ diyen liderlik vasfına sahip Sayın Öcalan var ama hala tecrit devam ediyor. Bu realiteyi biliyoruz, İmralı susturulmaya çalışıldıkça savaşın derinleştiğini, kaosun arttığını yaşıyoruz” dedi. 
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkması için baskılarla başlayan 9 Ekim 1998 yılındaki komplonun üzerinden 25 yıl geçti. Abdullah Öcalan’ın “NATO’nun en büyük operasyonu” olarak tanımladığı uluslararası  ve bölgesel birçok gücün yer aldığı  komplo ile 15 Şubat 1999 tarihinde de Abdullah Öcalan Türkiye getirildi ve o tarihten bu yana da İmralı Adası’nda özel bir sistemle ağırlaştırılmış tecrit altında tutuluyor. Abdullah Öcalan’ın “3’üncü Dünya Savaşı’nın başlangıcı” tespiti yaptığı komplonun ardından Kurdistan, Türkiye ve Ortadoğu’da savaş ve kriz giderek derinleşti. 
 
Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) Erzirom (Erzurum) Milletvekili Meral Danış Beştaş, PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük komplonun 25’nci yılına ilişkin sorularımızı yanıtladı.
 
“Kürt sorununun önünde engel oluşturmak, çözümsüzlüğü derinleştirmek ve çözümsüz kılmak olarak nitelemek isterim 9 Ekim komplosunu. Komplonun diğer amacı da yeni dünya düzeni içinde Ortadoğu'nun yeniden dizayn edilmesinde, Kürt özgürlük hareketinin ve Kürt halkının söz sahibi olmasını tamamen engellemekti.”
 
* 9 Ekim 1998 yılında Abdullah Öcalan’a karşı geliştirilen uluslararası komplo üzerinden 25 yıl geçti. Sizce bu komplonun amacı neydi, neyi hedefledi ve ne tür sonuçlar yarattı? Abdullah Öcalan, 98’de tek taraflı ateşkes ilan ettikten sonra bu komploya maruz kaldı. Barış ve ateşkesi kimler neden tehdit olarak gördü ve bunu engellemeye çalıştı?
 
Literatüre 9 Ekim Komplosu olarak geçen ve sonuçları ile modern Kürt tarihine damga vuran komplonun etkileri hala günümüzde devam ediyor. Bunu hep birlikte yaşıyoruz, yarattığı sosyal, siyasal etkilerle hala çok güncel bir durum. Bu nedenle her gün komplonun yeni bir detayını öğreniyoruz, kimlerin dahil olduğunu, ne olduğunu, amaçları konusunda da yeni bilgiler elde ediyoruz. Birçok amacı vardı ama esas amacı ne diye sorarsanız; Kürt sorununun çözümsüzlüğü derim. Kürt sorununun önünde engel oluşturmak, çözümsüzlüğü derinleştirmek ve çözümsüz kılmak olarak nitelemek isterim 9 Ekim komplosunu. Komplonun diğer amacı da yeni dünya düzeni içinde Ortadoğu'nun yeniden dizayn edilmesinde, Kürt özgürlük hareketinin ve Kürt halkının söz sahibi olmasını tamamen engellemekti. Bu dizaynda bir çok uluslararası güç var, kapitalist modernitenin yarattığı çıktılar var, yeni Ortadoğu projesinden tutalım, yeni ülkelerin dahil olduğu projelerden söz ediyoruz. Bu nedenle bu dizaynda söz sahibi olması onlar için büyük bir şekilde rahatsız ediyordu.
 
O dönem Türkiye’de 28 Şubat yaşandı. 28 Şubat sürecinde Necmettin Erbakan’ın başbakan, Tansu Çiler’in de Dışişleri Bakanı olduğu Mili Güvenlik Kurulu toplantısından sonra irticaya karşı kararlar açıklandı. Ordu, bürokrasi, merkezi süreç… Türkiye tarihine geçen kararlardı 28 Şubat kararları. Bu kararların uygulanması sırasında Türkiye’de siyasi, idari, hukuki ve toplumsal alanda yaşanılan değişimlere neden olan bir süreç olarak niteleyebiliriz 28 Şubat sürecini. Bu süreci postmodern darbe olarak adlandıran da var. O dönem içeride ciddi bir güç kavgası yaşanıyordu, Erbakan hükümetinin düşürülüşü ve en son Bülent Ecevit’in hem kişisel hem de hükümet olarak tasfiye edilmesi o sürecin çok belirgin aşamalarıydı. AKP’yi bugün 22 yıldır iktidarda olan partinin böylesi aşamaların iç ve dış unsurları düzenlenmesi olarak değerlendirmenin çok önemli olduğunu ifade etmek isterim. 28 Şubat, postmodern darbe süreci, Erbakan hükümetinin düşürülüşü ve ondan sonra gelen AKP dönemi. Bunu da iç ve dış unsurların ortaklaştığı, konsensüse vardığı bir sonuç olarak nitelendirmek lazım. Türkiye çağdaş tarihi olarak nitelendirirsek, cumhuriyet hamlesi kadar önemli bir hamle olarak değerlendirenlerde var. Hakikaten bir dönemeç ve önemli bir değişim. Böyle bir atmosferde NATO eliyle de Kürt kartı açıldı. 9 Ekim komplosu, Türkiye’nin iç siyaseti bunların tümünü birlikte okumak lazım. Bu komplonun hala devam ettiğini nitelemek yanlış olmaz.
 
“Türkiye’de çok güçlü bir müdahale var, Kürt hareketi ve bileşenleri ile birlikte ama o dönemdeki iktidar ve bu dönemki iktidar da ateşkesi ciddiye almak yerine PKK’yi, Kürt hareketini ve Kürtleri zayıflatmak üzerine hareket ettiler. Bugün de böyle devam ediyor, odak çözüm olmayınca temel amaç çözümsüzlük olunca ne ateşkes için yapılan çağrılar ne demokratik mücadeleler maalesef yeterince karşılığını bulamıyor.”
 
* 93, 95, 98 ateşkesleri neden sonuçsuz kaldı, komplo bağlamında düşündüğünüzde uluslararası güçlerin bu ateşkesleri ve çözüm arayışlarını baltalama girişimleri oldu mu? Bugün Suriye’de, Irak’ta ve bölgede yaşananların bu komplo ile nasıl bir bağı var ya da uluslararası komplo bu gelişmelere ne tür etkilerde bulundu?
 
93-94’te ateşkesler ilan edildi. Türkiye’de Kürt hareketinin aslında siyasal çözümü öncelediği, ateşkesle çözümün siyasal olduğu mesajları olduğu o tarihten beri veriliyor. 98 yılında Sayın Öcalan MED TV’de telefonla katıldığı bir programda yine tek taraflı bir ateşkes ilan etmişti. Burada o dönem askeri kanadında ateşkesi istediği yönünde çok güçlü çıktılar var elimizde. Bu ateşkesler sonucunda demokratik siyasal çözüme, Kürtlerin özgür yurttaşlık taleplerinin karşılanmadığını bugün de görüyor, yaşıyoruz ve bunun karşısında mücadele ediyoruz. Türkiye’de çok güçlü bir müdahale var, Kürt hareketi ve bileşenleri ile birlikte ama o dönemdeki iktidar ve bu dönemki iktidar da ateşkesi ciddiye almak yerine PKK’yi, Kürt hareketini ve Kürtleri zayıflatmak üzerine hareket ettiler. Bugün de böyle devam ediyor, odak çözüm olmayınca temel amaç çözümsüzlük olunca ne ateşkes için yapılan çağrılar ne demokratik mücadeleler maalesef yeterince karşılığını bulamıyor. İmha konsepti o günden bugüne devam ediyor. O dönemde ‘bitirebiliriz’ deniliyordu bugün de ‘ayakkabı numaralarını biliyoruz, sarı torbalara kadar’ her gün çelişkili rakamların verilmesiyle Türkiye yurttaşları aldatılıyor. Bir gerçek değil bu çünkü bu savaşı, bu çatışmayı kimse kazanamadı. Bu devam eden bir çatışma. Bir kanaat ordu ve siyaset içinde bir kanaat ateşkes içinde bu süreci baltaladı.
 
“Komployla, çözümsüzlükle bu sorunu ötelemek ve çözmemek. Şu an Kuzey Doğru Suriye’de, Rojava’da yaşanılan gelişmeler de aslında 9 Ekim komplosunun amaçlarının ne olduğunu bir kez daha bize gösteriyor. Güney ve Avrupa'daki gelişmeler de aslında dikkat çekici ve komplo hala bu şekilde devam ettiriliyor. İlk ateşkesten bu yana bütün barış çabaları Türkiye devleti tarafından sonuçsuz bırakıldı.”
 
*Daha açık sorayım, Abdullah Öcalan Suriye’den çıkarılmamış olsaydı, Ortadoğu’da bugün nasıl bir tablo bizi karşılıyor olacaktı?
 
Komploya karışan yaklaşık 50 ülke olduğunu biliyoruz. İlginç tarafı bu ülkeler birbirleriyle savaş halinde. Birbirleri ile anlaşan ülkeler değil ama konu Kürt meselesi ve Kürt meselesinde çözümsüzlük olunca anlaşıyorlar. “Niye böyle bir komplo kararı alındı? Böyle bir planda kilit rol neydi?” diye sorarsak; kapitalist modernitenin Kürt meselesindeki yaklaşımıdır. Komployla, çözümsüzlükle bu sorunu ötelemek ve çözmemek. Şuan Kuzey Doğru Suriye’de, Rojava’da yaşanılan gelişmeler de aslında 9 Ekim komplosunun amaçlarının ne olduğunu bir kez daha bize gösteriyor. Güney ve Avrupa'daki gelişmeler de aslında dikkat çekici ve komplo hala bu şekilde devam ettiriliyor. İlk ateşkesten bu yana bütün barış çabaları Türkiye devleti tarafından sonuçsuz bırakıldı. Ateşkeslere cevap verilmedi, inkar konsepti devam ettirildi, çözümsüzlük derinleştirildi. Tüm bunlar aslında savaşın devam ettirilmesi isteğinden geliyor. Savaş onların varlık sebebi, bugünü de düşünecek olursak AKP bu dönemde 14-28 Mayıs’ta da seçim konseptini savaş üzerine kurdu. Savaşın devam ettirilmesi onlar için bir varlık sebebi. Çünkü toplumu kutuplaştırarak, ayrıştırarak, ayrımcılığı derinleştirerek oy tahvil ediyorlar kendilerine. Bu kime fayda sağlıyor? Kendi iktidarlarını devam ettiriyorlar, 84 milyon insanın da bu politikalardan, bu savaş konseptinden kesinlikle yarar sağlamadığını, aksine ekonomik, sosyal ve siyasal anlamda çok büyük bedeller ödediğini yakın tarihimiz itibariyle deneyimliyoruz. Kim çözümsüzlükte fayda sağlıyor? Bunun fayda sağlayanı belli; iktidarlar. Savaşı devam ettirenler ve barışın önünü kapatanlar da onlar.
 
“Komplo ile savaş tek bir seçenek haline getirilmek istendi amaç oydu. 9 Ekim komplosu ile Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesi ve yaşanılanlar. ‘Savaş dışında bir seçenek yok’ bunu tek bir odak olarak belirttiler. Fakat murat ettikleri gerçekleşmedi.”
 
* Abdullah Öcalan, bu komployu uluslararası güçlerin Kürt ve Türk halkını birbirine düşürme ve boğazlaşmasını yaratma çabası olarak yorumladı. Sizce bu komploda yer alan uluslararası güçlerin bugün pozisyonlarında bir değişiklik var mı?
 
Komplo ile savaş tek bir seçenek haline getirilmek istendi amaç oydu. 9 Ekim Komplosu ile Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesi ve yaşananlar. ‘Savaş dışında bir seçenek yok’ bunu tek bir odak olarak belirttiler. Fakat murat ettikleri gerçekleşmedi. Komplonun başarısız olduğunu bugün açık yüreklilikle söyleyebiliriz. Kürtlere dönük her tarafta devam eden bir zorbalık, imha, inkar konsepti, asimilasyon, ayrımcılık bütün bunların sebeplerinin başında da komplonun boşa çıkarılması geliyor. Komplo boşa çıkarıldığı için bu devam ettiriliyor. Bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik, siyasal buhran, geleceğe güvensizlik tüm bunlar Kürt sorunun çözümsüzlüğüyle, savaşın devam ettirilmesiyle başlangıçta komplo ile bir bağlantısı var.
 
* 98’de Abdullah Öcalan Suriye’den çıkarıldı, 2012’de DAİŞ, Suriye ve Ortadoğu’ya yerleştirilmeye çalışıldı. Bu nasıl bir Ortadoğu tahayyülünün sonucuydu, kim nasıl bir bölge yaratmak istedi?
 
Ortadoğu'da iki çizgi var, biri halk özgürlük çizgisi diğeri de iktidara dayalı tahakkümcü çizgi. Bu iki çizgi sürekli savaş ve çatışma halinde. IŞİD ikinci çizginin devamı ve talebi. Bunun karşısında ilk çizgi olan özgürlük çizgisi büyük bir mücadele yürüttü, direndi ve başardı. Dün de böyleydi gelecekte de böyle olacaktır. IŞİD kaybetti ve kaybetmeye devam edecek.
 
“İmralı Adası Ortadoğu’nun merkezlerinden bir tanesidir. Orada çünkü birçok ülkeyi etkileyecek bir çözüm iradesi var. Bir barış talebi var,  ‘sorunları bir haftada çözerim’ diyen liderlik vasfına sahip Sayın Öcalan var ama hala tecrit devam ediyor. Bu realiteyi biliyoruz, İmralı susturulmaya çalışıldıkça savaşın derinleştiğini, kaosun arttığını yaşıyoruz”
 
* Kürtler o günden bugüne barış talebinde ısrar ediyor, Abdullah Öcalan 24 yıldır kesintisiz bir şekilde barış için uğraşıyor. Özellikle 2015’ten beri katı bir tecrit altında tutuluyor. Bu açıdan, komplonun tecrit ile sürdürüldüğünü söylemek mümkün mü?
 
Tarihe beli olaylar damga vurur. 12 Eylül faşizminin yarattıkları sorulduğunda hemen Amed 5’Nolu Zindanı söylenilir. Bu tarihe damga vurmuştur. AKP iktidarının gerçek yüzü İmralı’daki politikalarla, mutlak tecrit ile ispatlandı. Barış talebine ket vurması, Kürt halkına karşı kurulan bir komplo. İmralı’daki tecrit de iktidarın gerçek yüzünü ortaya koydu. AKP iktidarının işkenceci, hukuksuzluğunu, keyfiyetini ortaya koyuyor, tüm bunlar kimlik haline gelmiş durumda. Tecrit aslında Kürtleri tamamen hukuktan, mücadeleden, siyaseten tasfiye etme amacını güdüyor. Bunu gayet iyi biliyoruz, barış mücadelesinden vazgeçirme amacıyla devam ettiriliyor. Şu tespiti yapmak abartılı olmaz, İmralı adası Ortadoğu’nun merkezlerinden bir tanesidir. Orada çünkü birçok ülkeyi etkileyecek bir çözüm iradesi var. Bir barış talebi var,  ‘sorunları bir haftada çözerim’ diyen liderlik vasfına sahip Sayın Öcalan var ama hala tecrit devam ediyor. Bu realiteyi biliyoruz, İmralı susturulmaya çalışıldıkça savaşın derinleştiğini, kaosun arttığını yaşıyoruz. Savaş lobisi yüksek bir perdeden her gün konuşuyor, mermi, roket fiyatları gırla gidiyoruz. İmralı’da ses geldiği zaman barış talebi, umut olarak halk tarafından kabul ediliyor. 
 
Çözüm sürecinde, bunu yaşadık, gördük, hissettik, soluduk. Sokakta herkesin yüzündeki ifade bile değişmişti. Aklıselim duygular daha bir güç kazanıyor, İmralı’dan umut dolu sesler yükseldikçe. Onların olduğunu bilmemize rağmen 25 yıldır bu tecrit döngüsü devam ediyor. 28 aydır hiç ses yok, İmralı adasında yaşam olup olmadığını dahi bilmiyoruz. Yaşamın nasıl olduğuna dair değil, yaşamsal bir döngü olup olmadığını bilmiyoruz. Çekinerek söylüyorum; yani yaşıyorlar mı? Sağlık durumları nasıl bilmiyoruz çünkü iletişim yok. Mutlak bir iletişimsizlik hali var bir satır yazı bile gelemiyor. Dünya literatürünün siyasal ve toplumsal tarihinde dünyada ilk. Dünyada uzun süre tutuklama ve tecrit var ama bir iletişim var ama burada o da yok. Korkunç bir işkence  yöntemi hem ailesi, sevenleri ve Sayın Öcalan için.  Şu anda Türkiye'de akıl da tecrit edilmiş. Barış istemi aklıselimin talebidir. Biz neden kavga edelim, konuşarak, diyalogla çözebileceğimiz bir meseleyi neden kavga edelim. En ufak kişisel bir olayda bile konuşmak, diyalog en değerli çözüm yöntemidir. Ama bugün 84 milyonu ve bütün Ortadoğu'yu etkileyen bir savaş gerçekliği ortada dururken, konuşmamayı, tecridi tercih etmek akıl alır bir yöntem değil. Burada siyasi hesapları öncelikli maalesef. Bu durum onarılmaz yaralara sebebiyet veriyor, can kayıplarının artmasına sebep oluyor, Türkiye halklarının evlatları ölmeye devam ediyor, Kürt gençlerinin cenazeleri artık kutularda verilmeye başlandı. Bu ileride yüzyılları etkileyecek korkunç olaylar. Bu durumların onarılması güçleştiriyor. Ama biz Yeşil Sol Parti olarak, onarılması taraftarıyız. Demokratik siyaseti savunanlar olarak, demokratik siyasetin güçlenmesini her fırsatta dile getiriyoruz. Türkiye’de iktidar ve çevresinin bekası için Türkiye ve Kürt halkının açlığa, sefalete ve ölüme mahkum edilmesini kabul etmiyoruz.
 
“Suça taraf ve bunu aleni bir şekilde yapıyor, bu kabul edilemez ve vahim buluyorum. Bu kurumların işlevi bu değil, CPT şu an Kürt halkının gözünde, nezdinde meşruluğunu yitirmiş, taraf konumuna gelmiş bir kuruma döndü. Bunu düzeltmenin yolu, CPT’nin pratiklerinden geçer.”
 
* Avrupa Konseyi  İşkencenin Önlenmesi Komitesi’nin (CPT) tutumunu, Avrupa Konseyi’nin uluslararası güçlerin bu duruma karşı sessiz kalmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
CPT’nin tutumu bir hukukçu olarak da bir parlamenter olarak da anlamakta güçlük çekiyorum. Ama bu tablo ve pratik taraf olmaktır. Suça taraf ve bunu aleni bir şekilde yapıyor, bu kabul edilemez ve vahim buluyorum. Bu kurumların işlevi bu değil, CPT şu an Kürt halkının gözünde, nezdinde meşruluğunu yitirmiş, taraf konumuna gelmiş bir kuruma döndü. Bunu düzeltmenin yolu, CPT’nin pratiklerinden geçer. CPT, bir an önce yapılan başvuruları objektif, hukuka uygun değerlendirmesini, kendi varlık sebebi olan işkenceyi önleme komitesinin asıl mücadele alanı olarak işini yapmaya davet ediyorum. Uluslararası işkenceyi önleme komitesi ve İmralı’daki işkenceye dair daha net bir tutum alması gerekiyor.